TÜRKİYE ÇEMBERİ
TÜRKİYE ÇEMBERİ
ABD üst ve altımızı oyuyor.Türk cumhuriyetleri ve Asya ülkeleri ile olan bağlantı kopuklukları bunu göstermektedir.
Türkiye bir asırdır ki içi boşaltılmaktadır.Şimdilerde ise altı boşaltılmaktadır.Irak,İran,Suriye,Lübnan,Kırgizistan,Afganistan ve içte yapılmakta olan olaylar bunu teyid etmektedir Çevremizde de sürekli bir değişikliğe gidilmekte,kurdukları rejimleri şimdilerde değiştirmektedirler.
Türkiye stratejik bir ülke olup,ABD maceracı,maceraperest bir ülkedir.
Türkiye harici ellerle sürekli karıştırılmaktadır.Nitekim GEORGE Soros:” Mesleği spekülatörlük, para sihirbazlığı… Ancak o, sadece ekonomiyle değil, iktidarlarla da oynuyor. Ukrayna ve Gürcistan’ın ardından, Kırgızistan’daki sivil darbenin gerisinde de yine o ve kurduğu vakıflar var.
60 ülkede kurduğu vakıflara 5 milyar dolar aktaran Soros’un Türkiye’de harcadığı para ise 5 milyon dolar. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’daki gelişmeler sonrası eski Sovyet cumhuriyetlerinde endişeli bekleyiş hâkim.”[1]
Bunlarda demokrasi adına ve Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yürütülmektedir.
30 bin insanın öldüğü PKK teröründe terörist başı Abdullah Öcalan itirafında şöyle diyor: “Lübnan’da bulunduğumuz süreçte ASALA ile görüştük. ASALA’dan Mafyan (K) ile görüştük. Kendilerine göre kapalı bir yapıları vardı. Bizle ortak eyleme girmiyorlardı. ASALA 1983 yılında dağılma sürecinde idi. İkiye ayrıldılar. Bekaa’da birbirlerini vurdular ve örgüt, örgüt olmaktan çıktı. ASALA daha çok Kurtuluş Örgütü ile ilişkiliydi. Onlarla ilişkileri sonucu parçalanma oldu. ASALA’nın bize verecek adamları yoktu. Bunların bizim eğitimimize de ihtiyacı yoktu. Yıllarca FKÖ içerisinde eğitim görüyorlardı. Bunların bize yardım edecek ne paraları, ne de kadroları vardı.”
“ASALA ile görüşmelerimizde, kendi Ermeni iddialarını getiriyorlardı. Ermeni katliamında Kürtler’in de rolü olduğunu, Van, Bitlis, Diyarbakır, Dersim, Erzincan, Artvin illerinin Batı Ermenistan olduğunu söylüyorlardı. Harita anlaşmazlığı yüzünden ilişkilerimiz koptu.”
“Uzun bir süre temas kuramadık. Ancak Avrupa üzerinden kiliselerin ve zengin işadamları vasıtasıyla mali destek sağladılar. Buna karşılık metropollerde eylem yapmamızı istediler. Bu isteklerini genelde Yunanistan bahsinde değineceğim kişiler vasıtasıyla ilettiler.”[2]
Hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlı içte çıkarılan isyanlar ile,Sultanın kötülenmesi ve saldırıya maruz bırakılması ile,Katliamlar,Ermeni gibi her devletin ölecek adamdan bir şeyler koparma sevdası içdeki yıkılışı daha da hızlandırıyordu.
Nitekim ondan sonra da 4 defa yapılan iç ihtilaller ile sekteye uğratılarak,milletin dik durması engelleniyordu.
Hesaplar ve hesap sahiblerinin hesaplarının uzun ve değişik olması bu zor gidişi daha da zorluyordu.
Nitekim Selanikten göçen Yahudiler ve Sabataistler bu emellerini gerçekleştirmek için devletin önemli kademelerini ele geçirdiler ve de etkili oldular.
Soner Yalçın Efendi adlı kitabında;”Selanik bir Yahudi ve Sabataist kentiydi.Balkanların Kudüsü olarak biliniyordu.
Selanikin nüfusu 90 bindi.Bunların 50 bini Yahudi ve sabataist idi.
Büyük gazetelere gelince,Bunlarda Yahudilere aittir.”[3]
“Gazeteci-Yazar Cengiz Çandar, AKP’lilere verdiği konfe-ransta ‘’kendisinin CIA ve Mossat’ın ajanı olduğunu” savundu.
AKP Ankara İl Başkanlığı Siyaset Akademisi faaliyetleri kapsamında konferans veren Çandar, konuşmasına, ‘’CIA ve Mossat’ın ajanı olduğumu, ABD’den para alan gazeteci-lerden olduğumu bilin, beni öyle dinleyin’’ diyerek başladı.”[4]
Atatürkün hanımı Latife hanım da dönmedir.
1.dünya savaşına girmemize sebeb olan Mithat paşa Yahudi bir aileden gelmektedir.”1889 yılında yayımlanmış olan Edvaro Drumont’un La France Juwe adlı kitabının 1.cildinin 113 sayfasında Yahudilikten geldiği ileri sürülmektedir.Bu kitapta Mithat Paşanın annesinin Macaristanlı bir hanım olduğu yazılmaktadır.”[5]
” Ünlü Türkçü Nihal Atsız da pek çok yazısında Dönmeliğe atıflarda bulunur. Mesala Orhun dergisinin 12 Mart 1934 tarihli nüshasında Yunus Nadi’den aşağı olmamak üzere, “Yahudi iki türlüdür. Biri asıl Yahudidir, bu dilinden tanınır. Biri de Yahudi dönmesidir. Bu dilinden tanınmaz. Bunu tanımak için yüzünün mütereddit Yahudi hatlarına dikkatle bakmak lazımdır. Yahudiyle Yahudi Dönmesi’nin hiçbir farkı yoktur, Biri ‘biz Yahudiler’ derse öteki de ‘siz Türkler’ der” diyerek noktalar sözlerini.”
Varlık vergisinin konulmasının bir sebebi olarak;Türkiyede bulunan Yahudilerin israile gidişini sağlamak,bunu imzalayanların üçünün dönme ve üçünün de mason olduğu ifade edilir.[6]
Şu bir hakikattır ki;Türkiye durulursa,kendi içinde uzlaşma ve mutabakata varırsa,İslam ülkeleri için demokrasi de model olabilir.
Üç yıldır istikrarı yakalamaya çalışan şu An ki Türkiyede,Cumhurbaşkanının çıkışları ve hükumetle zıtlaşmaları,Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök’ün,Türkiye İslam memleketi değildir,sözleri,Anayasa başkanı Buminin,tüm uzlaşma çabalarına rağmen başörtüsünün meclisde de kabul edilse kabul edilemez olduğunu ifade eden hukuk dışı ifadeler hep bu istikrarı sarsmaya ve bozmaya yönelik bilinçli veya bilinçsiz çabalardır.
Belikli birileri düğmeye basmış olup,her zamanki kızdırılan temcid plavına benzemektedir.Bıktırmakta ve kokutmaktadır.
Asıl uğraşılması ve görülmesi gereken ise;” Kemal Uzan, şirketlerine el konulmadan önce iki bürokrata, “Arkamda paşalar var. Bana bir şey yapamazlar. AK Parti, asker şapkasını görünce kaçar” dedi. Baba Uzan, şirketlerine el konulmadan önce iki bürokrata, “Arkamda paşalar var. Bana bir şey yapamazlar. AK Parti, asker şapkasını görünce kaçar” dedi. Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Şamil Tayyar, firari sanık Kemal Uzan’ın 23 Nisan 2003 yılında birkaç bürokratla yaptığı ileri sürülen görüşmeyi köşesine taşıdı.”[7]
Bizde yapılmakta olan ya ifrat veya tefrittir.Tıpkı Tedavi edilmeden salınan hastalar gibi,ıslah edilmeden salınan mahpuslarda aynıdır.
İnsanların ıslahı için çaba gösterilmemiş,onları kontrol edecek iman cihetinde bir çaba gösterilmemiş adeta bataklıklar kurutulmadan sineklerle uğraşılmıştır.Kenan Evrenin, “Asmayalım da besleyelim mi?” diyerek çözüm ihtilallerde ve asmalarda aranmaya çalışılmıştır.Bu ise milleti en az 30 yıl geriye götürmüştür.
Üstad Eşref Edibe:”Eşref bey,ben bu millete hıyanet edenleri araştırdım. Bunların hiç birisinin aslı Türk değil.”[8] Demiştir.
Zübeyir ağabeynin itidali dem-i (soğuk kanlılık,paniğe kapılmama)tarifi:”Bir gün İspartada Üstadımız ile birlikteydik.Üstadımız sohbet sırasında bir ara buyurdu ki;Şimdi Fransızların ve İngilizlerin uçakları gelse,burayı bombardumana tutsalar,(o sırada ayak ayak üstüne attı ve) ‘Zübeyir bana bir kahve yap’derim.İşte
itidali demi böyle anlayacağız.”[9]
Üstad:”Bir insanın İslamiyete düşmanlığı yüz ise onu doksandokuza indirmek hizmettir,hatta yüzbire çıkartmamak dahi hizmettir.”[10]
İslam dünyasındaki yanlış düşüncelerin içimizde yer bulması,bazı İslamcı yazar geçinip toplumun inancına ve düşüncesine muhalif hareket eden ölçüsüz kimselere itibar edilmesi,dini boşluğun bir tezahürüdür.Bu da toplumdaki sarsıntılara sebeb olmaktadır.
Bediüzzaman hayatı boyunca halkın bilinçlenmesi yönünde çalışmış,devletten bir şey beklememiştir.Onlar için sadece,Başlarında akıl,kalblerinde iman olsun yeter duasında ve temennisinde bulunmuştur.
Böylece Mehdi de gelse,İsa da gelse idareci,devlet başkanı olarak mı gelip iş yapacak?Elbette değil ve hayır.O halde oralarla iş bitmediği gibi,oralar ilk cezp edici yerler değillerdir.Süleyman peygamberin dışında hiçbir peygamber ve büyük zatlar bir idareci ve yönetici olarak gelmemiş ve onların içerisinden çıkmamıştır.
Ancak burada onların rolü inkar edilmemektedir.Nitekim Hadis.”İnsanlar idarecilerinin yolunda giderler.”[11]
“Ey Ebu Hureyre! Bir saat adaletle hükmetmek, gündüzü oruçla, gecesi namazla geçirilmiş altmış senelik ibadetten hayırlıdır.”[12]
Ancak eskilerin kahtı rical dediği adam kıtlığı zamanımızda fazlasıyla yaşanmaktadır.
Türkiyenin oyuna gelmemesi,dost ve düşmanını iyi tanıması gerekmektedir.
” Merhum Bayram Yüksel, şehadetinden 11 gün önce, yani 8.11.1997’de Almanya’da yaptığı bir sohbette şöyle diyor. “Üstad hazretlerinin en fazla kızdığı devletler; İngiliz ve Fransız’dı. “1400 senedir İslamiyete ikisinden zarar geldi.” diyordu.”
Sürekli hayatında müsbet hareketi kendisine düstur edinmiştir.
”Muhterem kardeşimiz Yusuf Has bey Erzurum’da bir sohbette Çantacı Necmi ağabey adıyla maruf kıymetli bir Kur’an talebesinin şu hatırasını not tutarak bize göndermiş. Kendisinden Allah razı olsun. Çantacı Necmi ağabey Bediüzzaman hazretlerinin talebesi Ahmet Feyzi Kul ağabeye soruyor.
-Abi, bu kadar Kur’an tefsiri olmasına rağmen neden Risale-i nur gibi etrafında
insanlar toplanmamış?
Ahmet feyzi ağabey:
-Diğer tefsirler Kur’an’ın sadece manasını anlatmışlar. Risale-i nur ise hem
manasını hem de davasını anlatmış.”
“Selahaddin Aslan bey Bediüzzaman’ın talebelerinden Said Özdemir ağabeyi 12.08.2000 tarihinde bir ziyaretinde ondan dinlediği enteresan bir hatırayı anlatıyor: “Üstad 1958 senesinde Ankaraya geldi. Beyrut palas otelinde kaldı. Târihçedeki resim, o otelden çıkarken çekilmişti. Emniyet, polis telaşlanıyor. Çok korkuyorlar… Üstad dedi ki; “Bizi parça parça da etseler, gene de emniyet ve asâyişi bozmayacağız. Mâsum ve mazlumlar, zarar görmesin diye asâyişi bozmayacağız”.”Salih Okur
Sekreterin İngiliz ajanı Hmepher-e tavsiyesi:” Biz İngilizler, refâh ve se’âdet içinde yaşamamız için,bütün dünyâ devletlerinde ve müstemlekelerimizde fitne ve tefrikalar çıkarmak zorundayız. Osmânlı Devletini de ancak böyle fitnelerle yıkabiliriz. Böyle olmazsa, sayıca az bir millet, sayısı çok olan bir millete nasıl hükm edebilir?
Bütün gücünle, za’îf noktaları ara bul ve oradan içeriye gir. Bilmiş ol ki, Osmânlı Devleti ve Îrân, za’îf devrelerini yaşıyorlar. Bunun için, senin vazîfen, halkı, idâre edenlere karşı ısyâna sevk etmekdir! Târîh, “Bütün inkılâbların,halkın ayaklanmasından kaynaklandığını göstermişdir”.
Müslimânların ittihâdları, muhabbetleri bozulup, kuvvetleri
dağılınca, onları râhatça imhâ ederiz) dedi.”
Hempher itiraflarında:” 12- Kız, erkek, bütün İslâm gençliğinin kafasını
karışdırıp, İslâmiyyet hakkında şübhe ve tereddüde düşmelerini te’mîn etmeliyiz. Mekteb, kitâb, mecmû’a [spor kulübleri, sinema filmleri, televizyon] ve bu iş için
yetişdirilmiş elemanlarımızın vâsıtası ile, onların ahlâklarını sıfıra indirmeliyiz. Yehûdî, hıristiyan ve bütün gayr-i müslim gençleri, onları avlamak için, birer tuzak
olarak yetişdirmek için, gizli cem’iyyetler açmalıyız!”bugün ise bunlar gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
İtirafında:” Târîh isbât etmişdir ki, dîne istinâd eden devletler dahâ uzun ömürlü ve dahâ nüfuzlu ve heybetli olurlar.”
Bugün Türkiyede de yapılmak istene budur.
Türkiyede en fazla yıpratılan kurum,aile kurumudur.
Fransada her geçen yıl doğan iki çocuktan biri evlilik dışı,gayr-ı meşru olarak dünyaya gelmektedir.
Dünyada olduğu gibi,bizlerde de ve özellikle sanat camiasında,sanatçı geçinenlerde,üç ayda bu şöhreti ucuzca elde edenlerde 1-2 yıl içerisinde boşanmak adet haline gelmiştir.
Televizyonlarda aileyi zedeleyici sayısız proğram ve filimler…
Gazetelerde sergilenen ve bir meta haline getirilen kadın resimleri,aileyi kuran kadını yıpratma faaliyetleridir.
Önce kadın,sonra aile yıpratılmaktadır.
Oysa kadına Hayat mektebi bilgisi verilmeli,öyleki kişiler evlenmeden önce ona hazırlandırılmalı adeta sertifika ve mecburi iki yıllık bir eğitimden geçirilmeli,denklik sağlanmalı,aile sağlamlaştırılmalıdır.Yapılanlar ise hep yıkıma yönelik faaliyetlerdir.
Alev aile çatısını sarmıştır.
AB’ne girmenin yoğun olduğu günde herkesde bir tedirginlik vardı.
Oysa Suyla süt karıştığı zaman,hangisi daha etkili olur?Süt az dahi olsa suyun hususiyetini,rengini değiştirir.Türkiyenin AB’ye girmesinde de korkulacak bir durum yoktur.Yeterki biz südümüzü bozmayalım,südümüz bozuk olmasın.
Türkiyede 25 tane kaçak domuz çiftliği bulunmaktadır.Yılda 1 milyon domuz yetiştirilmekte,en az 3 milyondan fazla domuz tüketilmekte,piyasaya sürülmektedir. Yıllar itibarıyla milyonlarca ton domuz piyasaya sürülmüş,hepsi de kesinlikle dışarıya ihraç edilmemiş ve edilmeside mümkün değildir.Bir domuz bir yılda bir yıl içinde yavrulayan yavrularınında dahil edilmesiyle 481 doğuma ulaşmaktadır.Yiyecek olarak cam dışında her şeyi yemektedir.Çöplüklerle,pisliklerle ve kendi pisliğiyle de beslenmekte,öldürücü tirişin hastalığına sebeb olmaktadır.
Bozulma çok kapsamlı uygulanmaktadır.
Türkiyede bunlar yapılırken İslam dünyası bizden geri değildir.Onlarda aynı oyunlara adeta mahkum hale getirilmişlerdir.
ABD’nin Ortadoğu planı.Iraka saldırdıktan sonra şimdide düşündüren;ABD İrana ve Suriyeye saldırırmı?
Saldırma hesapta var.Önce İranın etrafını boşaltmaya çalışır,sonra saldırır.
Beyrut Başbakanı Hariri’nin ölümü üzerine gözlerin Suriyeye çevrilmesi, arkasından İsrailin iştahını kabartan saldırı tehditleri,İran’ın 4 sene içinde atom bombası üretecek tehditleri,ortadoğuyu karıştıran ellerin devrede olduğunu göstermektedir.
Kurdun kuzuya bahanesi nevinden olarak…
İran’da bulunan nükleer tesislerin bulunduğu belirtilen Deylem kentine füze düşmesi ve İran’a yapılan meçhul saldırı hiç de tesadüfi değildir.
Irakta bugün hiçbir dönemde uygulanmayan bir vahşet uygulanmaktadır.
Irak’ın Moğol istilasından bu yana gerçekleşen en büyük kültür yağması;1 milyon kitap,10 milyon belge ve 14 bin arkeolojik eser Irak’ta kayboldu.
Oysa nükleer saldırı ve üretimini ABD ve İsrail kendisi fazlasıyla yürütmektedir.
Nitekim dünyanın çeşitli yerlerinde nükleer deneyler yapan ABd,Türkiyede de bunu yapmıştır.
The Washington Post gazetesi, Mısırlı bilimadamlarının 1970 ve 80’li yıllarda ülke içi ile birlikte Fransa ve Türkiye’de nükleer deney yaptıklarını iddia etti. 05 Ocak 2005 19:53
Dünya sürekli kan kaybetmektedir.Tedbir alınmazsa bunların boyutları artarak devam edecektir.
İşte bir örneği:
”DÜNYADAKİ ÇOCUK ÖLÜMLERİ
UNICEF’in 1998 Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’na göre dünyada 7 milyonu aşkın çocuk kötü beslenmeden dolayı ölüyor. Bu oran, Hindistan’da yüzde 34, Haiti’de yüzde 21, Burundi’de yüzde 19, Nepal’de ise yüzde 9. Afganistan’da doğan bebeklerin dörtte biri, Nijer’de üçte biri henüz 5 yaşına gelmeden ölüyor. Bangladeş’te yeni doğan bebeklerin yarısı, Pakistan ve Sri Lanka’da dörtte biri, Hindistan’da üçte biri yetersiz beslenmeden ötürü normal kilosunun altında doğuyor. Bu rakam, birçok Afrika ülkesinde beşte bir, Irak ve Orta Amerika ülkelerinden Guatemala’da yüzde 15’e varıyor.
2 MİLYON ÇOCUK SEKS PAZARINDA
15 milyon çocuk ailesinden ayrı yaşıyor. Dünya genelinde 300 milyon çocuk işçi var. Çocukların beşte biri beslenme yetersizliği çekiyor. 100 milyon çocuğun evi yok, sokaklarda yaşıyor. Günde 30 bin çocuk, önlenebilir hastalıklar nedeniyle ölüyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) göre, dünya genelinde yılda 1,2 milyon çocuk satılıyor. Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerindeki sokak çocukları, zengin Batıya kaçırılarak dilendiriliyor, suça itiliyor ve fuhuşa zorlanıyor. 10 yaşında olgunlaşan, 20 yaşında yaşlanan, 30 yaşında ölen yaklaşık 2 milyon insan, her yıl seks pazarına sokuluyor. Tayvan, Filipinler, Tayland, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Rusya, Romanya, Polonya, çocukları pazarlayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor.
SAVAŞLARDA ÖLENLERİN SAYISI
Birinci Dünya Savaşı
Ölü: 8.345.000
Yaralı: 20.000.000
Sivil Ölü: 10.000.000
İkinci Dünya Savaşı
Ölü: Yaklaşık 50 milyon
1945-2005 YILLARI
1945 yılından bu yana 194 savaş oldu. Bu savaşların yüzde 94’ü Üçüncü Dünya Ülkelerinde gerçekleşti, 1,8 milyar insan bu savaşlardan etkilendi. 110 milyondan fazla insan öldü, yaklaşık 3 katı sakat kaldı.
Bugün yaklaşık 50 milyon insan silahlı çatışma içinde bulunuyor. Son 10 yılda iç savaşlarda 5 milyon kişi öldü, 6 milyon kişi sakat kaldı. Aynı dönemde 2 milyon çocuk, savaş ve çatışma ortamında hayatını kaybetti.
Savaş ve çatışmalar tarım alanlarını etkilediğinden açlık, susuzluk ve bulaşıcı hastalıklarda artışlar gözleniyor. 1945’ten beri önlenebilir hastalıklar yüzünden ölen insan sayısı 150 milyon.
Savaşlar, sadece 1990-1995 arasında dünyada, dörtte üçü siviller olmak üzere 5,5 milyon insanın ölümüne sebep oldu. (Avrupa’da 250 bin, Asya’da 1,5 milyon, Ortadoğu ve Yakındoğu’da 200 bin, Afrika’da 3,5 milyon).
Yalnızca 1997’de, yetersiz beslenme sonucu 6 milyon çocuk hayatını kaybetti.
HER YIL 8 MİLYON İNSAN AÇLIKTAN ÖLÜYOR
Dünyada 10 milyondan fazla mülteci, 5 milyondan fazla evsiz insan var. BM’ye göre, son 30 yılda yoksul ülkelerin sayısı 25’ten 49’a çıktı. Bu ülkelerde 610 milyon kişi çok zor şartlarda yaşıyor. Yoksul ülkelere yapılan resmi kalkınma yardımları, 1990’larla birlikte yüzde 45 azaldı. 6,2 milyar olan dünya nüfusunun, 5,2 milyarı yoksul. 2025 yılında dünya nüfusunun 7,2 milyarı bulması, yoksul sayısının ise 6 milyarı geçmesi bekleniyor.
Dünyada 800 milyon aç insan var. BM Gıda Örgütü’nün hesabına göre; bu sayının 2015 yılında 400 milyona düşürülmesi için, 25 milyar dolar gerekiyor. Bugün dünya nüfusunun yüzde 20’si dünya gelirinin yüzde 80’ini kullanıyor. Geri kalan yüzde 80’i ise gelirin yüzde 20’sini paylaşıyor. 2010 yılında ise dünya nüfusunun 8,5 milyar olacağı Dünya Bankası Kalkınma raporlarında yer alıyor. Yine aynı rapora göre 2010’da nüfusun ilk 5 milyarı günde 1 dolarla; ikinci dilim bir milyar nüfus ise günde 2 dolarla hayatını sürdürecek. Günde kişi başına 3 dolar gelir, bugün için yoksulluk sınırı olarak kabul ediliyor. Raporda, 2010 yılında 6.5 milyar kişinin günde 2 dolar olan açlık sınırı ve bunun altındaki gelir ile yaşayacağı öngörülüyor. Dünyada 1960-1980 yılları arasında 30 milyon insan açlıktan öldü. Bu rakam 1985-1990 yılları arasında 40 milyona ulaştı.”[13]
Bediüzzaman said Nursi Hazretlerinin eserlerinde sürekli işlediği konular, olanlar,yaşananlar,işlenenler,süreklilik arzetmektedir.
1-Siyaset.2-Deprem,iman,fen bilimleri,hapishane,medeniyet,sefahet,inkarı uluhiyet.
Dünya aklını başına almazsa bunlar katlanarak artmaya devam edecektir.Böylece beşer kendi kıyametini kendi başına koparmış olacaktır.
Mehmet ÖZÇELİK
28-04-2005
[1] Tercüman.28-4-2005.
[2] Agg.Aydın CANDABAKOĞLU.28.04.2005.
[3] Abidin Nesimi.Yılların içinden.sh.118.
[4] ANKARA/05.03.2005
[5] Hikmet Tanyu.Tarih boyunca Yahudiler ve Türkler.sh.259.
[6] Afet Ilgaz.bak.Milli Gazt.23-8-2002.
[7] 13.07.2004-Tercüman.
[8] Mehmet KIRKINCI Hayatım-Hatıralarım.sh. 120.
[9] Age.154.
[10] Age.159.
[11] Keşful hafa.2/311.
[12] Fütuhat-ı Mekkiye:8/409-417.
[13] Aksiyon-23-4-2005.