FERTTEN CEMİYETE İSLÂMİYET
FERTTEN CEMİYETE İSLÂMİYET
İslamiyet;selamet,emniyet ve huzurdur. Eğer bir kişi,aile ve toplumda huzursuzluk varsa,huzur demek olan İslâmiyete karşı ortada bir eksiklik var demektir. Kendimizi test etmeliyiz. Nerede hata etmekteyiz? Hatamız nerede ve nede?
Allah indinde din İslâmiyettir. İnsanların neresinde? İnsanlar onun neresine?
İslamiyet evrenseldir. Hayatın her kademesine yansımaktadır. Doğan güneşin bazı yerleri aydınlatmaması,girmemesi düşünülemiyeceği gibi,İslâmiyetin de hayatın bazı kademelerinde kalıb bir kısmına girmemesi de düşünülemez. Kusur girende değil,girmesini istemiyen ve ya engel olandadır.
İslâmiyetin de içtima-i alana yansıyan bir çok yönü vardır. Gerek tesettürde,gerek faiz konusunda.
Fuhuş ve sefâhetleri engellemede de amildir. Yani İslamiyet sadece ahiret dini değil,dünya hayatının temininde de vardır. O bir hayat dinidir. Hayat verir,hayatı korur.
Huzur dini olan İslamiyet den uzak olmak,belalara davetiye çıkarmaktır. İslamiyet insan için ve insanlık için vardır. Hukuk ve kanunlarda insanlar içindir. Yoksa insanlar kanunlar için olmayıp,ona feda edilmezler.
İslâmiyeti anlamanın iki yolu vardır:1) Kendisinden önceki ile sonraki durumun mukayesesi.
2)İnsanların geleceklerine dair kazandırdıkları. hayata getirdikleri.
Bununla beraber elbette ki hayattan götürdüklerinin ve kendisini de her vesile ile götürmeye çalışacağı ve bunun entrikalarının kurulacağı da bir vakıadır. Menfilik de hesabı olanların müsbetin gelmesiyle kaybettiklerini kazanmak,hesaplarını koruma amaçlarını gerçekleştirmeye çalışılacaktır. Bu, hayatın bir gerçeğidir.
İslâmiyetin amacı şerde kaybedenlere hayırda kazandırmaktır. İnsanların manen müflis olması,problemin artmasına sebeb olmaktadır. Alt yapının olmaması,üst yapının yapılmasını geciktirmekte ve engel olmaktadır. Çünki altta ve altında kalmaktadırlar.
Her ne vesile ile olursa olsun,hayattan tecrid edilmeye çalışılan İslâmiyetin toplayıcı,bütünleyici çerçevesinde yer alınmasıyla bütünlük korunacak ve sağlanacaktır.
İslâmiyet “ Ve lâ teziru vâziretün vizre uhrâ”[1] sırrıyla,bir kişinin hatasıyla bir başkasının,yakınının günahkâr olamıyacağı gerçeği,bir kişinin hayatının dahi ne derece kutsal olduğunu ifade eder.
Nitekim bir gemide dokuz masum bir caninin bulunması durumunda o gemi hiçbir suretle batırılamıyacağı gibi,,dokuz cani bir masum dahi olsa ,o bir kişinin rızası olmadıkça adalet gereği o gemi batırılamaz.
Evet,hak haktır. Küçüğüne,büyüğüne bakılmaz. Kimin için olursa olsun. Ve her insan suçu sabit olmadıkça masumdur.
Gerçekler göz ardı edilip görülmezse kronikleşme başlar. Memleketimizin de bazı gerçekleri vardır. Görülmeli ve çaresi de aranmalıdır.
Devlet millet için vardır. devlet bir çarı,bir şemsiyedir. Altındakileri korumak ve kollamakla yükümlüdür.
Halk iç içe,birbirine yakın olduğundan pek önemli anlaşmazlıkları söz konusu olmuyor. Olsa da oturarak meseleyi fikir teatisinde bulunarak çözüm yoluna gidiyorlar.
Devlet denilen bu müessesenin de halkına yakın ve açık olmasıyla gerginlik yerini yumuşaklığa bırakacaktır. Vatandaşına suçlu gözüyle değil,suçsuz gözüyle bakmalıdır. Zira imkânat ayrıdır,vukuat ayrıdır. Her kes suç işleyebilir düşüncesiyle insanlar cezalandırılamazlar. Hukuk;yorumlara göre,yapabilirlere göre uygulama içerisine giremez
Toplumda gereği olmadan mürteci,irtica,aşırı dinci gibi ifadelerle insanları manen rencide etmek yarayı kapatmaz,belki kapanmaz hale getirir. bir öğretmen arkadaşın dediği gibi; Ben aşırı dinciyim. Arkadaş aşırı fenci,falan aşırı. fizikçi,filan aşırı kimyacı,vs.. Elbette bu işin geriliği ve cıvıklığı olmaz.
Dinin literatüründe böyle ayırıcı kavramlar yerine ;müttaki,salih,sefih gibi kavramlar ile tesbit edilmektedir. şimdiki kavramlar ise;kutuplaşmalara yol açmaktadır.
İslâm ruhumuzdur. Kur’an aklımız. Hz. Muhammed (sam) rehberimizdir. Din,parçalarımızdan oluşan bir bütünümüzdür. Bunlar olmazsa,mahvoluruz. Ancak onlarla varız.
En önemli çözüm;tekli ve toklu çözümdür. toplumun bilinçlendirilmesi. Topluma seviye kazandırılmasıdır.
Meselelerin sokağa yitilerek değil de,sokaktan içeriye çekilerek fikir platformunda,ehlilerince konuşularak çözüme kavuşturulmalıdır.
Olur-olmaz her kesin konuşması,ya otoriter olanları susturur veya sesinin duyurulmaması gibi zor bir duruma itilir.
Yıllardır kadınları yuvalarından çıkarmak için çok uğraşıldı. Tenkid edildi. Cahil kalıyorlar,denildi. Şimdi ise yuvalarından uçurulan o insanların bir kısmı sefâhetin kucağına,az bir kısmı başarıya,bir kısmıda değerlerini muhafazaya çalışırken engel olundu. Bu sefer tekrar yuvalarına döndürülmeye çalışıldı. Tesettürlüsün,denildi. Erkeklerle iç-içe değilsin,gibi fıtratına zıt noktalara sevk edildi.
Bu insanlara,baştan,yuvalarından çıkmadan,çıkarılmadan,adeta mutlak serbestiyet olmadan önce ruhlarına ve hayatlarına uygun bir zemin hazırlanabilirdi. Onlara yazık edildi ve de edilmektedir.
İnsanlar sağlıklı sularla beslenmeyib,vanalar,kaynaklar kapatılırsa,her kes kendi başına su çıkartmaya çalışır ki,buda sağlıksız bir sonuca sebeb olur.
İnsanların dinlerini sağlıklı ve yeterli kaynaklardan öğrenmeleri sağlanmalı,yardımcı olunmalıdır.
Dişi ağrıyan dişçiye,hasta hastahaneye,gıda için markete,et için kasaba,her bir ihtiyaç için bir yere müracaat edilmektedir. Çünki yeri bellidir.
Ancak yüzde doksan dokuzu müslüman olan bu insanlar nereye gidecekler? İlahiyata mı? Kaç da kaçı? hepsini gönderebilir misiniz?
Müftülüğe mi? Oysa müftülük dini bilgilerin verilmesinden ziyade,resmi işlerin yürütüldüğü,isteyene fetvanın verildiği yerdir.
Okullarda verilen din dersleri mi? Ne kadar yeterli? Göstermelik!
Hasılı,bu insanlara yeterli dini bilgi sunulamamaktadır. İnsanlar öğrenmekte yetersiz kalmaktadırlar.
Aile bu konuda yeterli olmadığından,yeterli bilgiyi verememekte,baştan savıp,ölçü olamamaktadır.
Buda ölçüsüz ve yetersiz bir gelişmeyi ve büyük bir boşluğu doğurmaktadır.
Gerçek de İman ve İslâm herkes de vardır. Sadece küfür ve gafletle üzeri örtülmektedir. Veya gizlenib saklanarak faaliyet alanı daralmakta ve daraltılmaktadır.
İman edenin ve intibaha gelenin durumu;onun açığa çıkması,çıkarılması ve faaliyet sahasına girmiş olmasındandır.
12-06-99
MEHMET ÖZÇELİK
[1] En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.