DİNİ AKIMLAR
DİNİ AKIMLAR
Osmanlı çatısının yıkılması ile birlikte 200 yıllık İslami hareket içerisinde birçok akımlar gelişmiş.
Tarih boyunca Osmanlılar tarafından yönetilmesinden sonra çözülmeye başlayan İslam dünyası son 2 Asır içerisinde bazı fertlerin gayretiyle, farklı hareketleriyle, İhya dediğimiz, dirilişte dediğimiz yenilenme, ıslah dediğimiz düzeltme ve iyileştirme faaliyetleri içerisine girmiştir. Ancak bu ferdi çıkışlar bazı hataları, bakış açılarını, bazı yöntemleri ve girişimleri de ortaya koymuştur.
Tıpkı hicri üçüncü asırdan itibaren islamiyete giren farklı inançtaki insanların islamiyete eski bilgi ve birikimleriyle beraber girmeleri ancak bu vesileyle islami alanlarda bir çok çalışmalar ve temel ilimlerin ortaya çıkması gibi bir vaziyet içerisindeyiz.
Toparlanmak üzere islam dünyası bir dağınıklık geçirmektedir.
Bu arada bir çok sapık akımda zuhur etmektedir.
-Abduh, Efgani, Muhammed İkbal gibi şahsiyetler farklı eğitim yöntemleri ile bir kısmı reformist olarak, bir kısmı tehdit, bir kısmı ıslah hareketler içerisine girmiştir. Bediüzzaman Bunlar içerisinde en kapsamlı olaraktan imani sahada ıslah içerisine girmiş, diğer meselelerde de istikameti tayin edecek esasları tesis etme yolunda hizmet etmiştir.
Ferdi çapta Cemaleddin Efganinin veyahutta Seyyid Kutub’un siyasi tarzdaki hareketine muhalif olaraktan ıslahatçı bir reform, ıslahatçı bir hareket ile fertlerin yetiştirilmesinde, imanın tehdidine karşı tecdit hareketleri içerisine girmiştir Bediüzzaman.
– Mesela nesebinin Hazreti Peygambere ulaştığını söyleyen 1817 de Delhi’de dünyaya gelen Seyyid Ahmet Han.
İlerleme programını üç temel esas üzerine bina etmiştir. Batı Eğitim ve bilimini tereddütsüz kabul etmek ve bazı durumlarda yeni bir eğitim kurumu açmak, modern şartlar doğrultusunda dini ve kutsal kitaplara akılcı bir yorum getirmek, idarecilerle Müslüman halk arasındaki uçurumu kapatacak köprüler inşa etmek, yine İslamiyet’in akılla ulaştığını kabul eden Ahmethan Avrupa aydınlanma akılcılığı tesirinde kalmıştı.
-Tamamen sebep sonuç ilişkisi ile yürüdüğünü öne süren Ahmethan, dolayısıyla mucize ve kerametleri kabul etmemiş, mucizelerle ilgili nasları tabiat kanunlarına uyumlu şekilde yorumlamıştır. Kuran-ı Kerim’deki dünyevi hükümleri dinin bir parçası olarak görmeyen Ahmethan, hadisi şeriflerin kabulünde akıl ve tabiatı uyum kriterine getirmiş, bu uyumu bulamadığı hadisleri ise reddetmiştir.
-Anlaşılmasında Kur’an’la getirilen bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Fıkıh, hadis, tefsir ilimleriyle, bunların prensiplerinin yeniden münakaşa edilmesi gerektiğini, bu bakımdan ihtiyaç duyulduğunu söylemesinden dolayı Ahmet Ağa’nın, Protestan reformuna benzer bir hareketin İslam dünyasında gelişmesini Arzu ettiği de hissedilmektedir.
-Bu arada İslam Birliği fikrine önem veren Efgani, ıslahatlarda önceliği siyasi çalışmalara vermiştir. O hayatında yönetimden yani tavandan başlayıp tabana, halka doğru inen hızlı bir toplumsal ilişki ve iyileştirmeyi sağlayacak faaliyetlere öncelik vermiştir. Bu faaliyetlerde anti-emperyalist söylem egemendir.
-Mısır’da ihvanı Müslimin, Pakistan’da cemaat-i İslami gibi siyasi örgütlenmeler Efganinin ıslahat gayretlerinin izinden giden hareketler olarak değerlendirilebilir.
-Bu arada Muhammed Abduh siyasi olmaktan çok kültürel karakterle tabandan tavana doğru bir toplumsal inşayı öngören ıslah hareketlerini model aldığı görülür.
-Din anlayışının yer yer modernist motifler taşıdığı da gözden kaçmaktadır. Bununla beraber Mustafa Sabri Efendi başta Muhammed Abduh, Reşit Rıza olmak üzere Ferid Vecdi, Meral Muhammed Heykel, Ali Abdul Rezzak gibi bazı Mısırlı Alim ve aydınları İslam dinini batı düşüncesi ve değerlerine göre yorumları için ağır bir dille eleştirmiştir.
-Modern çözümler sunar, fetvaları akılcılık adına hissi mucizeleri inkar eden yaklaşımlara ve İslam’ın bilimle çatışmadığı tezini ısrarla savundu.
İslam’ın hantal yapısının ihtiyaca cevap vermemesi bir yandan, dini temel ilimlere geçmek için 20 yıl boyunca süren grameri ile uğraşmış olması, gelenekçi yapıların savunulması ile beraber farklılıklarının da ortaya çıkmasına ve medreselerin yavaş yavaş yıkılmasına neden olmuştur.
-Her tarikatın bir Silsile namesi bulunur. Örneğin Halidiye Nakşiliğinin silsilesi Hz Peygamberden sonra 15. sırada tarikat Piri Şahı Nakşibendi, 23. sırada İmamı Rabbaniye, 29. sırada Halidi Bağdadiye ulaşır. Halidi Bağdadinin cübbesini alan Ondan sonra tecdit görevi ile görevlenen Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de böylece otomatikman 30. sırada yer almaktadır.
-“Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”[1]
“Isırıcı”, yani yok edici saltanat kısmını ihtiva eden hadisi, Hz. Huzeyfe anlatıyor: Resulüllah(a.s.m) şöyle buyurdu:
“Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”[2]
-Efendimiz Aleyhis Selatu Vesselam, kendisinden sonra hilafetin 30 yıl süreceğini ifade etmiştir. Hakikaten 4 halifeyle ve 6 aylık Hz. Hasan’ın hilafeti ile beraber 29 yıl 6 ay sürmüştür.
Dört halifeden Hz Ebubekir 2 yıl, Hz Ömer 10 yıl, Hz. Osman 12 yıl, Hazreti Ali 5 yıl ve toplam 29 yıl hilafet süresi vardır. Hz Hasan ise 6 aylık bir hilafeti sürdürmüştür. Toplam 29 yıl 6 ay olmaktadır.
Tabiri caizse 30 yıla 6 ay kalmıştır.
Bediüzzaman mesleğimiz sahabe mesleğidir, der. Böylece 30. silsilede olan Bediüzzaman Hazretleri de, Efendimizin haber vermiş olduğu o 30 yıllık hilafetin süreceği manasını, ondan sonra ise Efendimiz; ısırıcı bir siyasi idari sisteminin geleceğini ifade etmek ile de, Emevi Devleti’nin ırki ve nesebi bir siyaset izlediğini ortaya koymuştur.
-Bu hizmetler içerisinde 100 Yıllık bir Nurculuk hizmetinde Bediüzzaman Hazretleri; hayatını iki devreye ayırmış oldu. Eski Said ve yeni Said devresi içerisinde birinci devre; daha ziyade siyasi, bazen askeri cephede mücadele ederken 2. Devre özellikle cumhuriyetin kuruluşundan itibaren dine cephe alınma, dini akımların susturulması durumu üzerine bir ihtiyaca binaen Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendi hizmetini imani alanda, imani olaraktan sürdürmüştür.
Mehmet Akif’in dediği gibi; Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhami / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı.
Şimdiye kadar İslam’ın büyük Sarayı’nı gösteren ulemaya ek olaraktan Bediüzzaman Hazretleri, insanları İslam Sarayının içerisine koyup, iman dairelerinde gezdirmiş, imanın hakikatlarını akli ve nakli, mantıki, pozitif bilimler ile ispat etmiştir. Öyle ki imanın hakikatini inkar edilemeyecek derecede akli delille ve müsbit ifadelerle beyan etmiş olması, özellikle komünizm ve din aleyhindeki inkarın önüne en büyük bir set oluşturmuş olmaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri Kur’an’ın bu zamanın hakikatına bakan ayetlerini, zamanın anlayışı çerçevesi içerisinde ele almıştır.
Şimdiye kadar mücadele edilen, kavga edilen, doğu-batı, medrese mektep kavgasını ortadan kaldırmak suretiyle akılla kalbi birleştirmiş, pozitif ilimlerle dini ilimleri, fen bilimleriyle nakli ilimlerin birleştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
-İlahiyat ve aynı zamanda batı felsefesinin mezcedilmesinde önemli rol oynamıştır. İslami kıstaslar içerisinde Bediüzzaman Hazretleri İslam’ın meselelerini zamanın ihtiyacı yönünde ele almış olmaktadır.
Nur hizmeti büyük bir hizmettir, külli bir hizmettir, zamanın ruhuna uygun bir hizmettir, zamanın hastalıklarını Kur’an’ın Eczahanesinden almış olduğu ilaçlar ile tedavi etmiştir.
-İnsanlığın adeta asırlar boyunca gelen ulemanın meselelerini çözüme kavuşturmuş, umumu’l belva diye de ifade edilen Ümmet için Bela olup çözülmesi zor olan hususlara Bediüzzaman Hazretleri açıklık getirmiş olmaktadır.
-Bediüzzaman Hazretleri Cenâb-ı Hakk’ın Kendisine vermiş olduğu özel hususiyetler ve Allah’ın Hakim ve Rahim ismine mazhariyet ve bu asrın tam meselelerine ışık tutan hakikatları dile getirmiş olmaktadır.
Ortaya koymuş olduğu eserler kendi şahsından ziyade tamamıyla Risale’i Nuru Üstat edilmesi gerektiği, kendisinin de üstadının Risale’i Nurlar olduğunu ifade ederekten; müntesiplerine kendi eserleri olan Risale-i Nur’la, daha doğrusu kendisinin de istifade ettiği Risale-i Nurlarla bir araya getirmiş, birleştirmiş ve kaynaştırmıştır.
Risale’i Nur’un her bir eserinin bir çok defa okunduğu halde, içerisindeki farklı farklı hakikatları ortaya çıkmış, adeta 100 kapılı bir saray hükmünde olan her bir insanın kendi dünyasını, kendi sarayını, kendi kapısını açabilecek anahtarları Risale’i Nur hakikatları içerisinde mevcut olarak bulmuş olmaktadır.
-Nur cemaatları eğitim çalışmalarında yoğun biçimde yazılı malzemeyi kullanırken, Süleymancılar daha çok sözlü malzemeye dayanmıştır. Bu nurculuğun daha çok Şehirli, Süleymancıların ise taşralı bir cemaat görüntüsü vermesinin hem sebebi hem de sonucudur.
Diğer bir sonuç ise; Nurculuğun yüksek Tahsilli, Süleymancıların ise orta ve alt tahsilli bir sosyal taban üzerine yükselmesidir. Ancak iki camianın hikayesindeki söz konusu karakteristik farklılıklar Şehircilik, eğitimlilik ve modernlik yönünde gitgide azalmaktadır.
-Risale’i Nurlar anlaşılır bir eserdir. Herkes nisbetince, kapasitesince ondan mutlaka faydalanırlar, yararlanırlar. Herkesin dünyasına ışık tutan hakikatlar Risale’i Nur içerisinde mevcuttur.
Aslında velayet zincirinin son halkasını oluşturan Bediüzzaman Hazretleri; şimdiye kadar ilim erbabının, velayet silsilesinin son halkasını, son havuzunu oluşturarak, velayet zincirindeki son özellikleri kendisinde ve eserlerinde cem’ etmiş olmaktadır.
***************
Diğer İslam ülkeleri ile Avrupa ve Amerikadaki çeşitli davet teşkilatları, yayınevleri, Camii vakıfları ve öğrenci dernekleri, kendi bölgelerinde Selefi öğretilerin propagandasını üstlenmiş durumdadırlar. Batı aleyhtarlığı söz konusu kuruluş ve cemaatlerin en bariz özelliğidir. Bunu siyasi alanlarda ve militer usullerle yürütmeyi hedefleyen batılı kaynaklarca Cihadiyeciler diye nitelenen ve Harbiye selefiye etkisindeki büyüklü küçüklü şiddet yanlısı organizasyonlarda varlıklarını sürdürmektedirler. Cezayir’de cemaatı selefiye , Endonezya’da leşkeri Cihat, Somali’de eşyalar, Nijerya’da Boko Haram, malide Ensareddin, Irak ve Suriye’de Irak Şam İslam Devleti yani IŞİD bu çeşit teşkilatlardan bazılarıdır.
-Dünyada meydana gelen değişimler, savaşlar, fakirlikle kıtlıklar, bütün zorluklar bazı düşünce ve akımlarının ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Nitekim mollalar ve talebelerinden oluşan medrese Afganistan’da 1839 -1842 ve 1878- 1880 yılları arasında İngilizlere karşı yürütülen İstiklal mücadelesinde önemli rol oynamıştır.
1979 Sovyet işgaline karşı başlatılan Cihat sürecinde de aynı rol tekrarlanmış, hocası ve talebesi ile medreseliler çeşitli Mücahit organizasyonların bünyesinde büyük yararlılıklar göstermişlerdir. Bugünkü Taliban olarak 1960 yılı ve sonrası doğumluların teşkil ettiği bir kuşaktır, yaşları büyük olanlar ve liderlik kadrolarında bulunanlar çoğunlukla Afgan cihadına katılmış gazilerdir. Daha genç yaştakiler ise çoğunlukla Cihat sırasında mülteci kamplarında bulunan veya yetim yurtlarında büyüyen kesimdir. Bu kişiler eğitimlerini daha çok Pakistan’ın kuzeyindeki medreselerde almışlardır.
-Ve fakirliğin hüküm sürdüğü sert bir ortamı, bir aile şefkatinden uzakta tecrübe eden bu gençler Cihat sona ermesine rağmen, bu kez iç savaş sebebiyle özlem duydukları memleketlerine dönmemişler, ağabeylerinin Afganistan’da başlattıkları harekete kolayca adapte olup Taliban’ın başarısında pay sahibi olmuşlardır.
-Üzülerek söylemek gerekirse çıkarcı Sovyet kuvvetlerini 1988’de geri çekilmeye mecbur bırakan Afgan Mücahit teşkilatları artık Afganistan’ın yönetimini ele geçirmek için kendi aralarında savaşa girdiler. Tarafların birbirlerine üstünlük sağlayamaması ve daha başka harici sebeplerin sonucunda ülke işgal yıllarından çok daha kötü bir duruma düştü. Sadece Başkent Kabili ele geçirmek için vuku bulan hizipler arası çatışmalarda 63000 insanın hayatını kaybettiği belirtilmektedir.
-Büyük silahlı güçleri hala ellerinde tutan eski Mücahit komutanları hakim oldukları bölgelerde birçok zulüm ve haksızlığın failleri olarak kanunsuz ve keyfi icraatlarda bulundular. Halkın fakirlik ve perişanlığına rağmen lüks ve refah içinde yaşayan bu savaş baronları haksız yargılama, tecavüz, adam kaçırma gibi birçok ürünün faili oldular.
-İlk başta emniyet ve huzur getirmek için yola çıkan Taliban hareketinin söz konusu dış ilişkilerin de zorlamasıyla kısa sürede siyasi bir harekete dönüştüğü görülmektedir.
-Afganistan’ın 2. büyük şehri Kandırayı merkez edinen Taliban; bundan sonra hakimiyet alanını hızla genişletmeye başladı. Kanlı çatışmalar sonucunda 5 Eylül 1995’te herhalde 26 Eylül 1996’da da Başkent Kabili eski Mücahit örgütlerinden teslim aldı. Bu fetihlerle ülke topraklarını neredeyse üçte ikisine hükmeder duruma gelen Taliban, 1996 yılı sonunda Afganistan İslam emirliği adını verdiği bir devlet kurduğunu ilan etti.
-Bizdeki PKK’nın durumuna benzeyen bir durumda görülmektedir ki; o da şu Taliban ile birlikte anılan diğer bir konu uyuşturucu üretimi ve trafiği sorunudur. Dünya Haşhaş üretiminin yüzde sekseni Afganistan’da yapılmaktadır.
2001 yılına mahsus sıkı tedbirleri ve bunun çok da etkili olmayan sonuçlarını istisna edersek Taliban Devleti yıllarında, devletinin yıkılışından sonra ise Taliban denetimindeki alanlarda hammadde üretimi artarak devam etmiştir. Taliban bu üretimin dinen meşru olmadığını kabul etmekle beraber, şiddetli fakirliğin yaşandığı ülkede nüfusun önemli bir kesiminin Haşhaş ekimini engellemekte istememiştir.
Bu bitkinin ekiminin caiz, ondan uyuşturucu yapımının ve kullanımının ise haram olduğu, kendilerinin Haşhaşı sadece ektikleri, uyuşturucu üretimi ve kullanımında ise gayri müslimlerin devreye girdiği mazeretine sığınan Taliban; gerçekte bu işten büyük gelir elde etmektedir.
Öncelikle ürünün hasadından aldığı yüzde 10 öşür vergisi yüklü meblağları da kabul etmektedir. Ayrıca maddenin naklinde sağladığı silahlı koruma karşılığında yüksek miktarda ekonomik kazanç elde etmektedir. Bu finansal girdiler ile askerlerin maaşları ödenmekte, silah ve cephane alımı gerçekleşmektedir.
*************
-Mısır’da faaliyet gösteren ihvan-ı Müslimin kuruluşundan itibaren Mısır’daki örtülü İngiliz sömürgeciliğine karşı olmuş, tam bağımsızlığı savunmuştur. İngilizlerin kontrolünden henüz çıkamayan Mısır monarşisi yine Benna ve ihvan’ın Hedefindedir.
İhvanın aynı yıllarda ki diğer bir meşguliyet alanı Filistin meselesidir. Filistin’deki siyonist işgalin en büyük destekçisi İngilizler olduğu için örtülü Sömürgecilik ile Filistin sorunu genellikle beraber değerlendirilmiştir.
Sosyal, kültürel ve siyasi alanlardaki mücadelesine ilave olarak ihvan’ın askeri tarzı yapılanmış, yeraltı birimine 1940’ların başında faaliyete geçirdiği bilinmektedir. 1948’de Arap İsrail Savaşı başladığında söz konusu birim öncülüğünde ihvandan çok sayıda gönüllü İsrail’e karşı savaşmak üzere cephelere koşmuştur.
-İhvan’ın kurucusu olan Hasan El Benna İslam aleminin içinde olduğu kötü durumun düzelmesi için birtakım siyasi hedefleri gerçekleştirmeyi zaruri görüyordu. Öncelikle dini ve ahlaki değerlerin hayata geçirilmesi için İslami bir devletin kurulması, sonra hilafetin yeniden tesisi yoluyla İslam Birliği’nin sağlanması gerekliydi. Bu hedefe ulaşmak Müslüman ülkelerin tümünün her türlü sömürgeci hükümetten ve onların yerli işbirlikçilerinden kurtarılması ile mümkündür.
-Bir hadis inkarcısı olmamasına rağmen vahye, gerçeklere ters düşen bazı hadisleri kabul de çekinceli davranıyordu. Örneğin tefsirinde Hz peygambere büyü yapıldığını anlatan isnadı, sahih bir hadisi peygamberlik sıfatı ile çeliştiği gerekçesiyle reddetmişti. Yine o cennette, “o gün bazı yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır”, ayetinin tefsirinde meşhur rü’yetullah hadisini hiç konu etmemiştir. Üstü kapalı bir şekilde, Gözlerin değil kalplerin bakışından söz etmiştir.
-Allah’ın sıfatlarında tatile giderek ve kader meselesinde cebiri benimseyen Cehmiyye; rü’yetullahı inkar ederek Mutezileye, öte şahıslara tebliğ ederek Eş’ariyye, Hazreti Osman ve Muaviye hakkında olumsuz kanaatler serd ederek rafiziye intisab ettiğini iddia etmiş ve onun tarihe gömülmüş bu batıl fırkaların fikirlerine tekrar can vererek Ehli sünnet akidesine büyük kötülükler yaptığını söylemiştir.
-Ne hazin, ne düşündürücü, ne ibretli bir durumdur ve de Suriye’nin belki de bu hale gelmesinde de düşündürücü bir durum şudur ki; bir tesbit olarak belirtilir; Arap âlemindeki İhvan yapılanmaların belki de en önemlisi Suriye teşkilatıdır. Siyasi ve inkılapçı yönü baskın bir teşkilat olan Suriye ihvanının resmi kuruluş tarihi 1945 olarak verilir. Kurucu lider el- Ezher de okurken Mısır ihvanını yakından tanıyan ve bizzat örgüt faaliyetlerine dahil olan Dr Mustafa Esraiyidir. Ölümü 1964.
Sami şeriat Fakültesi dekanı iken 1941’de kurduğu Muhammed’in gençleri, şevabu Muhammed Teşkilatı Suriye ihvan’ın tabanını teşkil etmiştir. Ancak ne hazindir ki sosyalizm İslama uygun olduğu tezini işleyen iştirakiyle Türk-İslam adlı kitabını 1959’da yayımlayan Sipahi işçi ve köylü haklarını savunan bir politik çizgide siyaset yapmış, din karşıtı laik sol çevrelerin her zaman karşısında yer almıştır.
-Mısır’da Kurancı adıyla Maruf olan, 1920 yılında ölen ve kendisi bir tıp doktoru olan Muhammed Tevfik Sıtkı makalesinin başlığını, İslam sadece Kur’an’dan ibarettir. -İslam hüvel Kur’an vahde-, sözü ile özetleyen fikrini söyle belirtir; Hz Peygamberin söz ve fiillerine sadece Onun yaşadığı asrı bağladığını, günümüze yapacağı bir katkısı olmadığını söyler. Mezkur makalesinde kendisini biz Kurancılar nasıl Kuraniyyun diye tanıtan Sıtkı düşüncesini ve tezlerini; -Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” Enam suresi 38. ayetine dayandırıyor. Farz olan namazların Kur’an’da iki rekat olarak geçtiğini söylemiş, zekatta nisap miktarını hadislere bakılarak değil, günümüz şartları gözetilerek tespit edileceğini ifade etmiştir. Ayrıca yine Ahmet Suphi Mansur da, hadislere bir değer atfetmemektedir. -Kur’an’ın itikadı- başlıklı makalesinde şahadet kelimesinin la ilahe illallahtan ibaret olduğunu ileri sürmekte, tüm peygamberlerin eşit statüde olduğunu belirtmektedir.
Hz Peygamberin elçiliğine dair cümlenin ezanda olmaması gerektiğini iddia etmekte ve onun Mescidi Nebevideki kabrinin ziyaret edilemeyeceğini söylemektedir. Müslüman kadınların iyi ve barışçıl insanlar olmaları şartıyla gayrimüslim erkeklerle evlenmelerini helal, buna karşın ona göre hiç de iyi insanlar olmayan Bin Ladin ve Kardavi benzeri kişilerle evlenmelerine ise haram olduğu fetvasını vermektedir. Beş vakit namazı kabul etmekle beraber, namazdaki Tahiyyat duasının Hz peygambere övgü içerdiği için okunmayacağını söylemekte, cihadın sadece savunma amaçlı olduğunu belirtmektedir. Müslümanların yönetiminde Halifeliğin değil demokrasinin geçerli olmasını istemektedir.
-Yani Kur’ancılık Türkiye’de daha çok Kur’an İslam’ı adı altında Hüseyin Atay, Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk, Bayraktar Bayraklı, Muhammed Nur Doğan, Abdulaziz Bayındır gibi bir çoğu ilahiyat kökenli akademisyenler tarafından temsil edilmiştir. Bu isimler arasında ideolojik ve metodolojik bir yöntem ortaklığından bahsetmek zordur. Özellikle bunlar üzerine en etkili olan Hüseyin Ataya gelince; sebebi nüzulü rivayetlerine ve Nebevi tefsire bir kaynak değeri atfetmeyen Hüseyin Atay, yapınız müsait ise Kur’an kendini size açıyor, diyerek bir referans kapısını da aralamaktadır.
-Tarihselci İslam Modernizmi, modernizmin fikir babası olan Fazlurrahman kölelik olsun, çok kadınla evlilik, kadının dövülmesi, mirasın cinsler arasında eşitsiz paylaşımı, kadının küçük yaşta nikahlanması, Fetih amaçlı savaş esirlerinin öldürülmesi gibi hükümlerde tarihselci, İslam Modernizmi savunmacı bir pozisyona hiç girmeden bu hükümlerin tarihsel şartlarını anlamaya, beşeri maksatları bulmaya çalışır. Hükümlerin evrensel olduğu hususunda metinselciler gibi bir ön kabule sahip olmadığı için tevile gerek kalmaz. Ve yine Kur’an’ın manası ilahi ama lafzı Hz Peygamber’e ait beşeri kaynak olduğu şeklindeki kanaatından dolayı bazı gelenekçi çevreler tarafından başına ödül konularak katli istenir.
İşte Fazlurrahman şu yöntemi önerir. İlk önce Kur’an’ın indiği döneme gidilip Siyer ve sebebi nüzul rivayetlerinin yardımıyla ayetlerin hangi maksatlara binaen, hangi genel ilkeleri yerleştirmek için indiği tespit edilir. Sonra bu ilkeler bugüne taşınır ve ilkelerin çağın şartlarına nasıl gerçekleşeceği tespit edilerek modern çözümleri vardır. Böylece Kur’an’ın Emir ve yasakları zamanımızda yeniden etkinlik kazanır, der. Ayetlerin hükümleri ise ibadetlerle ilgili olanların dışında Fazlurrahmana göre tarihsel kalmaktadır. Bu hükümler çağın şartlarında ve çağın maslahatlarına binaen nazil olmuştur. Dolayısıyla sonraki dönemlere hitap etmez. Zira toplumsal şartlarla maslahatlar sürekli değişmektedir. Değişmeyen ise Kur’an’ın Evrensel ilkeleridir. Nasıl hırsızın elinin kesilmesine hükmeden Maide 38. ayetin maksadı; Eğer ağır bir cezanın hırsıza uygulanması adil ve huzurlu bir toplumsal düzenin oluşturulması ise, aynı maksadı çağımızda gerçekleştirecek daha ağır veya hafif başka bir ceza ayetteki hükmü Ceza’nın yerine geçebilir. Tarihselci modernistlerin eleştirdikleri metinci modernistler ise, ayetin tarihi bağlamına genellikle müracaat etmeden mesela ayet metnindeki kelimenin sematiğinden hareketle, el kesmenin kat’ı, eli yaralayıp çizmek suretiyle hırsızı işaretleme manasına geldiğini söyleyebilmektedir. Ancak her iki durumda da Kur’an’da hırsız için konulan had cezası artık işlevini kaybetmiş olmaktadır. İşte modern bulunmayan bir şekli uygulama, yerini bir başka uygulamaya bırakmaktadır, der.
-İslamı içeriden bozma amaçlı bu uygulamalar; tüm islam dünyasında uygulanmaya konulduğu gibi, memleketimizde de hararetle gündemde tutulmuştur.
Nitekim Sait Yazıcıoğlu kendi anılarında kaydetmektedir ki; 28 şubat 1997 yılında dindar ve inançlı insanlara yapılan baskıların sebebi; özellikle Yaşar Nuri Öztürk, Hüseyin Atay, Hasan Elik, Rami Ayas, Beyza Bilgin gibi ilahiyatçılara bizzat ordunun talimatı ile yazdırılmış olan İslam Gerçeği adlı kitaptır.
-1950’li yıllarda düzenlediği Anadolu konferansları ile Necip Fazıl’ı taşraya taşıyan büyük doğu Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Malatya’da terzi Sait Çekmegil, daha önce Risale’i Nura yakın, Bediüzzaman’ı sever, eserlerini okuyan bir kimse iken ancak Suudi Arabistan’a gittikten sonra, muhtemeldir ki Vehhabiliğin etkisinde kalmıştır. Kuran Merkezi duruşu bu bağlamda sanki bir ironiyi çağrıştırmaktadır. Duasında şöyle der; Hintten Çin’den, Yunan’dan muharref nasranilikten, menkıbevi İsrailiyattan devşirilen, mistik sayıklamalardan müşteki olanların zanniliklerinden teberri ederiz, diye niyazda bulunan Çekmegil; uzun yıllar Türkiye’deki tasavvuf çevrelerince mezhepsizlik, dinsizlik arasında bahsedilir olmuştur.
O vahye göre -Büyük Zulüm- adlı kitabında Said Nursi, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Zahid Kotku, Ali Şeriati gibi büyük üstatları Kur’an’ın çizgisinden saparak, fikirlerine zulüm karıştırmakla suçlar. Bidat ve hurafelerden arındırılmış bir din anlayışını keskin ve yaralayıcı bir dille savunan geleneğin var ettiği anlayışlara ve bilhassa tarikat yapılanmalarına karşı entellektüel bir duruş sergileyen Çekmegil, Malatya ekoli diye bilinir.. Radikal çizgiye şeklini veren kişidir denilir.[3]
*******
FETÖ
Bir asırdır cehalet, fakirlik ve ihtilaftan kurtulamayan doğu ve doğu insanı, bir de buna baskı ve maalesef sonrasında da pkk, Deaş ve diğer ifadeyle ermeni hakimiyetinden kurtulmuş değil.
Abd-nin, Almanya ve Avrupanın oyun tuzağından hala kurtulmuş değiliz.
Kaç asırdır kendi üzerinden oyun oynanan doğu, hala kurtulmuş değil ve maalesef kendisi de ciddi olarak bundan yeterince kurtulmaya çalışmamaktadır.
En kolay yaptığı iş, -elbette kolay değildir- batıya göçmektir.
– 28 Şubat kararlarını askerler hazırladı.[4]
-Bir İngiliz oyunudur; Dini yasakla, halkı devletle karşı karşıya getir.
Dine ihtiyaç duyanların ihtiyaçlarını açacağın kanalizasyonlarla gider veya sulandır.
– Mutezile Abbasiler döneminde ve özellikle Harun Reşid döneminde gelişme göstermiştir.
Bu her dönemde de bu şekilde gelişmeler göstermiştir.
Nitekim Fetöde sağ iktidarlar döneminde, sol düşünceliler de sağ iktidarlar döneminde işlerini yürütmüşlerdir.
Ancak şu anda tehlike geçmiş değil, Mutezile görüşün bu zamanda da kendine uygun zemin bulmasından korkulur.
Uygun tv ve proğram ve medya dünyasını buldukları gibi…
– Fetö eğer 5 yıl önce ölmüş olsaydı belki adeta onun bir Anıtı dikilecekti.
Ancak bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, akıbeti itibariyle baktığımızda durum hiç de öyle olmamıştır.
Münafık bir yapı olan Fetö; hem dini ve hem de insanların teveccüh ettiği Risale-i Nurları tahrife yöneldi.
La ilahe illallah demenin iman için kâfi olduğunu, Muhammedur Rasulullah demeden de olacağını söylerken, bunu okudukları ezana da yansıttılar. Müslüman bir kadının gayr-ı Müslim bir erkekle evlenebileceğini ve bunu gerçekleştirerek göstermiş oldu.
Diyanetin raporunda bu durum genişçe belirtilmiştir.[5]
15 Temmuzdan sonraki veya 17- 25 Aralık 2013’den sonraki durum neticesinde onun hakkındaki kanaati ile aleyhine dönen insanlar, belki de öncesinde aleyhine dönmeyecek, onu hayırla yad edecekti. Onun hakkında çok övgülerde bulunacaktı. Ama bugün dünyada Müslüman ve gayrimüslim olarak Fetö’ye bakış tamamen farklıdır.[6]
-Feto yıkılınca arkasından PKK ve kandil yıkılmaya başladı.
Afrin ve çevresine, pkk ve deaş yuvalarına girildi.
Arkasından Adnan Oktar ve bütün kirli işleri ortaya çıkmaya başladı. Yani bütün kirli ilişkiler Haşhaşi çatısı altında toplanmış, çatı gidince, temeli yıkılınca etrafındaki duvarlarda teker teker çökmeye başlamıştır.
Feto aslında çok uluslu, ilişkili, kirli bir yapının genel adıdır. Bu kirli Fetö terör örgütü Türkiye’deki uyuşturucu çetesinin ve aynı şekilde fuhuş çetesinin de ilk adımını oluşturdu.
Fetönün şifresinin çözülmesiyle birlikte birçok çete otomatikman hepsi de bu arada çökmüş oldu.
-Hem devleti ve hem de özellikle Nur cemaatını bitirmeye çalışan Fetö, biz muhabbet fedaileriyiz, yalanına sığınarak iki taraftan da tokat yemiştir.
-Aslında Fetönün nemalanmasına devlet rejimi zemin hazırlamıştır.
İnançlı insanları Fetönün kucağına itmiştir
Bunu da ABD. nin maaşını ödediği mit planlamıştır. Tıpkı PKK gibi.
Şimdiye kadarki uygulamalar adeta 15 Temmuzun alt yapısını oluşturdu.
Fetö dini ve özellikle sahabeyi kullandı.
Dine susamış ve kaynakları kapatılmış bu millet Fetönün bulanık suyuna koştu.
-Fetönün ulusal çapta Ortadoğu’daki versiyonu ise Deaştır.
Biri İslam dünyasını şekillendirip biçimlendirmeye çalışırken, diğeri İslam hakkında Hristiyanlara olumsuz mesajlar vermektedir.
– 3. Meşrutiyetin katı bir devamı olan cumhuriyet, farklılıkları ortadan kaldırdığını düşünerek, ayrık otlarının çıkmasına zemin hazırlamıştır.
-Feto bir taşla iki kuş vurmuş oldu orduya.
Polise, devletin değişik kurumlarına yerleştirdiği insanlar eğer başarılı olursa böylece kendisi o başarıyı kendi lehine çevirecekti. Devleti yine Amerika’ya, İngiltere’ye teslim edecekti. Başaramasa da yine kârlıydı. Çünkü bu milletin içerisinde inançlı olan insanları da böylece devre dışı bırakmış, onları harcamış, bir nesli de böylece bitirmiş olacaktı.
Başaramasa da yine bir nesli bitirmiş oldu ve bu nesilden sonra gelecek olanların nesillerinin eserlerindeki bulanıklık da böylece devam etmiş olacaktır.
-15 Temmuz tiyatro mu? Kontrollü darbe mi?
Erdoğan mı yaptı ? Bütün bunları başkanlık için mi yaptı?
Bu söylentileri umursamıyor, siyasi bir saldırı olarak değerlendiriyor, gülüp geçiyor, karşıdakinin ahmaklığına veriyordum.
Ancak iyi niyetli gibi görünen bir kimseden de bunu duyunca, bu köksüz ve temelsiz düşüncenin ileride temellendirilmesini engellemek için yazmayı zaruret gördüm.
Evet, Eşek kat kat eşek olsa, sonra dönse insan olsa ve ona denilse ki; Bak eşek Efendi.
15 Temmuz darbesini Erdoğan kendisini öldürtmek için o kadar askeri kendi üzerine saldırttı. Özel eğitimli askerlerin helikopterlerle kendisini karada- havada -denizde arayarak öldürmesini sağladı. Kendi arkadaşlarını, mecliste bulunan arkadaşlarını bombalattı, öldürttü. Ve kendi devlet başkanı iken, devletin tüm imkanları elinde iken, kontrolünde iken buna rağmen adeta bunları elinin tersiyle itercesine, Ordu’daki belli bir kesimi ayarladı, kendisine saldırttı ve bu tiyatroyu oynamak ve aynı zamanda bu başkanlık sistemini getirmek için bütün bu kadar zor yolu tercih etti!!! Oysa şimdi kolayca yaptığı halde…
Eğer bunu kabul edersen insan olacaksın. Yoksa eşek olarak devam edeceksin! Hangisini tercih ediyorsun denilse; mübalağa etmiyorum, çok rahatlıkla diyebilirim ki, o eşek şunu diyecektir; sizin bu dediğinizi kabul edip insan olacaksam, ben bu eşekliğimden memnunum, hadi eyvallah, deyip kendi eşşekliğine gerisin geriye dönecektir.
Erdoğan geçmiş 16 yıl içerisinde topluma vermiş olduğu güven ve hizmetleri ile de bunu ispat etmiş iken, neden kendi ayağına baltayı vursun? Neden kendi aleyhine çevirsin işleri? Neden bunca yaptıklarını sıfıra indirsin? Adeta sonuçsuz bıraksın! Elbette ki mümkün değil.. Bunu Akıl –mantık- düşünce ve insanın kabul etmesi mümkün değil… Bir de ortada bunca, yüzlerce ve binlerce delil var iken nasıl oluyor da tiyatro için ayarlamış olduğu insanlardan bir insan ki, hiç birisi çıkıp da bunu ifşa etmiyor. Erdoğan beni tuttu, bizi tuttu, bizi ayarladı, bu işi bize yaptırdı, deyip de neden hiç birisi bunu ifşa etmezken; Fetö’nün bu işi yaptırdığına dair binlerce delil ve belgeler ortada olduğu halde, hala buna senaryo demek, hala bunu Erdoğan yaptı demek, elbette ki Akılla, izanla, düşünceyle, insanlıkla, mantıkla, seviye ile ifade edilebilecek bir durum değildir.
Tiyatro diyenler aslında kendileri tiyatro oynuyor. Ciddiyetten, samimiyetten, idrakten ve anlayıştan uzaktır. Bu bir asırlık kirli, şaibeli, seviyesiz bir düşüncenin işidir.
Kendi darbelerine bir perde çekmek amaçlı bir savunmadır.
Ancak yalan çuvala sığmıyor.
Geçmişte yapılan bunca olumsuzları ve olumsuzlukları böyle basit bir ifade elbette ki kapatmıyor, onun üzerini örtmüyor.
-15 Temmuz şimdiye kadar yapılan darbeler içerisinde en korkunç ve dehşetli olanıdır. Aslında darbe de değil, tam bir işgaldir.
Aslında 100 sene önce şekillendirilmeye çalışılan Türkiye’nin, yüz sene sonra daha dehşetli bir surette çevresindeki devletlerle beraber şekillendirilmeye çalışılması ve hatta daha da ötesinde, Suriye’nin düştüğü bu durumdan daha korkunç bir şekilde bir iç savaşın başlatılmasına; bir taraftan pkk- nın ve diğer taraftan Kıbrıs’ta hazır bulunan 50000 tane İngiliz askerinin, diğer taraftan Amerika’nın, diğer taraftan Ermenistan’ın meseleye el atarak Türkiye’nin bölünerek parçalara ayrılmasıdır.
100 sene önce 5 milyon metrekare olan Türkiye’nin yüzölçümü 780 bin metrekareye düşmüş ve bu 15 Temmuz darbesi ve işgali ile de bu durum belki de birkaç yüz bin metrekareye düşecekti. Doğu tamamen Ermenistan’a ve PKK’ya bırakılacak, belki İç Anadolu’da küçük bir kısım ve kesim bu millete ya bırakılacak, yıllarca sürecek bir savaş, bir kavga, bir kan ve barut devam edecekti.
-Fetö ile sadece Türkiye değil, İslam dünyası şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
Bir asırdır Türkiye-yi bağlayan dört bağdan 4. bağ da kopmuş oldu, 15 Temmuzla birlikte.
– ABD yi işgal eden evanjelistler[7] aynı olayı Türkiye içinde de Feto kaynağı ile elde etmektedirler. Türkiye’deki Fetönün ahtapot gibi yayılması neyse, Amerika’daki evanjelistler de öyledir. Ancak Amerika’daki evanjelistler sadece ABD için bu işi yapmamakta, dünyanın bir çok ülkelerinde, muhtelif ülkelerinde özellikle İslam ülkelerinde ve İslam ülkelerine özellikle Türkiye ve Mısır’da bu daha da yoğunlaşmaktadır.
Doğuda kripto Ermeni misyonerleri çokça bulunmaktadır.
Abd-nin sicili ve geçmişi kirli ve lekelidir. Cinayetlerle doludur.
Bize saldırması da boşa değildir.
Kuyruk acısı var. Hem Fetö, hem PKK ve 15 Temmuz başarısızlığı.
Bizde bir söz vardır; İt ürür kervan yürür, diye…
-“TÜRKLERİ SALLAYACAK BAZI OLAYLARI BEKLİYORDUK”
Papaz Brunson’un cep telefonundaki mesaj içeriğinde, ” Türkleri sallayacak bazı olayları bekliyorduk. İsa’ya dönmek için gerekli koşullar oluştu. Sanırım olaylar daha da kötüye gidecek. Sonunda biz kazanacağız” ifadeleri yer aldı.”[8]
-Yazar Fâsî “ Önce İslam davetinin ulaştığı kişinin öncelikle düşünüp öğrenmesi ve sonra da tercihte bulunması gerektiğini söyleyip, ardından “ Misyonerler, İslam ülkelerinde hile ve yalanı o kadar ileri boyutlara götürmüşlerdir ki, İslam adına kitaplar telif etmişler ve bu kitaplarda dolaylı yollarla dinini henüz çok iyi kavramamış olan Müslümanların inancını bozmaya çalışmışlardır. Müslümanlar bazı yöntemlerle bunlara tepki gösterdiğinde ise bunu özgürlük alanına dokunmak olarak lanse etmişlerdir.” (s. 286)
****************
CHP kendi kontrolünde değil. İngiltere ve Amerika’ya kadar uzanıyor.
İçte ise Chp-Pkk-Fetö üçlüsü bir arada görünmektedir.
-Erdoğana yapılan saldırılar olumsuzluklarına engel teşkil etmiş olmasındandır.
Erdoğana su-i kast.. 20 ton patlayıcı dolu o panelvan ve keskin nişancıyla ölümüne teşebbüsler.[9]
Türkiye-deki kirli oyunun vehametini ve dehşetini göstermektedir.
-Kenan Evrenin danışmanının ifadesine göre, Evren cumhurbaşkanı olacağını bilmiyordu. Hatta emekli olacağından dolayı ev arıyordu.
Evvelden iki balık kavga ediyorsa oradan mutlaka bir İngiliz geçmiştir denilirken, şimdi buna bir de Abd eklendi.
Her noktamızı bilen Abd, onu çok iyi kullanıyor.
Abd 1970-lerde pkk yı kurmuş, bunu devlette biliyordu.
1970-lerde solcu olduğunu ve kominizmin içinde hakim olduğu Chp, Amerikan düşmanlığı yaparken, bu gün Abd-nin kucağında oturmakta ve onun memesinden süt emmekte ve beslenmektedir.
-Abd-nin merkez bankası Roshidlere aittir.
Özel sektördür.
Abd- yi aileler yönetmektedir.
– 2018 yılındaki seçim propagandalarında yalan geri döndü.
Kimisi tv-lerde yüzü kızardı, sesi yalpaladı, kimisi de demedim diyerek inkara gitti, kimi de aldığı duyumları olduğunu söyleyerek bağlandığı pirizin komiği durumuna düştü.
-Erzincan’da 33 vatandaşın kurşuna dizilip yakıldığı katliamda ABD parmağı. Sanıkları serbest kalan katliamda, vahşetin yaşandığı gün Başbağlar semalarında ABD helikopterlerinin uçtuğu iddia edildi.[10]
-İçte ve dışta sahtekarlıklarla geçen bir asrı yaşadık.
-‘Erdoğan kazanıyor deseydim, camia beni çarmıha gererdi’
Hakan Bayrakçı ‘Erdoğan anketlerde %51 çıkıyordu ama ben %49’a düşürüyordum’ demişti.[11]
-En çok korktuğum husus ise; bu Fetö musibetinin tıpkı bir asır rejim kavgası, yarım asır pkk kavgası gibi, bir yarım asır da Fetö kavgasıyla geçiştirilmiş olmasıdır.
Bunu engellemek için en elzem ve ilk iş olarak Fetöden gerçekten mağdur olanların görevlerine dönderilmesidir.
Bunlar tahrik edilerek devletin aleyhine kullanılmamasıdır.
Evet, Fetö’den mağdur olan insanların bir an evvel durumlarının çözüme kavuşturulması lazımdır. Aksi takdirde bu Fetö’ye yarar sağlayacak ve toplumda bir kaos oluşturacaktır.
İnançlı, samimi ve Feto ile bağlantısı olmayan bu insanların bir an evvel göreve, vazifeye başlatılması lazım. Aksi takdirde bu toplumda bir patlamaya, bir birikime, bir sıkıntıya neden olacaktır.
Bunun bedelini sadece devlet değil toplum da ödeyecektir. Aynı zamanda Fetö’den ayrılmak isteyenler bu bahaneyle fetö’ye biraz daha bağlanmış olurlar. Devletin, hükümetin bu konuda hızlı hareket etmesi lazım.. Hukukun hızlı işlemesi lazım.. Suçlu olanların cezalandırılırken, mağdur olanların, suçu tespit edilmemiş olanların bir an evvel göreve başlatılması gerektir.
-Dışarıdan bir şey yapamayanlar, içeriden karıştırmaya devam edeceklerdir.[12]
Feto yıkılınca onun kolları olan Kuytul olsun,[13] Adnan Oktar olsun, teker teker ortaya çıktı. Evet Mustafa İslamoğlu’ndan da pek ses yok. Yani bunlar tamamen ahtapotun büyük parçasının kolları mesabesindedir. Büyük parça ele geçirilince, bir sonuç alamayınca kollarda tamamıyla devre dışı bırakılmaktadır.
**********************
ADNAN HOCA
Adnan Oktar ahtapotun diğer bir kolu, Fetö’nün diğer bir kolu, Hasan Sabbah’ın bir benzeri. Fakat bu fuhşu biraz daha açığa çıkartıyor, açıkça fuhuş yapıyor, açıkça fuhuş yaptırıyor. İslamı kılıfa geçiriyor.
Bunlara boşuna Haşhaşi denilmemiştir. Zira bir çok noktada benzerlik arzetmektedir.
Masonlukla bağlantılarının bulunması, yahudilere destek olmaları, sefahet ve uyuşturucu bğlantıları onları modern haşhaşiler kılmaktadır.
“- Bernard Lewis, Haşişîlerin Haçlılarla birkaç defa çatışmak zorunda kalmışlarsa da onlarla mücadele etmek için özel gayret göstermediklerini söyler. Buna rağmen 1192’de Kudüs Kralı Conrad de Montferrat’ı öldürmeleri Haçlılar arasında büyük yankı uyandırmıştır.
Selahaddin-i Eyyübi Halep (570/1174) ve Araz (571/1176) kuşatmaları sırasında iki defa Haşişiler’in suikastına maruz kaldı ve ikincisinde ölümden kıl payı kurtuldu. Bunun üzerine Raşidüddin Sinan’ın oturduğu Masyaf Kalesi’ni kuşattı ve Haşişiler’in hâkimiyetindeki bazı yerleri tahrip etti. Ancak Sünni birliğini yeniden sağlamayı ve Batı’dan gelen istilacıları kovmayı öncelikli hedef belleyen Selahaddin, Masyaf kuşatmasını kaldırıp Haşişiler’le iyi geçinmeye karar verdi öyle ki 588/1192’de Haçlılar’la anlaşma yaparken onların da göz önünde tutulmasını şart koştu; bu Haşişiler arasında 4000 kadar da Yahudi vardı.
..Cinayetlerini her zaman hançerle işleyen fedailer Bernard Lewis’in naklettiğine göre; müstahkem kalelerinde, küçük yaşlarından itibaren ailelerinden ayrı yetiştirmek üzere alıkoydukları köylü erkek çocuklara buluğ çağından yetişkinliğe kadar aralıksız süren eğitimleri boyunca pek çok yabancı dil öğretiliyormuş. İtaat ettikleri ve emirleri gözü kapalı yerine getirdikleri takdirde “Tanrılar Tanrısı” reislerinin kendilerine cennetin güzelliklerini bahşedeceğine inandırılan bu çocuklar, en ufak itaatsizliğin ölümle cezalandırılacağını da biliyorlarmış. Bir ölüm makinesine dönüşen bu insanlar Cengiz Aytmatov’un sözünü ettiği bir tür mankurtlaştırma eğitimine alındıkları andan, birini öldürmek üzere efendilerinin huzuruna çıkana dek, hocalarından başka kimseyi ne görürler ne de başka söz işitirler.”[14]
-Gazeteci İpek Özbey, eski içişleri bakanlarından Sadettin Tantan ile ‘Adnan Hoca’yla ilgili ilginç bir röportaj yaptı. Buraya kısmen iktibas ediyorum.
“Sayın Tantanın cevapları.
Adnan Hoca bir tarikat değil, dinle falan da ilgisi yok. “Neden 19 yıl beklediler” sorusuna takılmayın. Şu anda bu operasyonu yapan yetkililere destek vermemiz gerekir. Kamuoyu oluşturmamız lazım, halk bu operasyonu sahiplenmeli. Kimse siyaseten engellemesin diye sahip çıkmak gerekiyor. Çok zor bir operasyon. İçten, dıştan müdahale gelebilir.
-Türkiye’de teknolojiyi en iyi kullanan örgüt Adnan Hoca’nın örgütüdür. Teknik takiple siyaseti ve basını teslim alanlar bunlardır. Gazete sahiplerinden, yayın yönetmenlerine, milletvekillerine arşivledikleri çok kişi vardır. Teknik takipte kullandıkları teknoloji o zaman polisin elinde bile yoktu. Arşivledikleri milletvekilleri sonradan bana teşekküre geldiler. Ama bunlar arasında özür dileyecek misin diye önerge verenler de oldu.
-Bakın, bugün PKK-PYD-YPG’yi kim destekliyor? NATO Müttefiki Amerika başta olmak üzere, İngiltere, Almanya, İsrail’in desteklediğini biliyoruz. PKK-PYD’yi, FETÖ’yü kim kullanıyorsa Adnan Hoca’yı da bundan ayrı düşünmeyin. Harun Yahya ismiyle yazdığı kitaplar son derece üst kalitede kâğıtlara basılıyor, başka dillere tercüme edilip, bedava dağıtılıyor. Korkunç bir bilgi ve enformasyon savaşı değil mi? Bunlara para yetebilir mi? Bunları size yurt dışında dağıttırırlar mı?
-Adnan Hoca da “inşallah maşallah” sözlerini dilinden düşürmedi. Ancak yaptıkları, televizyon programlarındaki tavrı dini olmaktan çok uzaktı…
O dini kirletiyor.
-Mesela Hindistan’da Ahmedilik bir İngiliz istihbaratı yapılanmasıdır. Keza Hizbul-Tahrir de öyle. Boko Haram’da da benzer bir durum görürsünüz. Bunlar, istihbarat örgütlerinin güdümündedir. Ülkeler bunlar üzerinden istikrarsız hale getirilir, çatışma ortamı yaratılır ve aynı inanç içerisinde insanlar birbirine düşman kılınır. Irak ve Suriye laboratuvarında bunu görürsünüz. Türkiye’nin de aynı tehlike ve tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bir an evvel önünün alınması gerekiyor.
-Uluslararası ağın bir parçası olduğunu söylüyorsunuz. Onu Kedicikleriyle izlerken meczup gibi görüyor, hatta mizahını yaptığımız bile oluyor. Aslında ciddiye almamız gereken bir tehdit var karşımızda…
Kesinlikle.
Magazinleştirmemek gerekiyor bu meseleyi… Bizim neslimizi yok ediyor. Genç kızlarımızı, erkeklerimizi kolay para kazanmaya sevk ediyor, kirletiyor. Türk kimliği yok ediliyor. Milli Mücadeleyle kazandığımız özgürlük ve bağımsızlığımızı elimizden almaya çalışıyorlar.
-1999’da, müritlerinden Oktar Babuna “kansere çare buldum” diye ortaya atıldı. 160 bin ünite kan toplandı ve ABD’ye gönderildi, akıbeti bilinmiyor. “Gen haritamızı çıkartıyorlar” diye isyan eden dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş adeta linç edildi… Başlı başına bir casusluk olayı mıydı?
-TAPU KADASTRO’YU İYİ İNCELEMEK LÂZIM!
“Bir tarafta Fethullah Gülen var. Eğitim düzeyi son derece düşük. Vaazlarında ağlayan, belli güçler kullanılıp, eğitilen, büyük bir güce ulaşmış, aşağı yukarı 124 ülkede her türlü alt yapısı olan, okulları olan bir yapı. Fethullah Gülen’i tutan kim, Yaşar Tunagür! Nereden çıkmış, Tapu Kadastro’dan… Bir tarafta Abdullah Öcalan… Eğitim düzeyi çok yüksek değil. Nereden mezun? Tapu Kadastro okulu. Tapu Kadastro okulunun yapısına baktığınız ve oradan mezun olanları iyi incelediğinizde farklı bir şeyin ortaya çıktığını göreceksiniz. Daha fazla konuşmayacağım ama burayı iyi incelemek lazım… Biri (PKK) Türkiye’yi silahlı şekilde çatıştırıyor, diğeri (FETÖ) ülkeyi siz yöneteceksiniz diye Türk gençliğini kendisine tabi tutuyor.”[15]
-Adnan Oktar her yönüyle şaibeli bir insan.
Harun Yahya adıyla, Yahudilik ve masonluk kitabı ile gündeme oturdu, kendisini tanıttı, epey bir iltifat gördü ancak İnternet ortamında onunla ilgili çok şeyler söylenmektedir. Mesela bu kişinin o olmadığı, Harun Yahya’nın öldürüldüğü…
-Fetö Haşhaşiliği gizli yaparken Adnan Oktar bunu gayet açık ve hiç gizlemeden açık ve net olarak yapmaktadır.
Göstere göstere toplumu da tahrik ede ede, gençleri, genç kız ve erkekleri de teşvik ederekten bunu yapmaktadır, cazip hale getirmektedir.[16]
-Adnan Oktar Fetö’nün yan grubu.
Aynı zamanda haşhaşilerin diğer bir yüzü, Haşhaşilerin devamı.
Adnan Oktar hakkında ileri geri konuşmak caiz midir, diye bana sorduklarında şunu söylemiştim; O fasık-ı mütecahir olduğu için yani günahı açıktan açığa işlediği içindir ki, ondan dolayı onun hakkında yani aleyhinde konuşmak dinen caizdir. Çünkü fasıkı mütecahir olan insanın gıybetinin yapılmasında bir beis yoktur.
Artık bununki mütecahirlikten de geçti, şeddeli bir hal almış oldu.
Her gün 100 milyarlık bir masrafı oluyor, zaten kirli şeyler söylemeye, zihinleri bulandırmaya gerek yok. Yapmış olduğu şeyler hiçbir surette dini olmayıp, dinle alakası olmayan, sadece din maskesi arkasına sığınaraktan birçok menfilikleri, olumsuzlukları, iletişimleri, bilgi sızdırmaları ki; yazmış olduğum yazılarımda da belirttiğim üzere toplumun genel olaraktan gen yapısının çıkartılması, birçok gizli bilgilerin dış ile bağlantılı olduğu açıkça görülmekte ve bilinmektedir.
Gittikçe bu koku daha da yaygınlaşacak, kendisini gösterecektir. Bu da Fetö’nün diğer bir uzantısıdır. Farklı bir versiyonudur. Ahtapotun farklı bir kolunu oluşturmaktadır. Fetö genel olarak da büyük bir ahtapotun kendisi, bir derece bunun uzantısı Avrupa’ya uzanır.. Amerika’ya, İsrail’e, İngiltere’ye ve içerimizdekilerine kadar uzanan bir uzantısı mevcuttur.
Bir Kıssa:
. Romada Hrıstiyanların bir pazar ayini varmış. O kadar büyük bir ayinmiş ki Papa bile katılıyormuş. Ortalık mahşer yeri gibi.Fakat kilisenin kapısında, önlerinde levhalar olan iki adam dikkat çekiyormuş.
Birinci levhada, “Hrıstiyan kardeşinize yardım edin” yazıyormuş, ikinci levhada ise “Yahudi kardeşinize yardım edin” yazıyormuş.
Ayinden çıkanlar iki dilenciyede bakıyormuş, tabiki Hrıstiyan olana para veriyormuş, üstüne üstlük Yahudi olana pis bakışlar atıyorlarmış.
Ayinden çıkan biri, Yahudi olan dilencinin yanına gitmiş ve demiş ki,
– Yahu bari başka bir şey yazsaydın, bu şekilde tabiki siftah yapmadan beklersin.
Yahudi olan öteki sözde Hrıstiyan olana seslenmiş
– Hey Salamon! Şu herife baksana, gelmiş bize ticaret öğretiyor!
MEHMET ÖZÇELİK
04-08-2018
[1] Bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221.
[2] Bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273.
[3] Daha geniş bilgi için bakınız; Çağdaş İslami akımlar- Mehmet Ali Büyükkara.
[4] https://www.ahaber.com.tr/ekonomi/2018/07/06/28-subat-kararlarini-askerler-hazirladi
[5] https://www.diyanet.tv/diyanet-feto-raporu
https://www.diyanet.tv/diyanet-feto-raporu/video/kendi-dilinden-feto-orgutlu-bir-din-istismari
https://www.youtube.com/watch?v=e4oRUl2-yVc
[6] http://m.haber7.com/siyaset/haber/2669646-15-temmuzun-bilinmeyenleri-ortaya-cikti
http://www.haber7.com/foto-galeri/54425-dakika-dakika-darbe-girisimi
http://www.haber7.com/foto-galeri/54424-unutulmayacak-fotograflariyla-15-temmuz
https://www.yenisafak.com/gundem/yeni-safaktan-15-temmuza-ozel-120-sayfalik-ek-3384080
https://www.yenisafak.com/gundem/14-bin-fetocualmanyada-3384215
https://m.habervaktim.com/news_detail.php?id=549945
[7] http://www.habervaktim.com/haber/537249/sirtini-boyle-sivazladilar-kim-bu-sapkin-evanjelistler.html
[8] https://www.google.com.tr/amp/s/m.sabah.com.tr/gundem/2018/03/18/o-papaz-ihaneti-boyle-duyurdu/amp
[9] http://www.seslimakale.com/videodetay/ersin-ramoglu–20-ton-patlayici-dolu-o-panelvan-26894
[10] http://www.haber7.com/guncel/haber/2662626-basbaglar-katliaminda-carpici-iddia
https://www.yenisafak.com/gundem/basbaglar-katliaminda-carpici-iddia-abd-helikopteri-ucuyordu-3382211
[11] http://video.haber7.com/video-galeri/122177-erdogan-kazaniyor-deseydim-camia-beni-carmiha-gererdi
http://www.seslimakale.com/videodetay/suleyman-ozisik–anket-teroru%E2%80%A6-26813
[12] http://m.haber7.com/dunya/haber/2674918-skandal-fransizlar-pkkya-universite-yapiyor
[13] https://www.yenisafak.com/gundem/furkan-vakfinin-bae-ve-misir-ile-iliskileri-arastiriliyor-3047937
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10156006635088374&id=656108373
[14] http://www.vansiyaseti.com/m/?id=37787
[15] https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=430787214103690&id=100015172448520
https://www.cnnturk.com/video/turkiye/sadettin-tantan-adnan-oktar-gercegini-anlatti http://akademidergisi.blogspot.com/2017/03/akademi-dergisi-icimizdeki-israil-i-desifre-etmeye-devam-ediyor-kripto-yahudiler-masonlar-tgrt-islamciligin-icinde-donen-gizli-yahudi-dolaplari-cevat-babuna-sabetay-sevi-siyonistler-oktar-babuna-gercek-yuzu-musluman-genc.html?m=1
[16] http://video.haber7.com/video-galeri/123038-adnan-oktarin-gundemi-sarsan-ses-kaydi
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
(SEN DOĞRU YOLDA OL, ALLAH SENİ UTANDIRMAYACAKTIR)
Diyarbakırlı Mehmed Sâid Paşa