SES-SİZ OLUN!!HUKUKUN ÖLÜM SANCILARI ARTIYOR!!!
SES-SİZ OLUN!!HUKUKUN ÖLÜM SANCILARI ARTIYOR!!!
Türkiye-de hukuk sancılı,dolayısıyla millet de sancılı.
Hukukun sancıları geçmişten günümüze azalmamış,maalesef artış göstermiştir.
Hukukumuz kırk yamalı bohça gibi.Toplama bilgisayar gibi,garantisi yok.. delinebilirliliği çok..bu da onun virüs kapmasına,hastalanıp,toplumun hastalığını arttırmaya sebeb oluşturuyor,kolaylaştırıyor.
Türkiye de en az ifadeyle bir asırdır sancılı..son zamanlarda bu sancı daha da artış göstermektedir.Bu sancının önemli ayağını hukuk oluşturmaktadır.
Dalgıçlar batma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında kendilerini dibe vurup,öylece yüzeye çıkmaya çalışırlar.
Türkiye’deki her yönlü hukukun sancısı da öyle zannediyorum ki,dibe vurmaya doğru hızla giden bir vuruş olacak,ta ki yüzeye çıksın veya yüz güldürür olsun.
Danıştay hakkı,hukuku ve haddi olmayan bir konuda kendisiyle çelişen bir karar verebiliyor.Daha önce Diyarbakır barosunun müracaatını reddedip,taraf durumuna düşmesi düşüncesiyle reddederken,İstanbul barosunun katsayı düzeltme itirazını kabul edip,yök-ün kararına durdurma kararı verebilmektedir.
Katsayı adaletsizliğinin uygulanmasına itiraz eden bir meslek lisesi öğrencisinin danıştaya itirazına cevab veren danıştay;bu bizim işimiz değil,yök-ün işidir derken, şimdilerdeki siyasi ve taraf olan bir kararla yök-ün görevini üstlenmiş,kendisini alakalandırmayan bir eğitim kararında milyonlarca insanı üzüp,toplumu sıkıntıya sokan bir karara imza atmıştır.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya Akp-yi kapatma davasında taraf davranıp,google-den bulduğu gerekçelerle,kabul edilemez iddialarla, milletin yüzde 47-sinin oyunu almış bir partiyi kapatmaya çalışarak,Türkiyeyi otuz milyar dolar zarara sokmuş,toplumda gerginlik ve kaosu arttırmıştır.
Anayasa mahkemesi yıllardır kangrenleşen bu milletin temiz,dürüst,iyi insanlarının masumane baş örtüsü serbestliği için meclis tarafından 411 kişinin aldığı kararı tanımayarak,ortaçağ engizisyon mahkemelerini hatırlatan bir kararla hukuku zedelemiş,hukuku tanımamış,hukuksuz bir karara imza atarak bir milleti,milyonlarca insanı görmezden gelerek,tarihe bir leke olarak kendini yazdırmıştır.
Katoliklerin katı uygulamalarından olan bu mahkeme yani kabul ettiği engizisyon mahkemeleri;kendisinden olmayanları yakar,mallarına el konulur,her türlü işkence uygulanırdı.
Adeta;” Engisizyon Mahkemesi’nde mahkum suçunu kabul edene kadar işkence görürdü. Eğer suçunu kabul etmez ise işkenceden ölürdü, kabul ettiğinde de zaten hapishanede ömür boyu ceza çekerdi. Yani kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın, Engizisyona düşen bir kişi ölmüş sayılırdı”
Bu da ihbarcılık temeli üzerine kurulmuştu.
Tıpkı bizdeki anlaşmalı dövüş misali;chp Anayasa mahkemesine veya İstanbul barosu danıştaya ihbar ederek;niyet okuyuculuk esasına dayalı bir kararla hükümlerin verilmesi yoluna gidilmektedir.
Sık sık dile getirildiği gibi;bu insanlar dindarlığa gidiyor,bir türlü ne olduğu ortaya konulamayan irtica hortlatılıyor,benden değil,niyeti hiç öyle söylediği gibi değil senaryo ve entrikalar ile yıllardır hukuksuzca uygulamalara kapılar açılıyor.
Oysa dindar olup İslâmın bayrağını dünyanın dört tarafına adalet gönderen ecdadından ne zarar gördün!
Seninki tam bir miras yedilik,nankörlük,körlük ve seviyesizliktir.
Dinden değil müslüman,gayrı müslimi dahi fazlasıyla fayda görmüştür.
Dinden kim ne zarar görmüştür?
Senin ebedi hayatını kurtarmak için dünya hayatını feda eden mi fedakar ve düşüncelidir,yoksa ebedi hayatını kurtarmaya çalışanın dünyasını zehir edip,sıkıntılara sokan mı anlayışlı ve fedakar insandır?
Orgeneral Şener Eruygurun darbe girişiminden dolayı Ergenekon Terör Örgütü kapsamında sorgulanmasına karşı eşi Mukaddes Eruygur’un ‘Bizden’ dediği 12. Ağır Ceza mahkemesine ne tesadüftür ki aynı mahkemede yargılanan diğer zanlılarda hep beraatle salıverildiler.
Birinin idam ve müebbedlikle yargıladığını öbürü salıverebiliyor.
Tıpkı Hindistanda uygulanan Kast sistemi gibi..üstünlerin hakimiyeti.. başkalarının katılımı yasak özel kişiler..hukuk karşısında da olsa eşit olmayan, devamlı farklı kişiler topluluğu..aslında bizdeki yıllarca süren kavganın önemli gövdesini oluşturan kısım bu kısım..azınlık olan elit tabakanın oluşturdukları dokunulmaz alanı,kendi kamusal alanlarına başkalarını veya bir doğuluyu dahil etmemek..onun yanlarına kadar ulaşmasını engelleyecek manileri araya koymak.
İşte bürokratik engeller..fişlemeler..sicil tutanakları..takipler..kayıtlar…
İşte çöl kanunu ve zihniyeti;“Danıştay’dan yasakçı kararın çıkmasına sebep olan İstanbul Barosu. YÖK’ün düzenlemesinin iptali için Danıştay’a başvururken ‘Eşitlik eşit insanlar arasında olur.’ ifadesini kullanan İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın’ın bu sözleri uzun süre tartışılmıştı.”
Bu KATSayı kararı aslında KAST sistemi ve KASIT-lı karardır.
Bu sözler medeni ve seviyeli sözler değildir.Hukuk karşısında herkes eşittir.Amirle memur,paşa ile er,Fatih Sultan ile rum Mimar,Hz.Ali ile yahudi arasında hukukta farklılık söz konusu değildir.
Daha niceleri..bunlar hukukçu?
Önce as,sonra yargılarsın!!!
İşte Türkiyenin en büyük sancısı.Bu büyük parçadan küçük bir yırtık taraf!
İşin enteresan tarafı ise,bu sancı dışarıdan değil,içeriden geliyor.
Acaba bu sancı doğum sancısı mı,yoksa ölüm sancısı mı???
Lütfen ses-siz olun!Hukuk can çekişiyor.Hukuk ölüyor!!!
İDAM KARARI ALINSIN…
Ağacın en büyük üzüntüsü,kendini parçalayanın yine kendi içinden çıkmış bir ağaç parçası olması imiş.Hukukta bugün kendi kendini parçalamakta ve yaralamaktadır.Ağacı ağacın içerisinden çıkan kurt çürütür ve yıkarmış.Bugün hukuk düşmanını dışarıdan değil,kendisinde ve kendi içinde aramalıdır.Hukuka en büyük kötülük yine hukukun içindeki bir kısım hukuksuzlar tarafından yapılmaktadır.Hakkını ve haddini bilmeyen bir kısım hukukçular…
Ne kadar hazin değil mi?
Hukukta hukuksuzluk,askeriye ergenekonun,jitemin açtığı yara ile oluşan güvensizlik,dışarıdan yapılacak darbelere karşı mukavemet etmesi gereken ordunun kendisinin darbelere teşebbüs etmesi,adalette skandallar,adli tıpta verilen ve düzenlenen yanlış raporlar,kısaca hastalanan uzuvlar devlet vücudunu çalışamaz hale getirmişlerdir.Kangren olmuş bu uzuvlar atılmalıdır.
İnsan hakları ve insancıllık uğruna idam hükmü kaldırıldı.Belki sonunda söylenmesi gerekeni başta söyleyeceğim;
Allah idamı kaldıran,kaldırmasını teşvik eden,altına imzasını atanlara acıların en acısını daha dünyada iken tattırsın.
Sebebi ise;Kâinatta en önemli şey hayattır.Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmekle eş değerde tutulurken,bir insana hayat vermek ve hayat kurtarmak da bütün insanlara hayat vermekle eş değerdedir.
Hayat ancak hayatı alanın hayatının alınmasındadır.Hayat ucuz değil.Bir çok insanı sorumsuzca öldüren bir insanı,öldürülen taraf olmadan karar veren merci neye göre karar vermektedir?
Kendi ailesinden birisinin öldürülmesinde nasıl bir pozisyon takınacağına bir baksın!
Ve de bir çok insanı parçalayıp aç olan canavara şefkat gösterip onu öldürmemek veya onu öldürmeyi vicdansızlık saymak en büyük vicdansızlık ve de öldürülenlere en büyük haksızlıktır.
Zira o canavar bu durum karşısında iştahı açıldığından dönüp bir de dişinin kirasını isteyecektir.
İdam geri gelmelidir.İdamı kaldıranlar hapishanelerden ve kaostan beslenen insanlardır.
Olaya idam edilen kimse açısından değil,madur olan ve öldürülen insanlar açısından bakmak gerekir.
İdamı kaldırmak sorumsuzca bir karar,bilinçsizce bir uygulama, tehlikelere götüren bir uygulamadır.
Cem Garipoğlu,kaçırılan çocuklar ve organ mafyası vs.bunun örneklerindendir.
Bir çok örnekte görüldüğü gibi;Nitekim sabık cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin 250-nin üzerinde affedip dışarıya saldığı kimseler,tekrar çıkınca bir polisi vurdu,teröre devam etti,suç işlemeyi sürdürdüler.
Bu mu şefkat?Bu mu insaf?Bu mu vicdan?
O halde kimden Yanasınız?Ölenden mi yoksa öldürenden mi?
Ne diyelim!Allah ağlayanların sayısınca,ağlamaya sebeb olanları ağlatsın!
Buradaki idam,haksız yere idam edilen Rahmetli Adnan Menderes ve onun gibiler değil,onu idam edenlerin idam edileceği bir idam kararıdır.
Bugün hapishaneler tıklım tıklım,bir okul açmanın bir hapishane kapatmak demek olduğu yıllarca söylendi.
O zaman problem ya okullarda,ya da hapishanelerde,yani verilen cezalarda…
Ergenekon senaryosunda yüzlerce insanın öldürülmesini planlayan insanların idamını şefkate aykırı görenler,yüzlercenin hayatını hiçe saymaktadırlar.
*Şöyleki;Askeriyede yemeklere bir şeyler koydukları hep söylenir.O bir yana da,acaba özel bir birimin yemeğine gen bozucu,kafa bozucu,kalb bozucu bir şeyler mi koyuyorlar ki,bu birim kendini darbe yapmaya,kaos çıkarmaya,300 çocuğu koç müzesinin içerisinde havaya uçurma,gayrı müslimleri yok etme planı,yani tüm milleti kafese tıkma senaryoları,daha neler neler?İnsanın kanını donduracak davranış ve senaryolar.
Bir türlü memleketimin insanından memnun olmayan üst kademe,batının insanını devamlı kendi insanına tercih eden zihniyet.
Hep geçmişi kötüleyen orduda da milli eğitim de de aynı hastalık.23 nisanlarda,cumhuriyet bayramlarında yeni devleti yüceltmek ve güzel yanlarını söylemek yerine,geçmişe aid ne varsa hep kötülemek.En iyisi bile geçen seneden yazılmış olan yazıyı okuyor.En iyi amir veya müdürü onun getirdiğini aynen kabul ediyor veya bir kutlansın da nasıl kutlanırsa kutlansın..bana bir ses getirmesinde nasıl yaparsa yapsın bozuk zihniyeti…
*İslami hukuka göre,işlenen bir suça ceza vermek asıl değildir,madurun hakkının korunması asıldır.
Bunun gibi de idamda da birilerinin hayatının ortadan kaldırılması değil, bir çoklarının hayatının korunması amaçlanmaktadır.
Bu konu islam Hukukunda belirtilmiştir.
Rahmetlik babam unutamadığı bir olayı anneme şöyle anlatır:
1960-ın sonlarında,bir gece eve geç vakitlerde,gece yarısı gelmesinin sebebi olarak;İstanbulda bir börekçi bir kız çocuğunu fırında yakması sonucu suçu tesbit edilince Sultanahmet meydanında asıldığına,asılma sonucunda ise dilinin uzunca bir şekilde dışarıya doğru sarktığına şahit olur.
Bu neticeyi göz önünde bulunduran bir insan kolay kolay çocuk kaçırır mı?İnsan öldürür mü?Sorumsuzca araç kullanır mı?
Dünyanın bir çok ülkesinde bu idam cezası uygulanmaktadır
Bugün elli bin insanın ölümüne sebeb olan kişiyi kalk da,idam cezasını kaldır,onu affet!
Yarın o elli bin kişi ve onların yakınları olan yüz binlerce kişiler o kararı verenlerden davacı olurlar.
Eğer bir problem varsa bu idamın kaldırılmasından değil, düzenlenmesinden ve de haklı olarak uygulanmasından geçer.
Özetle:Rusya ve rejimi 1989-da yıkıldı.Bizde ise bir asırdan fazla devam eden ergenekon ve zihniyeti 2009 yılında sallantıya ancak geçebildi.Bu da yıkılacağının bir işaretidir.Aradaki farkın farkı ise;Bizdeki her şey nifak ve münafıklık perdesi altında yapılıyor olmasındandır.Benim babamda bilmem neydi,dedemde şöyleydi aldatmacalarıyla millet hep kandırıldı.
*’Irkçılarla Halkçılar ittifak etti,ihtilal yaptı’
Sürekli vatanseverlik adına millet tahrik edildi.Irkı islamın önüne geçirdi.Irkçılığı kemikleşmiş olarak hep öne çıkardı ve savundu.Milleti ve mensuplarını da kendileri gibi kemikleştirdi..etten ve özden soyulmuş ve soyutlaşmış bir kemik yığını.
Gövdenin değişmesi bir şeyi değiştirmez,önemli olan zihniyet değişmeli. Dünyanın değişen zihniyeti,zihniyetimizi de değiştirmektedir.
İsviçredeki minarelerin engellenmesine karşı çıkanlar,buradaki başörtüsü engeline karşı çıkmıyor,bunu normal görüyorlarsa;tuh olsun,yazıklar olsun…
MEHMET ÖZÇELİK
03-12-2009