MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Misyoner,hristiyan olmayan ülkelerde hristiyanlığı yayan kimselere verilen özel bir addır.
Misyonerlik Hz.İsanın 12 havarisinden beridir süregelmektedir.Batı dünyasının dünyaya açılmasının siyasi bir versiyonudur,daha doğrusu hakimiyet politikasıdır.Burada birinci derecede denize düşmüş boğulmak üzere olanlar elde edilmeye çalışılmaktadır,sunulan imkanlarla kendilerine bağlamaktadırlar.
Burada oynanan en büyük taktik ise;Afrika gibi zengin iken fakirleştirilen ülkelere veya kendilerinin fakirleştirdiği ülkelere mali ve yiyecek yardımı adıyla yardım sunarak veya askeri faaliyetle girdiği ülkelere yaptığı zulüm ve katliamlarla peşinden insani yardım adıyla faaliyette bulunmaktadır.Nitekim Irak’a yaptığı saldırının arkasından binlerce papaz Iraka gönderilerek faaliyet alanları sunulmuştur.Veya Türkiye gibi kargaşa içerisine itilip,arkasından ekonomik sıkıntıya konulduktan sonra dolar,lira ve yiyecek-giyecek gibi yapılan yardımlarla halkın gönlünü çalınmaya çalışılmaktadır.Bu bazen kendilerine üye olanlara 100 dolar,üye yapanlara 500 dolar,araba,iş,kadın gibi cazib tekliflerle zihinleri bulandırılmaya çalışılmaktadır.Bazen de bedavaya dağıttıkları İncillerin arasına yüz dolarları koyarak halkın sempatisi çekilmeye çalışılmakta,insanların maddi ve manevi boşluklarından her türlü imkan sunarak yararlanmak istenilmektedir.Bunu yaparken de her türlü maddi,askeri ve siyasi destek görmektedirler.
Burada tedbir olarak alınacak en önemli yöntem telaşa düşmeden azimle ve kararlılıkla kendi insanlarımızın inançlarının takviyesine çalışmak,İman ve Kur’an hizmetiyle tebliğde bulunmaktır.Nitekim bir hristiyan misyoneri pek bir bağlantısı olmadığı halde Müslüman mahallesinde salyangoz satabiliyor,bir müslümanın evine girip davasını anlatabiliyorsa neden bir Müslüman bir çok irtibat noktası olan,her şeyden önce kendi dininden olan bir komşusunun,bir müslümanın evine giripte tebliğde bulunmasın,bulunamasın?
Ancak şu da bir gerçektir ki;Şimdiye kadar içten ve dıştan eli kolu bağlanıp,değil dinini yaşamak,öğrenme imkanı dahi bulamayan bu insanımızın geçmişte gelen,içine sinmiş bir korku mevcuttur.Bu korkuyu kırıp,misyonerlik faaliyetlerini de bir kamçı kabul ederek akli ve kalbi delillerle,bir iletişimci ve bir pazarlamacı hassasiyeti,sabrı ve kararlılığı içerisinde inancımızın pazarlanması gerekir.
Kıymetli bir mal ve eşya bile,iyi bir reklam ile sunulduğu takdirde,alma ihtiyacı olmayanlar bile bakacak ve arkasından taleb edecektir.
Müslüman bir kişi veya topluma karşı yapılan misyonerlik faaliyetleri doğrudan doğruya anarşiye hizmet etmektedir.Bu adeta Attan inip eşeğe binmeyi teklif etmek gibidir.Attan indirip eşeğe bindirmeye çalışan,eşeğe bindiremiyeceği gibi,ata binmekten de soğutmuş olacaktır.
Dinler arası Diyalog her ne kadar batının samimiyeti içerisinde gerçekleşmese bile,islamın ve müslümanların samimiyeti,mesajının kuvveti ve kendisini isbatı ağır basacaktır.
“Vatikan’ın Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası’nın sekreteri Pietro Rossano “Türklerle ve Müslümanlarla giriştikleri diyalogtan neyin kastedildiğini” apaçık ifade ediyor:
“Diyalogtan söz ettiğimizde açıktır ki bu faaliyeti, kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri gibi diyalog da (…) Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncil’i yayma amaçlı misyonun bir parçasıdır.”
Papa 2. John Paul de yaptığı muhtelif konuşmalar da aynı şeyi söylüyor: “Dinlerarası diyalog Kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır” (Redemptoris Missio-1991-Roma)
Sulh ve barış ortamı islama ve müslümana yarar.Bu da bir diyalog,bir iletişim,kendilerini tanıma ve kendini tanıtma yöntemidir.
Özellikle misyonerler bilgili ve yetişmiş kimselerden seçilmektedir.Öyleki bunlar hristiyanlığı anlatma çerçevesinde siyasi özellikle bölücü bir çok yöntemide beraber yerine getirmektedirler.
Misyonerler neşriyat dünyasını çok iyi kullanmakta ve kullanmasını bilmektedir.Neşriyat yoluyla her yere rahatlıkla girebilmektedirler.
Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’dir.
Misyonerler sürekli olarak bu hizmetlerini değişik adlarla yapmaktadırlar.
Misyonerlerin görüşlerinin kabul görebilmesi için sundukları ortamın her yönüyle,maddi-manevi boş olması gerekmektedir.Aksi takdirde maya tutmayacaktır.Bunun içinde orayı boşaltmak için her iş mübah ve meşru kabul edilmektedir.Özellikle dini ve ekonomik boşluk onların Pazar alanlarıdır.
Nitekim her savaş sonrası bunların yaptıkları reklamları artar,faaliyet alanları o savaş bölgelerinde çoğunlukla görülür.Bu Irak savaşından sonra görüldüğü gibi,Yalova depreminden sonra da misyonerlik faaliyetleri artış göstermiştir.
Misyonerlik İslam memleketlerinde yıkmakla iş görür.Yıkımdan sonra kendi yapımını ve fikrini inşaya başlar.
Osmanlının yıkılışında misyonerliğin girişimiyle farklı görüşte olanların birleşmesiyle maddi ve manevi açıdan kolu bağlanarak zaafa düşürülmüş ve yıkımın şartları hazırlanmıştır.
Tıpkı maneviyattan uzaklaşan bir Tevfik Fikret ve sonunda hristiyanlaşan Haluk gibi bir neslin yetişmesi yönünde çalışılmıştır.
M.Akif: Misyonerler, gice gündüz yeri devretmedeler
Ulemâ, vahy-i ilâhî’yi mi bilmem, bekler..
Misyonerliğin anadoluda yaygınlaştırılmaya çalışılmasının en önemli sebebleri ise;bir hasret,özlem,mağlubiyetin kini,kendisine bir rakib görme,bereketli topraklar hayali ve emeli yatmaktadır.
Tanzimat fermanı ile başlayan batıcılık ve misyoner faaliyetlerinin artışının önünde en büyük engel Sultan Abdulhamid han idi.Ondandır ki,misyonerlerin ilk hedefi onu devirmek idi ve de başardırlar.
Bu bizim acziyetimiz idi.Sultan Abdulazizin ifadesiyle: “Atalarımız batıya at sırtında futuhat için giderlerdi. Bizler ise, simdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyahat için gidebiliyoruz!”
İçten de Mithat Paşa gibi seviyesizlerin seviyesiz ve düşüklüğü Osmanlıyı düşürdü.
Mithat paşa içki sofrasında şöyle diyordu:” “–Bunda ne var ki?! Al-i Osman olacağına biraz da Al-i Mithat olsun!..”
Misyonerler birinci hedef olarak hristiyan gibi yapmaya çalışırken ikinci aşama olarak hristiyanlaştırmayı amaçlamaktadırlar.Ancak hristiyanlaştıramıyacaklarına daha kuvvetli inandıklarından ümitlerini kesmemekle beraber hristiyan gibi yaşamaya,düşündürmeye ve taraftar olmayı hedeflemektedirler.
Misyoner Rahip Samuel Zwemer bir sözünde şöyle der”Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.”
Özetle;Misyonerlik faaliyetlerine karşı uyanık olmakla beraber,en önemlisi insanımızın inanç ve maneviyat açısından güçlü ve kuvvetli olması yönünde adım atılması halinde yapılan tüm faaliyetler geri tepecek ve Müslümanlar için bir kamçı olacaktır.
Mehmet ÖZÇELİK
19-04-2004