Hutbe-i Şamiye
Hutbe-i Şamiye
Hutbe-i Şamiye ile ilgili olarak Risalelerde:”Sâniyen: Şiddetli hastalık ve sair sebeblerin tesiriyle ben Nurcu kardeşlerimle konuşamadığımdan ve o musahabeden mahrum kaldığımdan benim bedelime sizler ve Risale-i Nur’un Kur’an medresesinde Yeni Said’e verdiği ders ve Eski Said’in de Hutbe-i Şamiye ve zeyilleri gibi hayat-ı içtimaiye medresesinde aldığı dersleri ve konuşmaları bu bîçare kardeşiniz bedeline, müştak olduğum kardeşlerimle benim yerimde konuşmalarını tevkil ediyorum.”[1]
“Türk milletinin dünyaya örnek olmuş kahraman ecdadının yerinde İslâmiyet hakikatlarına sarılarak yine Kur’anın bayrakdarlığı vazifesiyle istikbalin kıt’alarında hâkim-i manevî olacağını hissedebilirler. Bu çok yüksek ve çok ehemmiyetli hakikatları tam anlayabilmek için, Bediüzzaman’ın bundan kırk sene evvel 1327’de Şam’da Câmi-ül Emevî’de, içinde yüz ehl-i ilim bulunan onbin kişilik bir cemaata hitaben irad buyurdukları Hutbe-i Şamiye eserini okumak lâzımdır. Şimdi o eserin tercümesini yapmak lütfunda bulunan o aziz zât, o zamanda perişan ve esaret altında bulunan İslâm âlemine pek azîm müjdelerle medeniyetin seyyiatı hasenesine galib gelmesine mukabil, istikbalde İslâmiyet’in kuvvetiyle medeniyetin mehasini galebe ederek Şems-i İslâmiyet’in büyük milletler ve kıt’alar üzerinde hâkim olacağını beyan ve isbat ederek haber veriyor.”[2]
“Madem o ehl-i vukuf ismini alanlar, “kalbe ihtar edilen bir mes’ele” cümlesinde hakikata nüfuz edemiyerek yanlış mana çıkarmışlar. 1327’den tâ 1371 senesinden sonraki âlem-i İslâm’ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye’deki hakikatlar dahi -bilirkişilerin yanlış anladıkları veya yanlış mana verdikleri- bu “ihtar” kelimesinin hakikatını ve geniş manasını çok yüksek bir hakikat halinde gösterdiğinden Hutbe-i Şamiye eserinin tercümesini mahkemeye arz ediyoruz. “[3]
“Bu Hutbe-i Şamiye; İslâm Âleminin içinde bulunduğu maddî mânevî hastalıkların nelerden ibaret bulunduğunu, felâket ve esarete hangi sebeplerden dolayı mâruz kaldıklarını bildiren; ve buna karşı çare-i halâs gösteren; ve bundan sonra, İslâmiyetin zemin yüzünde maddî-mânevî en yüksek terakkiyi göstereceğini, İslâmî medeniyetin kemal-i haşmetle meydana geleceğini ve zemin yüzünü pisliklerden temizliyeceğini delâil-i akliye ile isbat eden, müjde veren çok kıymetdar, bütün müslümanlara, hattâ insanlığa şamil bir dersdir, bir hutbedir.”[4]
“Şamda fazla kalmadı. Şarkî Anadolu’da Medresetüz-Zehra nâmiyle vücuda getirmek istediği dârülfünunun küşadı için çalışmak üzere İstanbul’a geldi. Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Vilâyât-ı Şarkiye nâmına refakat etti. Yolda şimendiferde iki mektep muallimi ile aralarında bir bahis açılır. Şimendiferde yaptıkları bu mübahasenin hülâsası, Hutbe-i Şamiye adlı eserin zeylinde yazılmıştır. “[5]
“Hutbe-i Şamiye’nin Arabî Zeylinde, gayet latif bir temsil ile imandan gelen manevî ve kırılmaz bir kahramanlık gösteriyor. “[6]
“(Bediüzzaman Hazretlerinin müslümanların içtimaî hayatlarında teşhis ettiği, medeniyet terakkiyatına mani’ olan altı hastalık ve tedavileri için eczahane-i Kur’aniyeden aldığı altı kelime.)”[7]
“Bu Hutbe-i Şamiye eseri, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin otuzbeş yaşında iken Şam’da, Şam ülemasının ısrarı üzerine Câmi-i Emevî’de irad ettiği bir hutbedir. Çok büyük bir ehemmiyeti haiz olması hasebiyle o zaman Şam’da bir hafta içinde iki defa tab’edilmiştir. Bilâhere müellif Bediüzzaman Said Nursî tarafından tercümesi neşredilmiştir.”[8]
“Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse, rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa, lanet edeceksin.” Bunun için Eski Said “Euzü billahi mineşşeytani vessiyase” dedi ve otuzbeş seneden beri siyaseti terk etti.
* Siyaseti Yeni Said bütün bütün terkettiği için bakmadığından, Eski Said’in siyasete temas eden Hutbe-i Şamiye dersinin (onun yerine) tercümesi yazıldı.Nur Şakirdleri.”[9]
“Hutbe-i Şamiye namında matbu Arabî risaleyi, Arabî bilmediğimiz için üstadımızdan rica ettik ki: Bize bir-iki gün ders ver. Birkaç gün zarfında söylediği dersin takririni kaleme aldık. Üstadımız ders verdiği vakit, bazı cümlelerini zihnimizde tam yerleştirmek için tekrar ederdi. Âhirdeki temsil ve hikâyeyi izahlı bulduğumuzdan en evvel onları üniversitelilerin ve dindar meb’usların nazarlarına göstermemizin sebebi: Üstadımız derse başladığı vakit “Eski zamanda şimendiferde mektebli o iki muallim yerine sizleri ve bana şeriat hakkında sual soran kırkbeş elli sene evvelki meb’uslar yerine, şimdiki hakikî dindar meb’usları kabul ve tasavvur ediyorum ve öylece konuşuyorum” dediği için, biz de ehl-i maarif ve dindar meb’uslara, bera-yı malûmat bu dersimizi gösteriyoruz. Sonra isterlerse Hutbe-i Şamiye’den bütün dersimizi göstereceğiz. Münasib görülse neşir de edeceğiz.”[10]
“İlk önce H. 1329’da İstanbul’da Matbaa-i Ebuzziya’da tab’ edilmiştir. M. 1950 ve müteakib senelerde Isparta’da teksir ile neşredilen Mektubat Mecmuasının ikinci cildinde Hutbe-i Şamiye ile birlikte Hz. Üstadımızın tensibiyle neşredilmiştir. Fakat Üstadımız ilk matbu’ nüshayı kendi dest-i hattıyla tashih etmiş ve 42. sahifesinde “Dine zarar olmasın, ne olursa olsun” sualinin başına kendi mübarek dest-i hattıyla “Buradan başlansın” diye işaretlemiştir. İşte buna binaen teksir Mektubat’ta Münazarat Risalesi “Buradan başlansın”[11]
“Mektubat’ta bulunan bu Münazarat’tan başka bir de yine Hüsrev Ağabey’in hattıyla müstakil olarak 1951’de Hz. Üstadımız Emirdağı’nda iken, Eskişehir’de teksir edilip neşredilen “Hutbe-i Şamiye’nin bir zeyli ile Eski Said’in kırkbeş sene evvel aşairin suallerine verdiği cevablar” ismi ile bir Münazarat daha neşredilmiştir. Bilâhere yeni harfle neşredilen Münazarat’lar, Hz. Üstad zamanında neşredilen bu nüshalara göredir. Ancak mezkûr sebeblere binaen nüsha farkları meydana gelmiştir. Gerek Münazarat, gerek Divan-ı Harb-i Örfî ve sair bütün Nur Mecmua ve Risalelerinin neşrinde Hz. Üstadımızın tashihleri me’haz ve esas alınmıştır.”[12]
“Bediüzzaman Said Nursî, kırksekiz sene evvel Şam’da Câmi-i Emevî’de Hutbe-i Şamiye namındaki nutkunda dava etmiş ki: “İstikbalin hâkim-i mutlakı Kur’andır.” Gayet kuvvetli delillerle o davayı isbat etmiş. (Buna ait yazı; “Risale-i Nur Müellifi Said Nur” adlı eserde “İstikbalin hâkim-i mutlakı Kur’andır” başlıklı yazının 74-75’inci sahifelerinde kısmen münderiçtir.) Delillerin birisi; Avrupa ve Amerika’nın en meşhur filozoflarının, Kur’anın emsalsiz ve ayn-ı hakikat bir kitab olduğunu tasdik etmeleridir. Prens Bismark, Mister Karlayl gibi çoklarını bu davaya yüzer şahid göstermiş.”[13]
“Ahirzamanda müttefik ordular düzenine geçileceğini belirten hadiste üç ordudan bahsedilmektedir. Bunlardan birisinin Irak, diğerinin Şam ve üçüncüsünün de Yemen’de olacağı ifade edilmektedir. Peygamberimiz (asm), bunu nakleden ravi sahabe İbni Havele’nin hangisini tercih etmesi gerektiğini sorması üzerine Şam ordusuna iltihakını tavsiye etmiştir. Zira Şam, Cenab-ı Hakk’ın toprağının en hayırlılarındandır ve hayırlı kullarını burada cemeder. Bu hadisleri, topluca yorumlayan Abdullah Azzam, insanlığı bulunduğu bataklıktan ve vartadan çıkarmak için Şam’ın henüz son sözünü söylemediğini belirtmektedir. Peygamberimiz (asm) Şam ve Yemen için dua etmiş ve Necid sorulduğunda meskut geçmiş ve ısrar edildiğinde de orasının fitne ve karışıklıklar diyarı/toprağı olduğu beyan etmiş ve şeytanın boynuzunun veya yüzyılının oradan doğacağını ifade buyurmuştur.
Yine Abdullah Bin Havale’den; “Ya Resulullah, sen kaldığın müddetçe senin yakınlığını başka bir yeri tercih etmem ama senden sonra tercih edeceğim bir belde söyler misin” demesi ve bunu üç defa tekrarlaması üzerine, Peygamberimiz üç defa ‘Şam’ diye buyurmuşlardır. Onun bundan hoşlanmadığını da görünce şöyle buyurdular: “Allah ne buyuruyor, bilir misiniz? Der ki: Ey Şam! Yedi kudretim senin üzerindedir. Sen beldelerimin en seçkinisin. Kullarımdan en hayırlılarını sana sevkederim. Sen benim intikam kılıcımsın, sen benim azabımın kırbacısın. Ender sensin ve dönüş (mahşer) sanadır…” Tayalisi ve Ebu Davud’un rivayetine göre Efendimiz (asm): “Şam ehli bozulursa, sizde hayır kalmamıştır…”buyurmuşlardır. Bunlar Peygamberimizin (asm) ‘sadık el masduk’ olan ağzından sadır olmuş İslamın ve beşeriyetin mustakbelini ve bununla ilgili Şam’ın konumunu ve rolünü anlatan müjdelerdir.”[14]
4572 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Medine’ye geçit veren dağ gediklerinde (birbiriyle kenetlenmiş) melekler var. (Her gedikte (kınından çekilmiş) kılıçlarıyla bekleyen iki meleğin) korumaları sebebiyle) Medine’ye ne veba ve ne de Deccâl giremez.”[15]Müslim’in rivayetinde şu ziyade var: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Mesih Deccal, doğu tarafından gelir. Kasdı Medine’dir. Uhud’un arka tarafına iner. Derken (Medine’yi bekleyen) melekler, onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur.”
4596 – İbnu Havâle radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Bu iş, sizin bir kısım toplu gruplara ayrılmanıza müncer olacak: Şam’da bir grup, Yemen’de bir grup, Irak’da bir grup!”Ben: “Ey Allah’ın Resûlü! dedim. O güne erdiğim takdirde (bunlardan en hayırlısı hangisi ise şimdiden) bana seçiverin!” dedim. “Öyleyse dedi, sana Şam’ı tavsiye ederim! Çünkü orası, Allah’ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder. Ancak (oraya gitmekten) imtina ederseniz, size Yemen’inizi tavsiye eder, (oradaki) havuzlarınızdan için derim. Zira Allah, Şam ve ahalisini (fitnelerden koruma hususunda) bana garanti verdi.” [16]
Şam peygamberimiz tarafından emin ve emanet yeri olarak belirtilmiştir.
“Kırk sene evvel Şam’daki Câmi-i Emevî’de Şam ülemasının ısrarıyla içinde yüz ehl-i ilim bulunan onbin adama yakın bir azîm cemaate verilen bu Arabî ders risalesindeki hakikatları bir hiss-i kabl-el vuku’ ile Eski Said hissetmiş, kemal-i kat’iyyetle müjdeler vermiş ve pek yakın bir zamanda o hakikatlar görünecek zannetmiş. Halbuki iki harb-i umumî ve yirmibeş sene bir istibdad-ı mutlak, o hiss-i kabl-el vukuun kırk elli sene te’hirine sebeb olmuş ve şimdi o zamandaki verdiği haberlerin aynen tezahürleri âlem-i İslâmiyette başlamış. Demek bu pek ehemmiyetli ders, zamanı geçmiş eski bir hutbe değil, belki doğrudan doğruya 1327’ye bedel, 1371’de ve Câmi-i Emevî yerine âlem-i İslâm câmiinde üçyüz yetmiş milyon bir cemaate hakikatlı ve taze bir ders-i içtimaî ve İslâmîdir, diye tercümesini neşretmek zamanıdır tahmin ederim.”(Sh.5)
-Hutbe-i Şamiye içtima-i ve İslâmi bir derstir.[17]
-Üstad Burada olduğu gibi tüm eserlerinde bu zamanın iki dehşetli halinin Küfrü mutlak ve Sefaheti mutlaka olduğunu dile getiriyor. Üstad tüm hayatı boyunca bu iki hastalığın tedavisine gitmiş ve imanın takviye edilmesiyle onlara sed çekmiştir.[18]
Ve öyleki üstad imanda cenneti,küfürdede cehennemi göstermiştir.” imanda manevî bir cennet ve dalalette manevî bir cehennem bu dünyada da vardır, yakînen bildim.”[19]
Gerek ehli dalalet,gerekse ehli sefahetin dünyada cehennemi azabı hissetmemelerinin sebebi olarak;’Hissi iptal’ ve ‘ Nazarı âfaka dağıtma’ olarak değerlendirir.[20]
Geçmiş zamanda cehaletten gelen küfrün,bu zamanda fen ve felsefeden gelmesiyle müşkilleşmesi,eskide bir kâfiri mutlak yerine şimdi bir kasabada yüz tane bulunması…[21]
“Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:
Birincisi: Ye’sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adavete muhabbet.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.
Altıncısı: Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.[22]
Üstad devamlı ümid bahşetmektedir.“İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.”[23]
Hüküm cümlesi olarak İstikbalde Kur’anın hükmedeceği ve bununda başlangıcının 1371 (1955) de meydana geleceği bildirilmiştir.“Haşiye): Eski Said, hiss-i kabl-el vuku’ ile 1371’de ( 1371 + 584= 1955) -başta Arab Devletleri- Âlem-i İslâm’ın ecnebi esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini kırkbeş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üçyüz yetmiş’te olan vaziyeti bin üçyüz yirmi yedi’de olacak gibi müjde vermiş, te’hirinin sebebini nazara almamış.”[24]
Meselenin can damarını yakalayıp temele inen üstad,himmetin teksif edilmesi gereken hususu şöyle tesbit eder: “Biliniz! Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahiddir. İşte tarih bize gösteriyor. Hattâ Rus’u mağlub eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
Hakikat-ı İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâm’ın hakikat-ı İslâmiye’de za’fiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde belalara, mağlubiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilakistir. Yani salabet ve taassublarının za’fiyeti nisbetinde temeddün ve terakki ettikleri gibi, dinlerine salabet ve taassublarının kuvveti derecesinde de tedenni ve ihtilallere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş.”[25]
“Bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakînî ile ve İslâmiyete tercih etmekle eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor.”[26]
“Bütün dinlerin etba’ları ise -hattâ en ziyade dinine taassub gösteren İngilizlerin ve eski Rusların- muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dâhil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım kat’î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.”[27]
“İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya kırkbeş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’anı mekteblerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı sed olmak için kabul etmeleri ve İngiliz’in mühim hatiblerinin bir kısmı Kur’an’ı İngiliz’e kabul ettirmeye taraftar çıkmaları ve Küre-i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlarına taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırkbeş sene evvel olan bu müddeayı isbat ediyor, kuvvetli bir şahid olur.”[28]
“Nev’-i beşer bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve birtek düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve mağlubların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telaş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın ve mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla ve gaflet ve dalaletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’anın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalaletin en boğucu, aldatıcı en geniş perdesi olan siyaset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarane hakikî sureti görünmesiyle elbette ve elbette hiç şübhe yok ki: Şimalde, garbda, Amerika’da emareleri göründüğüne binaen nev-i beşerin maşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviye, böyle çirkin ve geçici olmasından fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak….”[29]
“..elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anı kabul etmeğe çalışan meşhur hatibleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyeti gibi rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünki bu hakikat noktasında kat’iyyen Kur’anın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”[30]
Üstad önce Şimal ile Rusyayu zikretmekle beraber,Abdullah Yeğin abi önce Almanya ve Amerikanın müslüman olacağını söylemiştir.
-Medeniyet fenleri insanlığın ikaz ve intibahına vesiledir. [31]
-Asrın dehşeti beşerin uyanmasına ve silkinmesine vesile olmuştur.
-Geçmişten alınan derslerin gelecek belaların def’ine sebeb olacağı,ibret alınması gerektiği ifade edilir.[32]
-Hamiyeti Diniyenin Hamiyeti Milliyeden önce olduğu ifade edilmektedir.[33]
-Gerçek Hürriyetin Şeriatta olduğu,hırsızın elinin Allah,Din ve Şeriat adına kesilmesiyle kalb ve kafada bir yasakçı bırakırken;Adaletin kaybedilmesinde beşer kanunlarının uygulanmasının gaflet edilen noktasının;” Maslahat-ı beşeriye yerine adalet perdesi altında garazlar, zalimane ve tarafgirane cereyanlar müdahale eder, hükümlerin tesirini kırar.”[34]
“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlahiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve manevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.”[35]
İnsanların selâmeti islâmiyete teslim iledir.
-Bu zamanda İ’layı Kelimetullahın en büyük sebebinin maddeten terakki etmek olup;cehl,fakr ve ihtilafa karşı fen ve sanat silahlarıyla cihad edilmesi,meşrebimizin esası olarakta,Muhabbet fedaileri olup,muhabbete muhabbet,husumete husumet edilmelidir.
İçtima-i düstur ve reçeteleri yazan üstad,Yeisin;manii her kemâl olduğu tesbitinde bulunur.
-Bu zamanda İttihadı İslâm ise;Farz bir vazifedir.
“İttihad-ı İslâm olan İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad muraddır. Yoksa İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Amma bir katre su da, sudur. Bu ünvandan tahsis çıkmaz. Tarif-i hakikîsi şöyledir:
Esas temeli, şarktan garba cenubdan şimale mümted ve merkezi Haremeyn-i Şerifeyn ve cihet-i vahdeti tevhid-i İlahî.. peyman ve yemini iman.. nizamnamesi, Sünnet-i Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm).. kanunnamesi, evamir ve nevahi-i şer’iye.. kulûb ve encümenleri, umum medaris, mesacid ve zevaya.. o cemaatin ilelebed ve muhalled naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye ve her vakit naşir-i efkârı başta Kur’an ve tefsirleri (ve bu zamanda bir tefsiri, Risale-i Nur) ve i’lâ-yı kelimetullahı hedef ve maksad eden umum dinî ve müstakim ceraiddir. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlem’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm).”[36]
Buda gerçek Uhuvvetin tesisi iledir. Şener Dilek’in ifadesiyle buda şu dört şekilde olur:Uhuvvet;Cevru cefaya tahammül,Ahdu vefa,Hazmı şifa,Zevku sefa.
-Vede Risale-i nura kuvvet vermektir ki;İhlas iledir. Genişlemesine çalışmak ise;Uhuvvet iledir.
Risale-i Nur bu İttihadı İslâmı tesis etmektedir.
-Medenilere gerçek galebe çalmak ikna iledir,icbar ile değildir.
-Bizi bu kadar düşüren sebebin başı;Dinsiz dünyanın hayrı olmadığı gibi;Şeriata muhalefet,fakirlik ve onun semeresi olan Su-i ahlak ve Nifaktır.
-Gerçek hürriyetin din ve dinin tabileri olan sünnete ittiba olup,sefahette değildir. Dinin zincirinden çıkanlar,nefsin esareti altına girerler.
“Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayat-ül gayatı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin marifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayat-ül gayata sevkeder.”[37]
Hutbe-i Şamiyede birinci derecede hastalıkların tedavi usulleri gösterilirken,tedaviyi güçleştirip yavaşlatacak olan kin,nefret ve gıybet gibi kötü hasletlerin çirkinlikleri nazara verilmektedir.
HUTBE-İ ŞAMİYEDE GEÇEN ÂYETLER-HADİSLER VE KAYNAKLARI
ÂYETLER:
-Sh.9-“الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ ””Vay onlara ki,ahirete inanmalarına rağmen,bile bile dünyayı ahirete tercih ederler.”(İbrahim.3)
Risalede:Şualar.675,724,Kastamonu Lahikası.104,110,Emirdağ Lahikası. 1 / 232,Hutbe-i Şamiye.9,Tarihçe-i Hayat.293,296,310,Mufassal Tarihçe.1201.Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları.Abdulkadir Badıllı.1992 baskılı.Envar Neşr.806 sahife.Sh.144.Sıra no.447/25.
-Sh.18-قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ “De ki:’Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünki Ğafur ve Rahimdir;çok affedicidir,merhamet ve ihsanı fazladır.”(Zümer.53.
Risalede:El-Mesneviyyül Arabi.sh.128,Tercüme Mesnevi.(Abdulmecid.65,(A.Badıllı)107, Barla Lahikası.88,217,374,Emirdağ. 1 / 59,Hutbe-i Şamiye.18,44,Tarihçe-i Hayat.95,Mufassal Tarihçe.1158,R.N.Kudsi Kaynakları.sh.159. S.No. 524/7.
-Sh.38.” الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ “,”Yarattığı her şeyi güzel ve muhkem yapıp insanı ilkin çamurdan yarattı.”(Secde.7)
Risalede:Sözler.196,231,617,664,El-Mesneviyyül Arabi.60,Tercüme Mesnevi.(Abdulkadir)27,Hutbe-i Şamiye.38,R.N.Kudsi Kaynakları.sh.71.
-Sh.60.” وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ “,”İşlerini istişare ile yürütürler.”(Şura.38)
Risalede:Hutbe-i Şamiye.60,Âsarı Bediiyye.137,Tarihçe-i Hayat.100,R.N.K. Kaynakları. sh.176,S.No.607/1.
-Sh.77. وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “,”Hırsız erkek ile hırsız kadının irtikâb ettikleri suça bir karşılık ve Allah tarafından insanlara ibret verici bir âkibet olmak üzere ellerini kesiniz.”(Mâide.38)
Risalede:Hutbe-i Şamiye.77.
-Sh.79.” لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ “Dinde zorlama yoktur.” Bakara Sûresi, 2:256.
-Sh.89.”İnnallâhe hüvel kaviyyül metin”,Allah kavi ve metindir.”(iki ayrı âyetten alınmıştır.Zariyat.58,Hadid.25.)
Risale-de:Hutbe-i Şamiye-89,R.N.K.Kaynakları.sh.177,S.No.609/3.
-Sh.134.” وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ”.”Nede herhangi bir şey ona denk oldu.”(İhlas.4)
Risalede:Sözler.412,Hutbe-i Şamiye.134,R.N.K.Kaynakları.91.S.No.187.
-Sh.134.“ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ ”,”Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işitir ve bilir.”(Şura.11)
Risalede:Sözler.14,Mektubat.84,Lem’alar.101,341,El-Mesneviyyül Arabi.255,436,Tercüme Mesnevi.(Abdulkadir)240,295,Âsarı Bediiye.18,75,Hutbe-i Şamiye. 134,R.N.K.Kaynakları.sh.54,S.No.7.
-Sh.141.” أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا ”.”Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi severmi?”(Hucurat.12)
Risalede:Sözler.381,Mektubat.275,Barla Lahikası.267,Kastamonu Lahikası.190,192,Âsarı Bediiye.150,618,Hutbe-i Şamiye.141,Mufassal Tarihçe.754,898,900,R.N.K. Kaynakları. 84, S.No.151.
-Sh147.” وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى”.”Hiçbir günahkâr,başkasının günahını yüklenmez.”(En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.)
Risalede:Mektubat.264,Şualar.353,Emridağ-1 / 39,Emirdağ-2/82-84,98,163,172,179,181,195,237,239,241,245,Hutbe-i Şamiye.147,Âsarı Bediiye.133,Tarihçe-i Hayat.477,619,704,Mufassal Tarihçe.384,993,1538,1619,R.N.K.Kaynakları.116,S.No.309/40.
-Sh.147.” مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا ”Kim katil olmayan yeryüzünde fesad çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.”(Mâide.32)
Risalede:Sözler.717,Mektubat.53,Emirdağ-2/98,Hutbe-i Şamiye.147,Âsarı Bediiye.126,Mufassal Tarihçe.1565,R.N.K.Kaynakları.107,S.No.264.
-Sh.148.” وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ ”.”Yiyin için,fakat israf etmeyin.”(A’raf.31)
Risalede:Lem’alar.139,316,Emirdağ-2/99,Hutbe-i Şamiye.148,R.N.K.Kaynakları.131,S.No.383/26.
-Sh.148.” وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى ””İnsan çalışma ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez.”(Necm.39)
Risalede:Sözler.746,Emirdağ-2/99,Hutbe-i Şamiye.148,Âsarı Bediiye.85,438,628, Mufassal Tarihçe.396,R.N.K.Kaynakları.108,S.No.268.
HADİSLER :
-Sh.18.“İnnî buîstü li ütemmime mekârimel ahlaki ” انما بُعِثْتُ ُِتَمِّمَ مَكَارِمَ اﻻﺧْﻼَقِ
.Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
Bak.R.N.K.Kaynakları.sh.707,S.No.963.
-Sh.20.Emel ile ilgili hadiste:”Emel ve ümid,benim ümmetim için Allahu Tealanın mutlaka rahmetidir. Çünki eğer ümid ve bekleyiş olmasaydı,anne çocuğunu emzirmez,bahçeci fidan dikmezdi.”(Enes bin Malik’ten)
Bak.R.N.K.Kaynakları.708,S.No.964.
“Eğer emel olmasaydı amel boşa giderdi.”Bak.R.N.K.Kaynakları.S.No.875.Envar neşr.1994.baskı.1020.sahife.
-Sh.37.” zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor.”.”Hadiste:”Zaman,Allahın yer ve gökleri halk edeliden beri daire şeklinde dönüp dolaşmaktadır.”
Bak.R.N.K.Kaynakları.sh.708,S.No.965,1994 baskılı.S.No.876.
-Sh.44.” Mâ lâ yudreku küllühü,lâ yutreku küllühü”- مَا لاَ يُدْرَكُ كُلُّهُ لاَ يُتْرَكُ كُلُّهُ -.”Umumu elde edilmeyen bir şeyin,umumuda terkedilmez.”
Risalede:Âsarı Bediiye.460,Münazarat.71,Saykalül İslâm.239,Hutbe-i Şamiye. 44, Tercüme Mesnevi(Abdulkadir).356,Tarihçe-i Hayat.95,R.N.K.Kaynakları.681,S.No.901,1994 baskılı sıra no.842.
-Sh.44.”Ene înde zanni,hüsnü abdi bî.”- –-Cenâb-ı Hak buyurmuş:”Ben kulumun bana karşı taşıdığı zannı (yani akidesi) yanındayım..ve beni çağırdığı zaman onunla beraberim.”
Risalede:Sözler.35,El-Mesneviyyül Arabi.362,Âsarı Bediiye.440,Tercüme Mesnevi (Abdulkadir)462,470,Tarihçe-i Hayat.95,Hutbe-i Şamiye.44,Osmanlıca Nurun ilk kapısı taksir-Hüsrev.39,Yeni yazı nurun ilk kapısı.16,R.N.K.Kaynakları.303,S.No.10,1994 baskılı sıra no.364.
-Sh.45-“ Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Küfür, bütün enva’ıyla kizbdir, yalancılıktır.”
Bak.R.N.K.Kaynakları.680,s.no.899,1994 baskılı.841.
-Sh.49-“Sahabeler, daima doğru söylerler. “
Bak.R.N.K.Kaynakları.708,s.no.966,1994 baskı.s.no.879.
-Sh.54,80.” seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan..”
Bak.R.N.K.Kaynakları.681,s.no.903,1994 baskılı.s.no.842.
-Sh.59.” Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.” .”
“Kişinin kıymeti,onun himmetidir. Kimin himmeti sadece karnına yemek doldurmak olsa,işte onun kıymeti,ondan çıkan şeylerdir.”
Bak.R.N.K.Kaynakları.709,s.no.967,1994 baskılı sıra no.876.
-Sh.60.” İnsanın fıtratı medenîdir.”
Bak.R.N.K.Kaynakları.709.s.no.968,1994 baskılı sıra no.877.
-Sh-92,101-“Esselâmu alâ menittebeâl Hudâ ”- .” -.”Selâm Hüda ve hidayete tabi olanlara olsun.”
Risalede:Âsarı Bediiye.384,Hutbe-i Şamiye.92,101.R.N.K.Kaynakları.675.s.no.888,1994 baskılı sıra no.835.
-Sh.93.”Lâ hayra fiddünya,bilâ dinin”.”Dinsiz bir dünyada hayır yoktur.” .”
Risalede.Âsarı Bediiye.387,Hutbe-i Şamiye.93,R.N.K.Kaynakları.676,s.no.889,1994 baskılı sıra no.836.
-Sh.105.” şeriat dairesinde ulü-l emre itaat farzdır.”
Risalede:Âsarı Bediiye.396,Hutbe-i Şamiye.105,Tarihçe-i Hayat.666,Bak.Nisa.59, R.N.K. Kaynakları.676,s.no.890,1994 baskılı sıra no.836.
-Sh.114-“ Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir.”
Risalede:Sözler.703,Mektubat.6,Şualar.587,Âsarı Bediiye.102,524,639,Hutbe-i Şamiye. 114,R.N.k.Kaynakları.368,s.no.165,1994 baskılı sıra no.447.
-Sh.145.”El kelâmu kel mâli,lâ yecuzü fîhil israf. ”- .”
-.”Söz mal gibidir. İsraf edilmesi caiz değildir.”
Risalede:Âsarı Bediiye.666,Hutbe-i Şamiye.145,R.N.K.Kaynakları.683,s.no.909,1994 baskılı s.no.845.
MEHMET ÖZÇELİK
2001 / EKİM / ADIYAMAN
[1] Emirdağ Lahikası. 2 / 109.
[2] Age. 2 / 142.
[3] Age. 2 / 142.
[4] Tarihçe-i Hayat.89.
[5] Age.101.
[6] Bediüzzaman Cevab veriyor.100.
[7] Age.177.
[8] Hutbe-i Şamiye.4.
[9] Age.46.Haşiye.1.
[10] Age.78.Haşiye.1.
[11] Münazarat.5.
[12] Münazarat.6.
[13] Nur Çeşmesi.146.
[14] Yeni Asya gazt.Mustafa Özcan.22-7-2001.
[15] .” Buhari, Fezailu’l-Medine 9, Tıbb 30, Fiten 27; Müslim, Hacc 485, 486, (1379, 1380); Muvatta, Câmi’ 16, (2, 892); Tirmizi, Fiten 51, (2244).
[16] Ebu Davud, Cihad 3, (2483).
[17] Hutbe-i Şamiye.sh.6.
[18] Age.9.
[19] Age.13.
[20] Age.15.
[21] Age.15.
[22] Age.19.
[23] Age.21.
[24] Age.21.
[25] Age.22.
[26] Age.22.
[27] Age.23.
[28] Age.23.
[29] Sözler.154.
[30] Sözler.154-155.
[31] H.Şamiye.24.
[32] Age.26.
[33] Age.64.
[34] Age.76.
[35] Age.79.
[36] Age.94.
[37] Age.136.