DABBETÜL ARZ
DABBETÜL ARZ
Ebu Katade radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: “(Kıyametin büyük) alâmetleri ikiyüz (senesin)den sonra gelecektir.”
Kıyametin kopuşu ise,tesbih ipinin kopması gibi birbirini takib edecektir.
İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “(Bir gün) Resülullah aleyhissalâtu vesselam yanımıza gelip şöyle buyurdular: “Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman (artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhurundan Allah’a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır:) l) Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aIenî işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette tâun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görûlmeyen hastalıklar yayılır. 2) Ölçü-tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın zulmüne uğrar.
3) Zekat vermemek: Hangi millet mallarının zekatını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.
4) Ahdin bozulması: Hangi millet Allah ve Resülünün ahdini (yani düşmanla yaptığı anlaşmayı) bozarsa, Allah Teâla hazretleri o millete, kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terkederek Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır.”[1]
Abdullah İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kıyametin kopmasına yakın (bazı insanlar günahları sebebiyle) “mesh”e (hayvan süretine çevrilme), “hasf”e (yere batma) ve “kazf’e (taşlanma azabı) uğrayacaktır.”
Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ümmetimde hasf, mesh ve kazf olacaktır.”
İbnu Amr İbnu’l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Çıkış itibariyle, Kıyamet alametlerinin ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbetu’l-arzın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir.”[2]
“O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.”[3]
Dabbe,debelenme,kımıldama gibi anlamlara gelib,bütün hayvanlar için kullanılır.[4]
Bu konuda Bediüzzaman:“Amma “Dabbet-ül Arz”: Kur’anda gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise; ben şimdilik, başka mes’eleler gibi kat’î bir kanaatla bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim:
”Gaybı ancak Allah bilir.”Nasılki kavm-i Firavun’a “çekirge âfâtı ve bit belası” ve Kâ’be tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe’ye “Ebabil Kuşları” musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan’ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ü küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek. Allahu a’lem, o dabbe bir nev’dir. Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa,her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki 2 “Asâsını kemirmekte olan bir ağaç kurdu.” Sebe’ Sûresi, 34:14.
”âyetinin işaretiyle, o hayvan, dabbet-ül arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü’minler iman bereketiyle ve sefahet ve sû’-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.”[5]
Burada o hayvanın konuşmasından maksad;lisanı haliyle yapılan bir konuşmadır.[6]
“Bakınız bu dabbetülarz, dehşetli hücum ve gürültüsü ve bağırmasıyla ve tünel deliğinden çıkıp hücum ettiği dakikada, geçeceği yola bir metre yakınlıkta o çocuk duruyor. O dabbetülarz tehdidiyle ve hücumunun tahakkümü ile bağırarak tehdid ediyor. “Bana rast gelenlerin vay haline” dediği halde o masum yolunda duruyor. Mükemmel bir hürriyet ve hârika bir cesaret ve kahramanlıkla beş para onun tehdidine ehemmiyet vermiyor. Bu dabbetülarzın hücumunu istihfaf ediyor ve kahramancıklığıyla diyor: “Ey şimendifer! Sen ra’d ve gök gürültüsü gibi bağırmanla beni korkutamazsın.”[7]
“İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene sonra, fenlere çalışan kardeşlerim! Bu mâsum çocuğun yerinde, Rüstem-i İranî veya Herkül-ü Yunanî o acip kahramanlıklariyle beraber tayy-ı zaman ederek o çocuğun yerinde bulunduğunu farzediniz. Onların zamanında şimendifer olmadığı için, elbette şimendifer bir intizam ile hareket ettiğine bir itikadları olmayacak. Birden bu tünel deliğinden, başında ateş ve nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu halde, birden çıkan şimendiferin dehşetli tehdit hücumuyla Rüstem ve Herkül tarafına koşmasına karşı, o iki kahraman ne kadar korkacaklar; ne kadar kaçacaklar; o hârika cesaretleriyle bin metreden fazla kaçacaklar. Bakınız, nasıl bu dabbetülarzın tehdidine karşı hürriyetleri, cesaretleri mahvolur. Kaçmaktan başka çare bulamıyorlar. Çünkü onlar, onun kumandanına ve intizamına itikad etmedikleri için mutî bir merkep zannetmiyorlar; belki, gayet müthiş, parçalayıcı, vagon cesametinde yirmi arslanı arkasına takmış bir nevi arslan tevehhüm ederler.”[8]
Bediüzzaman dabbeyi trene teşbih etmektedir. Teşbihden amaç,onun azamet ve tehlikesini bildirmek içindir. Yoksa bizzat kasdedilen tren değildir.
Elmalı tefsirinde tren,otomobil ve bisiklet içinde kullanıldığı söylenmektedir.[9]
“Ne zaman ki Süleyman’a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir güve böceği yere dayandığı asâsını yiyordu. Bu sebeple Süleyman yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilletli azab içinde bekleyip durmazlardı.”[10]
Kadı Beyzavi ve bazı hadisçiler bununla Hain,kötü kimseleri kasdetmişlerdir.
“cessâse”casuslar olarak göstermişlerdir.[11](Allahu a’lem,bundan murad muhabir ve medya manalarıda kasdedilebilir.) ki, bir hadiste haber verildiğine göre,cessâse, Deccal için haberler araştırıp toplayan casus demektir.[12]
Ebü’s-Suud da diyor ki: Bu dâbbe, casustur. Bundan cins isim söylenip, bir de tefhîm (büyüklüğüne işaret) tenviniyle bilinmezliğinin tekid edilmesi, şanının garibliğine ve özelliğinin, davranışının açıklamadan uzak olduğuna delalet eder. Bundan dolayı hadiste bildirilen bazı garip rivayetleri kaydettikten sonra, şunu da ilave ediyor: Hz. Ali’den naklolundu: Kuyruğu olan bir dâbbe değil, sakalı olan bir dâbbedir, demiş bir erkek olduğuna işaret etmiştir. Fakat meşhur olan bir dâbbe olmasıdır.[13]
Şüphesiz Kur’ân’da {dabbeten} denildiği için bir dâbbedir. Fakat erkek bir dâbbedir. {(Dabbeten tükellimühüm-dan çıkarılmış) “Onlara söyleyen dâbbe” denilmesi ise, bunun bir insan olmasını belirtmek için açık bir delildir. (Burada bu dabbenin bir insan olması halinde her tarafa ve herkese yetişmesi ve zarar vermesi durumu olacaktırki buda bir ferdin yapabileceği bir iş değildir. Ondan dolayı dabbeden insan manasının anlaşılması gayet uzak bir ihtimaldir.)Burada söze mecazî bir mânâ vermek veya {tükellimühüm} fiilini “söylemek” mânâsına değil de cerh (yaralama) mânâsına konuşma ile yorumlamak, açık beyanın zıddınadır. Garib rivayetler ile Kur’ân’ı açık mânâsından çıkarmak yakin ilmine zarar vermektir.
Kaldı ki, Ahmed Tayalisi, Naim b. Hammad, Abd b. Hamid, Tirmizî hasen hadis diyerek, İbnü Mâce, İbnü Cerir, İbnü Münzir, İbnü Ebi Hatim, İbnü Merduye ve Beyhakî gibi zatların Ebu Hüreyre (r.a)den rivayet ettikleri bir hadiste Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: “Dâbbetü’l-arz, Musa’nın âsası, Süleyman’ın mührü yanında olarak çıkacak, mühür ile müminin yüzünü parlatacak, âsa ile kâfirin burnunu kıracak, insanlar sofraya toplanacak, mümin ve kâfir tanınacak.”[14]
Bu hadise göre de, dâbbe, maddî ve manevî normalin üzerinde bir kuvvet ve saltanat ile ortaya çıkıp büyük bir İslâm devleti kuracak lider olmuş oluyor. Şüphe yok ki, Musa’nın asasına, Süleyman’ın mührüne sahip olan kimse,büyük bir şahsiyet olacaktır. Hem de kötülerden değil, iyi ve hayırlılardan olacak, bütün müminlerin yüzünü güldürecek, kâfirlerin burnunu kıracaktır. Âyette:”Onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler” [15]buyurulması da bunu gerektiriyor. Şu halde buna dâbbe ismi verilmesinin sebebi, onun kâfirlere karşı acımasız olacağını ve Allah Teâlâ’ya göre onun meydana çıkarılmasının zor bir şey değil, yerden normal bir dâbbe çıkarmak gibi kolay olduğunu anlatmaktır. Burada bazı eserleri (haberleri) de kaydedelim:
1- İbnü Cerir’in Huzeyfe b. Esîd’den rivayet ettiğine göre: “Dâbbe’nin üç çıkışı vardı: Birisinde bazı çöllerde çıkar, sonra gizlenir. Birisinde de, emirler kan dökerken bazı şehirlerde çıkar, yine gizlenir. Sonra insanlar mescidlerin en şereflisi, en büyüğü ve faziletlisi içinde iken yeryüzü kendilerini fırlatmaya başlar. Derken halk kaçışır, müminlerden bir grup kalır, bizi Allah’tan hiç bir şey kurtaramaz derler. Dâbbe de onların üzerine çıkar, yüzlerini parlak yıldız gibi parlatır. Sonra hareket eder, artık ne takip eden yetişebilir, ne de kaçan kurtulabilir. Bir adama varır, namaz kılıyordur, vallahî sen namaz ehli değilsin der. Yakalar, müminin yüzünü ağartır, kâfirin burnunu kırar” dedi. “O zaman insanlar ne halde olur” dedik. “Arazide komşu, malda ortak, yolculuklarda arkadaş olurlar” dedi.[16]
2- İlim ehlinden bir çokları dâbbenin ortaya çıkması, emir bi’l-ma’rûf (iyilikleri emir), ve nehiy ani’l-münker (kötülüklerden menetme) terkedildiği vakittir demişler.[17]
İbnü Ömer (r.a) den rivayet edilir ki,[18]âyeti emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker terk olunduğu vakittir, demiştir. Buna göre “müslümanlar da bozulup aleyhlerinde hüküm hak olduğu vakit” demek oluyor.[19]
“İnsanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar.”[20] âyeti ile işaret edildiği ve sahih hadislerde de bildirildiği üzere, bu ümmette de ayrılıklar çıkacak; aralarında emir (komuta zinciri) parçalanarak memleketler elden çıkacak; bununla beraber yine de Peygamber ve ashabının yolunda giden bir fırka-i nâciye (ehl-i sünnet ve’l cemaat denilen kurtuluşa eren bir grup), bir iyiler grubu eksik olmayacak; zamanlar gelecek din garib olacak, iyi insanlar garib kalacak; sonra yine din, başlangıçta olduğu gibi dönüp yeniden ortaya çıkacak; peygamberlik iddiasında bulunacak olan otuz kadar Deccal’dan sonra ilâhlık davasına kalkışacak olan büyük Deccal, İsa Mesih’in yeryüzüne inmesiyle helak olacak; derken Ye’cûc ve Me’cûc çıkacak, yeryüzünde görülmedik fesatlar, tasvire sığmaz savaşlar yaptıktan sonra Allah’ın emriyle yok olacaklar. Artık salib (haç) kırılacak, domuz öldürülecek, iyi insanlar hakim olacak, Hz. Muhammed’in getirdiği şeriatın her tarafa yerleşmesiyle insanlık bir mutluluk dönemine girecektir. Nihayet küçük ve orta nice kıyametlerden sonrada Dâbbetü’l-arz’ın (yerden çıkacak bir hayvanın) çıkması, güneşin batıdan doğması ve Sûr’un üflenmesiyle büyük kıyamet kopacak ….”[21]
Zaman en büyük müfessirdir. Zaman hükmünü icra etse,elbette inkâr edilmez. Bu nakillerin hakikat payı taşıdıkları bir mâna olduğu gibi,AİDS mikrobu veya o mesabede ilikleri ağaç kurtları gibi kemiren her türlü hayvana teşmil edilebilir. İmana taalluk eden bir mesele olmadığı için,o mânaya tetabuk ve tevafuk eden her mâna,mantıklı oldukça kabul edilir,mantıklı olmazsa ferdi görüş olarak değerlendirilir. Herkese ulaşabilecek bir varlık ve canlı olması gerekirki,umumu alakadar eden bir mesele olsun.
Sefahet neticesinde kurtuluşu olmayan Aids hastalığına düşen insanların pişmanlıkları ve ikrarları hem bir ceza hem de bir ibret levhası olarak görülmekte,insanları intibaha sevketmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Mürşid.2.CD. 7170.
[2] Müslim.Fiten.118.(2941),Ebu Davud.Melahim.12.(4310).
[3] Neml.82.
[4] Mecmuatün minet-Tefasir.Kadı Beyzavi-Nesefi-Hazin-İbni Kesir.(Arp)5/153.
[5] Şualar.591-592,359,Barla Lahikası.147.
[6] Bak.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan.4/153-155.
[7] Tarihçe-i Hayat.102,B.Cevab veriyor.102,Hutbe-i Şamiye.65,67.
[8] Tarihçe-i Hayat.103,102,Bediüzzaman Cevab Veriyor.102.
[9] Age.6 / 160.
[10] Sebe.14.
[11] Beydavi. II / 206.
[12] Müslim.Kitabul Fiten.52,Babı kıssatil cessase.24.
[13] Suyuti.Eddürrül Mensur. IV /382,Ebussuud. VI / 301.
[14] Tirmizi.Tefsiri sureti.27,İbni Mace.Fiten.31,Ahmed İbni Hanbel. II / 296,491,Kütüb-ü Sitte. İ.Canan. 14 / 342-343,Tac.(Arp) M.A.Nâsif. 4 / 197,Elmalı. 6 / 160-162.
[15] Neml.82.
[16] Suyuti.Eddürrül Mensur. IV / 381.
[17] Bak.Saffetüttefasir.M.A.Sabuni. 4 / 398,Büyük Kur’an Tefsiri.Konyalı Mehmet Vehbi. 10 / 1048,Muhtasar Tefsiri İbni Kesir. (Arp) 2 / 682.
[18] Neml.82.
[19] Elmalı.6 / 161.
[20] Enbiya.93.
[21] Elmalı. 5 / 466.