BİR MEMLEKET DÜŞÜNÜN Kİ…
BİR MEMLEKET DÜŞÜNÜN Kİ…
Bu memlekette kavgacıların kavgalı konularını çıkaracak olsanız, başta aydınlar olmak üzere anlatacakları ve üretecekleri bir şeyleri olmayacak ve kalmayacaktır.
Gerek memleketimiz gerek İslam dünyası ve de batı dünyasından siyasi kavgaları çekip alsanız, adam gibi hakikatleri anlatacak insan nadir bulunacaktır.
İşte kavgaların sebebi problemleri çözmek değil, müzminleştirmek amaçlıdır.
Eğer dünyada siyasi kavgalar bitmiş olsa, birdenbire insanların nazarları İslamiyet’e dönecektir.
-Bir memleket düşünün ki; O memlekette kavga edip suç işleyenler polis tarafından bütün sıkıntılara rağmen toplanıyor. Emniyete götürülüyor, işlemler yapılıyor ve neticede mahkemeye çıkarılıyor. Mahkemede ise bir sebeple salıveriliyor. O adaletten ne kadar bir adalet beklenir?
Yıllarca söyledim ve yazdım, Memleketimizin birinci problemi, hukuktaki çözümsüz ve yetersiz problemlerdir.
Yıllar önce şehrin ortasında iki kişi şiddetle kavga ediyorlardı.
Karşı taraftaki kitapçıda bulunuyordum. Valiliğin önünde vatandaşlar toplanmış, büyük kalabalık oluşmuştu. Epey sonra polis geldi, olaya el koydu.
Kitapçıda bulunan bir sivil polis durumunu söyleyince kitapçı neden müdahale etmediğini söyledi.
O ise bunun faydasının olmayacağını söylemişti.
Elbette mecbur değildi ancak karışması halinde sıkıntı yaşayacağını biliyordu.
-Bir okul düşünün ki öğrenciler keyfi olarak her türlü hareketi yapabiliyor. Fakat öğretmen neticede arada kalarak o yapılan suçlarda suçlu duruma düşüyor. Suçlu olan öğrenciler iken, öğretmenden hesap soruluyor.
Öğrencinin onlarca yumruk atmasının hesabı sorulmazken, mağdur olup zarar gören ve uyarı amaçlı tokat atan öğretmene hesabı soruluyor.
Öğrenciler öğütle serbest bırakılırken, öğretmen adeta sorguya çekiliyor.
Adeta kadın üzerinden erkeğe yüklenildiği gibi, öğrenci üzerinden de öğretmene yüklenilmektedir.
-Bir öğrenci düşünün ki; sınıf ortamında öğretmenin üzerine yürürken, sadece bir kınama ile öğrenci uyarılırken, bir yıl boyunca o sınıfa giren öğretmenin düştüğü zilleti düşünün!
Öğrencinin bu rahat ortamına öğretmen sahip değildir.
Bakanlık acilen öğretmenden önce, öğretmenin izzetini korumalıdır. Yoksa eğitim diye bir şey kalmaz.
Öğretmen güçlendirilmeli, öğrencilerden devam mecburiyeti kaldırılmalı, gerçek manada okuyacak insanlar ciddi eğitime tabi tutulmalı, liyakat ve başarı ön plana çıkarılmalıdır.
Ödül ve ceza hakkıyla uygulanmalıdır.
Bu ikisinde okullarımız yetersizdir.
Yıllar önce bir müdür arkadaşa; haklı olarak bir öğrenciyi okuldan atmasını, bunun diğerlerine yüz kere söylemeden daha etkili olacağını söylemiştim.
O müdür; bunu üç kere yapıp Milli Eğitime gönderdiklerini ve her seferinde; -Bir daha görüşmek üzere- deyip geri gönderdikleri ızdırabını dile getirmişti.
Şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; her sınıfı en fazla üç veya beş öğrencinin bozduğunu, dersi işlenmez hale getirdiğini müşahede etmekteyiz.
Geçmişte eğitimde ifrat olan davranışlar, bu gün tefrit ile sürdürülmektedir.
Geçmişin sıkıntılı ve ifrat döneminde öğrenci idik, bu tefrit döneminde öğretmen olduk.
Bunun vasatı bulunamaz mı?
Eğitimde hala vasat yakalanamadı, o da her alanda…
– Bizler nerelerde yanlış yapıyoruz?
Bir öğrenci grubuna yiyecek dağıtıldığında kontrolden çıkıyor, kıtlıktan çıkmış insanlar gibi saldırgan hal alıyorlar.
Bir otobüse bindirildiğinde, bir yere sevk edildiğinde binerken büyük bir izdiham yaşanıyor.
Yemekte kapışma, her şeyde saldırma bir türlü azalmıyor.
Afrikalı aç toplumlarda bile bu hal görülmez iken, eğitilmiş hayvanlarda bile, hangi sebeple olursa olsun, böyle bir durum yaşanmazken, neden bu öğrencilerde bu kontrol mekanizması oluşturulamamaktadır?
Herhalde bir yerde değil, çok yerde yanlış yapılmaktadır.
Eğitimin sevdirilmesinden daha öncelikli yapılacak iş, nefret ettirmenin önüne geçmektir.
Toplumda okumuş banka soyan insanlar olmaktansa, varsın okumamış saygılı, helal ve haramdan korkan bir toplum olsun…
MEHMET ÖZÇELİK
18-11-2019