Bediüzzaman’ın Mektubu
Bediüzzaman’ın Mektubu
Bediüzzaman Said Nursi’nin ulemalar, şeyhler, reisler ve kürt halkına yazdığı bir mektubudur:
Ey verese-i Enbiya olan ulema ve meşayih-i Ekrad! Merkezde olduğum içün size tenbih ediyorum.
Şöyle ki:
Bu zaman-ı ahirde fikr-i istibdadın sehab-i muzlimi İslamiyyet’in ulviyyet ve husn-i hakikisini setr etmiş idi. Hatta adeta İslamiyet ecnebilerin nazarında mani’-i terakki ve adalet ve hürriyyet gibi telakki olunuyordu. Haşa sümme haşa!… Zira sadr-ı evvelin hürriyyet ve müsavat ve adaleti bürhan- bahirdir ki, Şeriat-i Garra hürriyyet ve adalet ve müsavatın cemi’ revabıt ve levazımını cami’dir. Çünki Şeriat Kelam-ı Ezeliden geldiğinden ebede gidecekdir.. Binaen aleyh nasıl ki, enbiya vahy ile kavaidi te’sis ve müctehidin de ictihad ile ahkamı istinbat etmişler, siz de ilcaat-i zamana o ahkam-ı adileyi tevfik ve tatbik ediniz..
Ey şecaat-nihad rüesa-yi Ekrad!
Şimdiye kadar Padişaha iktida etdiniz fakat milletin vahşetinden dolayı tedenni ve inkırazın mahkumu olan kuvvet ve cebri milletde isti’male luzum gördünüz! Şimdi de Padişah imamdır iktida ediniz. Zira o ömr-i ebediye mazhar olan ma’rifet-i adalet ile milletini idare edecek.. Siz de öyle yapınız.. Kuvvet ve şiddet yerine akıl ve zekayı isti’mal ediniz. Taki, necat bulasınız! Çünki, hakim bir ferd değil ki, aldatmak mümkin olsun.. Şimdi hakim ittihad-ı milletdeki efkar-ı umumidir. Buna karşı hıyle, terki hıyle ve doğruluktur… Hasıl- kelam Efendimiz o kadar haşmetli ağalık kürkünü sündüs-i adalet ve merhamete tebdil etmiş! Siz de o eski ağalık abası yerine hulle-i adaleti ve riyaset-i adilaneyi giyiniz!
Ey bağlı arslanlar gibi olan efrad-ı Ekrad!.
Şimdiye kadar iki suretle esir idiniz.. Biri hükumet-i müstebidenin tekalif-i zalimanesi! Biri de ba’zı zalimlerin gasb ve tecavüzatıyle… Şimdi bu inkılab-ı azimden sonra azadesiniz!. Her biriniz aleminizde hukùk-ı ibada tecavüzü men’ etmek şartıyle ve hükumet-i adileye itaat suretiyle hürsünüz. Bunu muhafaza etmek içün ellerinizden geldiği kadar bu ittihad-ı millete her cihetle hizmet ve ebna-yi vatanın muhafaza-i hukùkuna himmet ve gayret ediniz. Zira bizim ve belki umum Millet-i İslam’ın ve mutlak Osmanlılar’ın necat ve hayatı bu ittihad-ı milletle kàimdir.
Ey umum Ekrad!…
Müteyakkız olunuz! Ta ki efkar-ı faside sahibi sizin iftirak-ı kulubünüzden istifade etmesin..Ve bu şanlı olan ittihad-ı millete bir fesad-ı illet vermesin. Çünki o vakit bütün millet ve İslamiyyet sizden da’vacı olacak! Bu ihtilaf keşmakeşini zamanın tokadını yemeden terk ediniz. Zira necat ve selamet ittihad-ı efkardadır. Biz muvahhidiz. Tevhid-i efkara ve ittihad-ı kulube mevzufuz.
Bunu da muhakkak biliniz ki; her tarafa hücum eden medeniyyete karşı vahşet muhafaza edilemiyecektir. Sizden beklediğim nokta, Kürdlük’ün namus ve haysiyetini muhafaza ve yiğit ve kahraman olan Arnavudlar’a iktida ediniz! Bu da adalet, musavat ve uhuvvete hizmetle olur. Yaşasun Şeriat-i Garra! Yaşasun adalet-i İlahiyye!. Yaşasun şecaat-i mücesseme olan askerlerimiz!.. Yaşasun satvet-i muşahhasa olan ordularımız! Yaşasun Halife-i Peygamber!.. Yaşasun akıl ve hamiyyet-i mücesseme olan cem’ıyyet-i milliyyemiz! Yaşasun bütün Osmanlılar!
[İttihad ve Terakki Gazetesinin 24 Ağustos 1324 / 6 Eylül 1908 nüshasında neşredilen mektup Osmanlıca aslına uygun olarak latinceye çevrilmiştir.]
********************
“…Kürdlerin ihtilafı için kulübümüz suni ve mukaddime-i ittihad olduğundan; gayet ittihad ve hulus-ü niyet ve fedakarlık ve meharet ve i’tidal-i dem’e muhtaçtır…” cümlesini açıklar mısınız?
“Altıncı Hakîkat: Bazı klûpler, netice-i ittihad-ı millet olduğundan tabiî klüptür, ve muhkemdir. Bizim arslan Kürdlerin ihtilafı için klübumuz sun’î ve mukaddime-i ittihad olduğundan gayet ihtiyat ve hulus-u niyet ve fedakârlık (hatta ruhunu… nerede kaldı enaniyetler) ve mehâret ve i’tidal-i dem’e muhtaçtır. Zîrâ az bir ifrat ile çok a’sâb ve hissiyat he¬yecana geliyor, husûsan büyüklerden… ve böyle esaslarda az bir yanlış, kesir adedi gibi; fürûatta bir yekûn-u azîm seyyiatı teşkil ede¬cektir. Hem de o kadar geniş daire, ahrara efkâr-ı umumiyeden başka serpuş olamadı¬ğından riyaset-i şahsiyenin kat’iyyen aleyhindeyim. Reisi¬miz ancak hükûmettir.”
Kürtler ve Türkler tarih ve inanç değerleri noktasından ayrılmaz iki unsurdur. “Kulüpler” bazı teşkilatlara işaret ediyor.
Bir millet aşiret ve hiziplerden sıyrılarak tam bir milliyet olmuş ise, orada kurulan kulüpler doğal olduğu için, o milletin birliğine hizmet eder. Lakin aşiret ve hizipçilikten kurtulmamış bir millette kulüpler suni, yani yapmacık ve zoraki olduğu için, birliğe değil, ikiliğe hizmet eder. Öyle ise kulüp ve parti kurmak isteyenlerin gayet tedbirli, temiz bir niyet, fedakar bir tutum içinde olması gerekir. Yoksa az bir dengesiz hareket etmek ile o aşiret ve hizip damarları harekete geçip, milletin birliğini ve dirliğini bozar ve tamiri zor tahribatlara yol açar. Etnik kimlik adına kurulmuş parti ya da kulüpler çok tehlikelidir.
Bütün milleti bir şahıs temsil edemez. Ancak milletin bağrından çıkmış geniş ve ihatalı bir hükümet manası o milleti temsil edebilir, diyerek parlamenter sistemin gerekliliğine ve güzelliğine işaret ediyor.
********************
Ey Türkler ve Kürtler!
Ey Türkler ve Kürtler! Acaba şimdi bir mitinğ yapsam, sizin bin sene ki evvel ki ecdadınızı ve iki asır sonraki evlatlarınızı şu gürültülü hane olan şu asrınızın hazır meclisine davet etsem.
acaba sağ tarafta saft tutan eski ecdadınız demeyeceklermi
HEY MİRASYEDİ YARAMAZ ÇOCUKLAR
NETİCEYİ HAYATIMIZ SİZMİSİNİZ?
HEYHAT
BİZİ NETİCESİZ NETİCE VERMEYEN BİR HALE SOKTUNUZ, BİZİ KISIR BIRAKTINIZ.
HEMDE SOL TARAFINDA DURAN İSTİKBAL ŞEHRİNDEN GELEN EVLATLARINIZ SAĞDA Kİ ECDATLARINIZI TASDİK EDEREK DEMEYECEKLERMİ Kİ:
EY TEMBEL PEDERLER SİZMİSİNİZ HAYATIMIZIN KÜÇÜK VE BÜYÜK NETİCELERİ VE ÖNERMELERİ. VE AYRICA, SİZMİSİNİZ HAYATIMIZIN NESEB BAĞI OLAN BABALARIMIZ VE BİZİ DEDELERİMİZE BAĞLAYAN BAĞLARIMIZ.
SİZMİSİNİZ ŞU ŞANLI ECDADIMIZLA BİZİ RAPT EDEN BAĞLANTIMIZIN KURUCUSU BAĞLANTIMIZIN İRTİBATI.
HEYHAT !
NE KADAR HAKİKATSİZ VE KARIŞTIRICI ,ALDATICI, KÖTÜ , ŞERLİ BİR KIYAS OLDUNUZ.
İŞTE EY BEDEVİ GÖÇERLER ,EY İNKİLAP SOFTALARI( HAKİKAT OLMAYAN BİR İNANCA KÖRÜ KÖRÜNE BAGLI OLANLAR) ŞU MANZARIYI HAYAL DAHİ BİR FOTOĞRAFTIR VE BİR HAKİKATTİR.
İŞTE GÖRDÜNÜZ Kİ. ŞU BÜYÜK MİTİNĞTE İKİ TARAFTA SİZİ PROTESTO ETTİ..
BİNLER TEESSÜF LE GÜZEL ŞEYLERİMİZ GAYRI MÜSLİMLERİN ELİNE GEÇTİĞİ GİBİ GÜZEL OLAN AHLAKLARIMIZIDA YİNE GAYRI MÜSLİMLER ÇALMIŞLAR.
SANKİ.
BİZİM BİR KISIM BÜYÜK TOPLUM AHLAKIMIZ YANIMIZDA REVAÇ BULAMADIĞINDAN BİZE DARILIĞ ONLARA GİTMİŞ.
VE ONLARIN BİR KISIM REZİL HALLERİ KENDİLERİ İÇİNDE PEK REVAÇ BULAMADIĞINDAN CEHALETİMİZİN PAZARINA GETİRİLMİŞ.
GÖRMÜYORMUSUNUZ, ANLAMIYORMUSUNUZ, UYANIN ARTIK. BAKIN :
UTANARAK GÖRMENİZ LAZIM, DİNİ HAKKIN BİR MUKTEZASI OLAN
BEN ÖLÜRSEM DEVLETİM ,MİLLETİM, VE AHBABLARIM SAĞDIRLAR, GİBİ GÜZEL HASLETLER ONLARIN ELİNE GEÇMİŞ.
KENDİ AYRILIK VE FİTNE TOHUMLARINI BİZLERİN BAGRINA EKMİŞLER..
ONLARIN BİR FEDAİSİ DER
BEN ÖLÜRSEM MİLLETİM SAĞ OLSUN ONLARIN İÇİNDE BİR HAYATI MANEVİYEM VAR.
ÖYLE İSE BİZ DEMELİYİZ Kİ:
BİZ RUHUMUZLA ,CANIMIZLA, VİCDANIMIZLA, FİKRİMİZLE, VE BÜTÜN KUVVETİMİZ İLE ŞÖYLE NİDA ETMELİYİZ.:
BİZ ÖLSEK MİLLETİMİZ OLAN İSLAMİYET HAYDIR. İLELEBED BAKİDİR. MİLLETİM MÜSLÜMAN KARDEŞİM SAĞ OLSUN, UHREVİ SEVAP BANA KAFİDİR. MİLLETİMİN BAĞRINDA Kİ. MANEVİYAT BENİ YAŞATIR. ALEMİ ULVİDE BENİ LEZETLENDİRİR.
ÖLÜM NEVRUZ GÜNÜMÜZDÜR BAHARIMIZDIR DER.. FEDAKARLIĞIN NURLU REHBERLERİNİ KENDİMİZE REHBER ETMELİYİZ.
HER ŞEYDEN EVVEL BİZE LAZIM OLAN
DOĞRULUK
DAHA
YALAN SÖYLEMEMEK
SONRA
YİNE DOĞRULUK
SADAKAT
İHLAS
SABIR
YARDIMLAŞMA
DAYANIŞMA
BİR BİRİNİN İHTİYACINA CEVAP VERME
NEDEN BUNLAR?
EL CEVAP:
KÜFRÜN MAHİYETİ YALANDIR, DOSTLUĞU KARDEŞLİĞİ YIKAN YALANDIR.
İMANIN MAHİYETİ DOĞRULUKTUR, SIDK TIR,
BU KAFİ DEĞİLMİDİR Kİ HAYATIMIZIN BEKASI İMANIN VE DOĞRULUĞUN YARDIMLAŞMANIN DEVAMI İLEDİR.
EN EVVEL REİSLERİMİZ ISLAH OLMALI
EVET O REİSLERİNİZ MALLARINIZI CEPLERİNE İNDİRİP GAPS ETTİKLERİ GİBİ
AKILLARINIZIDA SİZDEN ALMIŞLAR VEYA DAMAĞINIZA HAPS ETMİŞLER.
EL HASIL ŞİMDİ HİZMET VAKTİDİR.
İSLAM UYANDI UYANIYOR
BİRLİK VAKTİDİR
İSLAM KILINCININ KILIFINDAN ÇIKMA VAKTİDİR.
BİZLERİN YAKIN OLDUĞU MİLLİYET TEK MİLLİYETTİR
İSLAM MİLLİYETİDİR..
BİRLİK MİLLİYETİDİR..
****************************
Nutuk – 6
KÜRDİSTAN ÜLEMA VE MEŞAYİH VE RÜESA VE EFRADINA MEŞRUTİYETE DAİR TELKİNATDIR
Ey verese-i enbiya ulemâ ve meşayih-i ekrad!… Merkezde olduğumiçin size tenbih ediyorum ki; bu zaman-ı ahirde fikr-i istibdadın sehab-ımuzlimi, şems-i İslâmiyetin ulvîyet ve hısn-i hakikisini enzardan setr et-mişti. Hatta âdetâ İslâmiyet, ecnebilerin nazarında mâni-i terakki veadâlet ve hürriyet gibi imiş…
Hâşâ sümme hâşâ!…
Zira sadr-ı evvelin bâhusus o zamanda hürriyet ve müsâvât ve adâlet-leri bürhan-ı bâhirdir ki; Şerîat-ı Garra, (ibadetteki müsâvât bunu te’yidediyor) hürriyet hakkı ve adalet ve müsâvât-ı hukukun cemî’i revabıt velevazımatıyla câmi’dir. Zîrâ Şeriat, Kelâm-ı Ezelîden geldiğinden ebedegidecektir. Nasıl enbiyalar vahiy ile kavaidi te’sis.. ve müçtehidîn içtihadile ahkâmı istinbat… siz de ilcaat-ı zamana o ahkâm-ı âdileyi tevfîk vetatbik ediniz!..Ey secaat-nihâd rüesa-yı ekrâd!.. Şimdiye kadar padişaha iktida etti-niz ki; milletin vahşetinden dolayı tedenni ve inkirazın mahkumu olankuvvet ve cebrî millete isti’mâl lüzum gördünüz. Şimdi de pâdişah yinesize imamdır. İktida ediniz ki; o ömr-ü ebediye mazhar olan mârifet veadaleti ile milletini idare edecek… Siz de öyle yapınız. Tâ ki, necat bula-sınız. Kuvvet ve cebr yerine akıl ve adaleti isti’mal ediniz!.. Tahvif ye-rinde muhabbeti ikame ediniz, tâ riyasetiniz berdevam olsun.
Mâhâsıl:
Efendimiz o kadar haşmetli ağalık kürkünü milletine bağışladı, siz de o eski ve köhnelenmiş ağalık abasını bir hulle-yi adâletetebdil ediniz.
Ey bağlı arslanlar gibi efrad-ı ekrâd !.. Şimdiye kadar iki cihetle esir idiniz. Biri hükümet-i müstebidenin tekalif-i zâlimanesiyle… Diğeri bazı zâlimlerin gasp ve garet tecavüzatıyla. Şimdi bu inkılâb-ı azîmden sonraâzadesiniz. Herbiriniz âleminizde hükümet-i meşruta-i meşru’anıntekâlif-i âdilânesine itaat…Ve hukuk-u gayre men’-i tecâvüz şartıyla birer pâdişah gibisiniz!… Bu saltanat-ı şahsiyeyi muhafaza, teşebbüs-ü şahsiile ellerinizden geldiği kadar bu ittihad-ı millete ve meşrutiyete her cihetle hizmet ediniz!.. Zîrâ bizim belki umum millet-i İslâmın ve mutlak Osmanlıların necat ve hayatı bu ittihad-ı milletle kâimdir.Ey umum ekrâd!.. Gözünüzü açınız, sabah geldi. Ve müteyakkız olu-nuz. Sizin ihtilâf ve vahşetinizden efkâr-ı fâside sâhibi istifâde etmesin.Bu şanlı olan ittihad-ı milleti fena bir hastalığa hedef etmesinler. Zîrâ ovakit bütün millet ve İslâmiyet size davacı olacaktır.Zaman size sille vurmakla o ihtilâf ve keşmekeşi atacaktır… Nâmu-sunuzu isterseniz, tokat yemeden atınız… Bunu da muhakkak bilin; Her tarafa hücum eden medeniyete karşı vahşetinizi muhafaza edemezsiniz.Bu “vahşet” lafzından darılmayınız. Zîrâ evvel nefsime söylüyorum…Hem de kabahat hükümetindir. İstediğim nokta Kürtlük nâmûs ve haysi-yetini muhafaza; ve yiğit, kahraman Arnavutlara meşrutiyet ve adaletehizmet ile iktida ediniz. Bu hâl-ı hazır, saadetimize herkesten ziyadehizmet edecektir. Çünkü herkesten ziyade istibdattan biz zarar görmüşüz.Güya bizden darılmıştılar. Mâzi tarafına bizi sevk ediyorlardı. Beşaretediyorum ki, yakın zamanda umum Kürdistanda medaris-i münderiseyiihya ve olmayan yerlerde de medaris te’sis edilecektir vesselâm.
***************
Altıncı Hakîkat:
Bazı klûpler, netice-i ittihad-ı millet olduğundantabiî klüptür, ve muhkemdir. Bizim arslan Kürdlerin ihtilafı içinklübumuz sun’î ve mukaddime-i ittihad olduğundan gayet ihtiyat vehulus-u niyet ve fedakârlık (hatta ruhunu… nerede kaldı enaniyetler) vemehâret ve i’tidal-i dem’e muhtaçtır. Zîrâ az bir ifrat ile çok a’sâb vehissiyat heyecana geliyor, husûsan büyüklerden… ve böyle esaslarda az bir yanlış, kesir adedi gibi; fürûatta bir yekûn-u azîm seyyiatı teşkil ede-cektir. Hem de o kadar geniş daire, ahrara efkâr-ı umumiyeden başkaserpuş olamadığından riyaset-i şahsiyenin kat’iyyen aleyhindeyim. Reisi-miz ancak hükûmettir.
******
Eğer dâiye-i teferrüd, ihtilâf, hodfuruşluk, meyl-ül ağalık, milletiistihdam, aldanmak ve aldatmak, sun’î kürtlük muktezasından gösterilse;şâhid olunuz o kürtlükten istifamı veriyorum… Ve cesaret, ve sadakat, vediyanetin ünvanı olan tabiî Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki, zaman-ıistibdatta bu tabiî Kürtlük için timarhâneye düştüm. Divânelerin hekî-mine dedim: “eğer müdahane, temelluk, tazarru-u sinnurî, tabasbus-ukelbî, menfaat-ı umumiyeyi menfaat-ı şahsiyeye feda etmek aklınmuktezasından addedilmek lâzım gelirse; şâhid olunuz ben o akıldanistifamı veriyorum ve divanelikle iftihar ediyorum.”Ey Kürdler!.. Timarhaneyi kabul ettim, Kürtlüğü lekedâr etmemek için irade-i pâdişahî ve maaş ve ihsan-ı şahaneyi kabul etmedim.
Not: Medar-ı ibret ve hayrettir ki: 1324 senesinde Hürriyetin üçüncü günündeİstanbul’da.. Hem sonra Selânik’te meydan-ı hürriyette binler siyasîlere karşı dava ettiğive bütün kuvvetiyle Şeriatı istediği.. ve Hürriyeti ve Meşrutiyeti Şeriata hizmetkâr yaptığı halde; sonra 31 Martta Hareket Ordusu gâyet dehşet ve şiddetle şeriat isteyenlerimes’ul ettikleri zamanda Divan-i Harb-i Örfî’de Said’in bu münteşir nutuklarından tam berat verildiği halde.. Şimdi ise, siyaseti otuz seneden beri (*) bıraktığı ve o nutuklarınanisbeten siyasete pek az teması için yirmi yedi sene dinsizlik hesabına işkenceler,gaddarane azab ve ceza verenler elbette din namına zulüm etmiş engizisyondan dahazalim olduklarını isbat eder.
Said Nursi
*************
Makale – 5
(Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, aynı tarih ve aynı nüshası)
İLMİYE !İfade-i Meram:
Şimdiki Şark’ta medeniyetin müessisi ve bize bir ders-i ibret vermiş olan Japonların medeniyet-i cismaniyelerine hayatvermek için, taharri-i din ederek bazı sualler sormuşlar idi ve ben de ken-dim gibi bir cevap vermiş idim. Ben bu cevabın kuvvetini tecrübe için, ki bu mazi ve istikbal ortasında açılan büyük selli dere ve uçurum üzerindenatlıyacak mı? yoksa sair zaif ve kuvvetsiz ve hakikatsiz ve ihtiyarlanmışolan adât ve efkâr gibi mâzi tarafında mı kalacak bilmek için; bu cevabışimdiki efkâr-ı umumiyeye peşkeş ve hediye ediyorum. Ve rağbet-iumumiyeyi celb ile bizim gibi nevresidenin sa’yine neşât vermek için bir hizmet niyetindeyim. Şu bintül-fikri ve zâde-i tabiat ve semere-i fuad,şimdiki daire-i vâsia-i hürriyetle mütenasib geniş ve haşmetli efkâr-ıumumiyenin rağbetine yakışacak uslûb cihetiyle bir şey değil ise de, la-kin dört cihetiyle antika olduğundan ve antikalık, gulufiyyet yerini tut-makla itibar-ı umumiyenin rağbetine istihkak ümid ediyorum.
Birinci antikalık ciheti :
Dağ meyvesidir. Zîrâ Kürdistan dağlarındaşu zamanda sudur eden sözler kurun-u ûla sözlerini andırıyor. Güya bizkurun-u ûladan bu tarafa hareket etmemişiz. Çünkü hürriyyet-imutlakalarımızı şimdiye kadar olan medeniyet-i zelilane ve nâmeşru vesefihaneye feda etmek reva görmedik.
İkincisi:
Tabiiliktir. Yani benim tabiatıma muvafıktır. Zîrâ, benimgibi bir bedevinin fikri fıtrat-ı asliyeye daha yakın olduğundan muhake-mesi de tabii ve hadis-ül ahddır. Sun’î ne kadar mükemmel olursa, tabii Gazetede “gulûfiyet” tarzındadır. Lakin kuvvetli ihtimal ile “guluvvu kimetin”olması derkârdır. –Naşir–
Sun’î ne kadar mükemmel olursa, tabii yerini tutmaz. Hem de kelam-ı tabii gibi olduğundan, mütekelliminmizac-ı hissiyatını andırır.. ve okunduğu vakit, madeni benim gibi bir Kürd olduğunu nazar-ı hayale karşı tecessüm ettirir ve zihindemaneviyatın resmini doğru nakşeder.
Üçüncüsü:
Üslub-u garibimdir ki, sürat ve kesret ve ülfet ilesathilenen ezhanı dikkate imale eder. Zîrâ, garib olan ahlâk ve hissiya-tımla mütenasib olan elbisem; meaniler dahi istihsan ederek, elbisem gibi bir üslub-ü beyanı giydirmek benden istediler. Ben de hatırlarınıkırmadım. Amma alaturka terziliği iyi bilmiyorum.
Dördüncüsü:
Bu cevap gençtir, ihtiyardır. Bedevîdir, medenîdir.Hurr-ü mutlakdır, hurr-ü mukayyeddir. Yaşı dahi huriyetten iki mah dahayaşlıdır. Güya altı ay zarfında elli sene, belki daha çok tayy-i zaman ederek yaşamış. Zîrâ veladeti vaktinde tercüman-ı efkar olan gazeteyi, şimdi bir gazete ile muvazene olsa, mabeynlerinden asırlar geçmiş zan oluna-cak. Hem de bidaviyetteki hürriyyet-i mutlakanın ve medeniyetteki hurriyyet-i mahdudenin izdivacından tevellüd etmiş.. Güya: Dik-i arş, mâ-rifet-i Sâniden tarik-i ilham ile sadasını işitmiş bir dîk-ü sabah gibi buinkıkâb-ı azimin sabah-ı inkılâbına ezhan-ı naimeyi sayahıyla ikaz edi-yordu.Bu cevabın mebde ve meadı, yani mevzu ve gayenin celaleti, vesailin ehemmiyeti sair kusurları setredeceğini ümit ediyorum. Bint-ülfikrin cihazı üslubu garibdir.. Ve mehr-i muacceli de dikkattir… Ve hemde birinci tecrübe, birinci inşa, birinci te’lif olduğundan noksanı ve iğlakıtabiidir. Hem de uzun cümlelerle söylemişim ta ki hakikatin sureti parçalanmasın.. Ve hakikatin etrafında daire çekmekle mahsur bırak-maktır. Eğer tutmadım, elinize vermedim; siz dikkatinizle tutunuz.Zaman-ı salifte, şuara divanlarından hüsnünü, bir çok ulema-yı di- bace-i te’liflerinden “Hulefa-i Raşidinin mesleğinden olmayan” bir şahs-ıhakime mehasin-i milleti gasben ona vermek.. Ve ondan neş’et ettiği gibi ıtralı medihle istibdada kuvvet vermişlerdi.. Ve mesavi-i istibdadıdahi nâ kabili def’ gördüklerinden zaman ve feleği hedef ederek şikayatve itirazatın oklarını –daima manâsı tesiriyle malum ve lafz-ı mechulolan– istibdada atarlardı. Meşrutiyet-i şer’iye altında olan adalet-i mahz Yani: ondan neş’et etmiş gibi manasıyla.. –Naşir– ancak Eflatun-u ilahînin mehasin-i hakikiye-i medeniyetin misal-imüşahhası göstermek istediği Medine-i Fazılasında ihtimal verebilirlerdi.Ben isem, o def’i muhal gördükleri istibdadı yıkmakla ve muhal-i âdigördükleri medine-yi fazilanin esasını atmakla meşgul olan bir ehl-i asrınefradı olduğumdan o âdete muhalefet ettim.Birinci sual meal-cevab icmalen müddea gibi vaz’ ediyorum. Sonrakitafsilat o müddeayı müntic gibidir,şöyle ki, demişler: “Vücud-u Sânia delil-i vazıh nedir?”Cevap: Delil-i nuranî ve hayat-ı ateşin ve âlemin aynı olanMuhammed (A.S.M.) ve kalb-i hidayetin lisanı ki Muhammed (A.S.M.)ın lisanıdır.
Meali: nur-efşan nazarına karşı hayal hakikatı setredemez.; Hak olanmesleği tesvilata, tedlisata muhtaç değildir. Bu kelam iki fırka-ı dalleninreddine işarettir. Şimdi beda’ edeceğim cevaba… (Maba’di var)
Said-i Kürdî
*********
Mesela Şeyhülİslâmlığın resmi yayın organı gibi olan Beyân’ül-Hakk’da Mustafa … kansız kabul etti ğin gibi, menfur olmuş Yıldızı mahbub-u kulûb etmek için eski zebanîler yerine melâike-i rahmet gibi muhakkikîn-i ulemayı doldurmak… veYıldızı dâr-ül fünûn gibi etmek… Ve ulûm-u İslâmiyeyi ihya etmek vemeşihat-ı İslâmiyeyi ve hilâfeti, mevki-i hakikisine is’ad etmek… Vemilletin kalb hastalığı olan za’f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti,servet ve iktidarınla tedavi etmekle Yıldızı Süreyya kadar i’lâ et. TâHânedân-ı Osmanî ol burc-u hilafette pertevnisâr-ı adâlet olabilsin. Hemde havaîc-i zaruriyeye iktisad et. Tâ alıştırılmış olan israfa iktidarıolmayan biçare millet de iktida etsin. Madem ki, imamsın…”Birden uyandım, gördüm ki, asıl bu âlem-i yakaza rüyadır. Asıluyanmak ve hakîkat o rüya imiş.
Sekizinci Madde
İleride tavaif-i mülük temelleri hükmünde olan anasır-ı muhtelifeklûplerinin ittihadının temeli ve nokta-i istinadımızın esası olan “İttihad-ıMuhammedî”den anasır-ı gayr-ı müslime tevahhuş etmesinler. Zîramesleğimiz sırf ahlâkî ve dinî olduğundan onlara faide-i azimeden başkazarar vermez.
Bizi kendilerine kıyas etmesinler. Zîrâ milliyetleri çok-tan vicdanî olan dinlerine galebe çalmış… Hem de onları medenı biliriz.Medenîlere ikna’ ile muhabbetle galebe çalınır. Bâhusus en vahşizamanlarda bu kadar edyân ve akvâm-ı muhtelife ferman-ı
ile medeniyet-iİslâmiyede mâsun kalmışlardır. Ne vakit cemiyyetimizden tevahhuşetseler, Meşrutiyete adem-i kabiliyetlerini ve vatana hiyanetlerini vemeşrutiyeti muvakkat ve gayr-ı meşru’ istediklerini göstermiş olurlar.Hemde ecnebiler bu cemiyyet-i ahlâkiyye ve mürşidaneyi istihsanetmeleri gerektir. Zîrâ eski zamanda ecnebiler vahşi olduklarındanİttihad-ı Muhammedî (A.S.M) onların vahşetine karşı taassub ve husûmetgöstermeğe mecbur idi. Şimdi onların medenileşmeleri ile o mahzur zailolmuştur. Zîra din noktasında medenilere galebe ikna iledir. Ve mezheb
Volkan’da “zarar vermez” cümlesinden sonra, “hem de müvazene-i devleti muha-faza eden milliyetimiz İslâmiyetten başka yoktur.” Cümlesi de vardır. –Naşir–
Ve mezheb ve dinin ulviyetini ve mahbûbiyetini fiilen göstermek iledir. Söz anlama-yan bedeviler gibi icbar ve husumetle değildir. Amma vaesefâ ki,İslâmiyyet ve hamiyyet nâmını taşıyan bazı zevzek ve lâubalilerin “ka-merin menfaatı, ayyaşlar mehtâbında işret etmeğe münhasır ve şemsinfaidesi bataklıkta mevadd-ı hasise taaffün etmeğe münhasırdır.” diyeneblehler işret ve taaffüna mania’ olmak için şems ve kamerin men’-i tulû-una kalkışmaları gibi, en mukaddes ve ulvî olan Şeriat-ı Garra ve onunhâdimi ve en hakikîkatlı ve uhrevî olan İttihad-ı Muhammedîyi kendicemiyet-i dünyeviyelerine kıyasen ağrâz-ı fâside ve metalib-i süfliyeyevasıta etmek gibi bir emr-i muhale ihtimal veriyorlar. Ve Şems-i hakikate püf püf ediyorlar. Heyhat nerede Süreyya süpürge olur? Veya üzüm sal-kımı gibi yenilir? Cihan arslanları silsile-i şeriata bağlı olduğundan tilki-nin onu koparmağa kalkışması sırf mecnûnanedir.Cemiyyetimizin meşrebi, beyne’l-İslâm muhabbetin mânâsına mu-habbet ve husûmetîn medlûlune husûmettir. Ve mesleği: “ Ahlâk-ıAhmediye (A.S.M.) ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya etmektir. Verehberi Şeriat-ı Garra… ve seyfi berahîn-i kâtıa… ve maksadı İ’lâ-yıKelimetullahdır
….”
Dokuzuncu Madde
Kürdlerin ihtilafından zayi’ olan kuvve-i cesimelerinden istifade et-mek için ittihad-ı millî ile efkâr-ı umumiyelerini izhar etmek ve maarif ile o efkârı terakki ettirmektir. Tâ ki, meyl-üt terakkileri faaliyete veukde-i hayatiyeleri tenvîre
başlasın. Halbuki maarif-i cedideden dörtsebepten tevahhuş ediyorlar. İstîzâh olunca izâh edeceğim. Bâhusus şim-diki bazı gençlerimizin dinlerindeki lâubâliâne hareketleri daha ziyâdemilleti tevhiş ediyor. Bu gibi lâubâliler Meşrûtiyete hizmet değil, bilakîsMeşrutiyete ve millete büyük bir darbe vurarak tarîk-ı terakkîyi sedde se- bep oluyorlar.Kürdistan’a maarif-i cedidenin idhâline çâre-i yegâne: Hamidiyealaylarında askerlik münasebetiyle mekatibte, medrese nâm-ı me’lûfiyleulûm-u diniye ile beraber fünun-u lâzîme-i medeniyeyi; aşâir-imezkûrenin üç muhtelif nikatında talebenin tayinatının te’miniyle bera- ber üç dâr-ul ilim küşâd… Ve bunlardan neş’et eden Kürd üleması da,Volkan’da “tenebbühe başlasın” ifadesiyledir. –Naşir–
ve bunlardan neşet eden Kürd uleması da, ihya olacak medaris-i münderisede Kürdlerin isti’dadlarına göre tedris-ifünûn etmektir.Kader bana Türkçeyi az vermiş. Hattı hiç vermemiş. Dikkatinizle bana yardım edin.
Yüzbin def’a yaşasın Şeriat’ı Garra!..Neşrettiğim fihriste-i makasıddan terk ettiğim bir fıkradır.Şöyle ki:
Zahiren hariçten cereyan eden maarif-i cedidenin bir mec-rası da, bir kısım ehl-i medrese olmalı. Tâ gıll ü gıştan tasaffi etsin.Zira bulanıklığıyla başka mecradan taaffün ede gelmiş ve atalet ba-taklığından neş’et eden ve istibdad semûmu ile teneffüs eden ve zulümtazyiki ile ezilen efkâra bu müteaffin su, bazı aks-ül amel yaptığından,misfat-ı Şeriat ile süzdürmek zarurîdir. Bu da ehl-i medresenin dûş-uhimmetine muhavveldir.
Makale – 10
Volkan
14 Mart 132527 Mart 1909Sayı: 86
SADÂ-YI HAKİKAT
Tarîk-i Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) şübhe ve hileden münez-zeh olduğundan şübhe ve hileyi îma eden gizlemekten de müstağnidir.Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman eh-line karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i Umman nasıl bir destide sak-lanacak?Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatında olan İttihad-ıMuhammedî’nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlahî-dir. Peyman ve yemini de imandır.(
225
) Müntesibîni umum mü’minlerdir. Nizamnamesi Sünnet-i Ahmediye’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). Kanunu,evamir ve nevahi-i şer’iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir.İhfa ve havf riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farzvazifesi, ittihad-ı İslâmdır. İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun,münşaib, muhit, merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rabtettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz vetarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevketmektir.Bu ittihadın meşrebi, muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zarûret venifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki bu ittihadımız, bu üç sıfatahücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz ikna’dır. Zîrâ onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbub ve ulvî göstermektir. Zîrâ onları munsif zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zîrâ mesleksizliklerini göstermiş olurlar.Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dâhil olanlar,
225
Volkan’da “imandır” kelimesinden sonra: “Encümen ve cem’iyetleri, mesacid vemedaris ve zevayadır.” ifadesi vardır. –Naşir–
***************
Makale – 17
Sebil-ür Reşad
4 Mart 133617 Mart 1920Sayı: 461
KÜRDLER VE İSLÂMİYET
“… Bu hususda en ziyade söz söylemek salâhiyyetine haiz bulunan veKürdlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve celâdet-i İslâmiyesini bi-hakkın temsil eden ve “Dar-ül Hikmet’ül İslâmiye” azasından Kürd eşraf ve mütehayyızanından bulunan fazl-ı şehîr Bediüzzaman Said-i KürdîEfendi Hazretleri buyuruyorlar ki:‘Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye enmüskid ve beliğ cevap, vilayat-ı şarkiyede Kürd aşairi rüesası tarafındançekilen telgraflardır. Kürdler camia-i İslamiyeden ayrılmaya asla taham-mül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıd-ı mahsusatahtında hareket eden ve kürdlük namına söz söylemeye selahiyettar ol-mayan beş on kişiden ibarettir.Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için beşyüzbin (500.000) kişifeda etmişler ve makam-ı hilafete olan sadakatlerini, isar ettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir.Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince: Ermeniler Vilâyat-ıŞarkiyede ekall-i- kalil derecesinde bulundukları için asla bir ekseriyetteminine.. ve ne kemiyyeten, ne de keyfiyyeten Şarkî Anadolu’da iddia-yı temellüke muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar..Maksadlarına Kürdler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı aletetmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davasıortada kalmayacak ve Şarkî Anadoludaki iftirak âmâli mevki-i fiileçıkmış olacaktı.İşte, bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve kon-feransa takdim olundu. Ermeniler’in maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürdlerin kemiyyeten hal-i ekseriyette bulunduklarını inkar edemeseler bile, keyfiyyeten, yani ilmen, irfanenkendilerinden dûn oldukları bahanesiyle, Kürdleri bir millet-i tabie halinegetirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürd taraftar değillerdir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiilmuhalif oldukları isbat ediyorlar.Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır.. Çünkü herşeyden evvelMüslümandırlar.. Hem de salabet-i diniyeyi taassub derecesine isal edenhakiki müslümanlardan… Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez.
İslam, uhuvvet-i İslamiyeye münafiolan kavmiyyet davasını men’ eder.Esasen bu, tarihe ait bir şeydir.. Kürdlerin asıl ve nesepleri ne olursaolsun, İslâmdan iftiraka vicdan-ı millîleri asla müsaid değildir. Bununla beraber, Kürdlerin Arap kavm-i necibi ile ırken alâkadar bulunduğuhakâik-i tarihiyedendir.İslamiyyet, herhangi bir ırkın diğer bir unsuru İslam aleyhine olarak menfî surette intibah hasıl etmesini kabul edemez. Binaenaleyh, KürdleriMüslümanlıktan ayırmak isteyenler esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareketediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir iki kulüpte toplanan beş on ki-şiden ibaret!.. Hakiki Kürdler kimseyi kendilerine vekil-i müdafaa olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürdlük namına söz söyleyecek ancak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir.Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor… Kürdler, ecnebîhimayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ediyorlar.Eğer Kürdlerin serbestii inkişafını düşünmek lazım gelirse; bunu Boğus Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i âliye düşünür. hülâsa: Kürdler buhususta kimsenin tevassut ve müdahalesine muhtaç değildirler. SeyyidAbdülkadir Efendinin beyanat-ı ma’lumesine gelince: bu hususta şimdilik bir şey söyleyemem. Bununla beraber bu beyanatın tahrif edilip edil-mediğini bilemiyorum.
Böylece, eski gazetelerden elde edilebilmiş Üstadın makaleleri şim-dilik bu kadar… Şu kayd edilmiş 17 adet makalelerinden başka, bir ikiküçük ve kitaba geçmiş bazı makalelerin birer zeyli olarak bulunmuşolan o parçaları da hesaba katsak makalelerin adedi 19 olmuş olur. Şayet1919 – 1922 arası Sebil’ür Reşad’da neşr edildikten sonra, ‘Sunuhat’kitabı içine alınan ve kitablaşan ‘Rü’yada bir hitabe’ ve ‘Kur’ân’ınhâkimiyyet-i mutlakası’ serlevhalı makaleler, zeylsiz üstteki makaleler topluluğuna dahil edilse, yine mecmuu 19 adet olur.
Naşir
*************