DİN ADAMLARININ TEMSİLİYET ROLÜ

DİN ADAMLARININ TEMSİLİYET ROLÜ
Bir kısım ilâhiyat camiasında oluşan ve oluşturulmaya çalışılan düşünceler şu yönde gerçekleşmektedir;
-Şimdiye kadar bilip öğrendiklerimiz yanlıştı.Doğrusunu ben söylüyorum.-
Gerçek din,doğru bildiğimiz yanlışlar adıyla,aslında muhalefetle yanlışı doğru olarak yutturmaya çalışılmaktadır.
Bilgi var ancak istikamet yok.
Akıl vahyin önüne geçirilmekte,muhalefetle öne çıkıp farklılaşmaya çalışılmaktadır.
Adeta İslâmın meseleleri bir yandan kuşatma altına alınırken,diğer yandan da zihinlerde şüpheler oluşturularak,şimdiye kadarki inanılanların ve yaşananların boş ve yanlış olduğu ifade edilmektedir.
Bu da insanları bir boşluğa itmektedir.
Din elbette halkın dini değildir.Yani halk bizatihi dinin kendisi değildir.Ancak halk dinin ilk yansımasıdır.
Hadiste:”Ümmetim sapıklık üzerine birleşmez.”hakikatınca,halk ve dini de sapıklık üzerine değildir.
*En çok saldırı hususlarından birisi;şefaat konusudur.
Allahın izni dairesinde başta Peygamberimizin ve bazı özel durumların şefaatı söz konusudur. Hatta öyle ki;alanı geniş olan şefaat konusunda Bediüzzaman;
-Senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.
-” Bismillahirrahmanirrahim “‘i de; o rahmetin vüsulüne vesile ve o rahman’ın dergahında şefaatçi yap.
-Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inandım. Hiç şüphesiz öldükten sonra diriliş haktır, Cennet haktır, Cehennem haktır, şefaat haktır, Münker ve Nekîr melekleri haktır. Allah’ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine İmân ettim. Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed’in (a.s.m.) Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet ederim.
-Allahım! Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.
-Bir çok örnekleriyle şefaat ve tevessül haktır.
*Bezm-i elest yani insanların yaratılmadan önce ruhlar aleminde,Cenâb-ı Hakkın huzurunda yapılan sözleşmeyi olmamış gibi göstererek,bunu adeta Allah-ı zamanla sınırlayarak dünyaya atfetmek,kısırlık ve madde aleminin ötesine geçememektir.
Âyette:” Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.”
Bezm-i elest,Allah ile yapılan bir mukavele,bir sözleşme ve anlaşmadır.
Hz.Ali böyle bir alemi hatırladığını,Abdullah adında bir veli zatta,sağında solunda,önünde ve arkasında olanların kimler olduğunu hatırladığını söylemektedir.
Aslında Kur’an-ı Kerim o bezm-i elesti hatırlatmak amacıyla gönderilmiştir.
Bu dünyadaki insanların birbirleriyle olan aşinalığı ve dostluğu,bezm-i elest-e dayanmaktadır.
-Seni bir yerlerden tanıyorum-,-Kanım sana ısındı.-
Bu dünyaya gönderiliş,bezm-i elestteki sözleşmenin tesbiti,belgelenmesi, uygulanması,kağıda dökülmesidir.Bezm-i elest ise bunun onaylanma yeridir.
Allah için zaman sınırlılığı söz konusu değildir.Neden Allah adeta zamanla sınırlandırılarak, önceki yaptıklarından ve yapacaklarından aciz bırakılmaya, sorgulanmaya ve her şey dünyaya münhasır kılınmaya çalışılmaktadır.
Bu bakış ise materyalist bir bakıştır.
*Hayrettin Karaman’ın kitabındaki Diyalog ile ilgili iddiaları;
“Bütün insanların Müslüman olmaları’ dinin, Kur’ân’ın hedefi değildir.” ;
“Müslümanların çoğu ‘Peygamberin, bütün din sâliklerini İslâm’a çağırdığına’ inanırlar” ;
“Peygamberimiz ‘Yahudiler mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor, ‘Hıristiyanlar mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor.” ;
“Diyaloğun hedefi, tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı” ;
“Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kita-b’la ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, âhirete iman ve amel-i salihdir. Kur’ân birçok âyette bunu söylüyor; yani ‘Peygambere iman edin’ demiyor.” ;
M. Abduh, Reşîd Riza ve Süleyman Ateş gibi çağımıza yakın veya çağdaş bazı alimlere göre ellerinde, aslı kısmen bozulmuş da olsa bir ilâhî kitap bulunan Hristiyanlar ve Yahudîler gibi Ehl-i kitab da, şirk koşamadan Allah’ın birliğine ve ahirete iman eder, salih amel işlerlerse, Son Peygamber’i de ?bildikleri takdirde- inkar etmemek şartıyla ahirette kurtuluşa ererler.”
Aslında bu iddialara,-kaş yapayım derken,göz çıkarmak-denir.

*En çok kınandığı noktalardan yanlış kıyas yoluyla vermiş olduğu şu hatalı kararıdır;” Enflasyon oranında faiz helal midir? Yoksa faiz yerine altın, döviz vs. mi alınmalı?
Faiz olursa, oran ne olursa olsun helal olmaz. Enflasyon oranında fazlalık faiz değildir. Mesela birine yüz lira ödünç verseniz, alt ay sonra enflasyon yüzde otuz olduğu için yüz otuz lira alsanız bu otuz liralık rakam fazlalığı faiz değildir, alt ay önce verdiğiniz paranın -satın alma gücü bakımından- eşit karşılığıdır.”
-Ve Zarurete bağladığı –nasıl zaruretse – faiz yoluyla ev kredisini hata bir yorumla caiz olarak değerlendirmektedir.
“-lüks olan arzusunu değil, mübrem, gerekli, olmazsa rahatsız edici, zarar verici olan- ihtiyacını gidermek için faizli kredi alabilir. Geçmiş zamanlarda da âlimler bunu -bu şartlarda- caiz görmüşlerdir. “
Oysa içi doldurulmayan ve çerçevesi çizilmeyen ölçüsüz bir zaruret delil olarak gösterilmektedir.

*Karaman hatıratında,iş adamı olmayı düşündüğünü anlatıyordu.Keşke böyle iddialarda bulunacağına iş adamı olsaydı.
Şaibeden uzak bir kişi değildir.İstikamet korunmamaktadır.Bazen bazılarını koruma uğruna çok rahat tehlikeli fetvalar verebilmektedir.
İnternette faydalanılmak üzere yazıları dolaştığı gibi,tenkid edilen yazıları da az değildir.
Diğer tenkid edilecek noktaları zihninizi kirletmemek için tekrarı zaid görüyorum.
Kendisine daha önce cevap vermiş ve diğer dine ekilen ayrık otlarını dile getirmiştim.
Aslında eski fıkıh kitaplarına baktığımızda gayet çoklukla –Kîle – diye zayıf görüş olarak nakledilen ve itibar görmeyen fikirler,bugün birileri tarafından ve maalesef kendini ilahiyatta öğretim görevlisi olarak görünen kimseler tarafından kuvvetli görüş veya normal bir görüşmüş gibi piyasaya sürülmekte,kendisine bir farklılık kazandırılacağı düşünülmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
25-03-2013

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015