KAYBOLAN KİMLİĞİMİZ DİLİMİZ
KAYBOLAN KİMLİĞİMİZ DİLİMİZ
“O’nun delillerinden biri de,gökleri ve yeri yaratması,lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.”[1]
Her milletin anlaşma vesilesi ve yılların tescillenmiş olan dil ve kültür birikimlerindeki;”Dillerin farklı farklı oluşunda”[2] her millete ait dersler,ibretler ve gerçekler yatmaktadır.
Dilimiz kimliğimizdir. Kimliğimiz şahsiyetimizdir. Şahsiyetimiz haysiyetimizdir. Haysiyetimiz değerlerimizdir. Değerlerimiz inancımızdır. İnancımız dinimizdir.
Dillerini kaybedenler tüm bu vasıflarını da kaybederler.
Dilin;”Ananın südü gibi olduğu”ifade edilir. Yani tüm gıdaları özelliğiyle ve de güzelliğiyle ihtiva etmiş olmasıdır.
Bir insana yapılacak en büyük hakaretlerden biri de:”Südü bozuk” ithamıdır. O halde “Dili bozuk”südü bozuktan ne kadar geri olarak düşünülebilir.
Dilin bozulması,südün bozulmasıyla eş değerdedir. Dili bozuk südü bozuğun işidir. Südü bozulanın dili de bozulur.
-Tüm ilimler;dil ile dile gelir ve getirilir.
-Geçmiş ile olan bağlılığımız,dilimizin korunmasıyla mümkün olur.
-Hayat da meydana gelen anarşi,evvela dil’de başlar. Dilin bozulmasıyla,bozulma başlar. Kimse kimseyi anlamayacak ve de anlayamayacak!
-Dil’de fukara olanlar,fikirde de fakirleşirler.
-Nitekim biz de,dil’de bozulmanın başlamasıyla birbirini anlamayan üç farklı neslin türemesi!kopuklukları da gündeme getirdi.
-Dil’deki birlik,dinde de,hayatta ve ailede de birliği tesis eder. Zira herkes aynı kaynağın dilini konuşuyor ve anlayarak anlatıyor.
-Bana konuşman yeter,kim olduğunu bilmem için…Kim?likli misin..Kim?liksiz misin?
-Nasıl konuşursanız,öyle de yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız,öyle de inanırsınız.
-Evet. İnsanlar kimin dilini konuşurlarsa-şuurlu-şuursuz-onun dinini ve hayatını yaşar. Onun gibi olmaya başlar.
-Bizim dilimiz ana dilimiz değil. Ana bozması analık dili! Şairin;
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim il’e kar geliyor kardaşım.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme
Dar geliyor,dar geliyor kardaşım.[3]
Bu dil bu millete dardır. Uydurukçalarla kısırlaştırılması yeterli bir âr’dır.
-Dil’deki kısırlık,tarihi de kısırlaştırır. Bilgi,görüş,anlayış gibi bir çok alanlarda kısırlaşmaya gidilir.
Nitekim bir asırdır birbirimize:”Bu adam ne diyor? Ne konuşuyor? Ne anlatıyor? Anladımsa! Anlaşılmıyor ki..Anlayan varsa beri gelsin! Laf salatası! Saatlerdir bu ne konuşuyor? Anlatmak istediği ne? Hangi dil’den konuşuyor????”
3. Meclisin marifetlerinden olan “Kur’an harflerini bırakıp latin harflerini kabul eden 1353 sayılı kanunu (1931’de)kabul ettiler.”[4]
Dilde yapılan bu inkilaplar[5] dan bir yıl sonra;”1932’de toplanan ilk dil kurultayından 20 yıl sonra 13. dil kurultayında gelinen nokta şu idi=/… Şu da var ki,dildeki şu veya bu yöndeki aşırılıklar,milli birliğimizi zedelemek,nesiller arasında uçurumlar yaratmak isteyenlerin maksatlarına da hizmet edebilir. Bu konuda çok dikkatli ve uyanık olmak gerekir.”[6]
Dilde ölçü esastır. Yani;”Dizginsiz dil bela getirir.”,”Kullanılması derecesinde keskinleşen tek alet dildir.”bilip ona göre de N. Kemal’in dediği gibi;”İnsan topluluklarının gelişmesi,her şeyden önce dil ve edebiyatlarının ilerlemesine bağlıdır.”deyip itidal ve ölçüden ayrılmamak gerektir.
Âyet’de:” Hz. Âdem’e eşyanın isimlerinin öğretilmesi[7] ne vecihle ise,yani ilahi kaynaklı ve kalite de olmalıdır.
Değişen insanlar gibi dillerde değişmemelidir.
Prof. F.K. Timurtaş şöyle der:”Büyük milletlerin,tabii dilleri de büyük olur. Fakat büyük ve medeni milletlerin dili hiçbir zaman tam olarak saf değildir.”[8]
Ancak bu başka kültürlerin kendi kültürümüze uygun veya galebe çalmaması manasında olmalıdır.
Dillerin farklılığı[9],dillerin zenginliğinden ve fıtratın gereğindendir.
Zulmetli münevverlerden olan,Atatürke baş hocamız,büyük ata deyip,M. Kemal’in inkilapları yaparken başvurduğu Hasan Ali Yücel,İslâmi yaşantısı olmayıp,harf inkilaplarınında milletin değişmesi için önemli olmayacağını da ifade eder. Sanki müslümanların gerilemesine sebep İslâmi harflerin olduğunu söyleyen İran siyasilerinden Ermeni Melkon Han gibi…[10]
Meşhur İngiliz Tarihçisi Toynbee,”A study of History”(Tarihi bir çalışma)isimli kitabında,harf inkilabını değerlendirerek;”Türkler harf inkilabıyla,kendi kaynaklarına el atmak hususunda yabancılardan farksız oldular.”demektedir.[11]
Bir Fransız general şöyle der:”Müslümanları gerçekten yenebilmek için,Arapça ile Kur’an-ı ortadan kaldırmalıyız.”[12]
Oooooo. Biz onu çoktan,hem de fazlasıyla yaptık ve de yapıyoruz.!
İşte İsmet İnönü:”Latin alfabesini öğrenenler,Kur’an yazısına geri dönemezler.”[13]
Çinli filozof Konfüçyüs’e:’Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?”diye sormuşlar. Şöyle cevap vermiş:” Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa,kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünceler dili anlatamazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılamaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa,adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa,halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını,işin nereye varacağını bilemez. Bu sebeple söylenilen sözü söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”[14]
İtalyan prof. Rossi :”Latin harfleri ilim yazısı değildir.Niçin İslam harflerini kaldırdınız.”[15]
Biz ise:”Güneş dil Teorisi”saçmalarıyla [16],Türk dili[17] için bütün bu yapılanlar;dili çıkmaza sokmakta,batıya körü körüne bağlanma,Arap kültürlerine sırt vermek içindi.[18]
İşte İ. İnönü’nün marifetlerinden:”.. Harf İnkilabı sadece okuyup yazma kolaylığı için yapılmamıştır. Harf inkilabını biz kültürümüzü değiştirmek için yaptık.. Arap kültüründen kurtulmak için yaptık. Artık eski yazıya dönülmeyecektir. Bunun manası,artık eski kültürlerle bağımız kalmadı,demektir.
Harf inkilabını bizde tesiri ve büyük faydası söylediğimiz bu kültür değişmesini kolaylaştırmış olmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk,garp kültürüne ve garp medeniyetine yöneldik.”[19]
Ve bu yanlış uğruna ezanı Türkçeleştirip,Kur’an Türkçe okunup,namazlarda da sureler Türkçe olarak okunurken,sadece dilde değil,din-de de büyük tahribatlara gidiliyordu.[20]
Ve bu uğurda 1931 yılında bin yıllık bir birikimimiz olan eserlerimizi,aklımız ve hafızamız olan arşivlerimizi Bulgarlara sattık. Evet,atar gibi sattık. Bulgarlara satılan arşivler[21] ,düne kadar arşivlerimiz bize yasaklanırken;bu gün ancak yüzde 15-i araştırmacılara açılmış bulunmaktadır.[22]
“15-19-Şubat-1993 tarihleri arasında Bulgaristan arşivleri ve Cyril Methodius kütüphaneleri,devlet arşivleri genel müdürü İsmet Binark tarafından ziyaret edildi ve bu ziyaret sonunda iki ülkenin devlet arşivleri arasında bir işbirliği protokolü imzalandı. Bu protokol çerçevesine,1993 yılında 15 gün süreyle Bulgaristana gönderilen Osmanlı arşivi daire başkanı ve Analitik Tasnif şube müdürü de,bu arşivlerde incelemelerde bulundu.
Cyril ve Methodius kütüphanelerinde yapılan araştırmalar sonucu,burada Osmanlıya ait yaklaşık bir buçuk milyon belge ve defter bulunduğu belirlendi. Bu ülke ile yapılan iş birliği protokolü çerçevesinde 15. ve 18. yüzyıllara ait 21 bin 140 sayfa tutarında mikro film ,bedeli karşılığında temin edilerek Osmanlı arşivi daire başkanlığına kazandırıldı.
Ayrıca,başbakanlık devlet arşivleri genel müdürlüğü tarafından Bulgaristandaki arşiv malzemeleri konusunda bilgi içeren”Bulgaristan’a satılan Evrak”ve “Bulgaristan’daki Osmanlı evrak”adlı iki eser yayınlandı. Bu kütüphane de kalan belgelerin tamamının mikro filimleri hazırlanana kadar çalışmalar sürdürülecek. Mikro filimlerin tab edilmesinden sonra belgeler kataloğlara geçirilecek. Bu çalışmaların tamamlanmasından sonra bu çok değerli Osmanlı belgeleri,tarihçilerin ve araştırmacıların hizmetine açılacak.”[23]
Acaba yeni dilin icadı sakın eski dile olan düşmanlıktan dolayı olmasın?
Maalesef,bütün bu işler düşman tarafından değil,içimizdekiler tarafından yapılmıştır.
Nitekim,ibadet dilinin Türkçeleştirilmesini isteyip,Atatürk’ün dolma bahçe sarayına katılan saz eşliğindeki mevlid-han ve hafızlar:”Beşiktaşlı hafız Rıza,Hafız Bürhan,Hafız Sadettin Kaynak,Enderunlu Hafız Yaşar Okur,Sultan Selimli Hafız Ali Rıza Sağman,Adliyedeki Hafız Fahri,Galatasaray muallimi Hafız Nuri ve tüm Hafızlara başkanlık eden Hafız Cemil .”[24]
Ve yine;Atatürk’ün hazırladığı ibadet dilinin istediği doğrultuda hazırlanmasını sağlayan ve isteyenler ise:”Prof. M. Fuat Köprülü[25],Prof. İ.H. Baltacıoğlu,Prof. İsmail İzmirli,Prof. Halil Halid,Prof. Arapgirli Hüseyin Avni,Prof. Hilmi Ömer,Prof. Hilmi Ziya.”[26]
Dini inkilaplarda öncülük yapan Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi ve Medrese mezunu olan Prof. Şemsettin Günaltay’da din adına din düşmanlığı yapmaktan geri kalmıyordu.
Dilimizi,tarihimizi bakınız nasıl yedik! Yakılan tarihimiz! Atılan dilimiz! Yanan milletimiz! Yanan geleceğimiz!.. Kaçırılan ve yağmalanan mirasımız!
Cengiz ve Hülâgu’nun dehşetli tahribatı;kitapları yakmasında,aylarca suların mürekkep olarak akmasında saklı idi!
Ya bizim ki? Hem attık,hem sattık,hem yaktık,hem de kaynağını kurutmak üzere astık! Dilini değiştirdik. Zulüm üzerine zulüm yaptık! asırların görmediği dehşet ve vahşeti yaptık!
Kitaplar namusumuzdur;satılmaz,atılmaz ve de yakılmaz!
Bulgaristan Milli kütüphanesinde ,şark dilleri bölümünde uzun zamandır bir uzman olarak bizden hurda olarak giden arşivlerimiz hakkında Dr. Evgeni Raduşev özetle şunları anlatır:”Arşivimizde çok sayıda Osmanlıca vesika var. …(bunlar)1930’lu yıllarda hurda kağıt olarak Türkiye’den alınan Osmanlı arşivlerinden bahsediyorum. Özellikle Anadolu ile ilgili olanların tamamı bu hurda kağıt yığınının içerisinden çıkmış. Şu an elimizde Arabistan’a,İran’a,Irak’a,Kıbrıs’a ait bir milyondan fazla vesika var…
Bu kadar yazılı evrakın hurda niyetine bir kağıt fabrikasına satışının gerekçesi”Basit bir yanlışlık”olamaz bence.Neyse… Bulgar hükumeti de fabrikadan satın almış İlginç olan bir şey var. Arşivler kağıt fabrikasına satılırken olduğu gibi satılmamış;yırtılmış,parçalanmış öyle satılmış. O insanların Osmanlı arşivlerine ne kadar davrandığını size göstermek istiyorum. Her zaman düşünüyorum;” Hurda kağıt diye satılan evraklar nasıl bu kadar yırtılır? Neden yırtılıp parçalanarak satılır?diye. Bana kalırsa bunu bilerek yaptılar.”[27]
Evet,müzayede ile hazine-i evraktan çıkarılarak hurda kağıt fiyatına okkası 3 kuruş 12 paraya İzzet Halim ve M. Takforyan adlı iki ortak müteahhit alıyor. 12-Mayıs-1931 günü, Sultan Ahmet’deki depodan balya ve sandıklar halinde arabalara yüklenerek Sirkeci’ye indirildiği sırada dökülen kağıt parçalarının eski ve kıymetli evraklar olduğunu fark eden Son Posta gazetesi muhabiri İbrahim Hakkı Konyalı durumu ertesi günkü gazetesinde yazar.
Halk ve bir kısım aydın infial gösterirse de ancak atı alan çoktan Üsküdarı geçmiştir.
120 Balya ve 500 sandık evrak Bulgaristana ulaşmış ve 120 bin TL.alınmıştır.
Bulgaristandan iadesi için yapılan müzakereler de ancak 53 balyası alınabilir.[28]
İşte cehalet ve ihanet!!
Oysa arşivcilik;tarihten beri süre gelen bir uygulamadır.
Bu arşivler bir zenginlik kaynağı olduğu gibi,içte ve dışta bir çok problemlerinde çözümüne vesiledir.
Bu belgelerin 150 milyon civarında olması az bir olay değildir. Tasnif ve tercümesi de başlı başına bir iştir.
Arşivlerin dağılması demek;Sahip ve bağlantılı olduğumuz devlet ve toprakların da kaybolması demektir.
Arşivlerimiz tapu belgelerimizdir.
Sırf arşivler adına bir fakülte kurulsa yeridir.
Bu belgelerin kaybıdır ki;bu günkü Sırp vahşetlerini doğurmaktadır!
Üniversite de dahil her bir öğrenci en az on yıl Yabancı dil,İngilizce okur. Ancak on kelime ancak doğru dürüst bilebilmektedir. Konuşma ve tercüme ise zaten söz konusu değil,olsa da nâdirattandır.
Ancak bu o yabancı dil eğitimini ve öğrenimini bırakmak anlamına değildir. usuldeki yanlışlıklardandır. Acaba yabancı dile olan sevgi,sakın Arapça’ya olan düşmanlıktan ileri gelmiş olmasın?
Zira Arapça öğreniminde sadece bir yabancı dil bilmeyle kalınmayacak,aynı zamanda tüm dini kaynakların temelini ve başlangıcını da öğrenmiş olacaktır.
-İslâm alemiyle bir irtibat içerisine girilmiş olacaktır.
-Arapça zengin bir dil olup,öğrenilmesi diğer yabancı diller gibi zor olmamaktadır.
-Bir buçuk milyar müslümanın müşterek bir dili olacaktır.
-En önemlisi Arap dili[29],Kur’an dilidir.
Cezayir Fransızlar tarafından istila edildikten yüz sene sonra bir Fransız hakimi Cezayir’de şunu söyler:”Kur’an-ı aralarından kaldırmalıyız. Müslümanları yenebilmemiz için Arapça’yı yasaklayıp,söküp atmalıyız!”[30]
Aaaaa! Bizimkine ne kadar da benziyor! Yoksa,bu sözü biz mi onlardan duyduk da tatbik ettik,yoksa,evet yoksa onlar mı bizlerden öğrenip,görüp yapmaya çalıştılar?
Hangisi olursa olsun! Şu bir gerçektir ki;bize yetişemezler! Yaptıklarıyla bize ulaşamazlar!
Bizde bize el karıştıranlar gayet çok! Hatta latin harflerinin teşvik ve kabulünde Sovyet Rusya’nın büyük bir payı ve rolü olduğu belgelenmiştir.[31]
Aşağıdaki yazıyı okuyun,fakat mümkün mertebe konuşmayın! Bir Fransız-Türk olmayın!!
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Rum.22.
[2] Tefsir-i Kebir.F.Razi.terc.heyet. 2 / 176.
[3] Vur Emri. A. Karakoç.9.
[4] Gayrı resmi yakın tarih ans.Heyet. 2 / 322.
[5] Bkn.Din-Devlet ilişkileri.H.H.Ceylan. 2 / 280-295.
[6] Age. 2 / 295.
[7] Bkn. H.D.K.Dili.E.H.Yazır. 1 / 317-319.
[8] Dil Davası.22.
[9] Bkn.İnanç ve Kültür.S.Elibol.23-26.
[10] Bkn.Zaman. gaz.27-9-1992.A.Akgündüz.
[11] Gayrı R.Y.T.Ans.age. 3 / 83.
[12] El-Menar gaz.9-11-1926,bkn.nesil.5-12.Haziran.1995.sayı.78,sh.11”
[13] Gayrı R.Y.T.Ans.age. 3 / 411.
[14] Din-Devlet ilişkileri.age. 2 / 299.
[15]Age. 3 / 105-107.
[16] Bkn. Ziya Gökalp.V.Vakkasoğlu.sh.154,Din-Devlet ilişkileri.age. 2 / 296-301-303-305-307-311.
[17] Bkn.Türk dünyası üzerine incelemeler.Prof.A.B.Ercilasun.24-76.
[18] Din-Devlet ilş.age. 2 / 221-225,234-236.
[19] Ulus,13-15-1969, / İninü2nün harf inkilabı hatıraları/,Sebil der.İnönü’nün İslam harflerine dair beyanları ve bunun aksulamelleri/,sayı.3-12.yıl.1976,Din-Devlet İlş.age. 2 / 237-238.
[20] Bkn.Temellerin Duruşması.A.Kabaklı.sh.225-228,326-330,Din-Devlet iliş.age. 2 / 244-286,362-369,415-422,425,505-512,377,410. Kemalizm.A. Dilipak. 141,365,
[21] Din-Devlet ilş.age. 3 / 96,Gayrı resmi yakın tarih ans. 3 / 423.
[22] Bkn.zaman gaz. 5-7-1995.
[23] Agg.15-6-1995.
[24] Din-Devlet ilş.age. 2 / 362.
[25] Age. 2 / 443-44.(163’e –evet-diyen şüpheli şahıslar.
[26] Age. 2 / 362.
[27] Zaman gaz.31-7-1995.
[28] Agg.28-8-1993.
[29] Bkn.İslam medeniyeti dergisi.Aralık.1967.sh.44,Zafer der.1988-Şubat.24,1986-Mart.12.
[30] El-Menar.agd.9-11-1926,sur dergisi.Ağustos.1995,sh.25.
[31] Bkn.Zaman gaz.6-2-1993.