REDDİYE GELENEĞİ
REDDİYE GELENEĞİ
İslam düşünce ve hikmet tarihinde “Reddiye” geleneği, Hakk’ı batıldan ayırmak, yanlış inançları (dogmaları) çürütmek ve hakikati isbat etmek amacıyla ulemanın en çok başvurduğu faaliyetlerden biridir.
( Bak: https://tesbitler.com/index.php?s=Reddiye )
İslam alimleri, Kur’an ve Sünnet’in muhtevasını korumak adına, dönemlerinin sapkın fikirlerine karşı hem akli hem de nakli delillerle cevap vermişlerdir.
Tarih boyunca yazılan bu reddiyeleri, muhataplarına ve muhtevalarına göre dört ana başlıkta tasnif edebiliriz:
1. Felsefecilere ve Mutezile’ye Karşı: İmam Gazali’nin Mücadelesi
İslam dünyasında Yunan felsefesinin tesiriyle ortaya çıkan Meşşai ekolü (Farabi, İbn Sina gibi isimler), bazı noktalarda İslam akaidiyle zıt düşen fikirler ileri sürmüşlerdir. Örneğin; “Alemin ezeliliği” (yaratılmamış olduğu) ve “Allah’ın cüziyatı (detayları) bilmeyeceği” gibi iddialar.
* Eser: Tehafütü’l-Felasife (Filozofların Tutarsızlığı).
* Cevap Yöntemi: İmam Gazali, felsefecilerin kendi mantık kurallarını kullanarak onların yanılmalarını ortaya koymuştur. Gazali, “Sebep-sonuç ilişkisinin zorunlu olmadığını, bunun Allah’ın yaratmasıyla (Adetullah) gerçekleşen bir tabiat kanunu olduğunu” isbat ederek determinizmi yıkmıştır.
2. Batınilere Karşı: İç (Batini) Sapmalara Reddiye
Kur’an’ın zahiri (açık) manalarını reddedip, sadece “gizli” manaları bildiklerini iddia eden ve şeriatı hükümsüz kılmaya çalışan Batınilere (İsmaililer vb.) karşı büyük bir fikri mücadele verilmiştir.
* Eser: İmam Gazali – Fedâihu’l-Bâtınıyye.
* Cevap Yöntemi: Bu grupların, ayetleri bağlamından kopararak keyfi yorumladıkları, İslam’ın aslını bozmaya çalıştıkları ve dini, masum imam dedikleri kişilerin tekeline almaya çalıştıkları isbat edilmiştir.
3. Ehl-i Kitab’a (Hıristiyan ve Yahudi) Karşı Reddiyeler
İslam alimleri, tahrif edilmiş Tevrat ve İncil’deki zıtlıkları ortaya koymak ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) müjdelendiği bölümleri göstermek için eserler yazmışlardır.
* Eser: İbn Hazm – el-Fasl veya İbn Teymiye – el-Cevâbü’s-Sahîh.
* Cevap Yöntemi: Metin tenkidi yaparak teslis (üçleme) inancının mantıksızlığını ve İncil nüshaları arasındaki çelişkileri tasvir etmişlerdir.
( Bak: https://tesbitler.com/2025/11/20/islam-inancina-gore-incil/
https://tesbitler.com/2025/11/20/islam-inancina-gore-tevrat/ )
4. Asrımızda Materyalizm ve Tabiatperestliğe Karşı: Risale-i Nur
Ahir zamanda fen ve felsefe gölgesinde gelen inkar fırtınasına, yani “Doğa yarattı” veya “Tesadüfen oldu” gibi yanlış inançlara karşı en külli ve tesirli reddiyeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri telif etmiştir.
Eski kelamcılar daha çok “Hudus” (sonradan yaratılma) delilini kullanırken, Bediüzzaman “İbda” (benzersiz yaratma) ve “Nizam” delilleriyle, her bir atomun (zerrenin) hareketinde Allah’ın kudretini göstermiştir.
* Eser: Tabiat Risalesi (23. Lem’a) ve Ayetü’l-Kübra.
* İddia: “Eşyayı tabiat yapıyor, sebepler icat ediyor.”
* Cevap Yöntemi (Reddiye): Bediüzzaman, ihtimalleri sınıflandırarak (Taksim-i Akli) tabiatın yaratıcı olamayacağını isbat eder. Kör, sağır ve şuursuz sebeplerin, o harika sanatlı eserleri (mesela bir gözü veya çiçeği) yapamayacağını, tabiatın ancak bir “matbaa” (baskı makinesi) olabileceğini, “matbaacı” olamayacağını haykırır.
Risale-i Nur’dan İktibas: Tabiatın Acizliği
Bediüzzaman, tabiatı ilahlaştıranlara karşı “Şualar’da şu çarpıcı cevabı verir:
> “”Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi mümkün olmayan, hiçten hakîmâne icad ve san’atperverâne ibdâ ve ihtiyarkârâne ve alîmâne halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve ihyâ etmek hakikatidir ki, zîruhlar adedince şahitleri bulunan bir burhan-ı bâhir olarak, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun vücub-u vücuduna ve sıfât-ı seb’asına ve vahdetine şehadet eder.””
> (7.şua)
>
Netice:
Alimler; bazen mantıkla, bazen nakille, bazen de temsillerle (benzetmelerle) hakikati müdafaa etmişlerdir. Asrımızda ise ene (ego) ve tabiat kavramları üzerinden gelen şüpheleri, Risale-i Nur cihan şümul bir dille bertaraf etmiştir.
—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—
Son Osmanlı Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi, İslam düşünce tarihinde “Mısır Modernleşmesi” veya “Reformist Hareket” olarak bilinen akıma karşı Ehl-i Sünnet akaidini müdafaa eden en tavizsiz ve külli duruşa sahip alimdir.
Onun “el-Kavlu’l-Fasl” (Tam adı: El-Kavlü’l-Fasl fî te’yîdi emri’n-nüzûl) ve bilhassa “Mevkıfu’l-Akl” gibi eserleri; dini, Batı’nın pozitivist felsefesine uyarlama gayretinde olanlara karşı sert bir tenkit ve ilmi bir reddiye niteliği taşır. Mustafa Sabri Efendi, mucizeleri inkar veya tevil yoluna giden bu zevatı, İslam’ın aslını bozmak ve peygamberliği sıradanlaştırmakla itham etmiştir.
Mustafa Sabri Efendi’nin getirdiği cevaplar ve bu tartışmaların Türkiye’deki yansımalarını şu şekilde tasnif edebiliriz:
1. Muhammed Hüseyin Heykel ve “Hayat-ı Muhammed”
Mısır’da bir gazeteci ve siyasetçi olan Heykel, Hayat-ı Muhammed adlı eserinde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatını tamamen rasyonel ve pozitivist bir bakışla kaleme almıştır.
* İddia: Heykel, Peygamber’in hissi mucizelerini (Ay’ın yarılması, parmaklarından su akması vb.) inkar etmiş veya görmezden gelmiştir. Ona göre Kur’an yegâne mucizedir ve Batı aklına uymayan harikulade olaylar siyerden temizlenmelidir.
* Mustafa Sabri Efendi’nin Cevabı (Reddiye): Sabri Efendi, Heykel’in bu tutumunu “Batı karşısında eziklik” olarak nitelendirir. Ona göre, hissi mucizeleri inkar etmek, nübüvvetin ilahi ve derûnî yönünü inkar etmektir. Mucizeler, Allah’ın “Adetullah” dediğimiz tabiat kanunlarını, peygamberini tasdik etmek için anlık olarak değiştirmesidir. Bunu inkar etmek, Allah’ın kudretini sınırlamak ve tarihi rivayetleri (tevatür) heva ve hevese göre elemektir.
* Türkiye’ye Yansıması: Heykel’in bu rasyonalist siyer anlayışı, Türkiye’de bazı akademik çevrelerde ve “İslam Tarihçiliği” metodolojisinde tesirli olmuş; mucizesiz, sadece “sosyal lider” profili çizen peygamber tasavvurlarına zemin hazırlamıştır.
2. Muhammed Abduh ve Reşid Rıza (Menar Ekolü)
Mustafa Sabri Efendi’nin en şiddetli mücadelesi bu ikiliye karşı olmuştur.
* İddia: Abduh ve talebesi Reşid Rıza, ayetleri modern bilimle uzlaştırma çabası içine girmişlerdir. Mesela Fil Suresi’ndeki Ebabil kuşlarını “sinekler/mikroplar”, attıkları taşları da “çiçek hastalığı mikrobu” olarak tevil etmişlerdir. Ayrıca cin, melek gibi gaybi varlıkları sembolik olarak yorumlama eğilimi göstermişlerdir.
* Mustafa Sabri Efendi’nin Cevabı (Reddiye): Sabri Efendi, bu yaklaşımın Kur’an’ın zahiri manasını keyfi olarak bozmak olduğunu isbat eder. Ona göre bu, “Mucizeyi inkâr etmek için ayeti tahrif etmektir.” Kur’an’da açıkça “kuş” ve “taş” denilirken, bunu mikroba benzetmek, o dönemin materyalist bilim anlayışına yaranma çabasıdır. Sabri Efendi, bu zihniyetin varacağı noktanın “Deizm” olduğunu, vahyin kudsiyetini zedelediğini ifade eder.
* Türkiye’ye Yansıması: Türkiye’deki “İlahiyat” camiasının önemli bir kısmı ve “İslamcı Modernist” kanat, Abduh-Rıza çizgisinden derinden etkilenmiştir. “Tarihselcilik” ve “Mealci” akımların külli bir kısmı, köklerini bu ekolün rasyonalizmine dayandırır.
3. Mahmud Şeltût ve Ferîd Vecdî
* İddia: Ferîd Vecdî, Kur’an’ı 20. yüzyıl bilimiyle tefsir etmeye çalışmış (Bilimsel Tefsir), Mahmud Şeltût ise fıkhi meselelerde modern çağa uygun “kolaylaştırıcı” (veya sekülerleşmeye kapı aralayan) fetvalar vermiştir (İsa’nın (a.s.) nüzulünü inkar gibi).
* Mustafa Sabri Efendi’nin Cevabı (Reddiye): Sabri Efendi, bilimin değişken, Kur’an’ın ise sabit olduğunu vurgular. Değişken olan bilimi, sabit olan ayete hakem kılmak, bilim değiştiğinde Kur’an’ın yanılmaya düştüğü iftirasını doğurur. Şeltût’un İsa (a.s.) hakkındaki görüşlerine karşı ise, sahih hadisleri ve icma-ı ümmeti çiğnediğini belirterek ağır tenkitlerde bulunur.
Burada Bediüzzaman Hazretleri ise ifrat ve tefritten uzak, vasat yolu takip ederek Sözler kitabının 20. Söz bahsinde; Peygamberlerin mucizelerinin zamanımızdaki teknolojik gelişmelerle ilgili olduğunu nazara verir.
Benzerlerini yapmaya teşvik eder.
4. Zeki Mübarek
* İddia: Mısırlı bir edebiyatçı olan Zeki Mübarek, tasavvuf büyüklerine ve klasik İslam literatürüne karşı alaycı ve küçümseyici bir dil kullanmıştır. Gazali gibi büyük alimleri dahi tenkit etmiştir.
* Mustafa Sabri Efendi’nin Cevabı (Reddiye): Sabri Efendi, Zeki Mübarek gibi isimlerin İslam mirasını “hurafeler yığını” gibi göstermeye çalıştığını, asıl amaçlarının İslam’ın manevi ve batini derinliğini yok ederek, içi boşaltılmış bir kültür müslümanlığı oluşturmak olduğunu söyler.
Genel Değerlendirme ve Türkiye’deki Yansımaları
Mustafa Sabri Efendi’nin bu reddiyeleri, sadece o dönemin Mısır’ı için değil, bugünün Türkiyesi için de çok mühim bir turnusol kağıdı vazifesi görür.
* İki Ana Ekolün Ayrışması: Türkiye’de dini düşünce kabaca ikiye ayrılırken bu tartışma merkezde durur.
* Bir tarafta, Abduh-Heykel çizgisini takip eden, “Akılcı”, “Kur’an İslamı” söylemini kullanan, hadisleri ve mucizeleri sorgulayan Modernist/İlahiyatçı kesim.
* Diğer tarafta, Mustafa Sabri Efendi ve onun talebesi Zahid el-Kevseri’nin çizgisini takip eden, geleneğe, hadise, icmaya ve mezhebe sıkı sıkıya bağlı Ehl-i Sünnet/Medrese asıllı kesim.
* Mucize ve Gayb Düşüncesi: Türkiye’de bugün Hz. İsa’nın babasız doğuşunu, nüzulünü veya Miraç hadisesini tartışmaya açanların argümanlarının muhtevası, Mustafa Sabri’nin yıllar önce çürüttüğü bu isimlerin iddialarının kopyasıdır.
* Risale-i Nur ile Paralellik: Bediüzzaman Said Nursi de aynı dönemde, Mustafa Sabri Efendi gibi mucizelerin hakikatini savunmuş (özellikle Mucizat-ı Ahmediye Risalesi ile), Abduh’un bazı fikirlerini (bilhassa Cücani yorumu üzerinden) tenkit etmiş ve akıl ile nakli, Batı felsefesine teslim olmadan, Kur’an’ın kendi nuru ile telif etmiştir.
Netice: Mustafa Sabri Efendi, “el-Kavlu’l-Fasl” ve diğer eserleriyle; İslam’ın modernleşme adına sekülerleştirilmesine karşı, aklın sınırlarını çizen ve vahyin hakimiyetini savunan bir kale gibidir. Türkiye’deki geleneksel Ehli Sünnet alimleri için o, “Dinin İzzetini Koruyan Mücahid”dir.
Bak: https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0LAH%C4%B0YAT
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
22/11/2025
![]()

