KURAN VE HADİS ÜZERİNE
KURAN VE HADİS ÜZERİNE
Kur’an-ı Kerim-de her şey var mıdır?
Âyette:” Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.”[1]
Her şey Allah-ın ilminde ve kâinatın arşivi olan levh-i mahfuzdadır.
Ancak bu durum herkese ve her hal-u kârda açık ve açılmış değildir.
-Kur’an-da her şey yok ki!
Mecelle var mı, yüzlerce islam hukuku eserleri aynen Kur’an-dan mı?
Hadiste; El kâtilu la yerisu. Yani Kâtil öldürdüğü kimsenin mirasına sahip olamaz.
Kur’an-ı Kerim Hadis-i Şeriflerle bir bütündür.
Kuranda olmayan, hadis ve islâm hukukunda olan bir çok hükümler vardır.
-Kur’an-ı Kerim Allahın koruması, hafızların sadırlarında ve satırlarda ve de sağlam ravi ve rivayet yollarıyla bize kadar gelmiştir.
-Mushafların hemen hepsi hicrî I. asrın ikinci yarısından veya II. asrın birinci yarısından bize ulaşmışlardır. İçlerinde I. asrın ilk yarısından bize ulaşanın bulunması da ihtimal dışı değildir.
Bunlardan Taşkent Mushafı Hz. Osman’ın çeşitli merkezlere gönderdiği mushaflardan Kûfe Mushafı ile, Topkapı, San’â ve MEFİ (Kahire Methafü’l-fenni’l-İslâmî) mushafları Medine Mushafı ile, TİEM (İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi) ve St. Petersburg mushafları Basra Mushafı ile, Kahire Mushafı (el-Meşhedü’l-Hüseynî) yine muhtemelen Kûfe Mushafı ile, Londra, Paris ve Tübingen mushafları Şam Mushafı ile irtibatlıdır. Yani o mushaflardan veya onlardan istinsah edilmiş nüshalardan yazılmışlardır. Onlar için böyle bir şecere tesbiti yapabiliyoruz. Özellikle Kahire’deki el-Meşhedü’l-Hüseynî Mushafı dışındakiler için bu değerlendirmeyi kesine yakın bir ifade ile yapmak mümkün görünmektedir.
Bu mushaflar arasında Londra ve Paris mushafları gibi aynı bölgede yazılanlar varsa da genellikle 13 asır önceki şartlarda birbirinden çok uzak coğrafyalarda yazılmış olduklarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Hepsi ayrı ayrı kâtipler tarafından kaleme alınmıştır.
Kâtiplerinin birbirlerini tanıma ve dolayısıyla birbirinden kopya edilmiş olma ihtimali yok gibidir. Bir başka ifade ile söylemek gerekirse, ayrı ayrı kâtipler tarafından birbirinden uzak bölgelerde ve birbirlerinden habersiz olarak, ama Hz. Osman’ın bu farklı bölgelere gönderdiği nüshalardan istinsah edilmişlerdir.[2]
*******************
Mehmet Akif hocaya art niyetlinin bir sorar:
-Hoca şimdi Kur’an’da her şey yazıyor mu ?
- Akif: -Evet. Kur’an’da her şey yazıyor.
-Peki ekmeğin nasıl yapılacağı da yazıyor öylemi?
-Evet.
-Öyleyse ayette nasıl geçiyor?
-Bilmiyorsanız bir bilene sorun(nahl,43),cevabını verir…
-İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Beyheki Delail kitabında şöyle rivayet eder:
Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:
-Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’an-da bir şey bulamıyoruz.
İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:
Sen Kur’an-ı okudun mu?
-Evet.
-Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekât olduğuna rastladın mı?
-Hayır.
-Peki, bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Rasulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı?
-Hayır.
-Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi deva tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?
-Hayır.
-Allahü Teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı?
(Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.)[3]
Hazret-i İmran daha sonra buyurur ki:
Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır. (Mizan-ül-kübra)
-“Eğer o (Peygamber) bize atfen, bazı sözler uydursaydı, biz onu kıskıvrak yakalayıp can damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.”[4]
-“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [5]
-” Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [6]
-“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.”[7]
-Rasûlullah (s.a.v.), ashabına; “Şüphesiz Allah (c.c) size haccı farz kıldı, artık hac yapınız“, buyurdu. Sahabeden Birisi; “Her yıl mı?” diye sordu. Hz. Peygamber sustu. Üç defa soru tekrar edilince ise şöyle buyurdu: “Eğer evet deseydim, hac her yıl farz olurdu. Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve verilen cevaplara uymamaları yüzünden helâk oldular” [8]
-”Ey insafsız ve dikkatsiz ve imanı zayıf, felsefesi kavî, hodbin, münekkit adam! Şu On Asıl’ı nazara al; sonra sen hilâf-ı hakikat ve kat’î muhalif-i vaki gördüğün bir rivâyeti bahane ederek ehâdis-i şerifeye ve dolayısıyla Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mertebe-i ismetine halel verecek itiraz parmağını uzatma.
…“Hakikî bir kusur varsa bize aittir” derler. “Hadise râci olamaz. Eğer hakikî değilse, senin sû-i fehmine aittir” derler.
…o aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadisin inkârına kalkışma. “Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır” de, ilişme.” [9]
**************
Sahabeler, Kur’ân’ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyade Resul-i Ekrem aleyhis salâtü vesselâmın ef’al ve akvâlinin muhafazasına, bahusus ahkâma ve mu’cizâta dair ahvâline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehâdisiye şehadet ediyor.
Hem Asr-ı Saadette, mu’cizâtı ve medar-ı ahkâm ehâdisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb’a kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercümanü’l-Kur’ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni’l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdisi ve mu’cizâtı yazıyla kaydettiler.
Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler.
Daha Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i makbulevazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbni Cevzî gibi şiddetli binler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehâdisi tefrik ettiler, gösterdiler.
Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm temessül edip yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyutîgibi allâmeler ve muhakkikler, ehâdis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler. İşte, bahsedeceğimiz hâdiseler, mu’cizeler, böyle elden ele—kuvvetli, emin, müteaddit ve çok, belki hadsiz ellerden—sağlam olarak bize gelmiş. “[10]
-“Dünyada ne kadar bid’atçi varsa, mutlaka hadis ehline buğzeder. Çünkü adam bid’at ortaya koydu mu kalbinden hadisin lezzeti sökülüp, alınır.” (Nevevi, et-Tezkire)
-Hadis uydurmanın nasıl ki hüküm olarak cehennemdeki yerini hazırlamakla eş değerde ise, aynı şekilde hadisi tekzib edip yalanlamakta cehennemdeki yerini hazırlama hükmündedir.
Uydurmayı nazara verenler, kendi tekziblerini gizlemektedirler.
Mehmet Özçelik
28-10-2017
[1] En’am.59.
[2] http://www.yenisafak.com/hayat/hz-osmanin-emanetine-sahip-cikamadik-2374870
[3] Haşr 7.
[4] Hakka, 44–47.
[5] Nisa, 59.
[6] Araf, 157.
[7] Nahl, 116.
[8] Müslim, Hacc, 412.
[9] Sözler | Yirmi Dördüncü Söz | Üçüncü Dal.sh.468.
[10] On Dokuzuncu Mektup./Yedinci Nükteli İşaret./Berekete Dair Mu’cizât-ı Kat’iyenin Birinci Misali.166.167.