B E N
B E N
Olmayan bir varlıktır ben. Yokluğu ben de olup,varlığı yokluğunda olan ben…
Ben,ben de değil. Kimbilir ner de? Kim de?
Bir ben vardır ben de benden içeru… Ben ise ben den dışaru…
Sahib olmadığım bir ben var ben de… Bana çektiren,hem de çok çektiren ben…
Kim bu ben? Ben kimim?
Sanki beni bitirmek için,olmayan beni yitirmek için ben de ben…
Ben ben de değilim!
Ben kimdeyim?
Kim ben de? Ben kimim? Kimdir ben?
O ben ki;damla değilken,okyanus oldum der hemen. Okyanuslarla boy ölçüşmeye bakar… Boyuna da bakmadan…
O ben ki;her şeyde kendini görür. Kendinden içre olanı düşünmez.
Rakib tanımaz tek rakibdir ben…
Bütün eşyayı kendine verir. Nev’i şahsına münhasır. Adeta eşya kendisiyle var olur,bilir.
Oysa bilmez ki;ben gider,ten kalır. O da biter bir isim kalır. Oda uçar,geriye bir hiç kalır.
Ancak ben-siz bir ben kalır. O da ben-den içeru…
Ben ancak o benle kalır. O ben-siz geriye ben-siz bir benlik kalır. Hem de densiz…
Sürekli,duraklamadan yokluğa giden.. Şeytan gibi tedenni eden…
Tüm kötülüklerin aslı ve esası ben ve benlikten çıkmada…
Tüm hayırlar ve güzellikler ben ve ben-liksiz var edilmekte…
Bir zamanlar bende vardım. Varlığım varlığınızın üzerinde bir varlıktır ve:”Ben (Benliğimle) sizin en büyük rabbinizim.”[1] Yani benim ben ve benliğim,sizlerin ben ve benliğinizden en belirgin ve üstün olanıdır.”diyen fir’avun;kendisiyle beraber bir çok ben-ler bugün ben-siz…
Yukarılarda gezerken şimdi ayaklar altında… Hem de unutulmaya terkedilmiş olarak…
Oysa hiç rab olanlar ölür mü? Ölenler hiç rab olur mu?
Rab ölür mü hiç? Ölür mü hiç rab?
O halde ben kimim? Nereden geldim? Niçin geldim? Sorular? Sorular?
Yok idim var oldum. Varlığa çıktım. Daha doğrusu çıkarıldım. Varlık buldum.
Kaybolmuş bir şeyi bulamadım.. İhsan edildi…
Var idiysem şimdiye kadar nerede idim? Evet,bu aleme kendimi bulmak için geldim. Kendimi bilmek için bana ben verildi.
Vahidi kıyâsi eseri olarak,Rabbimin büyüklüğünü kavramak için ben de bulunmaktadır ben…
Asıl mesele iman meselesidir. Yani benliğimizi onun benliğine atıp eritmek. O’na intisab ettirmektir.
Namaz ile O’na teslim olup,benliğini O’nun huzurunda yerlere sermek. Yani toprak gibi olup,varlıkları içerisinden çıkarmak… Yoksa taş gibi olmakla canlılara hayat kaynağı olmaktan mahrum olmak değildir.
Oruç ile;benliğin hortumunu kırarak,aczini bildirip,gerçek kulluğunu takınmasını sağlamak…
Zekat ile;o benliğin alaka duyduğu kalbi bağlayan bağları,O’na yönelterek O’na olan bağlılığı tesbit etmek…
Tüm ibadetlerde hedeflenen ben-i O’na döndürmektir.
Hac ile ben,yüzünü O’na dönmekte,gerçek benliğine kavuşmaktadır.
Kelime-i şehâdet bunun dil ile sonuçlanmasıdır.
Dil,bütün zahiri ve batini organlara vekaleten şahitlik yaparken,kalb de bunu onaylamaktadır.
Bununla beraber;dil madde aleminin şahidi. Kalb de mana alemimizin…
“Her şey aslına rücu’ eder”[2] hakikatınca,bizdeki ben-de O’na dönmektedir.
Ben-ler ister istemez O’na gitmektedirler… O’ndan geldikleri gibi… Vasfı bozulmaz,sû-i istimal edilmezse…
Ben kimim? Nereden geldim? Niçin geldim? Ben-i gönderen,ben-den ne istemektedir? Ben kime varacağım? Ben-im kime gidecek?
Men bende-i Kur’ânem,eğer can dârem.
Men hâk-i râh,Muhammed muhtârem.
Ben,bu can ben-de durdukça,Kur’an-ın kölesiyim.
Ben,seçkin olan Muhammedin yolunun toprağıyım.
“İnna lillâhi ve inna ileyhi raciûn”[3]
Biz Allah içiniz,O’ndan geldik ve O’na dönücüyüz…
Ben-mi? Tanıtayım.
Sen-mi ? Tanıyayım…
Âaa aah… Keşke seni tanıdığım,kendimi sana tanıttığım kadar,ben kendimi tanısam ve tanıyabilseydim!…
Tüm sıkıntılarda; ben-lerin kendilerini tanımamak ve tanıyamamaktan;
Sen-lerin de kendilerini tanıtamamaktan ileri gelmektedir…
Kendindeki ben-liğini tanıyamıyan ben,sana kendi kimliğini nasıl tanıtsın? Kendini yaratanı nasıl tanıtsın… Benliğini vahidi kıyasi yapsın,toprağa atsın,öyle baksın…
Damlada boğulan,okyanusu geçemez…
9-3-1996
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Naziat.24.
[2] İsra.84.
[3] Bakara.156,46,Enbiya.93,Mü’minun.60.