CİN VE ŞEYTAN

CİN VE ŞEYTAN

Cinler;Kur’an-da varlıkları kesin olarak bildirilmiş,[1]Bir surede Cin suresi olarak isimlendirilmiştir.Allah cinleri dumansız,kor ateşten yarattı.[2] Nafi bin Ezrak-ın İbni Abbasa Kur’anın tefsirinden sorduğu yerler:Şuvaz;Dumansız alev. Nuhas;Alevsiz duman.[3] Hızlı hareket edip [4],iman ve ibadetle yükümlü varlıklardır.[5]Gaybı bilmez,[6]

Yeme,içme,erkeklik,dişilik,doğma,ölme gibi özelliklere sahibtirler.Kötülük yapabilip,kötülüklerinden Allah’a sığınılmalıdır.[7]

Süleyman peygamberin onları her türlü işte istihdam ettiği gibi,onlar her türlü ağır ve istihbarat gibi hususlarda kullanılabilir.[8]

Onlar en çok insanların kendilerini bilmemelerinden ve özellikle bilgisizlikten kaynaklanan Korkutma yönüyle insanları etkileri altına almaktadırlar.Korku durumunda;Âyet-el Kürsi,Felak-Nas,korkuda özellikle Kureyş suresi okunmalıdır.[9]

Yahudi ve hristiyanlarca da cinlerin varlığı kabul edilmektedir.

İslamdan önce cinlere tapılmakta idi.[10]

Gözler cinleri görebilecek yetenekte yaratılmamış olup,tıpkı kulağın düşük ve yüksek sesleri duymayıp,aynı frekansta olanları duyması gibi,âdeta frekans farkından dolayı görülmemektedirler.İrade sahibidirler.[11].İnanan ve inanmayanları bulunmaktadır.[12]Kendilerine has yapıları ve bünyeleri vardır.

İnsandan önce yaratılmıştır.İnsanın halife olarak zikredilmesi;sonra gelen anlamınadır.Böylece insandan önce yaratılan cinlerden bir kabilenin isyanı sonucu Cenâb-ı Hak onları helak etmiş ve insanı yaratmayı murad etmiştir.Bakara suresinin başında genişçe izah edilmektedir.Hadiste:”Allah’u Teala cinleri,Âdem’den iki bin sene evvel yaratmıştır.”[13]

Evlenip onlarda çocuk sahibi olurlar.Onlarında isimleri vardır.Onlarla evlenildiği ve de örnekleri de gösterilmiştir.Belkıs’ın anne-babasından birsinin cin olduğu ifade edilmiştir.Ancak evlenmede bazı manilerin olduğu da ifade edilmiştir.Bunlar;ya aynı cinsden olmayışları,ya maksadın gerektiği gibi hasıl olmaması,veya şeriatın bu konuda izin vermeyişindendir.

Mekruh kabul edilip,âyette de Kendi nefislerinizden sizler için eşler yaratmıştır.”buyurulmuştur.[14]

Bizler gibi maddi olmadıklarından dolayı,her şekle rahatlıkla girebilirler.

En çok bulundukları yerler;virane yerler,harabeler,hamamlar,mezbelelikler,boş araziler,kabirlerdir.

Peygamberimiz –Rasulüs-Sakaleyn-dir.Yani yer yüzünün iki ağırlığı olan insan ve cinlerinde peygamberidir.Onlara da peygamber gönderilmiştir.

İbni Abbastan:”Cinler,Yusuf adındaki bir peygamberini öldürdüler;Allah’u Taala onlara da peygamber gönderdi ve ona itaat etmelerini emretti.”

Bunu teyiden,İbni Abbas’dan;-Yedi kat göğü ve onun gibi yedi kat yeri yaratan Allah’tır.”[15] Âyetinden,yedi kat yerin bulunduğu ve her katta,sizin peygamberiniz gibi bir peygamber,Âdeminiz gibi bir Âdem,Nuh gibi bir Nuh,İbrahim gibi bir İbrahim,İsa gibi bir İsa bulunduğu- anlamı çıkarılmıştır.[16]

Süleyman peygamber’e teshir edildiği gibi,onlara maskara durumuna düşülmedikçe,onların oyuncağı olunmadıkça,onlar her işte istihdam edilebilir.40 kere Duhan suresini okumanın bu konuda etkili olduğu ifade ile beraber,Gizli ilimler ve esrar kitaplarında detaylı malumatlar verilmiştir.

Bugün cinnin yerini ruh çağırma almıştır.

İlmin gelişmesinde onlarında ortaklığı vardır.[17]

Hz.Ademe secde ve saygıda bulunmadığından dolayı cezalandırılmıştır.Çünki burada Hz.Ademe saygı göstermemeden ziyade,emre itaatsizlik söz konusudur.

Hadisde:“Cinden herkesin bir kârini [yakını, arkadaşı] vardır. “

“Cinnîler gazaplıdırlar,kibirlidirler.Çocuk gibi haylazdırlar.Eğlenmekten hoşlanırlar.Ne dedikleri pek anlaşılmaz.”

“İmama iktida eden yalnız insanlar değildir.Sulehay-ı cin gelir,imama iktida ederler.”

“Kâinatta hiçbir yer boş değildir.Kimi ruhani,kimi melaike,kimi cin ile doludur.”[18]

-Yaşça insanlardan en az on katı bir ömre sahiptirler.Hatta Peygamberimiz zamanında,Hz.Âdemi görmüş olan beş bin yaşındaki bir cin,peygamberimizle görüşüp,Hz.Âdem’i gördüğünü de ifade etmiştir.

İbni Abbas’a soruldu:”Cinler ölür mü?”Cevab verdi:İblisten başka hepsi ölürler.

“Peki –Cânn-denilen şey nedir?

-O cinlerin küçükleridir.

Bir rivayette de,İbni Abbas:”Günler İblisi kocaltır,sonra yine otuz yaşına avdet eder.”

İbn-i Ebid-Dünyadan,Abdullah bin haris’den nakledilir:”Cinler ölürler.Lakin şeytana bir şey olmaz.Daima taze kalır o.”

Katade dedi ki:”Annesi Bikr’dir,babası da İkr’dir.O,iki Bikr’in bikridir.”[19]

Bunlarında Mü’min ve kâfirleri olduğundan,cennet ve cehennem onlar içinde söz konusudur.

Bazı alimler sevab almaları konusunda farklı görüşte bulunsalar da,onlar içinde sevab ve günah durumu söz konusudur.[20]

Onlar da insanlar gibi haşredilip mahşer yerine sürülecek ve sorguya çekileceklerdir.Göğe nüfuz edip kaçmalarına müsaade edilmeyecektir.[21]

Önemli konulardan birisi de,Cinlerin insanları çarpmasıdır.Evet,cinler insanlara zarar verebilirler.Ancak bu zarar verme mutlak anlamda olmayıp,bazı kayıdlarla kayıdlanmıştır.Herşeyde olduğu gibi bunda da Allah’ın izni olmadıkça hiçbir zarar veremezler.

Bunlarda şu şekilde sıralanmıştır;Bazen şehvet ve aşktan,insanın bilmeden ona zarar vermesinden dolayı,korkutmak,eziyet ve işkence vermek amaçlı olarak,

İbni Abbastan rivayette.”Bir kadın oğlunu Allah rasulünün yanına getirdi ve:Ey Allah’ın rasulü!Bunda delilik vardır.Öğlen ve akşam tutar onu bu hastalık,diye yakındı.

Bunun üzerine peygamber(SAM) onun göğsünü meshetti ve ona dua etti (Bir rivayette,-Uhruc ya aduvvallah!Fe inni Resulullah.(SAM)-,Çık ey Allah’ın düşmanı;ben Allah’ın resulüyüm.) Ona istifra ettirince,karnından sşyah köpek yavrusuna benzer bir şey çıktı.Ve yürüdü.”

Tıpkı bugün röntgen ışınlarıyla veya ışınla tedavide insanın içerisine nüfuz edilip,her türlü faaliyette bulunulduğu gibi,cinlerde bu neviden zararlı ışınlar olarak insanı rahatsız ederler.

Manevi hastalığa yapılacak en müessir tedavi yöntemi,kendi cinsinden olan manevi tedavi olmalıdır.Tıbbın yöntemlerinden istifade edilmelidir.

“Özellikle.”Eğer cin,ifritlerden olup da okuyan kimse zayıf olursa,o zaman o cin,ona zarar verebilir.Bu sebebledir ki,bu gibi büyük cinlere karşı Muavvizeteyn (Felak-Nas),Salavat-ı Şerife okuması ve fazlaca dua etmesi lazımdır.olanca gücü ile günahlardan uzaklaşması,imanını takviye etmesi gerekirÇünki,ister cinler olsun,ister şeytanlar olsun,insanlara günahların açtığı pencerelerden nüfuz ederler.”[22]

KUR’AN-DA CİNLER

-” Ve böyle her Peygamber için insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Onların bâzısı bazısını aldatmak için sözün yaldızlısını fısıldarlar. Ve eğer Rab’bin dilemiş olsaydı ona yapmazlardı, artık onları ve iftira eder oldukları şeyleri bırak.

Ve -o yaldızlı sözleri- âhirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin ve ondan hoşlansınlar ve onlar işledikleri şeyleri işlesinler diye telkin eyler.”[23]

“Ve o gün ki, -Allah Teâlâ- onların hepsini bir araya toplayacaktır. Ey cin taifesi!. İnsanlardan birçok kimseler edindiniz -diye buyuracak-. Onların insanlardan dostları olanlar da: Ey Rab’bîmiz!. Bizim bâzımız bâzımızdan faydalandık ve bizim için tâyin ettiğin süreye ulaştık, diyecekler. Cenâb-ı Hak da buyuracak ki: Ateş sizin karargâhmızdır, on’da ebediyen kalacaksınız, ancak Allah Teâlâ’nın dilediği müstesnâ. Şüphe yok ki, senin Rab’bin hikmet sahibidir, bilendir.”[24]

“Andolsun ki, cinler ve insanlardan çoklarını cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır ki, onlar ile anlayamazlar ve onların gözleri vardır ki, onlar ile göremezler ve onların kulakları vardır ki, onlar ile işitemezler. Onlar hayvanlar gibidirler, belki onlar daha sapıktırlar. İşte gâfil olanlar onlardır.”[25]

“Cin taifesini de evvelce bir dumansız ateşten yaratmıştık.”[26]

“Şüphe yok ki, onlar işitmekten elbette uzak tutulmuşlardır.”[27]

“Cin tâifesinden bir ifrit dedi ki: Ben onu daha sen makamından kalkmadan sana getiririm ve şüphe yok ki, ben ona elbette güç yetiririm ve bana güvenebilirsiniz.”[28]

“Süleyman’a da rüzgârları -Musahhar kıldık- sabahtan öğleye kadar -gidişi- bir aylık ve öğleden akşama kadar -gidişi de- bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim bizim emrimizden sapmış olursa ona da âteş azabından tattırmış olduk.

Sonra vaktaki, onun üzerine ölüm ile hükmettik, onun vefat etmiş olduğuna asâsından yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası onlara delâlet etmiş olmadı. Ol vakit ki, yere düşüverdi, cin taifesi anlamış oldu ki, eğer gaybı bilmiş olsalar idi o ihânetli azap içinde kalmış olmazlardı.”[29]

“Dedi ki: Bana vahyolundu: Şüphe yok ki, cinlerden bir gurup dinlemiş te demişler ki; Muhakkak biz, bir acîb -eşsiz- bir Kur’an işittik.

Doğru yola rehberlik ediyor, artık biz ona îman ettik ve Rab’bimize hiç bir kimseyi ortak tutmayacağız.

Ve şüphe yok ki, Rab’bimizin büyüklüğü pek yücedir. Ne bir eş ve ne de bir çocuk edinmemiştir.”[30]

Ve muhakkak ki: Biz göğe dokundukta hemen onu şiddetli bekçiler ile ve alev hüzmeleriyle doldurmuş bulduk.

Ve hakikaten biz dinlemek için ondan oturulacak yerlerde oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa onun için bir alev hüzmesi buluyor.

Ve doğrusu biz bilmiyoruz ki, yerde bulunanlar için bir şer mi istenmiştir, yoksa onlar için Rab’leri bir doğruluk mu irade bu-yurmuştur.”[31]

“Ve muhakkak ki, Allah’ın kulu ne zaman ki, kalktı, ona dua eder oldu, az kaldı ki, onun üzerine toplanmış cemaatler oluversinler.

De ki: Ben bilmem ki: Tehdîd edilip durduğunuz şey, yakın mıdır. Yoksa Rab’bim onun için uzun bir müddet mi koyar.”[32]

“De ki: İnsanların Rab’bine sığınırım.

insanların Melik’ine..

İnsanların İlâh’ına.. -sığınırım-.

O gizlice vesvese verenin şerrinden.

Ki: O, nâs’in göğüslerinde vesvesede bulunur.

O vesvese veren- gerek cinden ve gerek insandan -olsun, hepsinden de Allah’a sığınmalıdır.”[33]

-Cinlerin yaratılışı:”Ve Allah Teâlâ için cinleri ortak kıldılar. Halbuki, onları da o yaratmıştır. Ve Cenab’ı Hak’ka bilgisizce oğullar ve kızlar uydurdular, onun ilâhî varlığı ise vasf ettiklerinden uzaktır, yücedir.”[34]

“Cini de dumanı almayan hâlis bir âteş alevinden yarattı.”[35]

-Cinler ibadet için yaratılmışlardır:”Ve cinleri ve insanları yaratmadım, ancak bana ibadet etsinler diye -yarattım.

Ve ben onlardan bir rızk istemiyorum ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.”[36]

“Ve eğer onlar, o yol üzerinde dosdoğru gitse idiler, elbette kendilerine bol bol su içirirdik.

Onları bu hususta imtihana çekelim diye, ve her kim Rab’binin zikrinden yüz çevirirse onu da pek meşakkatli bir azaba sevk eder.”[37]

-İman eden ve etmeyen cinler:”Ve şüphe yok ki: Bizden sâlih kimseler vardır ve bizden onun altında olanlar da vardır. Biz türlü türlü yollar tutmuştuk.

Ve muhakkak anladık ki: Allah’ı yerde acze düşüremeyiz ve kaçamakla da onu âciz bırakamayız.

Doğrusu biz vakta ki: O hidâyet rehberini dinledik, ona îman ettik, imdi kimde Rab’bine îman ederse artık ne noksanlıktan ve ne de bir hakarete uğramadan korkmaz.

Ve muhakkak ki, bizden müslümanlar da vardır ve bizden saldırganlar da vardır, artık kimler İslâmiyet’e nâil olmuşlar ise, işte onlar, doğru yolu araştırmışlardır.”[38]

-Mü’min ve Kur’an-ı dinleyen cinler:”Ve o zamanı da hatırla ki, cinlerden bir zümreyi Kur’an-ı dinlemeleri için sana göndermiştik ki, Vaktaki: Ona hazır oldular, dediler ki: Susun -dinleyin- Vaktaki, okunması son buldu, kendi kavimlerine korkutucular olarak dönüp gittiler.

Dediler ki: Ey kavmimiz!. Muhakkak ki, kendisinden önce olanları tasdik edici olarak Mûsa’dan sonra nâzîl olmuş hakka ve dosdoğru bir yola rehberlik ediyor.

Ey bizim kavmimiz!. Allah’ın davetçisine icabet edin ve O’na inanın, sizin için günâhlarınızdan mağfirette bulunsun ve sizi elîm bir azaptan kurtarsın.”[39]

-Kâfir cinler:”Ve muhakkak ki, bizim beyinsiz olanımız, Allah’a karşı pek çok yanlış şeyler söyler olmuştur.

Ve doğrusu biz sanmış idik ki, insanlar ve cinler, Allah’a karşı bir yalan söylemezler.

Ve hakikaten insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınır olmuştur. Artık onlar için bir azgınlık arttırmışlardır.

Ve şüphesiz onlar da sizin zannettiğiniz gibi zannetmişlerdir ki: Allah hiç bir kimseyi Peygamber göndermeyecektir.”[40]

“Amma, hakkı aşanlar ise işte onlar da cehennem için bir odun olmuşlardır.”[41]

KUR’AN-DA ŞEYTANLAR

Kur’an-da; -Şeytan.88,Melek.88.defa geçmektedir.

-Şeytan-da cinlerdendir.[42]Ona tapınılmaması , [43]peşine düşülmemesi zira o kötülüğü ve hayasızlığı emreder,dost edinilmemesi ,[44]bildirilmiştir.Bu durumda Allah’a sığınılması bildirilmektedir.[45]Kibir sahibidir.[46] İlahi rahmetten kovulmuş [47] ve kıyamete kadar imtihan gereği olarak kendisine müsaade edilmiştir.[48]

-Şeytanın yaratılışı:”Buyurdu ki: Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti. Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”[49]

“Cin taifesini de evvelce bir dumansız ateşten yaratmıştık.”[50]

“İblis- dedi ki: Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.”[51]

Şeytan,insan ve cinden yani insi ve cinni olabilir.[52]

-Şeytanlar gaybdan haber almak için kulak hırsızlığı yapmaktadırlar.[53]

-Şeytan insanlara apaçık bir düşmandır.[54]

-Şeytan sürekli kötülüğü,hayasızlığı ve Allah’a karşı gelmeyi emreder.[55]

-Şeytan insanların kalblerine vesvese verir.[56]

-Takva sahibleri ise,şeytanın aldatmasını idrak ederler.[57]

-Şeytan insanları kuruntulara düşürür.[58]

-İnsan ve cin düşmanları,düşmandır.[59]

-Aldatmak için yaldızlı laflar söylerler.[60]

-Kur’an şeytana tabi olunmamasını ısrarla tavsiye eder.[61]

-Şeytanın,mü’minler üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktur.[62]

-Şeytanın arkadaşlığı kötü bir arkadaşlıktır.[63]

-Şeytan ancak kalbinde hastalık ve katılık bulunan kimselere etkili olurlar.[64]

-Şeytan,kâfirlerin dostudur.[65]

-Şeytan,münafıkların dostudur.[66]

-Şeytandan Allah’a sığınılmalı.[67]

-Şeytan,Tağut olarak zikredilmiştir.[68]

-İblisin en belirgin özelliği kibridir.[69]

-İblis cennetten kovulmuştur.[70]

-İblis lanetlenmiştir.[71]

-İblise kıyamete kadar süre verilmiştir.[72]

-İblis ilahlığını ilan etmiştir.[73]

-Şeytanın İmtihan ve zıtların birbirinden ayrıştırılması için yaratılışı.[74]

-İblis Allah’ın rahmetinden kovulmuştur.[75]

-İfrit ise,cinlerden bir taifedir.[76]

-Şeytanlar cinlerden olmalarına rağmen,mü’min olma durumları olmayıp,tamamen şer ve kötülük üzerinedirler.Mü’min ve Kâfir diye ayrılmazlar.

İblis kesinlikle melek değildir.Öyle bir şey olmuş olsaydı,isyan etmez,evlenip zürriyet sahibi olmazdı.O,cinlerin de babasıdır.Âyette:”Hani biz meleklere,”Âdeme secde edin”demiştik de iblisten başkası hemen secde etmişlerdi.O ise cinden idi,Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı.Şimdi ise beni bırakıp da onu ve onun neslini,hepsi sizin düşmanınız olduğu halde dostlar edinirmisiniz?Zalimler için ne kötü bir değişme!”[77]

Rivayet edildiği üzere,cinlerin yeryüzünde fesad çıkarmaları üzerine;Allah onlara İblis ve arkadaşlarını göndererek,deniz adalarına ve dağların eteklerine sürdürdü.Bu işi başaran iblis,”Kimsenin yapamadığı işi ben yaptım”diyerek kibre kapıldı.[78]Ve böylece Âdeme secde etmemesindeki kibir de kendini farklı görmesinden kaynaklandı.

-Hadiste:”Şeytan,insanoğlunun (bedeninde) kanın dolaştığı yerde dolaşıp durur.”buyurur.

Hadiste:”Ramazan gelince cennet kapıları açılır,cehennem kapıları kapanır,şeytanlar da zincire vurulur.”

Herkesin bir şeytanının olduğunu söyleyen peygamberimiz,kendisinin şeytanının etkisiz kılınıp,Allah tarafından korunduğu,iyiyi söylediği,bir rivayette de Müslüman olduğu ifade edilmiştir.[79]

Cinlere de vesvese veren şeytanın bu vesvesesi konusunda İbni Abbas’dan nakledilir.”Şeytan İbn-i Aras’a benzer.Ağzını kalbin ağzına kor,durmadan vesvese verir,ona.Allah zikredildiği zaman susar,Allah’ın zikri terk edildiğinde yine avdet eder.İşte vesvas-ı Hannas budur.”[80]

Fıtrata aykırı olan her şey,şeytana ait sıfatlardandır.Sol elle yemek yemek ve esnemek gibi.Hadiste.”Sol elle yemeyiniz çünki şeytan sol elle yer.”

-Cin suresinin inişi:

-(Abdullâh) b. Abbâs radiya’llâhu anhümâ’dan:

Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Ashâb (-ı Kirâm’ın) dan bir kaç zât ile birlikte Sûk-ı Ukâz’a doğru yürüyorlardı ki, o târihde şeyâtin, semâdan haber almaktan men’ edilmiş, (haber almağa çıktıkca) üzerlerine şühub (-i sâkıbe) atılmağa başlamış bulunuyordu. (Semâya doğru çıkıp koğulan) şeyâtîn, kavimleri nezdine döndüklerinde kendilerine: “Ne oluyorsunuz? (Neden hiçbir haber getiremiyorsunuz?)” dediler. Onlar da: “Ne yapalım? Semâdan haber almaktan men’ edildik. Üzerimize şühub (-i sâkıbe) havâle edildi” dediler. (Bunun üzerine) onlara: “Sizin haber almanıza hâil olan her halde yeni hâdis olmuş bir şeydir. Arzın şarklarını, garblarını dolaşın (da) semâdan haber almanıza hâil olan (bu yeni şey) ne imiş (öğreniniz)” denildi. (İşte) bunların içinden Tihâme cihetine yönelmiş olan takım da Sûk-ı Ükâz’a gitmek üzere Nahle’de bulunan Nebiyy-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem’in bulunduğu yere varmış oldular ki, o sırada (Resûl-i Hüdâ aleyhi efdalü’t-tehâyâ Efendimiz) orada Ashâb-ı Kirâmına salât-ı fecri kıldırıyordu. (Namazda okuduğu) Kur’ân’ı işidince bunlar kulak verdiler ve (biribirine): “Semâdan haber almaktan sizi men’ eden vallâhi işte budur” dediler. İşte o zaman bu haberciler kendi kavimleri nezdine döndüklerinde:”(Ey kavmimiz) Gerçekten biz,hayranlık uyandıran,doğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik ve ona iman ettik;artık Rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız.”[81] dediler. Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri de Peygamberi salla’llâhu aleyhi ve sellem’e ;”De ki:Bana cinlerden bir zümrenin Kur’an-ı dinleyip şöyle dedikleri vahyolundu…”[82] sûresini inzâl buyurdu. Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e vahyolunan işte cinnin bu sözleridir.”

Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den:

Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem (bir gün) buyurdu ki: Cin (tâifesin)den bir ifrit dün gece namazımı bozdurmak için bana ansızın hücûm etti. (Lâkin) Allâhu Teâlâ (beni gâlip getirip) ona istediğimi yapmaya fırsat verdi. Sabah olunca hepiniz onu gör (üp seyred) esiniz diye Mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. (Fakat) kardeşim Süleyman (b. Dâvûd aleyhime’s-salâtü ve’s-selâm)’ın:” yâni: “Yâ Rab, bana mağfiret et ve benden sonra kimseye olmıyacak bir mülkü, bana bağışla.”[83] demiş olduğu hatırıma geldi (de ifriti köpek gibi koğdum).

-Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’in maiyyetinde abdest ve istincâ suyu için küçük bir kırba taşırdı. -Ebû Hüreyre hadîsinin bu kısmı yukarıda geçti- Buradaki rivâyetinde de salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu ziyâde etmiştir:

– Bana Nasîbîn (Nusaybin) cinlerinin bir hey’eti geldi. Amma (bunlar) ne hoş cin! Benden azık istediler. Ben de onların istifâdeleri için Allâhu Teâlâ’ya:

– Cinler, uğradıkları her kemik ve tezek makûlesi üzerinde her halde (kendileri için) bir taam (hayvanları için de yem) bulalar! diye duâ ettim.

Cinler hakkında Bediüzzaman hazretleri eserlerinin muhtelif yerlerinde bize bir çok noktada ışık tutmaktadır.Bunlar:

Sürekli mücahede içerisinde bulunmaktayız.“Nefis ve heva, cin ve ins şeytanlarına karşı mücahede edip günahlardan ve ahlâk-ı rezileden kalb ve ruhunu helâket-i ebediyeden kurtarmaktır.”[84]

Aynı zamanda onlardan Allah’ın askerleri olarak bahseder.“Cünudullah olan cin taifesi…”[85]

Cinlerde tefekküre sevkedilmektedir.“Herşey, Sâni’-i Zülcelal’in birer mektub-u hakaik-nüma, birer kaside-i letafetnüma, birer kelime-i hikmet-eda hükmündedir ki; melaike ve cin ve hayvanın ve insanın enzarına arzeder, mütalaaya davet eder. Demek ona bakan her zîşuura, ibret-nüma bir mütalaagâhtır.”[86]

Kâinatta olan her bir şey insan ve cin gibi bütün varlıkların nazarına sunulup istihsanlarını celbetmektedir.[87]

Cennet onlar içinde vardır.“Dâr-ı saadet olan cennet cin ve insanlarla şenlendirilecektir.”[88]

Onlarda bu dünyada bizler gibi,“Şu dünya misafirhanesinde cin ve ins”birer misafirdirler. “[89]

Kur’an-ın esasatı hem cinlere hem de insanlara tebliği edilmektedir.”[90]

“Eğer bütün cin ve insanın Kur’andan tereşşuh etmeyen bütün güzel sözleri toplansa; yine Kur’anın mertebe-i kudsiyesine yetişip tanzir edemez.”[91]

Rasulullah onlara da gönderilmiştir.“Evet şakk-ı kamer, nasılki bir mu’cize-i risaletidir; nübüvvetini cin ve inse gösterdi. Öyle de: Mi’rac dahi, bir mu’cize-i ubudiyetidir; habibiyetini, ervah ve melaikeye gösterdi…”[92]

“Şu muhteşem burçlar sahibi, müzeyyen kasırlar hükmünde olan semavat dahi, zîşuur ve zevil-idrak mahluklarla doludur. Onlar dahi ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitabının mütalaacıları ve şu saltanat-ı rububiyetin dellâllarıdırlar.”[93]

Yeryüzünün iki sorumlu varlığından biridir.“Hem şu mahdud arz, hadsiz mu’cizat-ı kudrete mazhar olduğundandır ki, en mühim sekeneleri olan ins ve cinnin kuvalarına, sair zîhayatlar gibi fıtrî bir had ve hulkî bir kayıt konulmadığı için nihayetsiz terakki ve nihayetsiz tedenniye mazhar olmuştur.”[94]

“Beşer ve cin, nihayetsiz şerre ve cühuda müstaid olduklarından, nihayetsiz bir temerrüd ve bir tuğyan yaparlar. İşte bunun için Kur’an-ı Kerim, öyle i’cazkâr bir belâgatla ve öyle âlî ve bahir üslûblarla ve öyle gâlî ve zahir temsiller ve mesellerle ins ve cinni isyandan ve tuğyandan zecreder ki; kâinatı titretir.”[95]

Kur’an onlara da hitab etmektedir.“Ey ins ve cin! Emirlerime itaat etmezseniz, haydi hudud-u mülkümden elinizden gelirse çıkınız…”[96] âyetindeki azametli inzara ve dehşetli tehdide ve şiddetli zecre dikkat et. Nasıl, ins ve cinnin gayet mağrurane temerrüdlerini, gayet mu’cizane bir belâgatla kırar. Aczlerini ilân eder. Saltanat-ı rububiyetin genişliği ve azameti nisbetinde ne kadar âciz ve bîçare olduklarını gösterir. Güya şu âyetle, hem:”O yıldızları şeytanlara atılacak taşlar yaptık.”[97] âyetiyle böyle diyor ki:

“Ey hakareti içinde mağrur ve mütemerrid ve ey za’f ve fakrı içinde serkeş ve muannid olan cin ve ins! Nasıl cesaret edersiniz ki isyanınızla öyle bir Sultan-ı Zîşan’ın evamirine karşı geliyorsunuz ki; yıldızlar, aylar, güneşler emirber neferleri gibi emirlerine itaat ederler. ”

Yani: “Ey ins ve cin cemaati! Mülkümden hariç bir memlekete çıkıp kurtulmak için semavat ve arzın aktarından çıkmaya kuvvetiniz varsa çıkınız. Amma ancak bir sultanla çıkarsınız.””[98]

“Kur’an-ı Kerim bu âyet ile pek geniş saltanat-ı rububiyete karşı ins ve cinnin aczlerini ilân zımnında nida ediyor: “Ey insan-ı hakir, sagir, âciz! Ne suretle, şeytanları recmeden melaike ile necimlerin, şemslerin, kamerlerin itaat ettikleri Sultan-ı Ezel’e isyan ediyorsun! Nasıl kocaman yıldızları mermi, kurşun yerinde kullanabilen bir askere sahib olan bir sultana karşı isyan etmeye cesaret ediyorsun!”[99]

“Kur’an-ı Hakîm ehl-i şuura imamdır, cin ve inse mürşiddir…cin ve ins münacatını ondan alıyor, duasını ondan öğreniyor, mesailini onun lisanıyla zikrediyor, edeb-i muaşeretini ondan taallüm ediyor ve hâkeza… “[100]

“Cenaâb-ı Hak her şeyiyle ins ve cinin nazarlarını müsebbib-ül esbab olan kendi zatına çeviriyor. “[101]

Rasulullah ezeli hutbesi olan Kur’an-ı ;”Bütün benî-Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor.”[102]

Kudretini cinlere de gösteriyor. [103]

Cenâb-ı Hak,eğer insan isterse cinleri ve şeytanları da onun emrine verir,her işte istihdam edilebilir.Bunlar ağır her türlü kaba işler olduğu gibi,teknolojik,istihbarat, askeri her türlü işte çalıştırmak mümkündür.“Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervah-ı habiseyi teshir edip, şerlerini men ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler: “O gün suçluları bukağılara vurulmuş (zincirlenmiş, kelepçelenmiş,birbirine bağlı) göreceksin” [104]ilâ âhir… “Şeytanlardan da onun için dalgıçlık yapan ve daha başka işler gören kimseleri emrine verdik;ve bunları gözetimimiz altında bulunduruyorduk.”[105]ilâ âhir… âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, zîşuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki, Cenab-ı Hakk’ın evamirine müsahhar olan bir abdine, onları müsahhar etmiştir. Cenab-ı Hak manen şu âyetin lisan-ı remziyle der ki: Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emrime müsahhar olsan, çok mevcudat, hattâ cin ve şeytan dahi sana müsahhar olabilirler.”[106]

“Adli ve tarihi konularla faydalı olarak cinler çalıştırılabilir.”İşte beşerin, san’at ve fennin imtizacından süzülen, maddî ve manevî fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi şu âyet, en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tayin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat şimdiki gibi; bazan kendine emvat namını veren cinlere ve şeytanlara ve ervah-ı habiseye müsahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımat-ı Kur’aniye ile onları teshir etmektir, şerlerinden kurtulmaktır.”[107]

İnsanın helaketi için cinlerde faaliyet göstermektedirler.İnsandan geri değillerdir.“Dine karşı yapılan şüphe ve taarruzlar aynı zamanda;”cinnî ve insî şeytanların vesvese ve şübheleri..”dir.[108]

Kur’an ins ve cinin şüphelerini reddediyor. [109]

Cinler gaybı bilmezler. [110]

Kur’an, bütün ins ü cinnin bütün tabakalarını imana davet eder.[111]

Şimdiki medeniyetin gelişmesinde hem cin hem de şeytanların da katkıları vardır.“Bütün nev’-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hazıra”[112]

“Hattâ şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet..”[113]

“Çok emarelerin ve vakıaların ve keşfiyatın şehadetiyle, cin ve melek ve ruhanîler dahi, tilaveti vaktinde pervane gibi etrafında hakperestane toplanmaları, Kur’anın kâinatça makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulunduğuna bir imzadır.”[114]

Benzeri getirilemiyen Kur’an;”Cin ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren”bir mucizedir.[115]

Sadece insanlar değil,küfranı nimet içinde bulunup,dini yalanlayan cinlerede yazık olacaktır. [116]

Rasulullah nübüvvetiyle cinleride minnettar ve mesrur etmiştir.[117]

Şu koca alem elbette cinler tarafından da doldurulmaktadır.[118]

Onlarda alemi ibadetleriyle şenlendirmektedirler.[119]

“Üstad cinlere ders veriyordu”

“Zübeyir Ağabey anlatıyor: ‘Üstad Hazretleri yatsıdan sonra bizi yanına almazdı. Bir gün içeride ne yapıyor diye merak ettim, kapıdan baktım. Baktım ki Üstad sedire oturmuş, karşısında ise bir takım sivri külahlı kimseler dizilmişler, onlara ders veriyor. Sonradan anladım ki Üstad Hazretleri cinlere ders veriyormuş. Neyse ben görünmeden oradan gittim. Üstad beni daha sonra yanına çağırdı. ‘Keçeli bir daha seni orada görmiyeyim’ dedi.”[120]

“Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder. Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.”[121]

Cin ve ruhaniyat dahi, onların da pekçok ecnas-ı muhtelifeleri vardır.[122]

“Eğer cinnîlerle görüşmek istersen:”De ki:Bana cinlerden bir zümrenin Kur’an-ı dinleyip şöyle dedikleri vahyolundu…”[123] surlu sureye gir, onları gör, dinle ne diyorlar? Onlardan ibret al. Bak, diyorlar ki:”Gerçekten biz hayranlık uyandıran,doğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik ve ona iman ettik;artık Rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız.”[124]

Dünya cinler içinde bir tarla mesabesindedir.[125]

Rasulullah cinlerede rehberlik etmektedir.[126]

Cinlerde amellerinden sorumludurlar.Bazı mezheb ehlinin dedikleri gibi olmayıp,onlarda amellerinin karşılığını alacaklardır.“Evet âlem-i süflînin manevî tezgâhları ve küllî kanunları, avalim-i ulviyededir. Ve mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlukatının netaic-i a’malleri ve cin ve insin semerat-ı ef’alleri, yine avalim-i ulviyede temessül eder.”[127]

Rasulullah;” İslâmiyet’in -başta namaz olarak- esasatını, cin ve inse hediye getirmiştir.”[128]

Ve Mi’raçta;”Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş; cin ve inse hediye etmiştir.”[129]

“Rü’yet-i cemalullah meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her mü’mine dahi mümkün olduğunu, cin ve inse hediye getirmiştir.”[130]

“İnsan kâinatın kıymetdar bir meyvesi ve Sâni’-i Kâinat’ın nazdar sevgilisi olduğu, Mi’rac ile anlaşılmış ve o meyveyi cin ve inse getirmiştir.”[131]

Allah öyle büyüktür ki;“Bütün kâinatta cin ve ins ve melekte olan kemalât, onun kemaline nisbeten zaîf bir gölgedir..”[132]

Dünyadaki kahvaltı sofrasına cinlerde davet edilmişlerdir. [133]

Dünyada olduğu gibi,”Mahşerde ve dâr-ı âhirette cin “lerede hakları tam olarak verilecektir.[134]

Allah tüm varlıklar gibi,cinleride,cilve-i esmasıyla eşkalini tahdid ediyor, tanzim ediyor, birer miktar-ı muayyene veriyor.[135]

“Cin taifesi ve insan nev’i, birer güzel şahıs hükmünde tasvir ve tanzim ve icad edilmiştir. “[136]

“İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden”Allah’a sığınmalı.[137]

Cinlere ait mekanla ilgili bazı hususlarda yapılan keşifler ihatasız olduğundan bazı hata yorumlar olmuştur. [138]

“Muhaddisler nakl-i sahih ile İbn-i Mes’ud’dan beyan ediyorlar ki: İbn-i Mes’ud dedi: Batn-ı Nahl denilen nam mevkide, Nusaybin ecinnileri ihtida için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a geldikleri vakit, bir ağaç o ecinnilerin geldiklerini haber verdi. Hem İmam-ı Mücahid, o hadîste İbn-i Mes’ud’dan nakleder ki: O cinniler bir delil istediler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir ağaca emretti; yerinden çıkıp geldi, sonra yine yerine gitti. İşte cinn taifesine bir tek mu’cize kâfi geldi. Acaba bu mu’cize gibi bin mu’cizat işiten bir insan imana gelmezse, cinnilerin “Bizim sefihimiz (beyinsizimiz) Allah hakkında yalan söylüyordu.”[139]tabir ettikleri şeytanlardan daha şeytan olmaz mı?”[140]

“Cinler taifesi, melaikeler taifesi o Zât-ı Mübarek’i tanıyorlar ve nübüvvetini tasdik ediyorlar ki; onlar, onu tanıdıklarını, herbir taifesi, bazı mu’cizatını göstermekle gösteriyorlar ve nübüvvetinin tasdikini ilân ediyorlar.”[141]

Ve delilleri binlerdir.[142]

“Cinnîlerin ona iman ve itaati, mütevatirdir. Nass-ı Kur’an ve çok âyâtla musarrahtır.”[143]

“Cinnîler ise; onlar ile görüşmek ve görmek, değil sahabeler, belki avam-ı ümmet dahi çokları ile görüşmeleri çok vuku buluyor. Fakat en kat’î, en sahih haber ile eimme-i hadîs bize diyorlar ki: İbn-i Mes’ud “Batn-ı Nahl’de ecinnilerin ihtidası gecesinde, ecinnileri gördüm ve Sudan kabilesinden Zutt denilen uzun boylu taifeye benzettim, onlara benziyordular.”[144]

“Hem meşhurdur ve hadîs imamları tahric ve kabul ettikleri Hazret-i Hâlid İbn-i Velid vak’asıdır ki: Uzza denilen sanemi tahrib ettikleri vakit, siyah bir kadın şeklinde, o sanem içinden bir cinniye çıktı. Hazret-i Hâlid, bir kılınç ile o cinniyeyi iki parça etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hâdise için ferman etmiş ki: “Uzza sanemi içinde ona ibadet ediliyordu, daha ona ibadet edilmez.”[145]

“Hem Hazret-i Ömer’den meşhur bir haberdir ki, demiş: “Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında iken, ihtiyar şeklinde, elinde bir asâ, “Hâme” isminde bir cinnî geldi, iman etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona kısa surelerden birkaç sureyi ders verdi. Dersini aldı, gitti. Şu âhirki hâdiseye, çendan bazı hadîs imamları ilişmişler; fakat mühim imamlar, sıhhatine hükmetmişler. Her ne ise, bu nevide uzun söylemeye lüzum yok; misalleri çoktur.”[146]

“Hâtif” denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinnîler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın geleceğini mükerreren haber vermişler. “[147]

“Zeyyab İbn-ül Haris’e hâtif-i cinnî böyle bağırmış, onun ve başkasının sebeb-i İslâmı olmuş:”Ey Zeyab,ey Zeyab!En hayret verici bir haberi dinle;Muhammed,kitab ile gönderildi.Mekke’de insanları hakka davet ediyor.Fakat davetine uyulmuyor.

Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmia İbn-i Karret-il Gatafanî’ye böyle bağırmış, bazılarını imana getirmiştir: “Hak gelip parladı;bâtıl ise yıkıldı ve sökülüp atıldı.”Bu hâtiflerin beşaretleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur.”[148]

Rasulullahın doğumuyla cin taifesinin gaybi haberleri kesintiye uğradı. [149]

Rasulullah gelmesiyle, “cinn ü inse saadet-i ebediyeye yol göster”miştir. [150]

Kur’an ins gibi,cinlerinde makbulü ve merğubudur.[151]

Kur’anın hükümleri insanlar gibi,tüm cinlere de şamildir.[152]

O zat cininde seyididir.[153]

Davasını cinlere de işittiriyor.[154]

Kur’an onlara da rehberlik ediyor.[155]

Cinler içinde hakiki saadet; iman-ı billah, marifetullahtır. muhabbetullahtır.[156]

Ölüm onlar içinde bir ikazcıdır. [157]

Her yaptıklarının boşa gitmeyip,kaydedildiğinin müjdesini veriyor. [158]

Ve cinn ü insin bir kısmı saadet-i ebediyeye ve bir kısmı da şekavet-i ebediyeye mazhar olacaktır.[159]

“Cinn ve insin amelleri âhiret pazarına gönderiliyor.[160]

Onlardaki mübarek zatlar dahi;rasulullah için,âhiretin husulü için dua etmektedirler.[161]

Rasulullahın gelmesiyle,müstaid olan cinn ve ins;Cennet ve dâr-ı âhiret, cinn ve ins ile şenlenecek.[162]

İnsi ve cini şeytanlar şirketleşe çalışmaktadırlar.“Şeytan-ı ins, şeytan-ı cinnîden aldığı derse binaen; hizb-ül Kur’anın fedakâr hâdimlerini hubb-u câh vasıtasıyla aldatmak ve o kudsî hizmetten ve o manevî ulvî cihaddan vazgeçirmek istiyorlar.”[163]

“Evet şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücum ederler. “[164]

Kur’an-ın bu asra bakan bir tefsiri olan Risale-i Nur,insanlar gibi cinler tarafından da okunmaktadır.Böyle bir hakikata elbette onlar bîgane kalamazlar.

Lisanından saçılır nur

“Cinnî okur, insan okur

Hûr-u Cennet işte bu “Nur”

Gönüllerde cânân gibi”[165]

“Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan”vaziyetlerden ,”şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmek..”tedirler.[166]

“Cinn ve ifrit ve sair muhtelif zîşuur ve zîhayat mahlukların âlemleri ve meskenleri olduğu, çok kesretli ehl-i keşf ve ashab-ı şuhudun şehadetiyle sabit yedi kat arzın âlemleri…”[167]

Kötü fikirli insanlar,cin fikirli insanlar olarak nitelendirilmiştir.Bu da onlarda akış duygusunun farklı olarak gelişmiş olduğundan ileri gelir. [168]

“Şeytan-ı ins ü cinnin kâinattaki müdhiş âsâr-ı tahribkâraneleri ve enva’-ı küfür ve dalalet ve şerr ve mehaliki yaptıkları halde, zerre mikdar icada ve hilkate müdahaleleri olmadığı gibi, mülk-ü İlahîde bir hisse-i iştirakleri olamıyor. Ve bir iktidar ve bir kudretle o işleri yapmıyorlar, belki çok işlerinde iktidar ve fiil değil, belki terk ve atalettir. Hayrı yaptırmamakla, şerleri yapıyorlar.”[169]

“Fenalık ve hevesat yolu, tahribat olduğu için gayet kolaydır. Şeytan-ı ins ü cinnî çabuk insanları o yola sevkediyor.”[170]

“İşte ey ehl-i hak ve ehl-i hidayet! Şeytan-ı ins ü cinnînin mezkûr desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yap ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın muhkemat kal’asına gir ve Sünnet-i Seniyeyi rehber yap, selâmeti bul!..”[171]

“İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesedli ervah-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesedsiz ervah-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyyettedir. Eğer onlar maddî cesed giyseydiler, bu şerir insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesedlerini çıkarabilse idiler, o cinnî iblisler olacaktılar. Hattâ bu şiddetli münasebete binaendir ki, bir mezheb-i bâtıl hükmetmiş ki: “İnsan suretindeki gayet şerir ervah-ı habise, öldükten sonra şeytan olur.” [172]

“Haşrin mahkeme-i kübrasında mizan-ı azîm-i adaletinde cinn ve insin müvazene-i a’mallerini istib’ad edip inanmayan, bu dünyada gözüyle gördüğü bu müvazene-i ekbere dikkat etse, elbette istib’adı kalmaz.”[173]

“Cennet’i ve saadet-i ebediyeyi cinn ve inse ihzar “etmiştir.[174]

“Şeytanın en büyük bir desisesi, hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde, dar kalbli ve kısa akıllı ve kasır fikirli insanları aldatmasına mukabil, tamamıyla şeytan-ı cinî ve insîyi de susturacak…”hakikatlar Risale-i Nur’da vardır.[175]

İns gibi cinnilerde kendi güzelliklerini Allah’ın nazarına arzetmektedirler.[176]

“Sadece bir haykırış olacak;ve hemen hepsi huzurumuza çıkarılmış bulunacaktır.”[177]fermanıyla yani: “Bütün ins ve cinn, birtek sayha ve emr ile yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar.”[178]

Hem “Sizin bütününüzün yaratılması,tekrar diriltilmesi,bir tek kişinin yaratılması,diriltilmesi gibidir;muhakkak ki Allah işitendir,görendir.”[179]”âyetiyle, yani: “Ey insanlar!. Sizin icad ve ihyanız ve haşr ü neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır. Kudretime ağır gelmez” mealinde bulunan şu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla bütün ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i ekberin meydanına ve mizan-ı a’zamın önüne getirir. “[180]

“Ya Rabbi! Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cinn ve insin şerlerinden muhafaza eyle” vesile yapmalı..[181]

“Cinnî ve insî şeytanlar ve muzır maddelerin umûr-u şerriyede ve ademiyede istimalleri dahi, yine kudret-i Sübhaniyeyi gadirden ve haksız itirazlardan ve şekvalara hedef olmaktan kurtarmak ile takdis ve tesbihat-ı Rabbaniyeye ve kâinattaki bütün kusurattan müberra ve münezzehiyetine hizmet ediyorlar. “[182]

“Kâinatta adem âlemleri hesabına çalışan şerirlerden ve insî ve cinnî şeytanlardan kendinizi muhafaza ediniz.” Peygamberimize ve ümmetine emrederek, her asra baktığı gibi mana-yı işarîsiyle bu acib asrımıza daha ziyade, belki zahir bir tarzda bakar; Kur’an’ın hizmetkârlarını istiazeye davet eder. “[183]

“Ey cin ve insan topluluğu!İçinizden size âyetlerimizi anlatan ve bugüne ulaşacağınızı size haber verip uyaran peygamberler gelmedi mi?”[184]

âyet-i celileleri mucibince cinlerden de peygamber geldiği bildiriliyorsa da, bu husustaki müşkilin halli için vaki’ suale, üstadımızın verdiği cevabdır:

Aziz kardeşim!Hakikaten senin bu sualinin çok ehemmiyeti var. Fakat Risale-i Nur’un en ehemmiyetli vazifesi, beşeri dalaletten ve küfr-ü mutlaktan kurtarmak olmasından, bu çeşit mes’elelere sıra gelmiyor, onlardan bahis açmıyor. Selef-i Sâlihîn dahi çok bahsetmemişler. Çünki öyle gaybî ve görünmeyen işlerde sû’-i istimal düşer. Hem şarlatanlar, hodfüruşluklarına bir vesile yapabilirler. Nasılki şimdi ispirtizmacılar “cinler ile muhabere” namıyla şarlatanlık yapıyorlar; dinin zararına âlet ederler diye çokça medar-ı bahs edilmez. Hem Hâtem-ül Enbiya’dan sonra, cinlerde peygamber gelmemiş. Hem Risale-i Nur bu zamanda bir taun-u beşerî olan maddiyyunluk fikrini ibtal etmek için cinnî ve ruhanîlerin vücudlarını kat’î hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu mes’eleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşâallah Risale-i Nur’un bir şakirdi, Sure-i Rahman’ı tefsir edip bu mes’eleyi de halleder.”[185]

“Cinn ve insin Şeyhülislâmı Zenbilli Ali Efendi.”[186]

Cinler tüm haseneleri ve kelime-i tayyibeleriyle kâinatı güzelleştirmektedirler.[187] Kur’an“Bütün cinn ve insin binler muhtelif tabakada olan efkâr ve ukûl ve kulûb ve ervahının herbirisine lâyık gıdaları veriyor, dağıtıyor.”[188]

“O vakti hatırla ki,Rabbin meleklere:”Yer yüzünde bir halife yaratacağım.”demişti ”[189] Cenab-ı Hak müşavere yolunu öğretmek ile beşerin hilafetindeki hikmetin sırrını melaikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. Sâmiin zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti: 1- Melaike ne dediler? 2- Taaccüble hikmeti sordular. 3- Cinlere halife olmakla beraber, beşerde de kuvve-i gazabiye ve şeheviye halkedilmiştir. Bunlar, cinlerden daha ziyade fesad yapacaklardır.”[190]

“Amma meşhur olan manaya nazaran, o idrakli mahluk, cinlerden bir nev’ imiş; yaptıkları fesaddan dolayı insanlar ile mübadele edilmişlerdir.”[191]

İslamdan önce cinlerede ibadet ediliyordu.[192]

“Kezalik bu kesif âlemde ruhanîleri deverandan, cinnîleri cevelandan, şeytanları cereyandan, melekleri seyerandan men’edecek bir mani yoktur.”[193]

“Cinnî şeytanlara üstad olan ey şeytan-ı insî!”bazende insan cine üstadlık yapmaktadır. [194]

Cinin mekrinden emin olmak,ondan kaçmakla olmaz.[195]

Onların hedefi olmaktan bizi kurtarmaz. [196]

Rasulullah;”bilhassa cinn ü inse en âlî bir hediye, en mükemmel bir rehber, en mukaddes bir mürşid olarak, Kur’an-ı Hakîm’i bırakmışlardır.”[197]

“İblis’in en mühim bir desisesi olarak kendine tabi olanlara kendini inkâr ettir..”mektedir.[198]

Risale-i Nur; vahdaniyet hakikatlarını ins ü cinnin enzarına arzedip isbat etmektedir.[199]

“Bazı has kardeşlerim şahsıma hizmette dikkatsizlik ettiklerinden, onların bana karşı acımasını noksan gördüğümden bazan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kalbime geldi ki: O bîçareler ziyade hüsn-ü zanla tahmin ediyorlar ki, “Üstadımız istese belki bazı ruhanîler, cinnîler de hizmet edecekler, belki ediyorlar. Hizmet-i Nuriyede inayetin aşikâre cilvesi gösteriyor ki, onun şahsının perişaniyetine meydan verilmiyor ve şefkatimize muhtaç değil.” diye hizmette bazı kusurları oluyor.” ([200])

“Târik-üd dünya ehl-i riyazetin arzu ve kabul ettikleri ruhanî, cinnî hüddamlar bana her gün hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlas için kabul etmemeğe kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için nefsim de kalbim gibi kabul etmemeğe rıza gösteriyor.”[201]

“Dünyada insî ve cinnî şeytanlar hiç boş dururlar mı? Onların daima fenalıkları yapmak ve yaptırmakla meşgul oldukları”bir vakıadır.[202]

“Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhanî bir meşreb ile meşgul edip, hizmet-i imaniyeye karşı zaîfleştirmek için bazı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere namı altında cinnîlerle muhabere etmek gibi hattâ bazı büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuşmak gibi eski zamanda kâhinlik denilen, şimdi de medyumluk namı verilen bu mes’ele ile bazı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar. Halbuki:

Bu mes’ele, felsefeden ve ecnebiden geldiği için ehl-i imana çok zararları olabilir ve çok sû’-i istimalata menşe’ olmakla beraber içinde bir doğru olsa, on yalan karışıyor. Çünki doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mihenk, bir mikyas olmadığından ervah-ı habise ve şeytana yardım eden cinnîlerin bu vesile ile hem onun ile meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyet’e zarar vermek ihtimali var. Çünki maneviyat namına hakaik-i İslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervah-ı habise iken kendilerini, ervah-ı tayyibe zannettirip belki kendilerine bazı büyük veliler namını verip, İslâmiyet’in esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikatı tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler.”[203]

“Rü’ya-yı sadıkada ervah-ı habise ve şeytan, peygamber suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta; ervah-ı habise, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp, sünnet-i seniyeye ve ahkâm-ı şer’iyeye muhalif olarak konuşabilir. Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve sünnet-i seniyeye muhalif ise tam delildir ki, o konuşan ervah-ı tayyibe değildir, mü’min ve müslüman cinnî de değildir, ervah-ı habisedir. Bu şekilde taklid ediyor.”[204]

“Bu gayet şiddetli hastalığıma karşı sabır ve tahammül niyaz ettim. Rahmet-i İlahiyeden rica ettim, birden kalbime geldi ki: Ekser hayatımdaki zahmetlerde bir inayet ve rahmet cilvesi bulunduğu gibi, inşâallah bunda da o cilve-i rahmet var ki, cinnî ve insî şeytanların ve dinsizlerin seni zehirlendirmek ve susturmaya çalışmaları, vazifenin tamam olmasına ve istirahatine rahmet-i İlahiye bir vesile oldu ki, geçen sene İşarat-ül İ’caz Tefsiri ve Mesnevî-i Arabî’yi bir sene müddetle ders vermeye başlamıştım. Gizli düşmanlarım cinnî ve insî şeytanlar, beni susturmaya desaisleri ile çalıştıkları halde, rahmet-i İlahiye hem İşarat-ül İ’caz’ın, hem Mesnevî-i Arabî’nin Türkçesini ihsan etti…”[205]

Şeytan ise;

“Hem şu mahdud arz, hadsiz mu’cizat-ı kudrete mazhar olduğundandır ki, en mühim sekeneleri olan ins ve cinnin kuvalarına, sair zîhayatlar gibi fıtrî bir had ve hulkî bir kayıt konulmadığı için nihayetsiz terakki ve nihayetsiz tedenniye mazhar olmuştur. Enbiyadan, evliyadan tut, tâ nemrudlara, tâ şeytanlara kadar uzun bir meydan-ı imtihanları peyda olmuştur. Madem öyledir, elbette firavunlaşmış şeytanlar, hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar.”[206]

“Kalb etrafındaki ilhamat ve vesveselerin mübarezelerinden tut, tâ sema âfâkında melaike ve şeytanların mübarezesine kadar o kanunun şümulünü iktiza eder.”[207]

“Yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu hâdisat-ı necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar enseb düştüğü bedaheten anlaşılır.”[208]

“Müzahrefat-ı arziyenin mümessilât-ı habiseleri olan casus şeytanları, temiz ve temizlerin meskeni olan semayı telvis etmemek ve nüfus-u habise hesabına tecessüs ettirmemek için, edebsiz casusları korkutmak için atılan mancınıklar ve işaret fişekleri misillü, o şeytanları ebvab-ı semadan o şahablarla red ve tarddır.”[209]

“Senin gibi bir şeytan onun aklını elinden alır, sonra inkârı ona yutturur. Hem ey şeytan! Bâtılı hak ve muhali mümkün gösteren gaflet ve dalalet ve safsata ve inad ve mugalata ve mükâbere ve iğfal ve görenek gibi şeytanî desiselerle çok muhalatı intaç eden inkâr ve küfrü, o bedbaht insan suretindeki hayvanlara yutturmuşsun!”[210]

“Şeytan der: Bunlara karşı gelemem. Müdafaa edemem. Fakat çok ahmaklar var, beni dinliyorlar ve insan suretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar ve feylesoflardan çok firavunlar var, enaniyetlerini okşayan mes’eleleri benden ders alıyorlar. Senin bu gibi sözlerin neşrine sed çekerler. Bunun için sana teslim-i silâh etmem!”[211]

“Kur’an ifham ettiği misillü; melaikelerin Âdem’e secdesiyle beraber, Şeytan’ın secde etmemesi olan hâdise-i cüz’iye-i gaybiye, pek geniş bir düstur-u külliye-i meşhudenin ucu olduğu gibi, pek büyük bir hakikatı ihsas ediyor. Şöyle ki: Kur’an, şahs-ı Âdem’e melaikelerin itaat ve inkıyadını ve Şeytan’ın tekebbür ve imtinaını zikretmesiyle; nev’-i beşere kâinatın ekser maddî enva’ları ve enva’ın manevî mümessilleri ve müekkelleri müsahhar olduklarını ve nev’-i beşerin hassalarının bütün istifadelerine müheyya ve münkad olduklarını ifham etmekle beraber, o nev’in istidadatını bozan ve yanlış yollara sevkeden mevadd-ı şerire ile onların mümessilleri ve sekene-i habiseleri, o nev’-i beşerin tarîk-i kemalâtında ne büyük bir engel, ne müdhiş bir düşman teşkil ettiğini ihtar ederek, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, bir tek Âdem’le (A.S.) cüz’î hâdiseyi konuşurken bütün kâinatla ve bütün nev’-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor.”[212]

“Sizin pederiniz bir defa şeytana aldandı, cennet gibi bir makamdan rûy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyatınızda şeytana uyup hikmet-i İlahiyenin semavatından, tabiat dalaletine sukuta vasıta yapmayınız.”[213]

“Şeytan evvelâ şübheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şübheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve münafî-i edeb çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “Eyvah” dedirtir. Ye’se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki kalbi, Rabbine karşı sû’-i edebde bulunuyor. Müdhiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister.”[214]

“O çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünki hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder. Onun sözünü, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zâten şeytanın da istediği odur.”[215]

“Şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücaveretleri var ve füccar ve ebrarın karabetleri ve bir meskende durmaları, zarar vermez.”[216]

“Hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzulîsi olacak bir halet, zihninde takarrür eder.”[217]

“Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş. Beşerin başına vuruyor. Şayet ziyade incitse, Hakîm-i Rahîm’e şekva etmeli, “Eûzü billahi mineşşeytanirracim” demeli.”[218]

“Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i safilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur’an’ı dinlersen, a’lâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun.”[219]

“Âdem’e, melaikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudat müsahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlukatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor.”[220]

“Yapılan tüm menfilikler şeytan hesabına geçer.”o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur’an güneşini üflemekle söndürmeğe ahmak çocuklar gibi ahmakane ve divanecesine çalışmaları…”[221]

“Siyaset-i hazıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanet içine girmiş ki, vesvese-i şeyatîn hükmüne geçmiştir.”[222]

“Evet şeytanlar, güya ene’nin gaga ve pençesiyle dinsiz feylesoflarının akıllarını havaya kaldırıp dalalet derelerine atıp dağıtmıştır. Küçük âlemde ene, büyük âlemde tabiat gibi tagutlardandır.””Kim tağut’u (Sapkın güç ve azgınlığa sevkeden,şeytan) tanımayıp Allah’a iman ederse,kopması imkansız olan sağlam kulpa yapışmıştır.Allah her şeyi işiten,her şeyi bilendir.”[223]

Menhus şahıs tüm işlerini şeytanın himmeti ve yardımıyla yapmaktadır.

“Ben, saadet-i dünyayı ve lezzet-i hayatı ve terakkiyat-ı medeniyeti ve kemal-i san’atı; kendimce, âhireti düşünmemekte ve Allah’ı tanımamakta ve hubb-u dünyada ve hürriyette ve kendine güvenmekte gördüğüm için, insanın ekserisini bu yola şeytanın himmetiyle sevkettim ve ediyorum.”[224]

“İstibdad-ı şeytanî; hürriyet nam verilmiş. “[225]

“Siyaset, Efkârın Âleminde Bir Şeytandır; İstiaze Edilmeli!”[226]

“İnadın Gözü, Meleği Şeytan Görür. İnadın işi budur: Şeytan yardım ederse birisine “melek” der, rahmeti de okutur. Muhalif tarafında eğer meleği görse; libasını değişmiş, onu şeytan zanneder, adavet lanet eder.”[227]

“İKİNCİ SUALİNİZ: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenab-ı Hak, şeytanı ve şerleri halketmiş, hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabihin halkı kabihtir?

İşte kâinattaki şerlerin, zararların, beliyyelerin ve şeytanların ve muzırların halk ve icadları, şer ve çirkin değildir; çünki çok netaic-i mühimme için halkolunmuşlardır. Meselâ: Melaikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur; makamları sabittir, tebeddül etmez. Keza hayvanatın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, nâkıstır. Âlem-i insaniyette ise meratib-i terakkiyat ve tedenniyat nihayetsizdir. Nemrudlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkîn-i evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var.

İşte kömür gibi olan ervah-ı safileyi, elmas gibi olan ervah-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatıyla ve sırr-ı teklif ve ba’s-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidadlar, beraber kalacaktı. A’lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeyatîn ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için icadları şer değil, çirkin değil; belki sû’-i istimalattan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir; icad-ı İlahîye ait değildir.””[228]

“Eğer sual etseniz ki: Bi’set-i enbiya ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor. “El-hükmü lil-ekser” kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer şerdir, hattâ bi’set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir?

İşte nev’-i beşer bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde; kemmiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev’inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti.”[229]

“Meğer dinsizliği ve zındıkayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola…”[230]

“Hazret-i İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel, Ebî Said-il Hudrî’den tahric ve tashih eder ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Katade İbn-i Nu’man’a karanlıklı, yağmurlu bir gecede bir değnek verir ve ferman eder ki: “Sana lâmba gibi, onar arşın her tarafta ışık verecek. Evine gittiğin zaman, bir siyah şahıs gölge göreceksin. O, şeytandır. Onu hanenden çıkar, tardet.” Katade değneği alır, gider. Yed-i beyza gibi ışık verir. Evine gider; o siyah şahsı görür, tardeder.”[231]

“Ehl-i siyer ve hadîs, müttefikan haber veriyorlar ki: Kureyş kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı öldürtmek için, kat’î ittifak ettiler. Hattâ insan suretine girmiş bir şeytanın tedbiriyle, Kureyş içine fitne düşmemek için, her kabileden lâakal bir adam içinde bulunup, ikiyüze yakın, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in taht-ı hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hane-i saadetini bastılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında Hazret-i Ali vardı. Ona dedi: “Sen bu gece benim yatağımda yat.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beklemiş, tâ Kureyş gelmiş, bütün hanenin etrafını tutmuşlar. O vakit çıktı, bir parça toprak başlarına attı. Hiç birisi onu görmedi, içlerinden çıktı gitti. Gâr-ı Hira’da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureyş’e karşı ona nöbetdar olup, muhafaza ettiler.”[232]

“Ehl-i zındıkanın üstadı, şeytandır. Şeytan ilzam edilmezse, onun mukallidleri kanmazlar. Kur’an-ı Hakîm, kâfirlerin galiz tabirlerini reddetmek için zikrettiğinden bana bir cesaret verildi ki; bu şeytanî olan mesleğin bütün bütün çürüklüğünü göstermek için, -farz-ı muhal suretinde- hizb-üş şeytanın efradı, mesleklerinin iktizasıyla kabul etmeye mecbur oldukları ve ister istemez manen meslek diliyle diyecekleri ahmakane tabiratlarını titreyerek istimal ettim. Fakat o istimal ile onları kuyu dibine sıkıştırıp, meydanı baştan başa Kur’an hesabına zabtettik, onların foyalarını meydana çıkardık.”[233]

“Desise-i Şeytaniye: Tama’ yüzünden çoklarını avlıyorlar.”[234]

“Desise-i Şeytaniye: Ehl-i dalaletin tarafgirleri, enaniyetten istifade edip, kardeşlerimi benden çekmek istiyorlar. Hakikaten insanda en tehlikeli damar, enaniyettir ve en zaîf damarı da odur. Onu okşamakla, çok fena şeyleri yaptırabilirler.”“[235]

“Desise-i Şeytaniye şudur ki: İnsandaki tenbellik ve tenperverlik ve vazifedarlık damarından istifade eder. Evet şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücum ederler.”[236]

“Sual: Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hak ve hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş şeytanın çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakk’a sığınmasının sırrı nedir?

Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şerr, menfîdir ve tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam, bir günde tahrib eder. Evet bütün âzâ-yı esasiyenin ve şerait-i hayatiyenin vücuduyla vücudu devam eden hayat-ı insan, Hâlık-ı Zülcelal’in kudretine mahsus olduğu halde; bir zalim, bir uzvu kesmesiyle, hayata nisbeten ademî olan mevte o insanı mazhar eder. Onun için “Et-tahribü eshel” durub-u emsal hükmüne geçmiş.”[237]

“İşte bu sır, Mecusilerde inkişaf etmediği içindir ki; kâinatta “Yezdan” namıyla bir hâlık-ı hayır, diğeri “Ehriman” namıyla bir hâlık-ı şerr itikad etmişlerdir. Halbuki onların Ehriman dedikleri mevhum ilah-ı şerr, bir cüz’-i ihtiyarıyla ve icadsız bir kesble şerlere sebebiyet veren malûm şeytandır.”[238]

“İşte ey ehl-i iman! Şeytanların bu müdhiş tahribatına karşı en mühim silâhınız ve cihazat-ı tamiriyeniz istiğfardır ve “Eûzü billah” demekle Cenab-ı Hakk’a ilticadır. Ve kal’anız Sünnet-i Seniyedir.”[239]

“Hem ehl-i imanın desais-i şeytaniyeye kapılmaları, imansızlıktan ve imanın zaîfliğinden olmadığı…Çünki, şeytan cüz’î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gazabiye ise, şeytan desiselerine hem kâbile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.”[240]

“İblis’in en mühim bir desisesi: Kendini, kendine tabi olanlara inkâr ettirmektir.”[241]

“Şeytanın en büyük bir desisesi: Hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kısa akıllı ve kasır fikirli insanları aldatır, der ki: “Bir tek zât, umum zerrat ve seyyarat ve nücumu ve sair mevcudatı bütün ahvaliyle tedbir-i rububiyetinde çeviriyor, idare ediyor deniliyor. Böyle hadsiz acib büyük mes’eleye nasıl inanılabilir? Nasıl kalbe yerleşir? Nasıl fikir kabul edebilir?” der. Acz-i insanî noktasında bir hiss-i inkârî uyandırıyor.

Elcevab: Şeytanın bu desisesini susturan sır: “Allahü Ekber”dir. Ve cevab-ı hakikîsi de “Allahü Ekber”dir. Evet “Allahü Ekber”in ziyade kesretle şeair-i İslâmiyede tekrarı, bu desiseyi mahvetmek içindir. Çünki insanın âciz kuvveti ve zaîf kudreti ve dar fikri, böyle hadsiz büyük hakikatları “Allahü Ekber” nuruyla görüp tasdik ediyor ve “Allahü Ekber” kuvvetiyle o hakikatları taşıyor ve “Allahü Ekber” dairesinde yerleştiriyor ve vesveseye düşen kalbine diyor ki: Bu kâinatın gayet muntazamca tedbir ve tedviri bilmüşahede görünüyor. ”[242]

“Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettirir.”[243]

“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin bir tek seyyiesiyle, bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü’mine adavet ederler. Halbuki Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mal-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. “[244]

“İşte ey şeytanın desiselerine mübtela olan bîçare insan! Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-ı fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen; muhkemat-ı Kur’aniyenin mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniyenin terazileriyle a’mal ve hatıratını tart ve Kur’anı ve Sünnet-i Seniyeyi daima rehber yap ve “Euzü billahimineş-şeytanir-racim” de, Cenab-ı Hakk’a ilticada bulun.”[245]

“Şeytanın dahi, manevî terakkiyat-ı beşeriyenin zenbereği olan müsabakaya ve mücahedeye sebeb olduğundan, o nev’in icadı dahi hayırdır, o cihette güzeldir.”[246]

“Vücud kâinatları ve hadsiz adem âlemleri birbirleriyle çarpışırken ve Cennet ve Cehennem gibi meyveler verirken ve bütün vücud âlemleri “Elhamdülillah Elhamdülillah” ve bütün adem âlemleri “Sübhanallah Sübhanallah” derken ve ihatalı bir kanun-u mübareze ile melekler şeytanlarla ve hayırlar şerlerle, tâ kalbin etrafındaki ilham, vesvese ile mücadele ederken; birden meleklere imanın bu meyvesi tecelli eder, mes’eleyi halledip karanlık kâinatı ışıklandırır. “Allah göklerin ve yerin nurudur.”[247] âyetinin envârından bir nurunu bize gösterir ve bu meyve ne kadar tatlı olduğunu tattırır.”[248]

“Bu sure-i azîme-i hârika:[249] “Kâinatta adem âlemleri hesabına çalışan şerirlerden ve insî ve cinnî şeytanlardan kendinizi muhafaza ediniz.” Peygamberimize ve ümmetine emrederek, her asra baktığı gibi mana-yı işarîsiyle bu acib asrımıza daha ziyade, belki zahir bir tarzda bakar; Kur’an’ın hizmetkârlarını istiazeye davet eder.”[250]

“Sonra birisi sordu ki: “O öldüğü zaman İstanbul’da Dikili Taş’ta şeytan dünyaya bağıracak ki; filan öldü.” O vakit ben dedim: “Telgrafla haber verilecek.” Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Sekiz sene sonra Dâr-ül Hikmet’te iken dedim: “Şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek.”[251]

“Hem meselâ, meşhur olmuş ki; İslâm Deccalı öldüğü vakit ona hizmet eden şeytan, İstanbul’da Dikili Taş’ta bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek ki: “O öldü.” Yani pek acib ve şeytanları dahi hayrette bırakan radyo ile bağırılacak, haber verilecek.”[252]

“Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz.”[253]

“Sual: Şeytanın kalbinde marifet var mıdır?

Cevab: Yoktur. Çünki san’at-ı fıtriyesi iktizasınca, kalbi daima idlâl ile telkin için, fikri daima küfrü tasavvur etmekle meşgul olduğundan, kalbinde veya fikrinde boş bir yer marifet için kalmıyor.”[254]

“Evet melaike ulüvv-ü şanlarından, şeytanları reddeder, kabul etmezler.”[255]

“Ve keza Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halketmiştir. “[256]

“Sizin nefis ve şeytanlarınız benim nefis ve şeytanımdan daha âsi, daha tâgi, daha şakî değiller.”[257]

“Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilaheleri, böyle zalimane tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.”[258]

“Kâfirlerin medeniyeti ile mü’minlerin medeniyeti arasındaki fark:

“Birincisi, medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, bâtını da yakıyor. Dışı süs içi pis, sureti me’nus sîreti makûs bir şeytandır…”[259]

“Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde kalbin fethiyle, ene ve enaniyet mikrobunu öldürmeğe ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmarenin başını kırmağa muvaffak olmuşlardır. Kezalik Kadirîler de zikr-i cehrî sayesinde tabiat tagutlarını tar ü mar etmişlerdir.”[260]

“İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılab eder.”[261]

“Bir zaman şeytan, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a itiraz edip demiş ki: “Madem ecel ve herşey kader-i İlahî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.” Hazret-i İsa Aleyhisselâm demiş ki:Yani: “Cenab-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin? diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenab-ı Hakk’ı tecrübe etsin ve desin: Ben böyle işlesem, sen böyle işler misin? diye tecrübevari bir surette Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine karşı imtihan tarzı sû’-i edebdir, ubudiyete münafîdir.”[262]

“Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan sofestaî, heva da bektaşîdir.”[263]

“Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emare…”[264]

“İnsanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebair takvasıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.”[265]

“İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selbedilmeyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şübheler verip tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor; öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor. Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kâmile ile keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudîdir.”[266]

“Hadisce sabittir ki, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm görülen rü’yada şeytan o rü’yaya karışamıyor. “[267]

“… Bu zamanda, zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağiyle, dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuş yolunu genişlettirmeye çalışarak çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar; belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.”

Peki yalan mı bunlar? Fuhşu teşvik ve nikâhı imha eden fâhişeler gürûhu inkâr mı ediliyor? Gizli ve âşikâr fuhuşla ve devlet eliyle mücadele yok mu? Ceza Kanunu, Fuhuşla Mücadele Nizamnamesi ve ahlâk zabıtası bunlarla geceli gündüzlü mücadele etmiyor mu?”[268]

Mehmet ÖZÇELİK

19-05-2003

[1] Ahkaf.29-31.

[2] Rahman.14-15.

[3] Rahman.35.

[4] Neml.39.

[5] Zariyat.56.

[6] Neml.65.

[7] Nas.1-6.

[8] Cinlerin Esrarı.227-229,Enbiya.82,Neml.17,39,Sebe’.12-13.Sad.37-39.

[9] Age.239-244.

[10] Bak.İsra.57.

[11] Kehf. 50,Rahman.39,Cin,2,10-11.

[12] En’am.130,Cin.2,4,11,13.

[13] Cinlerin Esrarı.İmam-ı Şibli.Tercüme.M.ferşad.sh.65,67.

[14] Age.112-124,Nahl.72,Rum.21,Nisa.3,Cin.6.

[15] Talak.12.

[16] Bak.Cinlerin Esrarı.age.174-175,Bak.Zümer.71.

[17] Age.214-220,225-227.

[18] Feyizlerden Damlalar.M.Özdağ.sh.25,96.

[19] Cinlerin esrarı.age.106-107.

[20] Age.134-145.

[21] Age.153-154,158,Cin.8.

[22] Age.266-267,256-274.

[23] En’am.112-113.

[24] En’am.128.

[25] A’raf.179.

[26] Hicr.27.

[27] Şuara.212.

[28] Neml.39.

[29] Sebe’.12,14.

[30] Cin.1-3.

[31] Cin.8-10.

[32] Cin.19,25.

[33] Nâs.1-6.

[34] En’am.100.

[35] Rahman.15.

[36] Zâriyat:” 56-57.

[37] Cin.16-17.

[38] Cin.11-14.

[39] Ahkaf.29-31,Cin.1-15.

[40] Cin.4-7.

[41] Cin.15.

[42] Kehf.50.

[43] Yasin.60.

[44] Nisa.119,Nur.21, Bakara.168-169.

[45] A’raf.200,Mü’minun.97-98.

[46] Sad.74.

[47] Sad.77-78.

[48] Sad.79.

[49] A’raf.12.

[50] Hicr.27.

[51] Hicr.76.

[52] En’am.112-113,Nas.6.

[53] Hıcr.17-18,Şuara.212,Saffat.7-10,Mülk.5,cin.8-9.

[54] Bakara.166,208-209,En’am.142,A’raf.16-17,27,Yusuf.5,Hıcr.39-40,Ta-ha.116-117,Hac.52,Fatır.6,Yasin.60-61,Zuhruf.62.

[55] Bakara.169,Nisa.14,118-119,En’am.128,A’raf.200,Nur.21,Sad.82-83.

[56] Nas.5.

[57] A’raf.201,Hıcr.39-40,İsra.65.

[58] Nisa.119-120,A’raf.20-21,İsra.63-64.

[59] En’am.112.

[60] En’am.112-113.

[61] Bakara.208-209,Nisa.38,119-120,En’am.128,142,A’raf.18,Hicr.41-44,İsra.63-64,Kehf.50-51,Nur.21,Şuara.221-223,Lokman.33,Fatır.5,Sad.84-85,Fussilet.36,Zuhruf.36-39.

[62] Hicr.42,Nahl.99-100,İsra.65,Sad.82-83.

[63] Nisa.38,Fussilet.25,Zuhruf.36-38,Kaf.27.

[64] Hac.52-55.

[65] Bakara.257,Nisa.38,76,En’am.71,A’raf.27,201-202,Enfal.48,Meryem.83,Furkan.55,Şuara.221-223,Fussilet.25.

[66] Mücadele.19-20,Haşr.16-17.

[67] A’raf.200,Nahl.98,Mü’minun.97-98,Fussilet.36,Nas.1-6.

[68] Bakara.256-257,Nisa.51,60,76,Maide.60,Nahl.36,Zümer.17.

[69] Bakara.34,A’raf.11-13,Hicr.28-33,İsra.61-62,Kehf.50,Taha.116,Sad.71-76.

[70] A’raf.11-18,Hicr.34-35,İsra.62-63.

[71] Hıcr.35,Sad.78.

[72] A’raf.14-15,Hicr.36-38,İsra.62,Sad.79-81.

[73] Enbiya.29.

[74] Sebe.21.

[75] Nisa.118-119,A’raf.18,İsra.62-63,Sad.77.

[76] Neml.39.

[77] Kehf.50.

[78] Bak.Cinlerin esrarı.315.

[79] Cinlerin esrarı.age.90-94.

[80] Age.329.

[81] Cin.1-2.

[82] Cin.1.

[83] Sad.35,Bak.Cinlerin esrarı.age.sh.74.

[84] Sözler.23.

[85] Sözler.52.Haşiye.1.

[86] Sözler 75 *Haşiye 1,Lemalar. 55.

[87] Sözler 102.

[88] Sözler 104.

[89] Sözler 123.

[90] Sözler 123,131.

[91] Sözler.135.

[92] Sözler.136.

[93] Sözler.176.

[94] Sözler.178.

[95] Sözler.180.

[96] Rahman.33.

[97] Mülk.5.

[98] Sözler 180-181, 264, 373, 412Mektubat.186,İşarat-ül İ’caz 132.

[99] Mesnevi-i Nuriye.205.

[100] Sözler 185,Mektubat 311.

[101] Sözler 201.

[102] Sözler 236.

[103] Sözler 251.

[104] İbrahim .49.

[105] Enbiya.82.

[106] Sözler 258,Şualar 58.

[107] Sözler 258.

[108] Sözler 365.

[109] Sözler 384.

[110] Sözler 387.

[111] Sözler 390.

[112] Sözler 407.

[113] Sözler 412.

[114] Sözler 448,Şualar 137.

[115] Sözler 452,Lemalar 68,Şualar 244.

[116] Sözler 454, Şualar 246,Mesnevî-i Nuriye 95.

[117] Sözler. 459,Şualar 252.

[118] Sözler 504.

[119] Sözler 505.

[120] Son Şahitler.Necmettin Şahiner.4/105.

[121] Sözler 507.

[122] Sözler 509.

[123] Cin.1.

[124] Cin.1-2.Sözler.514.

[125] Sözler 556.

[126] Sözler 577.

[127] Sözler 580.

[128] Sözler 581.

[129] Sözler 582.

[130] Sözler 583.

[131] Sözler 583.

[132] Sözler 617.

[133] Sözler 623,Lemalar.349.

[134] Sözler.624.

[135] Sözler 628.

[136] Sözler 631.

[137] Sözler .774.

[138] Mektubat. 82.

[139] Cin. 4.

[140] Mektubat .128.

[141] Mektubat .152.

[142] Mektubat .154,158.

[143] Mektubat .156.

[144] Mektubat 157.

[145] Mektubat .157.

[146] Mektubat .157.

[147] Mektubat .175.

[148] Mektubat .175,Şualar.629.

[149] Mektubat 178,185,187, 389), Lemalar 280,282,Barla Lâhikası 287,244.

[150] Mektubat 179.

[151] Mektubat .190.

[152] Mektubat 192,193.

[153] Mektubat 193.

[154] Mektubat 194, 198,Mesnevî-i Nuriye 24,53.

[155] Mektubat.212.

[156] Mektubat.222.

[157] Mektubat.226.

[158] Mektubat 226,Mesnevî-i Nuriye 204.

[159] Mektubat.252.

[160] Mektubat.293.

[161] Mektubat.300.

[162] Mektubat.303.

[163] Mektubat 412,Barla Lâhikası 316.

[164] Mektubat.426.

[165] Mektubat.521.

[166] Lemalar 44.

[167] Lemalar 65.

[168] Lemalar 69.

[169] Lemalar 73,Şualar 258.

[170] Lemalar.77.

[171] Lemalar 78,Mesnevî-i Nuriye 8.

[172] Lemalar 82.

[173] Lemalar .309.

[174] Lemalar 371,372,Şualar 56,57,191.

[175] Lemalar.386.

[176] Lemalar 430,Şualar 188.

[177] Yasin.53.

[178] Şualar 161.

[179] Lokman28.

[180] Şualar 161,656.

[181] Şualar .257.

[182] Şualar 262.

[183] (Şualar .266.

[184] En’am.130.

[185] Şualar.337-338.

[186] Şualar.385.

[187] Şualar 645,642.

[188] İşarat-ül İ’caz 7, 226.

[189] Bakara.30.

[190] İşarat-ül İ’caz.199.

[191] İşarat-ül İ’caz 201.

[192] İşarat-ül İ’caz 220.

[193] Mesnevî-i Nuriye 138.

[194] Mesnevî-i Nuriye 181,265.

[195] Barla Lâhikası 27,59,134.

[196] Barla Lâhikası .53,63.

[197] Barla Lâhikası 89,93,119.

[198] Barla Lâhikası 152.

[199] Kastamonu Lâhikası 70.

[200] Emirdağ Lâhikası-2 /12.

[201] Emirdağ Lahikası.2/12-13.

[202] Emirdağ Lahikası.2/133.

[203] Emirdağ Lahikası.2/155.

[204] Emirdağ Lahikası.2/156.

[205] Emirdağ Lahikası.2/226.

[206] Sözler.178.

[207] Sözler.179.

[208] Sözler.180.

[209] Sözler.182.

[210] Sözler.188.

[211] Sözler.192.

[212] Sözler.246.

[213] Sözler.262.

[214] Sözler 274,lem’alar.74.-89.

[215] Sözler.275.

[216] Sözler.276.

[217] Sözler.278.

[218] Sözler.278.

[219] Sözler.328.

[220] Sözler.401.

[221] Sözler.461.

[222] Sözler.483.

[223] Sözler.544,Bakara.256,257,Nisa.51,60,76,Nahl.36,Zümer.17.

[224] Sözler.632.

[225] Sözler.707.

[226] Sözler.717.

[227] Sözler.718.

[228] Mektubat.43-44,Lemalar.70-71.

[229] Mektubat.44.

[230] Mektubat.49.

[231] Mektubat.137.

[232] Mektubat.158.

[233] Mektubat.336.

[234] Mektubat.417.

[235] Mektubat.424.

[236] Mektubat.426.

[237] Lemalar.70.

[238] Lemalar.73.

[239] Lemalar.73.

[240] Lemalar.74.

[241] Lemalar.82.

[242] Lemalar.87,Mesnevi-i Nuriye.181.

[243] Lemalar.87-88.

[244] Lemalar.88.

[245] Lemalar.89.

[246] Şualar.31.

[247] Nur.35.

[248] Şualar.262.

[249] Felak suresi.

[250] Şualar.266.

[251] Şualar.359.

[252] Şualar.581.

[253] Şualar.593.

[254] İşarat-ül İcaz.67.

[255] İşarat-ül İcaz.107.

[256] İşarat-ül İcaz.205.

[257] Mesnevi-i Nuriye.75.

[258] Mesnevi-i Nuriye.87.

[259] Mesnevi-i Nuriye.89.

[260] Mesnevi-i Nuriye.103.

[261] Mesnevi-i Nuriye.158.

[262] Mesnevi-i Nuriye.170,Lemalar.130,Bak.Cinlerin esrarı.İmam-ı Şibli.Mütr.M.Ferşad.Sh.416-417.

[263] Mesnevi-i Nuriye.183.

[264] Mesnevi-i Nuriye.217.

[265] Mesnevi-i Nuriye.224.

[266] Kastamonu Lâhikası 18,Sikke-i Tasdik-i Gaybî 29.

[267] Sikke-i Tasdik-i Gaybî.21.

[268] Tarihçe-i Hayat.657-658.

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015