2-KİTAP ÖZETLERİ-12 KİTAP
2-KİTAP ÖZETLERİ-12 KİTAP
“Kur’an’da Yer Alan Fıkhî İlke ve Konular” başlıklı eser.
1. 📖 Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: Kur’an’da Yer Alan Fıkhî İlke ve Konular
• Müellifi: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Özdemir
• Yayınevi: Murat Kitabevi
• Basım Bilgisi: Birinci Basım, Kasım 2014, Ankara
• ISBN: 978-605-4676-91-0
Eserin Yapısı:
Kitap, bir önsöz, üç ana bölüm, bir ek ve bibliyografyadan müteşekkildir:
• Önsöz: Müellif, eserin yazılış gayesini ve muhtevasını açıklar .
• Birinci Bölüm: Fıkıh İlminde Fıkhî Kâideler: Bu bölümde fıkhî kâidenin tanımı , ehemmiyeti , bu kâidelere dayalı hüküm vermenin şartları ve bu alandaki geniş literatür (kaynakça) sunulmaktadır.
• İkinci Bölüm: Kur’an Ayetlerine İstinad Eden Fıkhî İlke ve Kâideler: Eserin aslî kısmıdır. Müellif, doğrudan Kur’an ayetlerini mesned (dayanak) alarak tespit ettiği fıkhî ilkeleri; Hüküm Verme Usûl ve Yöntemleri, İfta-İctihad, Helal-Haram, Zaruret, Niyet, Sorumluluk, Muâmelât ve Ukûbât (Ceza Hukuku) başlıkları altında tasnif eder.
• Üçüncü Bölüm: Ahkâm Ayetlerinin Tasnifi: Bu bölümde fıkhî konu başlıkları altında (İbadetler, Aile Hukuku, Ticaret Hukuku, Miras Hukuku, Devletlerarası Hukuk, Ceza Hukuku vb.) ilgili ahkâm ayetleri sıralanır.
• Ek 1: Ahkâm Ayetlerinin Listesi: Müellifin fıkıh ilmiyle irtibatlı olarak tespit ettiği toplam 1569 ayetin sure ve ayet numaralarına göre tam listesi verilir.
2. 🎯 Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin temel gayesi ve vermek istediği mesajlar, müellifin “Önsöz” kısmında belirttiği üzere şunlardır:
• Ahkâm Ayetlerinin Sayısının Az Olduğu İddiasını Reddetmek: Müellif, Kur’an’daki ahkâm ayetlerinin sayısının “Kur’an’ın onda birinden bile az olduğu” yönündeki yaygın iddiaya karşı çıkmaktadır. Eserin temel hedefi, “Kur’an’da doğrudan veya dolaylı olarak fıkıh ilmi ile irtibatı olan ayetlerin büyük bir yekün tuttuğunu göstermektir.”
• Kur’an’ın Fıkhın Aslî Kaynağı Olduğunu Vurgulamak: Kitap, Kur’an-ı Kerim’in “diğer temel İslâm bilimleri için başlıca kaynak olduğu gibi fıkıh ilmi için de aslî kaynaktır” mesajını vermektedir.
• Kur’an’ın Hayatı Kuşatıcılığını Göstermek: Kur’an’ın, kıyamete kadar bâki kalacak hükümler ihtiva ettiği ve “hayatın her alanını kuşatıcı olması yönüyle de zengin bir konu muhtevasına sahip olduğu” vurgulanmaktadır.
• Müctehidlere Kaynak Sunmak: Ahkâm ayetlerini bilmenin ictihad ehliyeti için bir şart olduğunu belirten müellif, bu ayetlerin tespit edilip tasnif edilmesinin, “fakihlerin hükme ulaşırken Kur’an’a müracaatını kolaylaştıracağını” ve fetvalarında hataya düşmelerini engelleyeceğini ifade etmektedir.
3. 📜 Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Müellif, eserinde fıkıh usulüne dair mühim tespitlerde bulunmaktadır:
• Fıkhî Kâidelerin Tek Başına Delil Olamayacağı Tesbiti: Müellif, fukahanın ictihadlarının özeti mahiyetinde olan fıkhî kâidelerin (Mecelle’deki kâideler gibi), “hüküm çıkarma hususunda tek başına delil olamazlar” tespitini yapar. Bunlar ancak “hukukî destek mahiyetindedir”.
• Mecelle Kâidelerine Dair Bir Belge: Bu tespiti desteklemek için müellif, “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin esbâb-ı mûcibe mazbatasında şeriyye hâkimlerinin sahih bir nakil bulmadıkça yalnız fıkhî kâidelerle hükmedemeyeceği”nin beyan edildiğini ve “Mecelle’nin küllî kâidelerine dayanılarak verilen hükümlerin temyizde bozulduğu”nun görüldüğünü belirtir.
• Kâidelerin İstisna Barındırması: Kâidelerin tek başına delil olmamasının sebebi, “genellikle istisnalar barındırmasıdır”. Müellif, “Ma’dum olanın (Akit esnasında mevcut olmayan) satışı yasaktır” kâidesine rağmen “istisna’ akdi”nin caiz kabul edilmesini buna misal verir.
• Kur’an Mesnedli İlkelerin Tespiti: Müellif, İkinci Bölüm’de, fıkıh kitaplarındaki ictihada dayalı kâidelerden farklı olarak, “sadece Kur’an ayetlerine istinad eden fıkhî ilke ve kaideleri” tespit etmiştir. Bu bölümde toplam 53 ilke tespit edilmiştir.
• Ahkâm Ayetlerinin Sayısına Dair Tespit: Müellif, ahkâm ayetlerini 500 civarında gösteren yaklaşımları yetersiz bulur. Kendi çalışmasında, lafız olarak doğrudan fıkıhla ilgili görünmese de tefsir ve sebeb-i nüzul yoluyla irtibatı kurulan ayetleri de dâhil ederek , bu sayının “birkaç katı” olduğunu tespit eder. Ek 1’deki listede bu sayı net olarak 1569 ayet olarak belgelenmiştir.
4. 📌 Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler (İktibas)
* “Kur’an’da yer alan konuların ele alındığı bazı eserlerde ahkâm ayetlerinin sayısının Kur’an’ın onda birinden bile az olduğu iddiasına yer verildiği görülmektedir.” * “Bu eserin hazırlanmasının temel nedeni, bu şekildeki yaklaşımların doğru olmadığını, Kur’an’da doğrudan veya dolaylı olarak fıkıh ilmi ile irtibatı olan ayetlerin büyük bir yekün tuttuğunu göstermektir.” * “Bizim burada tespit ettiğimiz kurallar ise sadece Kur’an ayetlerine istinad eden fıkhî ilke ve kaidelerdir. Bu çalışmamızın esas gayesi Kur’an’ın fıkhî yönünü beyan etme olduğu için hadislere veya fakihlerin ictihadına dayalı kâidelere yer verilmemiştir.” * “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin esbâb-ı mûcibe mazbatasında şeriyye hâkimlerinin sahih bir nakil bulmadıkça yalnız fıkhî kâidelerle hükmedemeyeceği beyan edilmiştir.” * “…sadece bizim bu çalışmamızda bile bu rakamın (500 civarı) birkaç katı ayetin mevcut olması da göstermektedir ki, ahkâm ayetlerini bir sayı ile sınırlandırmak isabetli değildir.” * “Bir fakihin fıkıh ilmi ile irtibatını göremediği bir ayeti, Kur’an’dan bilgi ve hissesi daha çok olan başka bir fakih aynı ayeti ictihadında delil olarak kullanabilmektedir.”
5. 📚 Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar (Eserde Atıf Yapılanlar)
Müellif, fıkhî kâideler literatürünü (Bölüm 1, Kısım IV) ve bibliyografyada zengin bir kaynakça sunmuştur. Eserin mesned aldığı veya tartıştığı temel kaynaklardan bazıları şunlardır:
Klasik Kâide ve Usul Eserleri:
• Kerhî, Ebü’l-Hasan (Risâle fi’l-usûl)
• Debûsî, Ebû Zeyd (Te’sisü’n-nazar)
• İbn Abdisselam, İzzeddin (el-Kavâidü’l-kübra = Kavâidi’l-ahkâm)
• Karâfî, Şehabeddin Ahmed (Kitâbü’l-Furûk)
• Sübkî, Taceddin (el-Eşbâh ve’n-nezâir)
• İbn Nüceym, Zeynüddin (el-Eşbâh ve’n-nezâir)
• İbn Receb, Zeynüddin (Takrirü’l-kavaid)
• Suyûtî, Celaleddin (el-Eşbâh ve’n-nezâir)
Modern Dönem ve Mecelle Şerhleri:
• Ali Haydar Efendi (Dürerü’l-hükkam şerhu Mecelleti’l-ahkâm)
• Bilmen, Ömer Nasuhi (Hukuk-ı İslâmiyye ve Istilahatı Fıkhiyye Kâmusu)
• Zerka, Mustafa Ahmed (el-Medhalü’l-fıkhiyyü’l-âmm ve Şerhu’l-kavâidi’l-fikhiyye )
• Nedvî, Ali Ahmed (el-Kavâidü’l-fikhiyye)
6. ⚖️ Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Şahitler (Deliller):
Eserin temel “şahidi” bizzat Kur’an-ı Kerim ayetleridir. Müellif, tezini ispatlamak için fıkıh ilmiyle irtibatlandırdığı 1569 ayeti delil olarak sunmaktadır. İkinci dereceden şahitler ise, fıkıh usulü ve kâideler alanında yazılmış klasik ve modern literatürdür ; müellif bu kaynakları, kendi Kur’an merkezli yaklaşımını temellendirmek için tahlil etmektedir.
Çıkarılacak Sonuçlar (Müellifin “Sonuç” Bölümünden):
• Kur’an-ı Kerim, “inanç, ibadet, sosyal sorumluluklar, beşeri münasebetler, ahlaki değerler ve toplumlar arası ilişkiler başta olmak üzere yaşamın her alanını düzenleyen bir hayat rehberidir.”
• Fıkıh ilmi, hüküm üretebilmek için “öncelikle Kur’an’a başvurmak zorundadır.” Kur’an ilkelerine aykırı her kural, “fıtrata aykırılık taşıyacağı için kargaşa, mutsuzluk ve problemleri de peşinden getirecektir.”
• Bu çalışmada, ayetlere istinad eden elli üç fıkhî ilke ve kâide tespiti yapılmıştır.
• Ahkâm ayetlerinin sayısını (mesela 500 gibi) sınırlandırmak “isabetli değildir.”
• Kur’an, “hem fıkhî ilke ve kâideler açısından, hem de fıkhî konular bakımından çok zengin bir muhtevaya sahip olan” aslî delil ve rehberdir.
7. 📑 Genel Yönleri, Önemli Noktaları (İktibas) ile Özet ve Sonuç Notu
Genel Yönleriyle Eser (İktibas):
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Özdemir’in bu eseri, fıkıh usulü alanında mühim bir boşluğu doldurmaya namzet bir çalışmadır. Eser, fıkıh ilmindeki kâidelerin (kuralların) teorik altyapısını (Bölüm 1) incelemekle kalmayıp, bu kâidelerin de ötesinde, doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerim’i mesned alan 53 temel fıkhî ilkeyi (Bölüm 2) tespit edip sistematik hale getirmektedir.
Eserin en mühim ve hacimli katkısı ise, fıkhın bütün konu başlıklarını (ibadet, muamelat, ukubat, aile, devletler hukuku vb.) Kur’an ayetleriyle birebir eşleştiren geniş “Ahkâm Ayetlerinin Tasnifi” (Bölüm 3 ve Ek 1) çalışmasıdır.
Önemli Noktaları (İktibas):
Müellifin vurguladığı en ehemmiyetli nokta, Kur’an’ın fıkhî muhtevasının, genellikle zannedildiğinden çok daha geniş ve derin olduğudur.
“Bu eserin hazırlanmasının temel nedeni… Kur’an’da doğrudan veya dolaylı olarak fıkıh ilmi ile irtibatı olan ayetlerin büyük bir yekün tuttuğunu göstermektir.” “Bugüne kadar ahkam ayetlerinin sayısına ilişkin çeşitli rakamlar verilmiştir. Bu bağlamda fıkıh ilmiyle ilgili yaklaşık beşyüz civarında ayetin bulunduğu söylenmiştir. Ancak sadece bizim bu çalışmamızda bile bu rakamın birkaç katı ayetin mevcut olması da göstermektedir ki, ahkam ayetlerini bir sayı ile sınırlandırmak isabetli değildir.”
Özet ve Sonuç Notu:
Bu kitap, Kur’an-ı Kerim’in sadece bir inanç ve ahlak kitabı olmadığını, aynı zamanda İslâm hukukunun (fıkhın) aslî ve en geniş kaynağı olduğunu ispatlamayı hedefleyen akademik bir çalışmadır. Eserin kıymeti iki noktada toplanmaktadır:
• Teorik Katkı: Fıkıh ilmindeki mevcut kâidelerin (Mecelle vb.) tek başına delil olamayacağını , aslolanın doğrudan Kur’an’a dayanan ilkeler olduğunu ortaya koymasıdır.
• Pratik Katkı: Fıkıh araştırmacıları, müctehidler ve talebeler için bir “fihrist” veya “anahtar” vazifesi görerek, herhangi bir fıkhî meselede başvurulması gereken 1569 ayeti konu başlıklarına göre tasnif etmesidir.
Netice olarak bu eser, “Kur’an’ın fıkhî yönünü” güçlü delillerle ortaya koyan ve “ahkâm ayetleri azdır” şeklindeki yaygın kanaati reddeden mühim bir fıkıh usulü kaynağıdır.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Dr. M. Akif Aydın’ın kaleme aldığı “İslâm – Osmanlı Aile Hukuku” başlıklı eseri.
Bu kıymetli eser, altı asırlık bir tatbikatı ve bu tatbikatın neticesinde ortaya çıkan ilk kanunlaştırma tecrübesini ilmî bir usulle incelemektedir.
Aşağıda, kitabın yapısı, gayesi, muhtevası ve vardığı neticelere dair hazırladığım tafsilatlı analizi 7 madde halinde takdim ediyorum:
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: İslâm – Osmanlı Aile Hukuku.
• Müellifi: Dr. M. Akif Aydın (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi Öğretim Üyesi).
• Neşir Bilgileri: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları (Nu. 11) , İlmi Eserler Serisi: 6 olarak 1985 senesinde İstanbul’da basılmıştır.
• Menşei: Bu eser, müellifin Eylül 1981’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde müdafaa ettiği bir doktora çalışmasına dayanmaktadır. Müellif, Önsöz’de belirttiği üzere, eseri sonradan Tanzimat öncesi dönemi de ihtiva edecek şekilde genişletmiş ve “Osmanlı aile hukukunun bütününü içine alır bir hale” getirmiştir.
• Yapısı: Eser bir “Giriş” , “Beş Bölüm” , “Sonuç” , “Ek” (Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin tam metni) , “Bibliyografya” ve “Karma İndeks” bölümlerinden müteşekkildir.
• Muhtevası:
• Giriş: İslam Aile Hukukunun ana hatları, kaynakları ve temel müesseseleri (evlenme, talak, nafaka vs.) hakkında doktriner bir özet sunar.
• Birinci Bölüm: Osmanlı aile hukukunun genel yapısını, Şer’î-Örfî hukuk ayırımındaki yerini , Padişahların bu sahadaki rol ve yetkilerini , resmî mezhep (Hanefî) tatbikatını ve fetva ile kaza müesseselerinin işleyişini inceler.
• İkinci Bölüm: Başlangıçtan Tanzimat’a kadar olan klasik dönemde Osmanlı aile hukuku tatbikatını (evlenme, mehir, nafaka, talak, tefrik) ele alır.
• Üçüncü Bölüm: Tanzimat dönemindeki hukuki gelişmeleri ve Hukuk-ı Aile Kararnamesi’ne (HAK) zemin hazırlayan adlî ve idarî düzenlemeleri (nikahın tescili, gaiblik sebebiyle tefrik vb.) tasvir eder.
• Dördüncü Bölüm: Eserin ağırlık merkezini teşkil eden bu bölüm, tamamen 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi’ne (HAK) ayrılmıştır. Kararnamenin hazırlanış sebepleri (hukukî, siyasî, sosyal, kültürel) , devrin fikir hareketlerinin (Batıcılar, Türkçüler, İslamcılar) tesirleri , Kararnamenin getirdiği yenilikler , ilgası ve diğer İslam ülkelerindeki tesirleri bu bölümde tafsilatlıca tahlil edilir.
• Beşinci Bölüm: Kararname sonrası Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yeni kanun hazırlıklarını (1923 ve 1924 tasarıları) inceler.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Bu eserin temel gayesi, nazarî (doktriner) bir İslam hukuku kitabı olmaktan ziyade, hukukun tatbikattaki (uygulamadaki) yönünü ortaya koymaktır. Müellif, bu gayeyi Önsöz’de şöyle ifade eder:
“Bu bakımdan Osmanlı aile hukukunu uygulamaya dayalı olarak ortaya koymak maksadıyla yapmış olduğumuz bu çalışma sadece doktriner bir tarzda İslam aile hukukunun esaslarını ortaya koyan yerli ve yabancı dillerde bir çok örnekleri bulunan çalışmaların bir tekrarı değildir.”
Eserin vermek istediği başlıca mesajlar şunlardır:
• Hukuk Statik Değildir: Osmanlı aile hukuku, İslam hukukunun (Hanefî mezhebi) altı asırlık bir tatbikatı olsa da, bu tatbikat donuk ve değişmez değildir. Bilhassa Padişahın “tanzim” yetkisi ve Şeyhülislamların “maslahat-ı asra erfak” (çağın gereklerine daha uygun) olanı tercih etme yoluyla, hukukî bünye devrin ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmıştır.
• HAK Bir Kopuş Değil, Gelişimdir: 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi, sanıldığının aksine, İslam hukukundan bir kopuş değil, bilakis İslam hukuku çerçevesi içinde (diğer mezheplerden istifade/telfik yoluyla) devrin sosyal (savaşlar, kadın hareketleri) ve hukukî (kaza birliği) ihtiyaçlarına cevap verme zaruretinden doğan “köklü bir yenilik” teşebbüsüdür.
• HAK’ın Tesiri: Bu Kararname, “sahasındaki ilk kanun” olması hasebiyle, Osmanlı Devleti’nde kısa süre yürürlükte kalsa da , başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere “İslâm ülkeleri âile kanunlarına tesir etmiş ve yol göstermiştir”.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, zengin arşiv kaynaklarına (Şer’iyye Sicilleri, Mühimme Defterleri, Fetva Mecmuaları) dayanarak şu mühim tesbitlerde bulunmaktadır:
• Şer’î ve Örfî Hukuk: Osmanlı hukuku “şer’i hukuk” ve “örfi hukuk” olarak ikili bir yapıya sahiptir. Aile hukuku tamamen şer’î hukuk sahasında mütalaa edilmiştir.
• Padişahın Tanzim Yetkisi: Padişahlar, şer’î hukukun esasını değiştirmemiş ancak tatbikatta birliği sağlamak veya yeni ihtiyaçları karşılamak için “tanzim yetkileri” kullanmıştır.
• Mezhep İçi Tercih (Tatbikat): Bu tanzim yetkisinin en mühim misali, 951/1544 (Kanuni devri) tarihinde, bâliğ kızların veli izni olmadan evlenebilmesine dair olan (Ebû Hanife’nin) hakim görüşünün terkedilerek, “İmam Muhammed’in bu durumdaki kızların da ancak velilerinin izinleriyle evlenebilecekleri şeklindeki görüşü”nün kabul edilmesi ve kadıların bu nikahları kıymaktan men edilmesidir.
• Diğer Mezhepten İstifade (Tatbikat): XVI. asra kadar, kocası kaybolan (gaib) ve nafakasız kalan kadınların, Hanefî mezhebinde tefrik (boşanma) imkanı bulamadıkları için, Şâfiî mezhebinden nâibler tayin edilerek bu mezhebe göre boşandıkları ve Hanefî kadıların da bunu tasdik ettiği tesbit edilmiştir. Bu usul, XVI. asır ortalarında Ebussuud Efendi tarafından yasaklanmıştır.
• HAK’ın Fikrî Zeminini Hazırlayanlar: Kararname hazırlanırken üç temel fikir akımı (Batıcılar, Türkçüler, İslamcılar) da aile buhranı olduğu hususunda hemfikirdir.
• Batıcılar (Celal Nuri): Çok karılılığın , küçük yaşta evliliğin ve mevcut talak usulünün kaldırılmasını istemiştir.
• Türkçüler (Ziya Gökalp, M. Said): Hukukun “Nas” (değişmez) ve “Örf” (içtimai, değişebilir) olarak iki kaynağı olduğunu , aile hukukunun örfî olduğunu ve devlete (Ulu’l-emr) bunu “taaddüd-i zevcatı” (çok karılığı) yasaklama dahil tanzim etme yetkisi verdiğini savunmuşlardır.
• İslamcılar (Ahmed Naim, İzmirli İ. Hakkı): Bu görüşlere (bilhassa örfün hudutsuz genişletilmesine ve çok karılığın yasaklanmasına) şiddetle karşı çıkmışlardır.
• HAK’ın “Telfik” (Eklektik) Karakteri: Kararname, bu tartışmalar neticesinde İslam hukuku çerçevesinde kalmış ancak “ilk defa diğer mezheplerden istifade (telfik) yolunu açmıştır”.
• HAK’daki Yenilikler (Maddelerden):
• Nikah Ehliyeti: Asgari evlenme yaşı (erkek 12, kız 9) belirleyerek bu yaştan küçüklerin evliliğini yasaklamıştır (İbn Şübrüme ve Ebu Bekir el-Esam’ın görüşü).
• Akıl Hastaları: Evlenmelerini zaruret haline ve hâkim iznine bağlamıştır (Şâfiî mezhebi).
• Nikah Şartı (Poligami): Kadına, nikah esnasında kocasının tek evli kalmasını (monogam) şart koşma ve bu şarta uyulmazsa boşanma hakkı tanımıştır (Hanbelî mezhebi).
• Mükrehin Nikahı ve Talakı: Geçerli sayan Hanefî görüşü yerine, geçersiz sayan diğer üç mezhebin görüşünü kabul etmiştir.
• Sarhoşun Talakı: Geçerli sayan hakim Hanefî görüşü yerine, geçersiz sayan (Tahâvî, Kerhî) görüşünü kabul etmiştir.
• Kazaî Boşanma (Tefrik): Kadına, Hanefî mezhebinde olmayan şu hakları vermiştir:
• Cüzzam, baras gibi hastalıklar (İmam Muhammed’in görüşü).
• Kocanın nafaka bırakmadan kaybolması (Gaiblik) (Hanbelî mezhebi).
• Şiddetli geçimsizlik (Aile Meclisi yoluyla) (Malikî mezhebi).
• HAK’ın İlgası: Kararname, “muhafazakar İslamcılar” (diğer mezheplerden istifadeyi tenkit edenler) ve “gayr-ı müslim cemaatların ruhani reisleri”nin (kaza yetkilerini kaldırdığı için) şiddetli muhalefeti ve Mütareke döneminin siyasi baskılarıyla 19 Haziran 1919’da ilga edilmiştir.
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Eserin müellifi, tezini ve kitabın ehemmiyetini şu cümlelerle vurgulamaktadır:
* “Osmanlı aile hukuku esas itibariyle İslâm âile hukukunun altı asırlık bir uygulamasından ibarettir.” * “Bu inceleme doktrindeki esasların uygulamada ne gibi neticeler verdiğini ortaya koyması bakımından da önemlidir.” * “…sahasında köklü yenilikleri taşıması bakımından son derece önemli olan bu Kararname özellikle yerli araştırıcıların fazla dikkat ve alakalarını çekmemiştir. Kararnamenin yabancı ilim muhitlerinde daha fazla alaka çektiğini belirtelim.” * “O halde Osmanlı hukuku denilince bununla… İslam hukukuyla, hemen sadece kamu hukuku alanında var olan örfi hukukun birlikte meydana getirdikleri bir hukuki yapı anlaşılmalıdır.” * “…kadılar veli izinsiz nikahtan menedilmişlerdir.” * “Kararname garip bir talih eseri olarak Osmanlı hukuk tarihinde oynadığı rolden çok daha büyüğünü İslam hukuk tarihinde oynamıştır.” * “Sonra kararname aile hukuku sahasında İslam ülkelerinde yapılan ilk kanundur.” * “…ilk defa diğer mezheplerden istifade (telfik) yolunu açarak devrin ihtiyaç duyduğu bir çok yeniliklerin İslam Hukuku çerçevesinden ayrılmadan kanuna dahil edilmesi yolunu açmıştır.” * (İlga sebepleri): “Kanun umumiyet itibariyle tasvib görmesine rağmen, iki gurubun şiddetli tepkisini doğurmuştur; muhafazakar İslamcılar ve gayr-ı müslim cemaatların ruhani reisleri.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, bu eseri hazırlarken son derece zengin birincil ve ikincil kaynaklardan istifade etmiştir. Eserin bibliyografyası , konuyu (İslam-Osmanlı Aile Hukuku) destekleyen başlıca kaynakları şu şekilde tasnif etmektedir:
• Arşiv Belgeleri: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (Hatt-ı Hümayun, Mühimme Defterleri, Cevdet Tasnifleri vb.) ve Topkapı Sarayı Arşivi.
• Şer’iyye Sicilleri: İstanbul, Bursa, Kayseri, Edirne, Trabzon gibi muhtelif şehirlerin mahkeme kayıtları.
• Klasik Fıkıh Eserleri: Başta Hanefî mezhebi olmak üzere (Hidâye , Bedâiu’s-Sanâi , Mülteka’l-Ebhur , Dürerü’l-Hükkâm ) ve mukayeseli eserler (Bidayetü’l-Müctehid , el-Fıkh Ale’l-Mezâhibi’l-Erba’a ).
• Osmanlı Fetva Mecmuaları: Ebussuud Efendi , Ali Efendi , Pir Mehmed , Yenişehirli Abdullah Efendi gibi şeyhülislamların fetvaları.
• Kanunnameler ve Nizamnameler: Fatih Kanunnamesi , Hukuk-ı Aile Kararnamesi , Sicill-i Nüfus Nizamnameleri ve ilgili lâyihalar.
• Modern Araştırmalar: Ömer Lütfi Barkan , Halil İnalcık , Niyazi Berkes , Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu , Hıfzı Veldet Velidedeoğlu , Uriel Heyd ve J. Schacht gibi hukuk tarihçileri ve sosyologların eserleri.
• Devrin Fikir Mecmuaları: İctihad, İslam Mecmuası (İM), Sebilürreşad (SR), Yeni Mecmua (YM) gibi yayınlarda çıkan makaleler.
6. Şahitler (Deliller) ve Çıkarılacak Sonuçlar
Kullanılan Deliller (Şahitler):
Müellif, tezlerini ispatlamak için nazarî (doktriner) kaynakların yanı sıra, hukukun canlı tatbikatını gösteren “şahitler” kullanır:
• Şer’iyye Sicilleri: Aile hukukunun tatbikattaki gerçek yüzünü, nikahın nasıl kıyıldığını, mehir miktarlarını , boşanma (talak, muhalaa, tefrik) davalarını göstermek için sicil kayıtlarını doğrudan delil olarak kullanır.
• Arşiv Belgeleri (Fermanlar): Padişahın ve merkezî idarenin, hukukun tatbikatına nasıl müdahale ettiğini (örn. veli izni veya gaiblik ) göstermek için fermanları ve Mühimme kayıtlarını “şahit” tutar.
• HAK Esbab-ı Mucibe Lâyihası (Gerekçe): Kararnamenin hangi saiklerle hazırlandığını, hangi mezhepten neden istifade edildiğini (telfik) ispatlamak için doğrudan kanunun kendi gerekçesini delil gösterir.
• Devrin Basını: HAK’ın zeminini hazırlayan sosyal ve kültürel ortamı (Batıcı, Türkçü, İslamcı tartışmaları) ispatlamak için o dönemin mecmualarındaki makaleleri delil olarak kullanır.
Çıkarılacak Sonuçlar:
• Osmanlı aile hukuku, İslam hukukunun statik bir tekrarı değil, devrin ihtiyaçlarına (bazen Padişah iradesiyle, bazen Şeyhülislam fetvasıyla, bazen de dolaylı yollarla) cevap vermeye çalışan dinamik bir “tatbikat hukuku”dur.
• Hukuk-ı Aile Kararnamesi, bu dinamizmin zirvesidir. Batılılaşma tesiri altında kalmakla beraber , Batı hukukunu iktibas etmemiş; bilakis “İslam hukuku çerçevesinden ayrılmadan” , mezhepler arası “telfik” (eklektisizm) metodunu kullanarak modern ihtiyaçlara (kadının boşanma hakkı , çok karılılığın sınırlandırılması , nikahın devlet kontrolü ) cevap vermeye çalışan “ilk” ve “orijinal” bir kanunlaştırma teşebbüsüdür.
• Kararnamenin Osmanlı Devleti’ndeki başarısızlığı (ilgası) hukuki değil, siyasîdir. Gayr-ı müslim ruhanilerin kaza yetkilerini kaybetmek istememesi ve muhafazakâr İslamcıların “telfik” usulünü tenkit etmesi , Mütareke döneminin siyasi zafiyetiyle birleşerek kanunun ilgasma sebep olmuştur.
7. Genel Yönleriyle İktibaslar, Özet ve Sonuç Notu
Eserin Özeti (Genel Yönleriyle İktibaslar):
Dr. M. Akif Aydın’ın bu eseri, “Osmanlı aile hukuku esas itibariyle İslâm âile hukukunun altı asırlık bir uygulamasından ibarettir” ana tezi üzerine bina edilmiştir. Eser, bu uygulamanın sadece “doktrindeki esasları” tekrar etmekle kalmayıp, Osmanlı idarî yapısı (Örfî hukuk ve Padişah yetkileri) ve sosyal şartlar içinde nasıl bir “tatbikat” alanı bulduğunu araştırır.
Müellif, Tanzimat’a kadar olan klasik dönemi, Hanefî mezhebinin tatbikatı ve bu tatbikata Padişahın (örn. veli izni meselesinde İmam Muhammed’in kavlini tercih ederek) veya dolaylı olarak (örn. Şâfiî nâibler vasıtasıyla gaibin tefriki) nasıl müdahale edildiğini arşiv kaynaklarıyla ortaya koyar.
Eserin odak noktası, Tanzimat sonrası gelişmelerin ve “hukukî, siyasî ve iktisadî, sosyal, kültürel amiller ve kadınlık (feminizm) cereyanı” gibi zaruretlerin neticesi olan 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi’dir. Müellif, bu kararnamenin “sahasındaki ilk kanun olması” ve “köklü yenilikleri taşıması” hasebiyle “İslam hukuk tarihinde” Osmanlı hukuk tarihinden daha büyük bir rol oynadığını tesbit eder.
Bu yeniliklerin en mühimi, “İslam hukuku çerçevesinden ayrılmadan” ancak “ilk defa diğer mezheplerden istifade (telfik) yolunu açarak” hazırlanmış olmasıdır. Eser, kararnamenin;
• Çok karılılığı Hanbelî mezhebinden alınan bir “şart” ile sınırlandırmasını,
• Kadına kazaî boşanma (tefrik) hakkını Malikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinden istifade ederek (gaiblik, hastalık, şiddetli geçimsizlik) tanımasını,
• Evlenme yaşma asgari bir sınır (İbn Şübrüme görüşü) getirmesini,
• Mükrehin ve sarhoşun talakını geçersiz saymasını (Cumhurun görüşü)
tafsilatıyla açıklar.
Sonuç Notu:
Eser, Osmanlı aile hukukunun altı asırlık tatbikatının, ihtiyaçlar nisbetinde de olsa, bir tekâmül geçirdiğini ve Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin bu tekâmülün en mühim ve modern adımı olduğunu ispatlamaktadır. Kararname, devrin üç büyük fikir akımının (Batıcılık, Türkçülük, İslamcılık) tesirlerini “İslam hukuku” potasında “telfik” metoduyla birleştiren “eklektik” bir teşebbüstür.
Osmanlı Devleti’nde siyasi muhalefet (ruhanî reisler ve muhafazakârlar) sebebiyle ilga edilmesine rağmen, “Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail gibi Ortadoğu ülkelerinde 1950 lere kadar uzanan” bir hayatiyete sahip olarak, İslam hukukunun modern kanunlaştırma tarihinde “örneklik etmek ve yol göstericilik vazifesinde bulunmak” gibi son derece önemli bir vazifeyi üstlenmiştir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
“İslâm ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları” başlıklı eser.
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: İslâm ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları
• Müellifi: Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın.
• Müellifin Hüviyeti: Müellif, 1948 Tokat/Niksar doğumludur. 1971’de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden ve 1974’te İÜ Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Doktorasını “Osmanlı aile hukukundaki gelişmeler… ve Hukuk-ı Aile Kararnamesi” teziyle 1981’de, doçentliğini “Mecelle’de mala yönelik haksız fiiller” çalışmasıyla 1987’de almıştır. 1993 yılında profesör olmuştur ve Marmara Üniversitesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesidir.
• Neşriyat Bilgileri: Eser, İz Yayıncılık tarafından İstanbul’da 1996 yılında neşredilmiştir. ISBN numarası 975-355-238-6’dır.
• Eserin Yapısı: Bu kitap, müellifin muhtelif zamanlarda kaleme aldığı ve Osmanlı Araştırmaları dergisi ile Ahmed Cevdet Paşa Semineri gibi farklı mecralarda yayınlanmış akademik makalelerinin bir araya getirilmesinden müteşekkildir. Kitap, “İçindekiler” fihristinde de görüldüğü üzere, Osmanlı Hukukunun temel meselelerine odaklanan müstakil araştırmaları ihtiva eder.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eser, bir makaleler derlemesi olduğundan, tek bir merkezi mesajdan ziyade, tetkik ettiği her sahada mühim mesajlar vermektedir:
• Ana Mesaj: Eserin temel tezi, “Osmanlı aile hukuku, İslâm aile hukukunun altı asırlık bir tatbikatından ibarettir” cümlesinde özetlenebilir. Kitap, bu tatbikatın statik olmadığını, zamanın ihtiyaçlarına göre nasıl bir tarihi tekâmül geçirdiğini göstermeyi hedefler.
• Nikâh ve Devlet Kontrolü: İslâm hukukunda nikâhın esasen resmî bir memur veya din adamı huzurunda yapılmasının şart olmadığı vurgulanmakla birlikte, Osmanlı tatbikatında devletin, nikâh akitlerini kadılar veya kadıdan alınan “izinnâme” vasıtasıyla imamlar eliyle kontrol altında tutmaya azami ehemmiyet verdiği mesajı verilmektedir. Bu kontrolün gayesi, evliliklerin hukuka uygunluğunu temin etmektir.
• Aile Hukukunda Mezhep Tatbikatı: Osmanlı Devleti’nin resmî mezhebi olan Hanefî mezhebinin , bilhassa “kazâî boşanma” (tefrik) konusunda diğer mezheplere nazaran en dar sahayı tanıdığı ve bu durumun sosyal ihtiyaçları karşılamada zorluklar çıkardığı belirtilmektedir. Bu ihtiyacın, Hanefî mezhebi dışına çıkma yasağı (XVI. asır sonrası) sebebiyle “muhâlaa” (anlaşarak boşanma) gibi dolaylı yollarla giderilmeye çalışıldığı ifade edilir.
• Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin Ehemmiyeti: 1917 tarihli Kararname, “İslâm ülkelerinde aile hukuku sahasında yapılan ilk büyük kanun” olarak takdim edilir. En mühim mesajı, bu kanunun, resmî mezhep olan Hanefî mezhebinin dışına çıkarak diğer mezheplerden de istifade eden “eklektik (telfikçi)” bir yapıda olması ve kazâî boşanma gibi mühim ihtiyaçlara cevap vermesidir.
• Ahmed Cevdet Paşa’nın Rolü: Cevdet Paşa, “dâhî bir hukukçu” olarak, Tanzimat dönemi hukuk reformlarının merkezinde durmaktadır. Eserin verdiği mühim bir mesaj, Mecelle’nin hazırlanış sürecinde Âli Paşa gibi devlet adamlarının Fransız Medenî Kanunu’nu (Code Napoléon) iktibas etme temayüllerine karşı Cevdet Paşa’nın “millî bir kanun” hazırlanması mücadelesini kazandığıdır.
• Mecelle’nin Lüzumu: Mecelle’nin hazırlanışını zaruri kılan sebeplerin başında; yeni kurulan “Nizâmiye mahkemeleri” ve bu mahkemelerdeki hukukçu olmayan âzâların ve hatta “hâkimlerin yetersizliği” sebebiyle Arapça fıkıh kitaplarından hüküm çıkaramamaları gelmektedir.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, müellifin derin vukufiyetini gösteren zengin bilgi, belge ve tesbitlerle doludur:
• Tesbit: Osmanlı aile hukuku, İslâm aile hukukunun altı asırlık bir tatbikatıdır.
• Belge (Harç Kayıtları): Yıldırım Bayezid devrinde (Çandarlı Ali Paşa tavsiyesiyle) ihdas edilen ilk mahkeme harçları listesinde “oniki akçelik bir nikâh harcının” (veya izinnâme harcının ) bulunması, kadıların ilk devirlerden itibaren nikâh akitleriyle meşgul olduklarını gösterir.
• Belge (Kanunnâme): Fatih Kanunnamesi’nde “bâkire nikâhı için otuziki akçe ve dul nikâhı için onbeş akçe” harç alınacağı yazılıdır.
• Belge (Şer’iyye Sicili): Kanunî Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın Rüstem Paşa ile 23 Receb 946 (1539) tarihinde kıyılan nikâhının İstanbul Şer’iyye Sicillerindeki kaydı (izdivaç hücceti) metin olarak iktibas edilmiştir.
• Belge (İzinnâme Örneği): Dürrü’s-Sukûk isimli sak (hüccet örnekleri) kitabından, Kastamonu’da bir genç kız için mahalle imamına hitaben yazılmış bir “izinnâme” örneği iktibas edilmiştir.
• Tesbit (Fetvalara Dayalı): Kadı izni olmadan kıyılan nikâhlar hukuken sahih (geçerli) olmakla birlikte, Ebussuud Efendi ve Pir Mehmed’in fetvalarına göre, bu nikâhla ilgili bir “niza” (ihtilaf) çıktığında “hâkim Zeyd’in davasını istimâ eylemeye” (mahkeıneler bu davaları dinlememiştir ).
• Tesbit (Mezhepler Arası Tatbikat): Hanefî mezhebinde kocası nafaka bırakmadan kaybolan kadının boşanma hakkı yoktur. Ancak XVI. asır ortalarına kadar Osmanlı kadıları, bu durumdaki kadınların boşanabilmesi için “Şafiî mezhebinden nâibler tayin ederek” onların kendi mezheplerine göre verdikleri boşanma kararlarını tatbik etmişlerdir.
• Belge (Sicil Kaydı): Bu tesbiti ispatlamak için Bursa Şer’iyye Sicillerinden 28 Muharrem 898 (1492) tarihli bir dava kaydı delil gösterilmiştir.
• Tesbit (Yasaklama): Bu esnek tatbikat, XVI. asır ortalarından sonra (“Ebussuud Efendi devrinden itibaren” ) “Bu diyarda Şâfiî kavliyle amel etmek memnudur” denilerek yasaklanmıştır.
• Tesbit (Hukuk-ı Aile Kararnâmesi): 1917 tarihli bu kanun, “İslâm ülkelerinde aile hukuku sahasında yapılan ilk büyük kanundur”. Diğer mezheplerden yararlanması (eklektik oluşu) ve “kazaî birliği” (cemaat mahkemelerini kaldırıp şer’iyye mahkemelerini tek yetkili kılarak ) temin etmesi en mühim özellikleridir.
• Tesbit (Cevdet Paşa ve Mecelle): Ahmed Cevdet Paşa, Mecelle Cemiyeti’ne başkanlık etmiştirl. Mecelle’nin hazırlanışı esnasında Âli Paşa, Midhat Paşa ve Kabûlî Paşa “Fransız medenî kanûnunun (Code Napoléon) tercüme edilerek alınması” taraftarıyken, Cevdet Paşa ve Fuat Paşa “millî bir medenî kanun” hazırlanmasını savunmuş ve bu görüş kabul edilmiştir.
• Belge (Cevdet Paşa’nın Azli): Mecelle’nin 4. Kitab-ı (Kitabü’l-Havale) hazırlanırken 692. maddede , Hanefî hukukçulardan İmam Züfer’in bir görüşünün tercih edilmesi , Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’nin şiddetli muhalefetine ve Cevdet Paşa’nın “Mecelle Cemiyeti başkanlığından ve Divân-ı Ahkâm-ı Adliyye nazırlığından azledilmesine” yol açmıştır.
• Tesbit (Kitabü’l-Vedîa Vakası): Cevdet Paşa’nın azlinden sonra hazırlanan 6. Kitap olan Kitabü’l-Vedîa , gerek üslup gerekse teknik bakımdan o kadar başarısız olmuştur ki , Paşa’sız Mecelle’nin yürümeyeceği anlaşılmış ve Paşa tekrar göreve getirilmiştir. Cevdet Paşa, bu kitabı “toplatarak yerine Kitabü’l-Emânât’ı hazırladı”. (Müellif, bu iki metni karşılaştırarak Cevdet Paşa’nın dehasını ortaya koyar ).
• Tesbit (Haksız Fiil): İslâm hukukunda haksız fiil (itlâf), “mübâşereten itlâf” (doğrudan) ve “tesebbüben itlâf” (dolaylı) olarak ikiye ayrılır. Doğrudan itlâfta “kusurun şart olmadığı” (objektif/sebep sorumluluğu) , dolaylı itlâfta ise “kusur şarttır” (sübjektif/kusur sorumluluğu) .
• Tesbit (Lozan ve Laikleşme): Türk hukukunun laikleşme süreci Tanzimat’ta başlasa da, asıl dönüm noktası Lozan Konferansı’dır. Batılı devletler, kapitülasyonların kaldırılması karşılığında, Türkiye’deki kanunların (Mecelle gibi) “dini menşeli” olduğunu ileri sürerek yabancılar ve azınlıklar için adlî imtiyazlar ve “hukukî garantiler” istemişlerdir.
• Belge (Lozan Antlaşması): Antlaşmanın 42. maddesi , Türk hükümetinin gayrimüslim azınlıkların “hukuk-ı aile veya ahkam-ı şahsiyeleri” hususunda “kendi örf ve adetlerince hal ve fasl edilmesine” müsaade etmesini ve bu düzenlemelerin azınlık temsilcileriyle yapılacak “hususi komisyonlar” tarafından hazırlanmasını hükme bağlamıştır.
• Tesbit (Nihai Karar): Türk hükümeti, bu 42. maddenin getirdiği “ikiliği” ve yabancı müdahalesini engellemek ve “kapitülasyonların bir daha bahsedilmemesi imkanını vermek” için, İslâm hukukuna dayalı (Hukuk-ı Aile Kararnamesi gibi) millî bir kanun hazırlamaktan vazgeçmiş ve “şeklî bir bağımsızlık uğruna bin yıllık bir hukuk mirasının terkedilmesi” pahasına İsviçre Medeni Kanunu’nu iktibas etmiştir.
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
• “Osmanlı aile hukuku, İslâm aile hukukunun altı asırlık bir tatbikatından ibarettir.”
• “İslâm hukukunda nikâh… muteber olabilmesi için resmî bir memurun veya bir din adamının huzurunda yapılması şart değildir.”
• “Mahkemelerde yapılmayan muameleler için harç tesbiti düşünülemiyeceğine göre, Osmanlıların daha ilk devirlerinden itibaren kadıların nikâh akitlerini tanzim ettikleri söylenebilir.”
• “Kadı huzurunda veya kadı izniyle kıyılmayan nikâhların varlığıyla ilgili bir ihtilaf mahkemeler tarafından dinlenmez olmuştur.” (Ebussuud ve Pir Mehmed fetvalarına atfen ).
• “Dört mezhep içerisinde kazâî boşanmaya en az imkân tanıyan mezhep Hanefî mezhebidir.”
• “Bu diyarda Şâfiî kavliyle amel etmek memnudur.” (XVI. asır ortalarından sonraki yasağı belirten cümle).
• “Tanzimat döneminde yapılan bu köklü hukuk hareketleri içerisinde özellikle iki büyük millî kanun, Arazi kanunu ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye… Ahmed Cevdet Paşa’nın imzasını taşımaktadır.”
• “Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye… İslâm hukuk tarihinde de ilk kanun olma özelliğini taşımaktadır.”
• “…doğrudan itlâf hallerinde sebep sorumluluğu, dolaylı itlâf hallerinde de kusur sorumluluğu esas olmaktadır.”
• “İslam anayasa hukuku esas itibariyle milletin hür iradeleriyle devlet başkanının seçilebildiği ve belirli durumlarda azledebildiği bir idare şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.”
• “İslam hukukunda devlet başkanının tayin usullerine… verasetle intikal etmesi düzenlenmemiştir.”
• (Lozan’da) “Batılı delegeler Mecelle’nin dini menşeli olduğunu, dolayısıyla müslüman olmayan kendi vatandaşlarına farklı bir hukuki statü tanımanın gerekli olduğundan bahsetmektedir.”
• “Türkiye Cumhuriyeti yabancı devletlerin müdahalelerini önlemek için onların kanunlarını almayı tek çıkar yol kabul etmiştir.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, eserdeki tesbitlerini ispatlamak için çok zengin bir kaynakçadan istifade etmiştir. Kitabın muhtevasını destekleyen bu kaynakların başlıcaları şunlardır:
• Arşiv Belgeleri: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (Mühimme Defterleri , Cevdet Adliyye Tasnifi , Dosya Usulü İradeler Grubu , HH ).
• Şer’iyye Sicilleri: İstanbul Şer’iyye Sicilleri (İBB) ve Bursa Şer’iyye Sicilleri.
• Klasik Fıkıh Eserleri: el-Kâsânî (Bedâi’us-Sanâi’) , Serahsî (el-Mebsût) , İbn Rüşd (Bidâyetü’l-Müctehid) , İbn Kudâme (el-Muğnî) , Merginânî (el-Hidâye) , İbn Âbidîn (Reddü’l-Muhtâr).
• Fetva Mecmuaları: Ebussuud Efendi Fetvaları , İbn Kemal Fetvaları , Ali Efendi Fetvaları Feyzullah Efendi .
• Osmanlı Kanunnâmeleri ve Metinleri: Düstur (Birinci ve İkinci Tertip) , Milli Tetebbular Mecmuası (MTM) , Ceride-i İlmiyye (Cİ) , Ahmed Cevdet Paşa (Tezâkir Ma’rûzât ).
• Modern Araştırmalar: Ebu’l-Ulâ Mardin , Halil İnalcık , Ömer Lütfi Barkan , Gotthard Jaeschke Subhî .
6. Şahitler (Deliller) ve Çıkarılacak Sonuçlar
Deliller (Şahitler):
Müellif, tezlerini ispatlamak için birincil ve ikincil kaynakları bir arada kullanmıştır. En mühim delilleri şunlardır:
• Fiilî Tatbikat (Şer’iyye Sicilleri): Yazar, kanun metinlerinin ötesine geçerek, hukukun fiilen nasıl işlediğini göstermek için doğrudan mahkeme kayıtlarını (örneğin Bursa ve İstanbul sicillerini) delil olarak kullanmaktadır.
• Hukukî Meşruiyet (Fetvalar): Bir tatbikatın (izinsiz nikâhın dinlenmemesi veya Şâfiî nâib kullanılması gibi) hukukî dayanağını göstermek için Ebussuud Efendi ve İbn Kemal gibi şeyhülislâmların fetvalarına müracaat etmektedir.
• İdarî Düzenlemeler (Arşiv Belgeleri): Devletin hukuk sahasına müdahalesini (nikâh harçları , zorla evlendirmeye karşı tedbirler , Divan-ı Hümayun’un boşanmaya müdahalesi ) göstermek için kanunnâme metinlerine ve Mühimme Defterleri gibi arşiv kayıtlarına dayanmaktadır.
• Metin Tenkidi (Karşılaştırmalı Analiz): Cevdet Paşa’nın Mecelle’deki rolünün ehemmiyetini ispat için, Paşa’nın azlinden sonra hazırlanan Kitabü’l-Vedîa metni ile Paşa’nın hazırladığı Kitabü’l-Emânât metnini üslup ve teknik açıdan karşılaştırarak somut bir delil ortaya koymaktadır.
• Siyasî Arka Plan (Lozan Zabıtları): Hukuk inkılabının arkasındaki sebepleri izah etmek için Lozan Konferansı zabıtlarına , delegelerin konuşmalarına (İsmet Paşa , Rıza Nur ) ve Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’un itiraflarına müracaat etmektedir.
Çıkarılacak Sonuçlar:
Kitaptan çıkarılacak başlıca neticeler şunlardır:
• Osmanlı Hukuku, İslâm Hukukunun (ağırlıklı olarak Hanefî mezhebinin) donmuş bir tekrarı değil, sosyal ve idarî ihtiyaçlara göre “tarihî bir tekâmül” geçirmiş canlı bir sistemdir.
• Devlet, şer’î hukukun esaslarına müdahale etmese de, tatbikatına (nikâhın “izinnâme” ile kıyılması, ihtilafların mahkemede dinlenmemesi gibi) idarî ve kazaî tedbirlerle yön vermiştir.
• Hanefî mezhebine olan sıkı bağlılık (bilhassa XVI. asırdan sonra) , sistemin esnekliğini azaltmış ve sosyal ihtiyaçların (mesela kazâî boşanma) karşılanmasında zorluklara sebep olmuştur. Bu zorluklar, 1917 Hukuk-ı Aile Kararnâmesi ile diğer mezheplerden iktibas yapılarak (telfik) aşılmaya çalışılmıştır.
• Ahmed Cevdet Paşa, Mecelle’yi hazırlayarak, sadece bir kanun metni vücuda getirmemiş, aynı zamanda Batı hukukunun (Code Napoléon) baskısına karşı millî hukuku muhafaza etme mücadelesi vermiştir.
• Türk Hukuk İnkılabı ve İsviçre Medeni Kanunu’nun kabulü, sadece derûnî (iç) bir modernleşme arzusundan değil, büyük ölçüde Lozan Konferansı’nda Batılı devletlerin kapitülasyonların kaldırılması karşılığında azınlıklara ve yabancılara tanıdıkları adlî imtiyazların (Antlaşma md. 42) devlete getirdiği “hukukî ikiliği” ve müdahale hakkını ortadan kaldırma zaruretinden doğmuştur.
7. Özet, Sonuç ve İktibaslar
Genel Yönleri ve Önemli Noktalarıyla İktibaslar
Bu eser, Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’ın İslâm ve Osmanlı Hukukunun muhtelif sahalarında (Aile Hukuku , Borçlar ve Eşya Hukuku , Kanunlaştırma Hareketleri , Anayasa Hukuku ve Hukukun Laikleşme Süreci ) kaleme aldığı ilmî makalelerin bir derlemesidir.
Kitap, Osmanlı hukuk tatbikatının temelini “İslâm aile hukukunun altı asırlık bir tatbikatından ibarettir” şeklinde tesbit eder. Nikâhın tatbikatını incelerken, “Osmanlıların daha ilk devirlerinden itibaren kadıların nikâh akitlerini tanzim ettikleri söylenebilir” sonucuna varır ve devletin bu işi “izinnâme” usulü ile kontrol altında tuttuğunu vurgular.
Kazâî boşanma (tefrik) bahsinde, “Dört mezhep içerisinde kazâî boşanmaya en az imkân tanıyan mezhep Hanefî mezhebidir” tesbitini yaparak, bu durumun doğurduğu sosyal ihtiyacın XVI. asra kadar “özellikle Şafiî mezhebinden nâibler tayin ederek” giderildiğini, ancak daha sonra bu yolun “memnudur” denilerek kapatıldığını ortaya koyar.
Eserin mühim bir bölümü Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle’ye ayrılmıştır. Mecelle’nin hazırlanış sebeplerini; “Yeni Mahkemelerin Kuruluşu” , “Hakimlerin Yetersizliği” ve “Batı’nın Tesir ve Baskısı” olarak sıralar. Cevdet Paşa’nın, Fransız kanununu iktibas etmek isteyen Âli Paşa’ya karşı millî hukuku savunduğunu belirtir. Paşa’nın azli sonrası hazırlanan “Kitabü’l-Vedîa”nın “hukuki ve teknik hatalarla dolu başarısız bir kanunlaştırma örneği” olduğunu, bu durumun Paşa’nın dehasını ispatladığını kaydeder.
Kitabın son makalesi, Türk hukukunun laikleşme sürecinde Lozan’ın rolüne odaklanır. Batılı devletlerin, kapitülasyonların kaldırılmasına karşılık, Mecelle’nin “dini menşeli” olmasını bahane ederek adlî imtiyazlar istediklerini ve Antlaşmanın 42. maddesi ile azınlıklara “kendi örf ve adetlerince” ayrı bir hukuk statüsü tanındığını belirtir.
Özet Notu
İslâm ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, Osmanlı Devleti’nin hukukî yapısının, temelini İslâm hukukundan (Hanefî mezhebi) almakla birlikte, sosyal, idarî ve siyasî ihtiyaçlar doğrultusunda nasıl bir tarihî tekâmül geçirdiğini birincil kaynaklara (siciller, fetvalar, arşiv belgeleri) dayanarak analiz eden mühim bir akademik eserdir.
Sonuç Notu
Kitap, Osmanlı hukukunun sadece nazarî (teorik) yönünü değil, fiilî tatbikatını (nikâh, boşanma, gasp) ve bu tatbikatın zorlandığı noktaları (kazâî boşanma ihtiyacı) derinlemesine incelemektedir. Eserin en dikkat çekici sonucu, Mecelle gibi millî bir hukuk abidesinin hangi şartlarda doğduğunu ve Cumhuriyet dönemi hukuk inkılabının (İsviçre Medeni Kanunu’nun iktibası) arkasındaki asıl sebebin, “şeklî bir bağımsızlık uğruna” Lozan’da verilen tavizleri (azınlıkların ayrı hukuku) ortadan kaldırma mecburiyeti olduğunu ispatlamasıdır. Bu yönüyle eser, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk hukukunun seyrini anlamak için temel bir müracaat kaynağıdır.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
“Hukukun Ana Meseleleri ve Müesseseleri” adlı eser
Eser, Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in derin vukufiyetini ve hukuk düşüncesini yansıtan temel bir metindir.
📖 Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: Hukukun Ana Meseleleri ve Müesseseleri – Konferanslar.
• Alt Başlık: Siyasi ve Sivil Hukuk Üzerine Etütler
• Müellifi: Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil.
• Müellif Hakkında Malumat: 1893 Samsun/Çarşamba doğumlu olan Başgil , Grenoble Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, Paris Hukuk Fakültesi’nde doktora yapmıştır. Ankara ve İstanbul Hukuk Fakültelerinde Anayasa Hukuku Ordinaryüs Profesörü olarak binlerce talebe yetiştirmiştir. 1961’de Samsun Senatörü ve 1965’te İstanbul Milletvekili seçilmiştir. 17 Nisan 1967’de vefat etmiştir.
• Yayınevi: Yağmur Yayınevi.
• Basım Bilgisi: 1. Basım, Nisan 2008.
• ISBN: 978-975-7747-70-3.
• Muhtevası (Önsöz’den):
• Bu eser, klasik tasnifli bir kitap değildir. Müellifin 1930 yılından itibaren muhtelif tarihlerde verdiği konferanslar ve yaptığı etütlerin bir derlemesidir.
• Başgil, eserin “düşüp kırılmış bir mozayiğin irili ufaklı parçalarının bir araya gelmesi şeklinde bir bütün” olduğunu belirtir.
• Eserin ana mihverini (eksenini), “milli bir camia içinde… yaşayan ferd ile devlet ve devleti temsil eden hükümet heyeti arasındaki münasebetler” teşkil eder. Bütün etütler “Anayasa çerçevesi içindedir”.
• Bölümleri (İçindekilere göre): Eser dört ana bölüm üzerine bina edilmiştir:
• 1. Bölüm: Anayasa.
• 2. Bölüm: Türkiye Esas Teşkilatı ve Siyasi Rejimi
• 3. Bölüm: Türkiye Teşkilat Hukukunda Nizamname Mefhumu
• 4. Bölüm: Kanun Hakimiyeti Prensibi (ve Aile Müessesesi gibi diğer konular)
📜 Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Müellif, bu konferanslar derlemesinde hukuk ve devlet felsefesine dair kuvvetli mesajlar vermektedir:
• Hukukun Kaynağı Hayattır: En temel mesaj, hukukun sadece “kanun metinlerinden mana çıkarmak” olmadığını, bunun “bir nevi zekâ oyunu” sayılacağını belirtmesidir. Başgil’e göre hak, “sırf kanun demek değildir”. Hukukun asıl kaynağı, “bizzat hayat ve münasebetlerdir”. Hukukçu, “tarih ve sosyaloji laboratuvarında” çalışmalıdır.
• Kanunsuzluk İrticadır: Eserin hemen başında vurgulandığı üzere, kanunsuzluk medeniyetin zıddıdır: “Kanunsuzluk iptidaîliktir. Kanunsuzluk irticadır… Kanunsuzluk hüküm süren yerde emniyet ve güven yoktur.”.
• Devletçilik ve Fertçilik Dengesi: Eser, 18. asrın klasik “ferdî hak ve hürriyetler nazariyesi” ile “muasır devletçilik sistemi” arasındaki gerilimi tahlil eder. Başgil, klasik fertçiliğin (liberalizmin) günün icaplarını karşılamadığını , modern devletin “sosyal hak fikrinden” hareket etmesi gerektiğini savunur.
• Kuvvetler Birliği ve İş Bölümü: Müellif, Montesquieu’nün “Tefriki Kuva” (Kuvvetler Ayrılığı) nazariyesinin katı bir ayrılık şeklinde anlaşılmasını tenkit eder. Buna mukabil, Türk Anayasası’nın temelindeki “Kuvvet Birliği” (Milli Hakimiyet) prensibini ve bu birlik içinde “rasyonel bir vazife ve salâhiyet bölümü”nü müdafaa eder.
• Anayasanın Rolü: Anayasa, sadece devletin çatısını kuran teknik bir metin değil , aynı zamanda “memlekette vatandaşlık terbiyesi ve siyasi ahlak rehberi” olmalıdır.
🔬 Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, hukuk ve siyaset bilimi sahasında zengin tesbitler ihtiva etmektedir:
• Anayasaların Tasnifi: Müellif, anayasaları menşei ve şekli bakımdan şöyle tasnif eder:
• Örfi anayasalar (İngiltere misali).
• Dinî anayasalar (“Kitabı Mukaddes”lerin anayasa hizmeti görmesi).
• Yazılı anayasalar (18. asır sonrasında yaygınlaşan).
• Ferman şeklinde (Hükümdarın lütfuyla, 1876 Kanunu Esasi misali).
• Millî misak şeklinde (Kurucu meclis eseri, 1921 ve 1924 Anayasaları misali).
• Türk Anayasa Tarihi:
• Gülhane Hattı Hümayunu (1839) “yazılı anayasa rejimine doğru ilk adım” olarak tasvir edilir.
• 1876 Kanunu Esasi, ferman şeklinde de olsa, devrine göre “modern bir anayasa” olarak kabul edilir.
• 1909 tadilatı ile “halk hakları karşısında hükümdar kuvveti sıkıca bağlanmaya” çalışılmıştır.
• 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu, “milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyeti prensibinden” hareket etmiştir.
• 1924 Anayasası, “temsilî demokrasi esasına müstenit cumhurî ve lâik bir devlet” kurmuştur.
• 1924 Anayasasının Temel Vasıfları: Başgil, bu anayasanın dört fârik vasfını tesbit eder:
• 1. Millîdir: İthalât metaı değil, “millî ruh ve ihtiyacın ifadesi”dir.
• 2. Realisttir: Doktrinden değil, “memleket hayat ve ihtiyacından” doğmuştur.
• 3. Birlikçidir: “Tek kuvvet prensibine” (Milli Hakimiyet) dayanır.
• 4. Otoriter ve Camiacıdır: Liberal demokrasiye mukabil, “otoriter ve camiacı demokrasi” sistemini getirmiştir.
• Altı Prensibin (6 Ok) Anayasaya Girişi: Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı prensibinin (Cumhuriyetçilik, Lâiklik, Halkçılık, Milliyetçilik, Devletçilik, İnkılâpçılık) tecrübeden geçirildikten sonra 1937’de Anayasa’ya alındığı belirtilir.
• Kuvvetler Ayrılığı Nazariyesinin Tenkidi:
• Müellif, Montesquieu’nün nazariyesinin felsefî açıdan “metafizik” bir tasavvura büründürüldüğünü, Hristiyanlıktaki “teslis” (üçleme) akidesine benzetildiğini belirtir.
• Bu katı ayrılığın (müfrit bir kuvvetler tefriki) 1791 Fransız Anayasası’nda tatbik edildiğini ve “Kral ile Millî Meclisin çarpışmasına yol açarak” başarısız olduğunu tesbit eder.
• Ferdî Haklar Nazariyesinin Tenkidi:
• Klasik nazariyenin “içtimaî mukavele” ve “tabiî hukuk” faraziyelerine dayandığı , Fransız İhtilâli’nin “İnsanlar hukukan hür ve müsavi doğar” prensibinde zirveleştiği belirtilir.
• Bu nazariyenin 1924 Anayasası’nın 5. Faslı (“Türklerin hukuku âmmesi”) ile fiiliyattaki “Devletçilik sistemi” arasında “açık bir tezad” yarattığı tesbit edilir.
🎯 Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Müellifin üslubundan ve düşüncesinden süzülen bazı mühim cümleler şunlardır:
• “Ne yükselme ülküsü, ne rasyonel iş nizamı, ne de ilmi zekâ kanunsuzlukla asla birlikte bulunmaz.”
• “Kanunsuzluk iptidaîliktir. Kanunsuzluk irticadır…”
• “Yersiz bir tevazu, ekseriya gizli bir gururu perdeleyen riyadır ve her şeyi kendi adıyla çağırmək edepliliktir…”
• “[H]ak, sırf kanun damak olmadığı gibi; hukuk ilmi da kanun metinlarindan mana çıkarmak… ibarat bir navi zaka oyunu demək dağildir.” (Hakkın sırf kanun demek olmadığı ve hukuk ilminin kanun metinlerinden mana çıkaran bir zekâ oyunu olmadığı.)
• “Hukukçu bu münasebetleri yakından tatkik atmaya; hukuki nizamın real kaynağı olan hayatın akışını görmaya macburdur va bunu görebildiği nisbatta hukukçudur.”
• “Ülkesinde insan hakları teminatlı bağlanmamış ve kuvvetlere bölünüp ayrılmamış olan bir devletin anayasası yoktur.” (1789 Fransız Beyannamesi’nden iktibas)
• “Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir.”
• “Demokrasi, muayyen bir Hükümet şekli olmaktan çok, bir zihniyet, bir terbiye ve ruhtur.”
• “Zulmün en hakikî tarifi teşri, icra ve kaza salâhiyetlerinin bir elde toplanmasıdır.” (Amerikan kurucularından iktibas)
• “Devletçilik sistemi ferdî ve tabiî hak ve hürriyet fikrini esasından nefyeden bir sistemdir. Bu sistem sosyal hak fikrinden hareket eder.”
• “Devletçilik ferdin haklarından evvel cemiyete karşı vazifeleri vardır kanaatine dayanır…”
📚 Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar (Eserde Atıf Yapılanlar)
Ali Fuad Başgil, nazariyelerini temellendirmek veya tenkit etmek için Batı düşünce tarihinin temel filozof ve hukukçularına atıfta bulunur. Eserin dayandığı veya tartıştığı başlıca kaynaklar şunlardır:
• Aristote: Devlet işlerini (müzakere, icra, tatbik) ilk tasnif eden filozof olarak.
• John Locke: İngiliz sistemine dayanarak “iş ve salâhiyet bölümü” nazariyesini ilk kuranlardan biri olarak.
• Montesquieu: “Tefriki Kuva” (Kuvvetler Ayrılığı) nazariyesinin en meşhur müdafii olarak. Başgil, bu nazariyeyi genişçe tahlil ve tenkit eder .
• J. J. Rousseau: “Halk hâkimiyeti” ve “içtimaî mukavele” fikirlerinin öncüsü olarak.
• Kant ve Hegel: Kuvvetler ayrılığı fikrini metafizik bir sahaya çeken filozoflar olarak.
• Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi (1789): Klasik ferdî haklar nazariyesinin en mühim vesikası olarak.
• Auguste Compte, Leon Bourgeois ve Leon Duguit: Tesanütçülük (Dayanışmacılık) ve sosyoloji mektepleri üzerinden fertçiliği tenkit eden ve “vazife fikri”ni öne çıkaran düşünürler olarak
• Türkiye Anayasaları: 1876, 1909, 1921 ve 1924 Anayasaları eserin ana tahlil metinleridir.
⚖️ Şahitler (Müellifin Tezleri) ve Çıkarılacak Sonuçlar
Müellifin ileri sürdüğü temel tezler ve bunlardan çıkarılacak sonuçlar şöyledir:
• Tez 1: Hukuk Sosyolojiktir. Hukuk, mücerret (soyut) kanun maddelerinden ibaret değildir. Kaynağı “hayat ve münasebetler”dir.
• Sonuç: Bir hukukçu, kuru bir şerhçilikten (yorumculuktan) kaçınmalı, hukuku “tarih ve sosyaloji” metotlarıyla incelemelidir.
• Tez 2: Katı Kuvvetler Ayrılığı (Tefrik-i Kuva) Zararlıdır. Devlet kuvvetlerini (teşri, icra, kaza) birbirinden tamamen müstakil, metafizik ve “hâkim” varlıklar olarak görmek, devlet organları arasında “anarşi”ye ve çatışmaya (1791 Fransa misali ) yol açar.
• Sonuç: Modern ve rasyonel devlet nizamı, “kuvvet birliği” (milletin hâkimiyeti) esasına dayanmalı, ancak bu birlik içinde organlar arasında “iş ve salâhiyet bölümü” yapmalıdır. Türkiye’nin 1924 sistemi bu açıdan daha üstündür.
• Tez 3: Klasik Ferdî Haklar Nazariyesi Günümüzle Tezattadır. 18. asrın “tabiî hukuk” ve “ferdî hürriyet” anlayışı, Büyük Harp sonrası dünyanın “temerküz ekonomisi” ve “millet ekonomisi” icaplarına cevap veremez. Anayasanın 5. faslı ile fiiliyat arasında “açık bir tezad” vardır.
• Sonuç: Türkiye’nin “Devletçilik” rejimi, ferdi devlete karşı korunan mücerret bir varlık olarak değil, “cemiyete karşı vazifeleri olan bir uzvu” olarak görür. Hürriyet, tabiî bir hak değil, “sosyal imkân” ve “vazife” ile hudutludur.
✒️ Kitabın Genel Yönleri ve Önemli Noktalarıyla İktibas Edilmesi
Genel Yönler:
Eser, müellifin Anayasa Hukuku sahasındaki derin ilmî birikimini ve 1946 (Önsöz tarihi) itibarıyla Türk hukuk inkılabına bakışını yansıtır. Başgil, pozitivist ve kuru bir kanun şerhçiliğini reddederek, hukuku sosyal ve tarihî bir hadise olarak ele alır
Önemli Noktalar (İktibaslar):
• Hukukun Tarifi: Hukuk ilmi de kanun metinlerindan mana çıkarmak ve kanun kaidalarini hayat ve münasebatlara tatbik atmakten ibarat bir nevi zeka oyunu demek değildir. Kanunlar, hukuk nizamının nihayat birer farmal kaynağı ve ekseriya satıhta kalan kökleridir. Bu nizamın temelleri va derinliklerdeki kökleri, bizzat hayat va münasebetlerdir.”
(Mânâsı: Hukuk ilmi, kanun metinlerinden mâna çıkarmak ve kanun kaidelerini hayata tatbik etmekten ibaret bir nevi zekâ oyunu değildir. Kanunlar, hukuk nizamının nihayet birer formel kaynağı ve ekseriya satıhta kalan kökleridir. Bu nizamın temelleri ve derinliklerindeki kökleri, bizzat hayat ve münasebetlerdir.)
• Müellifin Metodu: “İşte müallif… daima kuru bir şərhçiliktan kaçınarak hukuku, muktedir olabildiği kadar, tarih va sosyalaji Jaboratuvarında işleyip incalamak istemiştir.”
(Mânâsı: İşte müellif… daima kuru bir şerhçilikten kaçınarak hukuku, muktedir olabildiği kadar, tarih ve sosyoloji laboratuvarında işleyip incelemek istemiştir.)
• Anayasanın Gayesi (Yazılı Anayasa): “Anayasa, yalnız bir hak ve vazifeler sınırı değil, aynı zamanda memlekette vatandaşlık terbiyesi ve siyasi ahlak rehberidir.”
• Türk Milliyetçiliğinin Tarifi: “Türkiye’de hükümet daima gayret ve faaliyetlerini Türklüğün büyüklüğüne ve tamamlığına yöneltmeye ve bunun için de, millî menfaatleri, fert, zümre ve kılik menfaatleri üstünde tutmaya… mecburdur.”
• Devletçiliğin Tarifi (Türkiye İçin): “Fakat Türkiyede devletçilik tâbiri sadece iktisadî, içtimaî ve kültürel hayat ve faaliyetlerde şuurlu bir disiplin ve teşkilât ifade eder.”
• Kuvvetler Ayrılığı Tenkidi: “Bu türlü görüş… Devlette de cevheri bir irade teşri kuvveti halinde teşri organında, icra kudreti halinde icra organında, kaza kudreti halinde kâza organında tecessüm ve tezahür etmektedir.. Bunlar… her biri kendi âleminde müstakil ve tam bir şahsiyet vücuda getirmektedir. Bu kuvvetler arasında tedahül ve müşareket caiz olmaz… [Bu telâkki] Devlet hayatında zararlı neticeler verebilir.”
• Fertçilik Nazariyesinin Tenkidi: “Teşkilât Kanunumuzun beşinci faslında sayılan hak ve hürriyetleri şu klasik mânada mı almak ve anlamak lâzımdır? … Eğer böyle ise, beşinci fasıl ile vukuat ve filiyat arasında açık bir tezad var.”
• Devletçilik ve Ferdin Yeri: “Devletçilik sistemi ferdî ve tabiî hak ve hürriyet fikrini esasından nefyeden bir sistemdir. Bu sistem sosyal hak fikrinden hareket eder. Ferdi tek başına yaşıyan ve dilediği gibi hareket edebilen bir mahlûk almaz, millet cemiyeti içinde ve bu cemiyete karşı vazifeleri olan bir uzvu alır.”
📋 Sonuç ve Özet Notu
Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in “Hukukun Ana Meseleleri ve Müesseseleri” adlı eseri, onun Anayasa Hukuku ve devlet nazariyeleri sahasındaki düşüncelerinin bir hülasasıdır. Bu derleme, hukukun “hayatın içinden” doğduğunu ve “sosyolojik” bir metotla incelenmesi gerektiğini savunarak pozitivist hukuk anlayışını tenkit eder.
Eserin ana fikri, 1924 Türk Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 130ruhunu teşkil eden “Devletçilik” ve “Milli Hakimiyet” prensiplerini, Batı’nın iki klasik nazariyesi (Kuvvetler Ayrılığı ve Ferdî Haklar) ile mukayese etmektir.
Başgil, “Tefrik-i Kuva” (Kuvvetler Ayrılığı) nazariyesinin , organlar arasında katı bir ayrılık öngören metafizik yorumunun “zararlı” olduğunu, Türkiye’nin “Kuvvet Birliği” içinde “İş ve Salâhiyet Bölümü” modelinin daha “rasyonel” olduğunu ispat eder.
Aynı şekilde, 18. asrın “Ferdî Haklar” (Tabiî Hukuk) nazariyesinin, modern dünyanın ve Türkiye’nin sosyal icapları karşısında yetersiz kaldığını ve fiiliyatla “tezat” oluşturduğunu savunur. Başgil’e göre muasır sistem, ferdin “tabiî hakkı”ndan ziyade, “cemiyete karşı vazifeleri”ni merkeze alan “otoriter ve camiacı” bir devlet nizamıdır.
Netice olarak bu eser, Cumhuriyet’in ilk devirlerindeki hukuk felsefesini, liberalizmin tenkidini ve otoriter-cemiyetçi bir devlet anlayışının Anayasa temelindeki müdafaasını ihtiva eden mühim bir kaynaktır.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Prof. Dr. Celâl Yeniçeri’nin “Hz. Peygamber’in Tıbbı ve Tıbbın Fıkhı” adlı eseri .
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
Bu eser, “Değerler ve Hükümler Bahçemizden Bir Demet Hikmet – ” serisinin bir parçası olarak neşredilmiştir.
• Müellif: Prof. Dr. Celâl Yeniçeri. (Kitabın yazıldığı tarihte Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Hukuku Ana Bilim Dalı’nda vazifelidir ).
• Kitabın Adı: Hz. Peygamber’in Tıbbı ve Tıbbın Fıkhı.
• Alt Başlık: Peygamber’in Tıb Bilimine Bakışı, Dönemi ve Sonrasında Sağlık Hizmetleri, Tıpta Güncel Meseleler, Estetikler.
• Neşriyat: Çamlıca Yayınları (bir İFAV organizasyonudur).
• Basım: Ağustos 2009, İstanbul
• ISBN: 978-975-8646-26-5
• Muhtevası: Eser üç ana bölümden müteşekkildir:
• Giriş: Kur’an’da varlıkların ve insanın yaratılışı ile tıp bilimine genel bir bakış
• Birinci Bölüm: Hz. Muhammed (s.a)’in tıp bilimine ve tedaviye yaklaşımı, ruhî tedavi, çadır hastaneler gibi dönemindeki sağlık hizmetleri.
• İkinci Bölüm: Tıp, tedavi, çocuk meydana getirme (tüp bebek, kopyalama) ve estetik cerrahilere dair güncel fıkhî meseleler.
• Üçüncü Bölüm: Peygamber sonrası dönemdeki (Râşid Halifeler, Emevîler, Abbasîler) sağlık hizmetleri, hekimlerin imtihana tâbi tutulması ve tabip ile baytar hekimlerin hukukî sorumlulukları.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Müellif, eserin “Önsöz” ve “Sonuç” kısımlarında kitabın temel gayelerini ve mesajlarını net bir şekilde ortaya koymuştur:
• Peygamber’in Rolünü Doğru Anlamak: En temel mesaj, Hz. Peygamber’in (s.a) bir tıp doktoru (tabip) olmadığı, ancak tıbbın ana yaklaşımını ve ahlâkını tesis eden “yönlendirmeler yaptığı” ve “başlattığıdır”. Onun bu alandaki öğretileri, günümüz tıbbıyla mukayese edilerek değil, “o çağda ve o bölgede bu meselelere el atmış olması” ve “tıb ve tedaviye getirdiği ana yaklaşım çerçevesinde” değerlendirilmelidir.
• Tıbbı Hurafeden İlme Taşımak: Hz. Muhammed (s.a), tıbbı “kehânet bilgilerden uzak ilmî bir temele oturtmaya çalışmıştır”. Eser, dinin tıbbı teşvik edişini ve onu hayalî korkulardan arındırmasını vurgular.
• Sağlığın Dindeki Yeri (Mükellefiyet): Hayat ve sağlığı korumanın bir haktan öte, dinî bir “mükellefiyet” (farz bir sorumluluk) olduğu mesajı verilir. Müellif, “bedenini nerede eskitip yıprattığından” sorgulanacağına dair Hadis-i Şerif’i iktibas ederek bu mesuliyeti vurgular.
• Araştırmaya Teşvik: Peygamberin “Allah, dermanını yaratmadığı hiç bir dert yaratmamıştır” sözü, Tıp ve Eczacılığı “sürekli araştırıcılığa yöneltmek” için verilmiş temel bir mesaj olarak sunulur.
• Fıkhın Güncelliği: Tıp, bilim ve fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, “uygulama ve hizmetlerin ahlâk ve hukuku” her zaman olacaktır. Eser, organ nakli, tüp bebek, kopyalama gibi en güncel meselelerin dahi İslâm Fıkhı ve ahlâkı çerçevesinde ele alınması gerektiğini ispat etmeyi hedefler.
• İnsanın Değeri: Tıbbî uygulamalarda (mesela organ satışı veya kopyalama) insanın “mükerrem” (değeri en yüce tutulmuş) bir varlık olduğu ve “eşya konumuna” veya “yedek parça” anlayışına indirgenemeyeceği mesajı kuvvetle verilir.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, hem tarihî vakıalara hem de fıkhî analizlere dayanmaktadır:
Tarihî Tesbitler:
• İlk Çadır Hastanesi: Peygamber (s.a) devrinde, Rufeyde (r.a) adında bir hemşire-tabîbenin, Mescid-i Nebî yanında bir çadır hastanesi kurduğu, Hendek harbi yaralısı Sa’d b. Mu’âz’ın (r.) burada tedavi gördüğü ve bunun “şifahânelerin ilk çekirdeği” olduğu tesbit edilir.
• Hekimlerin İmtihanı: Abbasîler devrinde, eczacıların Me’mûn zamanında, hekimlerin ise 931 (H. 306) senesinde Halife Muktedir’in emriyle “Devlet tarafından teşkil edilen Tıb âlimleri önünde imtihan vermelerinin” emredildiği, o tarihte Bağdat’ta 860 hekimin imtihana girdiği belirtilir.
• Gezici Sağlık Ekipleri: Abbasî vezirlerinden Ali b. Îsâ’nın (H. 301/M. 913) emriyle, hekimbaşı Sinan b. Sâbit başkanlığında “gezici sağlık ekipleri” teşkil edildiği ve bunların köylere kadar ilaç götürdüğü tesbit edilmiştir.
• Gayr-i Müslimlere Hizmet: Vezir Ali b. Îsâ’nın, “tedavide müslim ve gayri müslim farkı olmayacağını ve hatta hayvanların da tedavi edilmesi gerektiğini” emretmesi; keza Hz. Ömer’in (r.) cüzzam hastası Hristiyanlara zekâttan maaş bağlatması gibi belgeler, sağlık hizmetlerinde inanç farkı gözetilmediğini gösterir.
• Sosyal Güvence: Emevî halifesi Velid b. Abdulmelik’in “her kötürüm ve müzmin hastaya bir bakıcı ve her a’maya da bir yedici bile tayin ettiği” ve cüzzamlılara maaş bağladığı kaydedilir.
Fıkhî Tesbitler (Güncel Meseleler):
• Organ Nakli: İnsanın uzuvlarını satması “İslam fıkhı izin vermez”. Bağış (teberru) ise caizdir. Uluslararası İslâm Fıkıh Kurulu’nun da “insan organlarının satışa sunulması kesinlikle câiz değildir” kararını aldığı belirtilir. Soy ve cinsellikle ilgili (erbezi, yumurtalık gibi) organların nakli, “nesep karışıklığına” yol açacağı için caiz görülemez.
• Tüp Bebek (Yapay Döllenme): İslâm Fıkıh Kurulu’nun 7 yöntemi incelediği , bunlardan sadece kocanın spermi ve karısının yumurtasının kullanıldığı ve yine kendi karısının rahmine yerleştirildiği 6. ve 7. yollara “ihtiyaç olduğu durumlarda” cevaz verildiği ; diğer 5 yolun (donör veya “taşıyıcı/kiralık anne” kullanılan) “kesin olarak haramdır” kararı iktibas edilir.
• İnsan Kopyalama: Aile bağlarını, nesebi tahrip edici ve kopyalanan insanı “yedek parça” olarak görme riski taşıdığından caiz görülemez. Müellif, Peygamberimizin “Kadının kendi sahibini/efendisini… doğurması” şeklindeki kıyamet alameti hadisinin, günümüzde “kadının kendi kocasının kopyasını meydana getirmesi” ihtimalini de akla getirdiğini belirtir.
• Ölümü Öne Alma (Ötanazi): “Dayanılmaz ve çaresiz hastalıklarda” dahi ötanaziye “Kendi kendinizi öldürmeyin” (Nisâ, 4/29) ayeti ve intiharla ilgili hadisler gereği cevaz verilmez.
• Yoğun Bakım Cihazlarının Çekilmesi: İslâm Fıkıh Kurulu’nun 1986’daki kararına göre; “beynin bütün işlevleri kesin olarak durmuş ve uzman tabipler bu durumdan geri dönüş olmadığına… hükmetmişlerse” , kişi “ölmüş kabul edilir” ve “yoğun bakım cihazları kapatılabilir”.
• Haramla Tedavi: Peygamberimizin (s.a) içki gibi haram ve habis şeylerle tedaviye “Onlarda deva değil dert vardır” diyerek karşı çıktığı belirtilir. Ancak “diğer tıbbî imkânların bittiği yerde” , “zaruret durumunda” , “müslüman ve mutahassıs hekimin” kararıyla cevaz verilebileceği ifade edilir.
• Hekim Sorumluluğu (Tazminat): “Tabipliği bilinmeyen bir tabip… hastaya zarar verirse o bunu tazmin eder” hadisi esastır. Ancak ehliyetli (hâzık) bir hekim, hastanın izniyle ve tıp usullerine uygun davrandığı halde hata oluşursa, cumhur (çoğunluk) fukahâya göre tazminat gerekmez; zira hekimin borcu “sonuçlandırma değil gayret sarfetme sorumluluğudur”.
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Eserden, müellifin vurgu yaptığı bazı çarpıcı cümleler şunlardır:
• (Tıbbın gayesi üzerine): “..Kim bir cana… bir canı (haksız yere) öldürürse o, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarır; hayata döndürürse o, bütün insanları kurtarıp hayata döndürmüş gibi olur” (Mâide, 5/32 ayetinden iktibas).
• (Tıbbın teşviki üzerine): “Allah, dermanını yaratmadığı hiç bir dert yaratmamıştır”.
• (Tedavi ve kader üzerine): Peygamberimizin (s.a) “Tedavi Allah’ın takdirini değiştirir mi?” sorusuna cevaben: “Tedavi olmak da Allah’ın kader ve takdirindendir”.
• (Haramla tedavi üzerine): “Onlarda deva değil dert vardır”.
• (Sağlık sorumluluğu üzerine): “Hayatımız ve insanlığımız… bunlara ve diğer ötekilerine bağlıdır.”
• (Sağlığı korumanın hükmü üzerine): “Burada bütün o boyutlarıyla sıhhatı koruma temel bir kulluk mükellefiyeti seviyesine yükseltilmiştir.”
• (Hekimin rolü üzerine): “Hekimler hükümdarlar gibidir; onlar emir almaz emir verirler” (Ebû Bekir er-Râzî’den iktibas).
• (Sahte hekimlik üzerine): “Hırsızlar ve yol kesen şakiler, hekim olmadığı halde hekimim, diyenlerden çok daha iyidirler… onlar mal alır, oysa sahte hekimler hep can alırlar” (Ebû Bekir er-Râzî’den iktibas).
• (Peygamber’in rolü üzerine): “Ona ‘tabîbelkulûb’ denilse de o bir tabip değildir, o yönlendirmeler yapar, başlatır.”
• (Bilimin sınırı üzerine): “Bilgi bir güçtür… Ancak bilimin gücü, her yerde mutlak siyasinin eline verilemeyeceği gibi bilim insanının da bu şekilde eline verilemediği yerler olur. Burada hukuki, ahlaki, insani ve dini değerler devreye girer.”
• (Estetik ve fıtrat üzerine): “Biz insanı en güzel biçimde/ en yüksek bir değerde yarattık” (Tîn, 95/4 ayetinden iktibas).
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, tezlerini desteklemek için zengin bir kaynakça (bibliyografya) kullanmıştır. Eserin “Kaynakça” bölümünde zikredilen temel kaynak grupları şunlardır:
• Ana Kaynak: Kur’an-ı Kerim.
• Hadis Külliyatı: Sahih-i Buhârî , Sahih-i Müslim , Sünen-i Ebû Dâvud , Sünen-i Tirmizî , Sünen-i İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i.
• Klasik Fıkıh Eserleri: Kâsânî (Bedâi’u’s-Sanâi’) , Serahsî (el-Mebsût) , İbn Rüşd (Bidôyetu’l-Müctehid) , Merginânî (el-Hidâye) , Mavsılî (el-İhtiyâr).
• Tarih ve Siyer Kaynakları: Taberî (Târih) , İbnü’l-Esîr (et-Tôrîhu’l-Kâmil) , Belâzurî (Fütûhu’l-Buldân) , Ebû Yûsuf (Kitâbu’l-Harâc) , Süheylî (er-Ravdu’l-Unuf).
• Tıbb-ı Nebevî ve Ahlâk: İbn Kayyim el-Cevziyye (et-Tıbbu’n-Nebevî) , Ebû Bekir er-Râzî (Ahlâku’t-Tabîb) , Keykavus (Kabusnâme).
• Güncel Fıkıh: Mecma’u’l-Fıkhi’l-İslâmî (Karârât ve Tavsiyyât – İslâm Fıkıh Akademisi Kararları) , Yusuf Kardâvî (Çağdaş Meselelere Fetvâlar).
• Müellifin Diğer Eserleri: Müellif, sık sık kendi diğer çalışmalarına atıf yapar (örn: Uzay ve Varlık Ayetleri Tefsiri , İslamda Devlet Bütçesi , İslamın Dayanışma – Paylaşma Medeniyeti ).
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Şahitler (Deliller):
Müellif, iddialarını temellendirmek için şu “şahitleri” (delilleri) kullanır:
• Kur’an Ayetleri: Fıtratın korunması , hayatın kutsallığı ve sağlığın korunması gibi temel ilkeler için Kur’an’ı şahit gösterir.
• Hadîs-i Şerifler: Peygamber’in (s.a) tıp uygulamalarını (örn: karantina ), tavsiyelerini (örn: bal şerbeti , hacamat) ve hekim sorumluluğuna dair kaidelerini şahit gösterir.
• Tarihî Vakıalar: Peygamber sonrası dönemde kurulan hastaneler , hekim imtihanları ve sosyal güvence uygulamaları gibi tarihî kayıtları, bu ahlâkın medeniyete nasıl dönüştüğüne dair şahitler olarak sunar.
• Fıkıh İcmâ ve Kararları: Özellikle güncel meselelerde (tüp bebek, ötanazi, organ nakli) İslâm Fıkıh Akademisi’nin (Mecma’u’l-Fıkhi’l-İslâmî) kararlarını, fıkhın bu konulardaki “şahitleri” (hükümleri) olarak zikreder.
Çıkarılacak Sonuçlar (Müellifin “Sonuç” Bölümünden):
Eserin “Sonuç” bölümünde müellif şu neticelere varmaktadır:
• İslâmî değerlere dayalı medeniyetin, sağlık hizmetleri ve insancıl hedefler bakımından ne kadar “yüksek” olduğu bu tarihî ve fıkhî incelemeyle anlaşılmaktadır.
• İslâm (Kur’an ve Sünnet), bir Tıp veya Eczacılık “bilimini ortaya koymaz”; bunun yerine “bütün varlığın, canlıların, yaratılışın, yer ve göklerin bütün boyutlarıyla araştırılıp incelenmesini ister”.
• İslâm’ın asıl yaptığı, “sağlık hizmetleri, hekim ve tıp ahlakı konusunda” fıkhî ve ahlâkî “değer hükümleri ortaya koymaktır”.
• Günümüzde tedavi ve ameliyat masraflarının yüksekliği sebebiyle hastaların “kendi başına terk edilmesinin” İslâm’ın insancıl anlayışıyla bağdaşmayacağı.
• Tedavi ve ameliyatların “karşılıksız yapılması” hem bir “hukukî-ahlâkî hak” hem de “içtimaî siyaset olarak devletten beklenir”. Bütün bu anlayış, Hz. Muhammed (s.a)’in getirdiği “iman, ahlak ve o hukukun ortaya çıkardığı bir medeniyet anlayışından kaynaklanmış olmaktadır”.
7. Özet Not ve Genel İktibaslar
Genel Yönleri ve Önemli Noktalarıyla İktibaslar:
• Eserin Kapsamı (Önsöz’den):
“Bu çalışmamızda biz tıb bilimi, tedavi, sağlık ve hizmetleri konularını sadece Peygamber(s.a) devri, onun uygulama, tavsiye ve öğretileri açısından değil aynı zamanda bunları Kur’an’daki ilgili bazı anlatımlar, genel ilkeler ve hemen sonraki dönemlerde sağlık hizmetlerinin kaydettiği bazı aşamalar açısından da ele almaya çalışacağız.”
• Güncel Meselelerin Dahiliyeti (Önsöz’den):
“Güncel bazı tıbbî meseleler, güzelleştirme-onarma (estetik) cerrahîleri… bilim ve fennin gücüne dayanarak fıtrat ve hilkatlerle oynamanın durumu ve yine bu alanlardaki fıkhî-ahlâkî hüküm ve ilkeler de bu eserde çalışmamızın konusu olmuşlardır.”
• Peygamber’in Rolünün Değerlendirilmesi (Önsöz’den):
“Hz. Peygamber’in bu yönde ortaya koydukları, günümüz tıbbı ve sağlık hizmetlerinin kaydettiği aşama ile mukayese edilerek değil onun o çağda ve o bölgede bu meselelere el atmış olması, tıb ve tedaviye getirdiği ana yaklaşım çerçevesinde değerlendirilmelidir. Başka bir anlam ve boyut itibariyle ona ‘tabîbelkulûb’ denilse de o bir tabip değildir, o yönlendirmeler yapar, başlatır.”
• Tıbbın İlme Teşviki (Birinci Bölüm’den):
“Peygamber bu sözleriyle yanlış bir îman ve kader anlayışı ile Tıbba başvurulmaması zihniyetine karşı çıkıp insanları mevcut tibba göre tedavi olmaya çağırırken öte yandan da o, tedavi edilemeyecek dert olmadığı yaklaşımıyla Tıp ve Eczacılığı sürekli araştırıcılığa yöneltmek istemiştir.”
• Dinin Ana Maksatları (İkinci Bölüm’den):
“İslam Fıkhı’nca, ayet ve hadisler külliyatının temelde yöneldiği hedefler değerlendirilerek tespit edilen Dinin ana maksatları/makasıd içinde; a- Canı koruma, b- Aklı koruma, c- Nikaha dayalı bir nesli (temiz bir soy bağını) oluşturmayı sağlama, temel hedefleri de vardır.”
• Tarihî Gelişim (Üçüncü Bölüm’den):
“Abbasiler döneminde Devlet, muhtemelen dünyanın henüz diğer yelerinde olmayan bir tarz ve boyutta sağlık hizmetlerini halka götürüyor ve bu hususta da inanç farkı gözetmiyordu.”
• Nihai Sonuç (Sonuç’tan):
“İslam, Kur’an ve Peygamber (s.a)’in öğretileriyle bir din olarak Tıb ve Eczacılık bilimini ortaya koymaz, fakat o bütün varlığın, canlıların, yaratılışın, yer ve göklerin bütün boyutlarıyla araştırılıp incelenmesini ister ki bunlar arasında ve elbet en başında insanın kendisi de vardır… İslam bizzat bilimin kendisi için değil ve fakat kendi fıkhi ve ahlaki değer hükümleriyle elbet sağlık hizmetleri, hekim ve tıp ahlakı konusunda hükümler ortaya koyar…”
Genel Özet Notu:
Prof. Dr. Celâl Yeniçeri’nin bu eseri, Tıbb-ı Nebevî konusunu sadece tarihî bir derleme olmaktan çıkarıp, onu yaşayan ve güncel meselelere çözüm üreten bir “Fıkıh” ve “Ahlâk” disiplini olarak ele almaktadır. Kitap, Peygamber (s.a) dönemindeki çadır hastanelerinden başlayarak Abbasîlerdeki gezici sağlık ekiplerine ve hekim imtihanlarına kadar uzanan tarihî bir temel atmaktadır.
Eserin asıl ağırlık merkezi, bu tarihî ve Nebevî temeller üzerine günümüzün en karmaşık tıbbî meselelerini (tüp bebek , insan kopyalama , organ nakli , ötanazi ve estetik cerrahi ) fıkhî açıdan tahlil etmektir. Müellif, İslâm Fıkıh Kurulu kararlarını da delil göstererek, İslâm’ın bilime karşı olmadığını ancak “fıtratı değiştirme” ve “nesep karışıklığı” gibi kırmızı çizgileri olduğunu savunmaktadır.
Kitabın ana fikri; sağlığı korumanın dinî bir mükellefiyet olduğu ve tıbbî uygulamaların daima “insanın mükerrem varlığı” ilkesine riayet eden ahlâkî ve hukukî bir çerçeveye (fıkha) tâbi olması gerektiğidir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Celal Yıldırım’ın “Kur’ân Ahkâmı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları” isimli eseri.
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: KUR’AN AHKAMI ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları.
• Arapça Adı: احكام القرآن وَاخْتِلاف الأئمة.
• Yazarı: Celal Yıldırım. Yazar, “Afyon Müftüsü” olarak takdim edilmiştir.
• Yayınevi: Bahar Yayınları / Bahar Yayınevi.
• Yayın Yeri: Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı Nu: 25, Beyazıt – İstanbul9.
• Basım Yılı: 1972
• Matbaa: Yaylacık Matbaası.
• Hattat: Eserdeki hatlar Hasan Çelebi’ye aittir.
• Yayın Numarası: Bahar Yayınları: .
• Önemli Not: Kitabın üçüncü sayfasında “MÜHİM OLAN 102 FIKHÎ KAİDE BU CİLDİN SONUNA KONMUŞTUR” şeklinde bir not bulunmaktadır. Bu, eserin sonunda fıkhî kaidelerin bir hülasasının yer aldığını göstermektedir.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin fihristine ve ilk bölümüne bakarak, kitabın temel mesajları şu şekilde tespit edilmektedir:
• Fıkhî İhtilafın Temeli: Kitabın asıl mesajı, fıkhî hükümlerin ana kaynağının Kur’an ahkamı olduğunu göstermekle beraber, bu ahkamın tefsirinde ve tatbikinde mezhep imamları arasında görüş farklılıkları bulunduğunu ortaya koymaktır.
• Sosyal Adaletin Tesisi: Zekat bölümünden anlaşıldığına göre, zekatın “sosyal adâleti gerçekleştirmek, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek ve fakirle zengin arasındaki uçurumu kapatmak” için bir vasıta olduğu mesajı verilmektedir.
• Dinin İstismarına Karşı Duruş: Eser, dinin dünyevi menfaatlere alet edilmesinin haram olduğunu vurgular.
• Mal Yığmanın Tehlikesi: Zekâtı ödenmeyen malın “kenz” (hazine) sayılacağı ve bunun “acıklı bir azâba yol açacağı” mesajı net bir şekilde verilmektedir.
• Taklitten Kaçınma: Müslümanların, “gayr-i müslimlerin âdet ve törelerini taklîd etmesinin İslâmın ruhuna aykırı olduğu” mesajı verilmektedir.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eserin “Konuların Ana Hatları ve Bölümleri” 23 başlıklı fihristine göre, kitapta ana başlık ve bu başlıklar altında çeşitli alt konular işlenmektedir. Başlıca tespitler ve bilgiler şunlardır:
• Zekat (Bölüm I): Zekatın verileceği sekiz sınıf , fakir ve miskinin tarifi , zenginlik ölçüsü olarak 40 dirhem , yeni Müslüman olanlara (müellefe-i kulûb) zekat verilip verilmeyeceği ve borçlulara zekat verilmesi gibi konular ele alınmıştır.
• Borç (Bölüm X): Borçluya mühlet vermenin sünnet olduğu , “Kâtib-i Adil (Noter)” ile mukavele yaptırılması ve muamelenin iki şahit ile sağlama bağlanması gerektiği belirtilmiştir.
• Kur’ân’a Dokunmak (Bölüm V): Cünüp ve abdestsiz olanların Kur’ân’a el sürüp süremeyeceği meselesi incelenmiştir.
• Bakılması Haram Olan Şeyler (Bölüm XIII): İslam’ın zinayı haram kıldığı gibi, “buna vasıta ve vesîle olan şeyleri de haram kıldığı” tespiti yapılmıştır. Bu bölümde “Göz zinası” , “Baş örtüsü ve cilbab ile himar” ve kadının süs yerlerini gösterebileceği “on iki sınıf akraba” konuları işlenmiştir.
• Bekarları Evlendirmek (Bölüm XIV): Evlenme imkanı olmayan bekarları evlendirmenin “müslüman zenginlere” düştüğü belirtilmiştir. “Muvakkat nikâh”ın (geçici nikah) haram olduğu ve “çoğu âlimler istimnaya da cevâz yoktur, demişlerdir” tespiti yapılmıştır.
• Kısas (Bölüm XIX): Kısasın farz olduğu , diyet meseleleri , katlin (öldürmenin) çeşitleri ve kadının diyetinin “erkeğin diyetinin yarısı” olduğu bilgisi verilmiştir.
• Hırsızlık (Bölüm XX): “El kesme cezasının uygulanabilmesinin şartları” ve bu cezanın “tevbeyle sâkıt olmaz” olduğu belirtilmiştir.
• Savaş (Bölüm XXXI): Savaşın Allah yolunda yapıldığı , İslam’ın “kılıç dîni değil, ilim ve irfan dînidir. Kılıç son çâredir” tespiti yapılmıştır. Savaşa katılmayan “yaşlı, kadın, din adamı vb.” kimselere dokunulmayacağı belirtilmiştir.
• Zina (Bölüm XXXVIII): Zina haddi , zina isnadında “dört şâhid” gerektiği ve “Lian” (kocanın şahitsiz şikayeti) konuları incelenmiştir.
• Kan ve Organ Nakli (Bölüm XL): Eserde “Kan verme ve göz nakli” ile “Ölmüş bir kimsenin organını diriye nakletmek” gibi modern tıp meseleleri de fıkhî açıdan ele alınmıştır.
• Fıkhî Kaideler (Bölüm XLIV): Eserin sonunda 102 adet fıkhî kaide sıralanmıştır.
Örnek Bölüm Tespiti (Zekat):
İlk bölümde yazar, “kenz” (hazine) kelimesini tahlil eder. İbn-i Ömer, Süfyân Sevrî, İbn-i Abbas, Câbir ve Ebû Hüreyre’den gelen rivayetlere dayanarak , “kenz”in “zekâtı ödenmiyen mal” olduğunu tespit eder. “Zekâtı ödenen mal, yedi kat yerin altında da olsa kenz değildir. Meydanda bile olsa, zekâtı verilmeyen mal kenz’dir” hükmüne varır.
Daha sonra “zînet eşyası” (altın ve gümüş takılar) için zekat gerekip gerekmediği konusundaki mezhep imamlarının görüş farklarını ortaya koyar:
• İmâm Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına göre ziynet eşyasının zekâtını vermek farzdır.
• İmâm Mâlik, İmâm Ahmed, İshak bin Râhaveyh ve Ebû Ubeyd’e göre ziynet eşyasının zekâtı verilmez.
• İmâm-ı Şâfiî’nin Irak’taki görüşü verilmeyeceği yönünde, Mısır’daki görüşü ise “mütereddid”dir
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Fihristten ve ilk bölümden alınan, eserin üslubunu ve vurgularını gösteren bazı cümleler şunlardır:
* “KUR’AN AHKAMI ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları” * “Zekâtı ödenen mal, yedi kat yerin altında da olsa kenz değildir. Meydanda bile olsa, zekâtı verilmeyen mal kenz’dir.” * “İfsâd eder dini ancak kırallar, / Kötü din adamları ile ruhbanlar.” * “Andolsun ki, (bir gün gelecek) sizler (ey müslümanım diye geçinenler), kendinizden önceki milletlerin âdet ve törelerine karış be-karış, zira’ be-zira’ bineceksiniz…”
• “Allah’a andolsun ki zekâtla namaz arasını ayırıp (biz namaz kılarız, fakat zekât vermeyiz) diyenleri elbette öldüreceğim!” (Hz. Ebûbekir Sıddîk’tan iktibas)
• “Elini bağlı olarak boynuna asma.. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kınanmış, peşiman bir halde oturup kalırsın!.” (İsraf ve Cimrilik bölüm başlığı) * “Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlara kardeş olmuş olurlar.” * “Şüphesiz, insan için ancak kendi çalıştığı vardır.” * “İslâm zinâyı haram kıldığı gibi buna vasıta ve vesîle olan şeyleri de haram kılmıştır.” * “Müslüman metbu’dur, tâbi’ değildir.” * “İslâm dîni kılıç dîni değil, ilim ve irfan dînidir. Kılıç son çâredir.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Eserin “Fıkhî Kaideler” bölümünün sonunda, yazarın o bölümü hazırlarken istifade ettiği kaynakları sıraladığı bir “LİTERATÜR” listesi bulunmaktadır. Bu kaynaklar, aynı zamanda kitabın genel konusunu (fıkıh ve ahkam) destekleyen temel eserlerdir:
• el-Eşbah ve’n-Nezair / İbni Nüceym
• Mir’at-ı Mecelle / Müfti Mes’ud Efendi
• Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
• Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu / Ömer Nasuhi Bilmen
• Reddü’l-Muhtar Ala Dürri’l-Muhtar / Şeyh Muhammed Emin
• Menafiu’d-Dakayik Fi-Şerhi Mecmai’l-Hakayik / Muhammed Hadimi
• Haşiyetü Nesemati’l-Eshar Ala Şerhi İfadeti’l-Envar / İbni Abidin
• İslam Hukuk Naziriyatı Hakkında Bir Etüd / Sava Paşa
• Hukuk Tarihinde İslam Hukuku / Ali Himmet Berki
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Şahitler (Deliller):
Yazar Celal Yıldırım, kitabındaki hükümleri ve tespitleri temellendirmek için öncelikli olarak şu delillere (“şahitlere”) müracaat etmektedir:
• Kur’ân-ı Kerîm: Eserin ana konusunu “Kur’an Ahkamı” teşkil eder. Her bölüm, ilgili Kur’an ayetlerinin tahlili üzerine kurulmuştur (Örn: Zekat bölümü Tevbe Suresi 34. ayet ile başlar)
• Hadîs-i Şerîfler: Ayetlerin tefsirinde ve ahkamın tatbikatında doğrudan hadis rivayetleri kullanılır.
• Sahâbe ve Tâbiîn Görüşleri: Yazar, ayetlerin ve kelimelerin (örn: “kenz”) manasını tespit etmek için İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Câbir, Ebû Hüreyre gibi sahabilerin ve Süfyân Sevrî gibi tâbiîn alimlerinin görüşlerini iktibas eder.
• Mezhep İmamlarının İctihadları: Eserin temel direklerinden biri, dört mezhep imamı (Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfiî, Ahmed bin Hanbel) başta olmak üzere fıkıh alimlerinin görüş farklılıklarını sunmaktır.
Çıkarılacak Sonuçlar:
• İslam fıkhı, doğrudan Kur’an’da yer alan ahkama (hükümlere) dayanır.
• Bu ahkamın hayata tatbiki ve teferruatı konusunda mezhep imamları arasında, delillere (hadis, sahabe kavli, örf vb.) dayanan meşru görüş farklılıkları bulunmaktadır.
• Eser, İslam hukukunun sadece ibadetleri değil, aynı zamanda sosyal hayatı (adalet, borçlanma) , ceza hukukunu (kısas, hırsızlık) ve savaş hukukunu da kapsayan bütüncül bir nizam olduğunu göstermektedir.
• Zekâtı ödememek, Kur’an’ın “kenz” olarak vasıflandırdığı büyük bir uhrevî tehdittir ve zekat, sosyal adaletin temelidir.
7. Genel Yönleri, Önemli Noktaları, Sonuç ve Özet Notu
Kitabın Genel Yönleri ve Önemli Noktaları (İktibaslar):
Celal Yıldırım’ın kaleme aldığı “Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları” adlı bu eser, 1972 yılında Bahar Yayınları tarafından neşredilmiştir. Kitap, isminden de anlaşılacağı üzere, Kur’an-ı Kerim’de yer alan fıkhî hükümleri (ahkamı) konu edinir.
Eserin fihristine göre, kitap 44 ana bölüme ayrılmıştır. Bu bölümler, klasik fıkıh kitaplarının sistematiğine uygun olarak ibadetler, muamelat ve ukubat başlıklarını kapsar:
• İbadetler: “ZEKAT” , “KUR’ÂN’A EL SÜRMEK” (Taharet) , “BEŞ VAKİT FARZ NAMAZ” , “CUMA NAMAZI VE CUMA HUTBESİ” ve “BAYRAM NAMAZI VE KURBAN” gibi konuları ihtiva eder.
• Muamelat (Sosyal ve Hukukî İlişkiler): “ADALET VE İHSAN” , “YAKIN AKRABAYA İNFAK” , “YAPILAN YEMİNLER” , “BORÇ” , “AKİDLERİ YERİNE GETİRMEK” , “BAŞKASININ EVİNE GİRME ÂDÂBI” , “BEKÂRLARI EVLENDİRMEK” , “MÜŞAVERE” ve “KAN VE ORGAN NAKLİ” gibi konuları inceler.
• Ukubat ve Siyer (Ceza ve Savaş Hukuku): “KISAS (MİSİLLEME)” , “HIRSIZLIK” , “ZİNA” , “İNTİHAR” , “SAVAŞ” ve “DİĞER MİLLETLERLE ANDLAŞMA” gibi başlıkları ele alır.
Kitabın ayırt edici bir yönü, her konuyu Kur’an ahkamı merkezinde işlerken, mezhep imamlarının bu ahkamdan çıkardığı farklı fıkhî hükümleri mukayeseli olarak sunmasıdır (Örneğin, ziynet eşyasına zekat veya hırsızlıkta el kesme cezasının tevbe ile düşüp düşmeyeceği gibi).
Eserin en mühim özelliklerinden biri, cildin sonunda “MÜHİM OLAN 102 FIKHÎ KAİDE” başlığı altında fıkıh usûlünün temel prensiplerini bir hülasa halinde sunmasıdır.
Sonuç ve Özet Notu:
Celal Yıldırım’ın bu eseri, Kur’an’daki ahkam ayetlerini temel alan, mukayeseli bir fıkıh çalışmasıdır. Yazar, ayetleri tefsir ederken hadisler, sahabe görüşleri ve mezhep imamlarının ictihadlarını bir araya getirerek, okuyucuya bir meselenin fıkhî boyutunu delilleriyle birlikte sunmayı amaçlamaktadır. Kitap, hem bir ahkam tefsiri hem de mezhepler arası fıkıh farklılıklarını gösteren bir kaynak niteliğindedir. Eserin sonunda 102 fıkhî kaideye yer verilmesi, yazarın sadece fer’î hükümleri değil, aynı zamanda bu hükümlerin dayandığı küllî kaideleri de aktarmaya verdiği ehemmiyeti göstermektedir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Celal Yıldırım’a ait “Kur’an Ahkâmı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları” adlı eser.
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: Kur’an Ahkâmı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları.
• Müellifi: Celal Yıldırım. Eserin neşredildiği tarihte Afyon Müftüsü olarak vazife yapmaktaydı.
• Naşiri (Yayınevi): Bahar Yayınevi.
• Basım Yılı: 1971
• Muhtevası: Bu eser, isminden de anlaşılacağı üzere, Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan hüküm (ahkâm) ifade eden ayetleri merkezine almaktadır. Müellif, bu ayetleri tefsir ve izah ederken, ilgili hadisleri, Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn’in görüşlerini ve bilhassa müçtehid imamların (mezhep imamlarının) ictihadlarını, istinbatlarını (hüküm çıkarma usullerini) ve görüş farklarını (hilâfiyat) ortaya koymayı hedeflemektedir
• Yapısı: Kitap, Ahmet Davutoğlu’nun bir “Takriz”i (önsöz/değerlendirme) , “Yayınevinin Önsözü” ve müellifin kendi “Önsöz”ü ile başlamaktadır. Ana muhteva, fıkhın temel konularına (Abdest , Namaz , Oruç , Kıble , Hac , Nikah , Talâk , Helal ve Haram , Miras vb.) göre bölümlere ayrılmıştır . Eserin sonunda müellifin istifade ettiği tefsir ve hadis kaynaklarının tafsilatlı bir listesi bulunmaktadır.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin takriz ve önsözlerinde, kitabın gayesi ve vermek istediği mesajlar net bir şekilde ifade edilmiştir:
• İlmî Bir Cevap Sunmak: Ahmet Davutoğlu’nun takrizine göre, bu eser, “her mes’elede mutlaka delilini görmek isteyenlere mükemmel bir cevaptır”. “Delil ancak müçtehit olan zâta lazımdır” ilkesine rağmen, “cahiller arasında moda olan” delil arayışına ilmî bir cevap niteliğindedir.
• Boşluğu Doldurmak: Yayınevinin önsözüne göre, eserin bir gayesi de “Kur’ân-ı Kerîmin hükümlerini, mezhep imamlarının görüş farklarıyla îzah eden ilmî bir eser” ihtiyacını ve bu sahadaki “mevcud boşluğu dikkate alarak” hazırlanmış olmasıdır.
• Kur’ân’ın Hukukî Temel Oluşu: Müellif Celal Yıldırım, Kur’ân’ın “müstesnâ bir hukuk sistemini” ihtiva ettiğini ve “İslâm şerîatının temeli” olduğunu göstermeyi hedefler.
• Hükümlerin Cihanşümul (Evrensel) Olması: Eser, Kur’ân hükümlerinin “cihanşümul bir mahiyet arz ettiğini” ve “kıyamete kadar bâki kalacak kanunlar” olduğunu vurgular.
• İslâm Hukukunun Orijinalliği: İslâm hukukunun “nev’i şahsına münhasır bir orijinallik arzettiğini” ve Roma Hukuku gibi “hiç bir hukuk sistemi te’siri altında kalmadığını” isbat etmeyi amaçlar.
• İhtilafın Sebebini İzah Etmek: Mezhep imamları arasındaki görüş farklarının (ihtilaf) “ictihadlara yol açan” Kur’ân’ın bazı “çok vecîz” ifadelerinden kaynaklandığını ve bu ihtilafın bir “Hilâfiyat” ilmi doğurduğunu göstermektedir.
• İctihad Kapısının Açık Olduğu Mesajı: Eserin en mühim mesajlarından biri, “ictihad kapısı kapanmamıştır ve kıyamete kadar da kapanmayacaktır” fikridir. Müellif, yeter ki “ictihadda bulunacak ehliyetli büyük ilim adamları yetiştirilsin” diyerek bu kapının açık olduğunu savunur.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eserin önsöz kısmı, müellifin konuya yaklaşımını gösteren mühim tesbitlerle doludur:
• Ahkâm Ayetlerinin Sayısı: Müellif, Kur’ân ahkâmı ile alakalı ayetlerin sayısının “Bâzılarına göre 200-300, diğer bâzısına göre 300-500 arasında kabul edildiğini” tesbit eder.
• Mekkî ve Medenî Surelerin Farkı: Eser, Kur’ân ahkâmını anlamada surelerin Mekkî ve Medenî olmasını tesbit etmenin “büyük fayda vardır” diyerek, bu iki sure tipinin genel vasıflarını (üslup, muhteva, hitap tarzı) listeler. Medine’de inen surelerin “ahlâkı ve temel hükümleri içine aldığını” (ibâdet, helâl-haram, hukuk, aile nizamı vb.) tesbit eder.
• İhtilafın Kaynağı: Kitap etrafındaki ihtilafların, “sadece onun bâzı kelimelerinin delâlet ettiği anlamlar üzerinde meydana geldiğini” tesbit eder. Örnek olarak Bakara Suresi 228. ayette geçen “kuru'” (قرء) kelimesinin hem “hayz” hem de “temizlik müddeti” anlamına gelmesini ve imamların (İmam-ı Şâfiî gibi) bu yüzden farklı ictihad etmesini gösterir.
• İlm-i Hilâf: Müellif, mezhepler arası ihtilaf ilminin (Hilâfiyat), ilk defa “Ebû Zeyd Debûsî” tarafından bir ilim dalı olarak “vaz’olunduğunu” (kurulduğunu) belirtir.
• İctihadın Şartları (Belge): Bir müctehidde bulunması gereken yedi temel vasfı belgeler:
• Arap dilini (gramer kaaideleriyle) çok iyi bilmek.
• Sünneti, bütün rivayet yolları ve râvîlerinin halleriyle bilmek.
• Kur’ân-ı Kerîmi lafzı, manası, nüzul sebepleri, nâsıh ve mensûhuyla bilmek.
• İcma (ittifak) ve ihtilaf edilen meseleleri bilmek.
• Kıyası, mantığı, metodu ve illetiyle bilmek.
• Hükümlerin maksadını, gaye ve hedefiyle bilmek.
• Sağlam bir anlayış, kuvvetli bir hafıza ve takdir gücüne sahip olmak.
• İmamların Tevazusu (Belge): İmamların kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğunu iddia etmediklerini belgeler. İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin, “Bu bizim ulaştığımız en iyi neticedir. Kim bundan hayırlısını bulursa ona uysun” dediğini; İmam-ı Şâfiî’nin, “Benim görüşlerime aykırı bir sahih hadis bulursanız, ona uyun, bana muhalefet edin” dediğini ve İmam Mâlik’in, “Benim fetvâlarımı hemen yazmayın. Yanıldığım hususlar olabilir” dediğini nakleder.
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Eserin önsözlerinden iktibas edilen bazı vurucu cümleler şunlardır:
* (Takriz’den): “Öyle yà, delil ancak müçtehit olan záta lazımdır. Mukallide hatta mukallid bile olamayan cahile, mes’eleden bir delil bulunmasıyle bulunmaması arasında ne fark vardır?.” * (Yayınevi Önsözü): “Hakkın hak olarak bilinebilmesi ve belirgin hale gelebilmesi için mutlaka karşıtı olan bâtılla çatışması gerekdir. Zira Cenâb-ı Hakk’ın varlık âlemindeki sünnetlerinden biri de budur.” * (Müellif Önsözü): “Kur’ân, İslâm şerîatının temeli, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) in en büyük mucizesi ve Allah’ın kıyâmete kadar bâki kalacak kanunu olmuş olur.” * (Müellif Önsözü): “Mâdemki İslâm dîni en son ve en mükemmel dindir… o halde onun esasını teşkil eden Kitabın da böyle olması gerekir.” * (Müellif Önsözü): “İslâmî hükümler vaz’edilirken beş şey’in korunmasını istihdaf etmiştir: Aklı korumak, canı korumak, nesli korumak, malı korumak, dini korumak..” * (Müellif Önsözü): “Demek ki, ictihad kapısı kapanmamıştır ve kıyamete kadar da kapanmayacaktır; yeter ki ictihadda bulunacak ehliyetli büyük ilim adamları yetiştirilsin..” * (Müellif Önsözü): “Hiç bir kimse, Allah’ın akıllara açmış olduğu bu kapıyı kapatmak hakkına sahip değildir.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, eserin “Önsöz”ünde ve sonrasında (sayfa 13 ve 14 ), bu çalışmayı hazırlarken istifade ettiği temel kaynakları bizzat listelemiştir. Bu kaynaklar, eserin ilmî derinliğini göstermektedir:
• Ana Kaynaklar (Ahkâmü’l-Kur’ân): Müellif, Ahkâmü’l-Kur’ân sahasındaki muteber eserlere dayandığını belirtir. Bunlar arasında:
• Ebûbekir Râzî (Cessâs)’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’ı
• Kurtubî’nin el-Câmiü li-Ahkâmi’l-Kur’ân’ı
• İmam Şâfiî, Ebû Cafer Tahâvî ve Beyhakî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân eserleri
• Müellif, bu eserlerin yanı sıra “Neylü’l-merâm” ve “Fethü’l-beyân” gibi daha yakın dönem eserlere de atıf yapar
• Diğer Tefsirler: Müellif, aralarında Taberî , Fahreddin Râzî (Tefsîr-i Kebîr) , Zemahşerî , İbn Kesîr , Âlûsî (Rûhu’l-Maânî) , Nesefî , Hâzin ve Elmalılı Mehmed Hamdi Yazır gibi 16 farklı tefsir kaynağını listeler .
• Hadis Kaynakları: Eser, ahkâm ayetlerini destekleyen hadisler için Kütüb-i Sitte (Buhârî , Müslim , Tirmizî , Ebû Dâvud , Nesâî , İbn-i Mâce ) başta olmak üzere, Müsned-i İmam Ahmed , Dârimî , Dâre Kutnî ve diğer hadis şerhleri (et-Tâc, İrşadü’s-Sârî, Umdetü’l-Kaarî) dahil 15 temel hadis kaynağına atıf yapmaktadır .
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
• Şahitler (Eserin Değerine): Eserin kıymetine şahitlik eden ilk kişi, bir “Takriz” (Önsöz/Değerlendirme) yazan Ahmet Davutoğlu’dur. Davutoğlu, eserin “her mes’elede mutlaka delilini görmek isteyenlere mükemmel bir cevap” olduğunu ve müellifi (Celal Yıldırım) bu titiz çalışmasından dolayı tebrik ettiğini belirtir
• Şahitler (Hukukî Görüşlere): Kitabın kendisi, Kur’ân ahkâmı ve mezhep ihtilafları konusunda binlerce yıllık bir ilmî birikimi şahit gösterir. Bu şahitler arasında Hulefâ-i Râşidîn , Ashâb-ı Kirâm (Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Mes’ud vb.) , Tâbiîn (Said b. Müseyyeb, Hasan el-Basrî vb.) ve dört mezhep imamı (Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel) bulunmaktadır.
• Çıkarılacak Sonuçlar:
• İslâm hukuku (fıkıh), keyfî değil, doğrudan Kur’ân ve Sünnet temellerine dayanan ve “cihanşümul bir mahiyet arz eden” müstakil bir hukuk sistemidir.
• Mezhepler arasındaki görüş farkları bir ayrılık değil, Kur’ân metninin zenginliğinden ve “çok vecîz” olmasından kaynaklanan ilmî bir rahmettir.
• Ahkâm (hükümler), “zamanın değişmesiyle ahkâm ve mesâil değişir” kaidesi uyarınca, sadece örf ve âdete dayalı meselelerde değişime uğrar; nass (Kur’ân ve Sünnet) ile sabit olan temel hükümler (usûl) değişmez.
• İctihad kapısı kapanmamıştır ; ancak ictihad, müellifin sıraladığı 7 şartı haiz, “ehliyetli büyük ilim adamları” tarafından yapılabilir.
7. Özet Notu ve Sonuç
Celal Yıldırım’ın “Kur’an Ahkâmı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları” adlı eseri, 1971 yılında Bahar Yayınevi tarafından neşredilmiş ve sahasında mühim bir boşluğu doldurmayı hedeflemiş ilmî bir çalışmadır. Müellif (o dönem Afyon Müftüsü) , bu eseri “Kur’ân-ı Kerîmin temel hükümleri ve bu hükümlere bağlı meseleler” üzerine tesis etmiştir.
Eserin Gayesi ve Metodu:
Müellif, eserin gayesini şöyle tasvir eder: “Hayatımızın her cephesiyle alakalı olan bu İlâhî Kitab’ın hüküm ifâde eden âyetlerini bir bir ele alıp tefsîr ve izah etmek, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)in bununla ilgili Hadislerini güvenilir kaynaklardan toplayıp getirmek, Ashâb-ı Kirâm, Tâbiîn-i Izâm Hazretlerinin tertemiz sade görüşlerini ve sıhhatli rivâyetlerini, kâmil müctehidlerin ictihad, istinbat ve kısmen hilâfiyat yollarını belirtmek…”.
Kitap, İslâm hukukunun “nev’i şahsına münhasır bir orijinallik arzettiğini” ve temelinin “bütünü ile Kur’ân ve Sünnete” dayandığını savunur. Eserin ana konusunu, bu temellere dayanan mezhep imamları arasındaki “görüş ayrılıklarına” (ihtilaf) ve bu ihtilafların ilmî temellerine (Hilâfiyat) ayırmıştır.
Önemli Tesbitler ve Sonuç:
Eser, Kur’ân-ı Kerîm’i “İslâm şerîatının temeli” ve “kıyamete kadar bâki kalacak kanunu” olarak kabul eder. Müellif, “zamanın değişmesiyle ahkâm ve mesâil değişir” kaidesinin sadece örf ve âdete dayalı fer’î meseleler için geçerli olduğunu, Kur’ân ve Sünnet ile sabit olan temel (aslî) kaidelerin değişmediğini savunur.
Müellifin en kuvvetli vurgularından biri, ictihad kapısının kapanmadığıdır: “Demek ki, ictihad kapısı kapanmamıştır ve kıyamete kadar da kapanmayacaktır; yeter ki ictihadda bulunacak ehliyetli büyük ilim adamları yetiştirilsin..”.
Neticede bu kitap, fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilafları bir ayrılık vesilesi değil, Kur’ân metninin zenginliğinden ve “çok vecîz” lafızlarından kaynaklanan ilmî bir ictihad faaliyeti olarak gören, sahasında ciddî bir “Ahkâmü’l-Kur’ân” çalışmasıdır. Yayınevi, eserin özellikle “İmam-Hatip Okulları, Yüksek İslâm Enstitüleri ve İlâhiyat Fakültesi talebesine” bir müracaat kitabı olmasını ümid etmektedir.
Bu tafsilatlı tahlilin, eserin muhtevasını anlamanızda yardımcı olacağını ümid ederim. Başka bir eser veya konu hakkında araştırma yapmamı ister misiniz?
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
“Ebû Zeyd ed-Debûsî: Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi” başlıklı eseri.
1. 📖 Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
Bu eser, asıl adı Te’sîsü’n-nazar olan ve Ebû Zeyd ed-Debûsî tarafından kaleme alınan klasik metnin, Doç. Dr. Ferhat Koca tarafından yapılan tercümesidir. Kitap, Ankara Okulu Yayınları tarafından neşredilmiş olup , incelenen nüsha ikinci basımdır (Ekim 2009).
Müellifi:
Ebû Zeyd ed-Debûsî (ö. 430/1040) , Karahanlılar döneminde Mâverâünnehir bölgesinde yaşamış bir Türk hukukçusudur. Buhara ile Semerkand arasındaki Debûs beldesinde doğmuş , döneminin en meşhur Hanefi fakih ve kadılarından biri olmuştur.
Kitabın Yapısı ve Muhtevası:
Eser iki ana kısımdan oluşmaktadır:
• Mütercim (Doç. Dr. Ferhat Koca) Girişi: Bu bölüm, asıl tercüme metninden önce yer alır ve “Hilâf (Mukayeseli İslâm Hukuku) İlmi” hakkında tafsilatlı bir akademik inceleme sunar. Bu girişte hilâf ilminin tanımı , benzer ilimlerle (cedel, münazara, fıkıh usulü) ilişkisi , doğuşu, gelişmesi ve zengin literatürü (mezheplere göre) incelenir. Ayrıca Ebû Zeyd ed-Debûsî’nin tarihî arkaplanı , hayatı ve eserleri hakkında malumat verilir.
• Te’sîsü’n-nazar (Tercüme Metni): Debûsî’nin asıl eseridir. Bu metin, fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilafların temel dayanaklarını (asıllarını/prensiplerini) tasnif eder. Metin, sekiz ana bölüme ayrılmıştır . Bu bölümlerde Hanefî mezhebi imamlarının (Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Muhammed) kendi aralarındaki ihtilafları ve Hanefîlerin Züfer , İmam Mâlik , İbn Ebî Leylâ ve İmam Şâfiî ile olan ihtilafları incelenir.
• Ek Bölüm: Kitabın sonunda, Debûsî’nin metodolojisiyle irtibatlı görülen Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin (ö. 340/951) Risâle fi’l-Usûl adlı eserinin tercümesi de eklenmiştir.
2. 📜 Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
• İhtilaflar Esaslıdır: Kitabın temel mesajı, İslam hukukçuları (fakihler) arasındaki görüş ayrılıklarının (ihtilafların) keyfî veya yüzeysel olmadığını, aksine her bir görüşün dayandığı sağlam “genel hukuk prensipleri” (el-asl) bulunduğunu göstermektir.
• Hilâf, Bir İlimdir: Debûsî, bu eseriyle, farklı hukuki görüşleri karşılaştırmayı (mukayese etmeyi) dağınık bir tartışma alanı olmaktan çıkarıp, onu “Hilâf İlmi” adıyla müstakil ve sistematik bir hukuk disiplini olarak temellendirmeyi amaçlar.
• Metodoloji Sunmak: Eser, fıkıh talebelerine, ihtilafların “kaynaklarını ve çatışma noktalarını” anlamaları için bir usûl sunar. Böylece talebelerin meseleleri ezberlemesi kolaylaşır ve bu meseleler üzerine kıyas yapma melekesi gelişir.
• İslam Hukukunun Güncellenmesi (Mütercimin Mesajı): Mütercim Ferhat Koca, Önsöz’de önemli bir mesaj vererek, Debûsî gibi klasik hukukçuların eserlerindeki örneklerin (köle, cariye vb.) “tarihsel olaylar” olduğunu, bu örneklerin “yenilenmesi ve güncelleştirilmesi” gerektiğini belirtir. Aksi takdirde, İslam hukukunun “sadece ‘kağıt üzerinde kalan bir hukuk (paper law)’ haline gelme” tehlikesiyle karşı karşıya olduğu mesajını verir.
3. 📊 Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
• Hilâf İlminin Tanımı: Hilâf ilmi, “İslâm hukuk mezhepleri arasında, hukuki usul veya üslupları açısından ilişki kurulmasını ya da onların çeşitli hukuki kavram, kurum ve hükümleri arasında, benzerlik veya farklılık bakımlarından karşılaştırma yapılmasını konu edinen bir ilimdir.” Bu ilme “Mukayeseli İslâm Hukuku” adı verilebilir.
• Debûsî’nin Kuruculuğu (Tesbit): Debûsî, İslam hukuk tarihçileri tarafından “Hilâf ilminin gerçek kurucusu kabul edilmiştir”.
• Debûsî’nin Metodu (Tesbit): Onu kurucu yapan asıl özellik, “farklı görüşleri fıkıh bablarını esas alarak değil de bizzat ihtilaf içerisinde bulunan fakihleri esas alarak” incelemesi ve bu ihtilafları “genel hukuk kurallarına (el-asl)” dayandırmasıdır.
• Tarihî Arkaplan (Bilgi): Debûsî, IX-XI. asırlar arasında Mâverâünnehir’de hüküm süren ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar devrinde yaşamıştır. Bu dönemde yetişen fakihler, “özellikle Hanefi mezhebinin doktrin ve literatürüne en büyük katkıyı yapmışlardır”.
• Gazzâlî’nin Tenkidi (Bilgi): Gazzâlî’nin İhyâ adlı eserinde, Müslümanların tıp gibi farz-ı kifâye ilimleri zimmîlere bırakıp, “hilafiyât ve cedel ilmiyle uğraşmalarını” tenkit ettiği aktarılır.
• Hilâf ve Mukayeseli Hukuk (Tesbit): Mütercim, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı’nın “İslâm hukuku süresinde Mukayeseli hukuk öğretiminin olmayacağı” yönündeki iddiasını tahlil eder ve bu görüşün “ihtiyatla karşılanması gerektiğini” savunarak, hilâf ilminin “Mukayeseli İslâm Hukuku” olarak isimlendirilebileceğini tesbit eder.
• Eserleri (Bilgi): Debûsî’nin günümüze ulaşan eserleri el-Emedü’l-Aksâ (tasavvufî konular) , el-Esrâr fi’l-usûl ve’l-fürû (mezhepler arası farklara işaret eden bir hilâf kitabı) , Takvîmü’l-edille (klasik bir usûl-i fıkıh kitabı) ve Te’sisü’n-nazar (bu tercümeye konu olan eser) olarak sıralanır.
• Ana Metnin Tasnifi (Belge): Te’sisü’n-nazar metni, ihtilafları 8 bölümde inceler:
• Ebû Hanîfe ile iki arkadaşı (İmâmeyn) arasındaki ihtilaflar.
• Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf ile Muhammed arasındaki ihtilaflar.
• Ebû Hanîfe ve Muhammed ile Ebû Yûsuf arasındaki ihtilaflar.
• Ebû Yûsuf ile Muhammed arasındaki ihtilaflar.
• Üç imam (Hanefîler) ile Züfer arasındaki ihtilaflar.
• Hanefî âlimleri ile İmam Mâlik arasındaki ihtilaflar.
• Hanefî âlimleri ile İbn Ebî Leylâ arasındaki ihtilaflar.
• Hanefî âlimleri ile İmam Şâfiî arasındaki ihtilaflar.
• Ayrıca dokuzuncu bir bölümde “Bazı Meselelerin Dayandığı Birtakım Genel Hukuk Prensipleri” sunulur.
4. 🎯 Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
• > (Mütercimden): “İslâm hukuk düşüncesi ve literatürünün içine girilemez, değiştirilemez veya aşılamaz bir ‘Çin seddi’ şeklinde algılanması, İslâm hukukunun tedricen bütün geçerliliğini yitirmesine ve tam bir hareketsizlik içerisinde donarak, sadece ‘kağıt üzerinde kalan bir hukuk (paper law)’ haline gelmesine sebep olacaktır.”
• > (Mütercimden): “Halbuki, ‘fırtınalı günümüz için, ‘sakin’ geçmişin hâtıraları ve örnekleri yeterli olmayabilir ve günümüzün problemleri için yeni bir biçimde düşünmemiz ve yeni bir biçimde davranmamız gerekebilir.”
• > (Mütercim, Debûsî’nin metodunu vurgularken): “…onu hilaf ilminin gerçek kurucusu yapan özellik, Debūsî’nin, farklı görüşleri fıkıh bablarını esas alarak değil de bizzat ihtilaf içerisinde bulunan fakihleri esas alarak ve onlar arasında bir sınıflandırmaya giderek incelemesi, yani hilaf literatürüne yeni bir sistem getirmiş olmasıdır.”
• > (Mütercim, Gazzâlî’den iktibasla): “Nice memleketler var ki, doktorları hâlâ zimmî (gayr-i müslim)lerdendir. … Fıkıh ilmi ve özellikle de hilafiyât ve cedel ilmiyle uğraşırlar. … Yazıklar olsun! Kötü ilim adamlarının gerçeği gizlemeleri sebebiyle din ilmi mahvoldu.”
• > (Debûsî’nin Mukaddimesi): “Fıkıh öğrenenlere… hilaf konularını ezberlemenin ve şer’i delillerden hüküm çıkarma metotlarının zor geldiğini… gördüğüm zaman, bu kitabımı yazdım. Bu kitaptaki konuları tetkik edip düşünen bir kimse, tartışma sırasında ihtilafın kaynaklarını ve çatışma noktalarını anlar…”
5. 📚 Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Eser, hem mütercimin giriş bölümünde hem de Debûsî’nin ana metninde zengin bir kaynakçaya atıfta bulunur:
• Debûsî’nin Metninde Atıf Yapılanlar: Debûsî, kendi görüşlerini temellendirirken sıklıkla İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin eserlerine (el-Asl, el-Mebsût, ez-Ziyâdât, el-Câmiu’s-Sagîr, el-Câmiu’l-Kebîr vb.) ve hocası Ebü’l-Hasan el-Kerhî’ye atıf yapar.
• Mütercimin Giriş Bölümünde Atıf Yapılanlar: Ferhat Koca, Hilâf ilmini ve Debûsî’yi konumlandırırken hem klasik tabakat ve fıkıh kaynaklarına (İbn Haldûn’un Mukaddime’si , Gazzâlî’nin İhyâ’sı , Taşköprîzâde’nin Miftâhu’s-saâde’si vb.) hem de modern hukuk araştırmacılarına (Ergun Özsunay , Hüseyin Nail Kubalı vb.) müracaat eder.
• Girişteki Literatür Listesi: Mütercim, hilâf ilmi literatürüne dair dört Sünnî mezhepten (Hanefî , Mâlikî , Şâfiî , Hanbelî ) ve diğer mezheplerden (İbn Cerîr et-Taberî, Şerîf el-Murtazâ, Tûsî vb.) 40’tan fazla klasik eseri künyeleriyle birlikte listeler.
• Eserdeki Ek Metin: Kitabın sonunda, Debûsî’nin metodolojisinin temellerini atan ve Hanefîlerin ilk usûl-i fıkıh eserlerinden sayılan Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin Risâle fi’l-Usûl adlı eserinin tam tercümesi ve Necmeddin en-Nesefî’nin bu risaleye dair örnek ve açıklamaları yer alır.
6. ⚖️ Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Şahitler (Deliller):
• Ana Metin (Te’sîsü’n-nazar): Eserin kendisi, Debûsî’nin tezinin en büyük şahididir. Metin, soyut usûl tartışmaları yapmak yerine, doğrudan fıkhi meseleleri (örnekleri) alır ve bu meselelerin hangi “genel prensip (el-asl)” üzerindeki ihtilaftan kaynaklandığını gösterir. Örneğin, “bir farzı başında değiştiren şey, sonunda da değiştirir” prensibi üzerinden Ebû Hanîfe ile İmâmeyn arasındaki (teyemmümle namaz kılanın suyu görmesi, mest üzerine meshin süresinin bitmesi vb.) 12 farklı meseleyi birbirine bağlar.
• Mütercimin Girişi: Ferhat Koca’nın hazırladığı 60 sayfalık kapsamlı giriş, Debûsî’nin İslam hukuk tarihindeki yerini ve hilaf ilminin modern mukayeseli hukukla olan irtibatını ispatlayan akademik deliller sunar.
• Ek Metin (Risâle fi’l-Usûl): Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin “genel hukuk kurallarını” listeleyen risalesinin kitaba eklenmesi , Debûsî’nin bu metodolojiyi Hanefî geleneğinden devralıp sistemleştirdiğinin bir delili (şahidi) olarak sunulmuştur.
Çıkarılacak Sonuçlar:
• Ebû Zeyd ed-Debûsî, fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilafları bir zenginlik olarak görmüş ve bu ihtilafların kaotik değil, sistematik olduğunu ispatlamıştır.
• İslam hukuk tarihi, “Hilâf İlmi” başlığı altında, günümüz modern “Mukayeseli Hukuk” disiplininin temellerini çok erken bir dönemde (X-XI. asırlar) atmıştır.
• Hanefî mezhebi, özellikle Debûsî ile birlikte, fürû (pratik meseleler) ile usûl (genel prensipler) arasındaki bağı en kuvvetli şekilde kuran mezheplerden biri olmuştur.
• Mütercimin de vurguladığı gibi, bu klasik metinlerin değeri tarihsel bir vesika olmanın ötesindedir; ancak bu metinlerin “içine girilemez bir ‘Çin seddi'” olarak görülmesi, İslam hukukunun donuklaşmasına ve “kağıt üzerinde kalan bir hukuk” haline gelmesine sebep olacaktır. Bu mirası anlamak, aynı zamanda onu günümüzün “fırtınalı” problemleri ışığında yeniden düşünmeyi gerektirir.
7. 📑 Kitabı Genel Yönleri ve Önemli Noktalarıyla İktibas
Aşağıda, hem mütercimin hem de müellifin eseri takdim edişini ve metodunu özetleyen önemli noktalar iktibas edilmiştir:
Hilâf İlminin Doğuşu ve Debûsî’nin Rolü:
“İslâm hukuk tarihinde bu ihtilaf, hilāfiyat ve reddiye kitapları, mezheplerin oluşması ve birbirlerine karşı üstünlük mücadelesine girişmelerinin de etkisiyle, özellikle V/XI. Asırdan itibaren daha sistematik bir hale gelerek, yeni ve müstakil bir hukuk disiplinini meydana getirmişlerdir. Bu yeni disiplin, farklı hukuk mezhep ve doktrinlerinin hukuki hüküm, kavram veya kurumlarının ayrılık ya da benzerlik noktalarını inceleyen ve bugün artık kendisine ‘Mukayeseli İslâm Hukuku’ adını verebileceğimiz Hilaf ilmidir.”
Debûsî’nin Metodolojisinin Özeti:
“Debūsî’den önce yazılan ihtilaf, hilaf, hilafiyât ve reddiyelerle ilgili bu eserlere rağmen, ona hilaf ilminin kurucusu unvanını kazandıran husus, Debūsî’nin bu konuya dair yazdığı Te’sisü’n-nazar adlı eserinde… farklı görüşleri fıkıh bablarını esas alarak değil de bizzat ihtilaf içerisinde bulunan fakihleri esas alarak ve onlar arasında bir sınıflandırmaya giderek incelemiş olmasıdır. Bir diğer özellik ise, ihtilaf edilen genel hukuk kurallarını (el-asl) tasnif ederek, her bir genel hukuk kuralıyla ilgili örnekler vermiş olması yani genel ilke üzerindeki ihtilafın hukuki meselelere nasıl yansıdığını göstermiş olmasıdır.”
Debûsî’nin Kendi Amacı (Mukaddime):
“Fıkıh öğrenenlere (Allah, onları kendi rızasını kazanmaya muvaffak kılsın) hilaf konularını ezberlemenin ve şer’i delillerden hüküm çıkarma metotlarının zor geldiğini, bu konuların hakikatine nüfuz etme hususunda bilgilerinin az olduğunu ve bu meseleleri tartışırken söylenecek sözün yerini karıştırdıklarını gördüğüm zaman, bu kitabımı yazdım. Bu kitaptaki konuları tetkik edip düşünen bir kimse, tartışma sırasında ihtilafın kaynaklarını ve çatışma noktalarını anlar… Böylece, fıkıh öğrencilerine meseleleri ezberleme ve onların kaynaklarını öğrenme yolu kolaylaşır…”
Mütercimin Günümüz İçin Uyarısı:
“Aslında bu durum, başta mukayeseli İslâm hukuku olmak üzere, genel anlamda İslâm hukukuyla ilgili bütün eserlerde karşılaşılan bir olgudur ve artık bu örneklerin yenilenmesi ve güncelleştirilmesi bir ihtiyaç hâlini almıştır. … ‘fırtınalı günümüz için, ‘sakin’ geçmişin hâtıraları ve örnekleri yeterli olmayabilir ve günümüzün problemleri için yeni bir biçimde düşünmemiz ve yeni bir biçimde davranmamız gerekebilir.”
8. ✍️ Sonuç ve Özet Notu
Te’sisü’n-nazar (Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi), İslam hukuk tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden, “Hilâf İlmi”ni (Mukayeseli Hukuk) sistemleştiren kurucu bir metindir. Ebû Zeyd ed-Debûsî, bu eseriyle fıkhi ihtilafların keyfi olmadığını, her birinin usûl-i fıkha ait bir “genel prensibe” (asıl) dayandığını ispatlamıştır.
Doç. Dr. Ferhat Koca’nın bu tercümesi, sadece metni Türkçeye kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda eserin başına eklediği çok kıymetli ve kapsamlı bir girişle, hilâf ilminin ne olduğunu, tarihini, literatürünü ve Debûsî’nin bu ilimdeki yerini akademik bir seviyede ortaya koymuştur.
Kitap, Debûsî’nin metodunu net bir şekilde gösterir: Önce ihtilaf eden fakihleri gruplar (mesela, Ebû Hanîfe vs. İmâmeyn veya Hanefîler vs. Şâfiî ), sonra o grubun ihtilafının temelindeki “genel prensibi” (el-asl) belirtir ve bu prensibin fıkıhtaki farklı meselelere (örneklere) nasıl yansıdığını gösterir.
Mütercimin, eserin tarihsel örneklerine (kölelik, cariyelik vb.) takılıp kalmamanın ve İslam hukuk düşüncesini günümüz problemleri ışığında “yeniden düşünmenin” gerekliliğine dair uyarısı, eserin önsözündeki en mühim tesbitlerden biridir.
Kitabın sonuna, Debûsî’nin metodolojik olarak etkilendiği Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin “Genel Hukuk Kuralları” (Risâle fi’l-Usûl) metninin eklenmesi, eserin bütünlüğünü ve Hanefî usûl geleneği içindeki yerini pekiştirmiştir. Bu eser, fıkıh usûlü ve İslam hukuk tarihi ile meşgul olanlar için temel bir müracaat kaynağı niteliğindedir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin “İslâm Hukuku Tarihi” adlı eseri
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: İslâm Hukuku Tarihi.
• Müellifi: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci.
• Müellifin Müessesesi: Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi ve İslâm Hukuku Kürsüsü4.
• Müellif Hakkında: 1966 Ankara doğumlu olan Ekinci, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur (1987). Hukuk doktoru (1996) ve hukuk tarihi doçenti (1999) olmuş, 2005 yılında profesör unvanını almıştır. Bir yıl Ürdün Üniversitesi’nde ilmî araştırmalarda bulunmuştur (1992-1993). Halen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Türk Hukuk Tarihi dersleri vermektedir. İngilizce ve Arapça bilmektedir.
• Neşriyat: Arı Sanat Yayınevi tarafından Mayıs 2006’da İstanbul’da basılmıştır.
• ISBN: 975-8525-73-5.
• Hedef Kitle ve Üslûp: Kitap, “akademik câmianın yanısıra, halkın da istifade edebilmesi saikiyle” hazırlanmıştır. Bu sebeple müellif, “ağır ve akademik bir üslûp kullanmaktan mümkün mertebe kaçınılmıştır”.
• Yapısı ve Tasnifi: Müellif, İslâm Hukuk Tarihi’ni altı safhada (devirde) tedkik etmeyi faydalı görmüştür. Bu devirler şunlardır:
• Birinci Devir: Hazret-i Peygamber Devri (Asr-ı Saadet).
• İkinci Devir: Sahâbe-i Kirâm Devri.
• Üçüncü Devir: Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn Devri.
• Dördüncü Devir: Hukukun Tedvîni ve Mezhebler.
• Beşinci Devir: Taklid Devri.
• Altıncı Devir: Taknin Devri.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin “Önsöz” ve “Giriş” kısımları ile muhtevasının tamamı, şu temel mesajları vermektedir:
• Tarihin Ehemmiyeti: İslâm Hukuku gibi uzun bir zaman ve geniş bir coğrafyada tatbik edilmiş bir sistemi hakkıyla tanımak için, “öncelikle bu hukukun tarihini bilmek elzemdir”.
• Hukukçuların Rolü: İslâm hukuku, sadece ilahî menşeli nasslardan (Kur’an ve Sünnet) ibaret değildir. Bu kaynaklardaki prensipleri yorumlayıp açıklayarak hukukî norm haline getirmek hukukçuların (müctehidlerin) salahiyetindedir. Bu bakımdan İslâm hukuku, “bir hukukçular hukuku olarak görülmektedir”.
• Değişmezlik ve Değişim: İslâm hukukunun “değişmez vasfı”, esas prensipler (nasslar) bakımındandır. Buna mukabil, “Örf ve beşerî yorumların zaman ve mekân itibariyle farklılık göstereceği ve değişebileceği tabiîdir”.
• Taklid Devrinin Yeniden Yorumlanması: “İctihad kapısı kapatılmış değildir. Çünki bu kapıyı kapatmaya kimsenin salâhiyeti yoktur”. Mutlak müctehid yetişmemesi sebebiyle bu kapı “kendiliğinden kapanmıştır” (insidâd). Bu devir bir duraklama değil, mezhep içinde ictihad eden (mezhebde müctehidler) hukukçuların yetiştiği, fetvalar verdiği ve hukukun tatbik edildiği bir devirdir.
• Modern Hukuka Tesiri: İslâm hukukunun “Modern hukukî müesseselerde de […] tesiri inkâr edilemez”. Tarih boyunca (bilhassa Taklid ve Taknin devirlerinde) Avrupa hukukuyla bir etkileşimi söz konusu olmuştur.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, İslâm hukukunun teşekkül ve tekâmül devirlerine dair mühim bilgi ve tesbitler ihtiva etmektedir:
• Asr-ı Saadet (Teşri’):
• Medine Vesîkası: “Dünyada bilinen ilk yazılı anayasa mahiyetindeki” bir muahede olarak tesbit edilmiştir.
• Teşri’ Usûlü: Hükümlerin, bir hadise veya sual üzerine vahy (âyet veya sünnet) yoluyla veya vahyin gelmediği durumlarda bizzat Hazret-i Peygamber’in ictihadıyla (ki bu ictihad daima vahy kontrolündedir) konulduğu belirtilir.
• Tedricîlik: Şarap, zinâ cezası ve iddet gibi bazı hükümlerin “tedricen vaz edildiği” tesbit edilmiştir.
• Nesh: Nesh, bir hükmün iptali değil, “muvakkat hükümlerin mer’iyet (yürürlük) zamanının bittiğini haber vermek” olarak tarif edilir. Süyûtî’ye göre 20, Dehlevî’ye göre sadece 5 âyette nesh cereyan etmiştir.
• Sahâbe Devri (Gelişme):
• Kur’an’ın Cem’i: Yemâme harbinde kâri’lerin (hâfız) şehid olması üzerine Hazret-i Ömer’in teklifi ve Hazret-i Ebû Bekr’in emriyle Zeyd bin Sâbit riyasetinde bir heyetçe mushaf haline getirildiği; Hazret-i Osman zamanında ise kıraat farklılıklarını gidermek için Kureyş lehçesi esas alınarak altı nüsha daha yazdırıldığı kayıtlıdır.
• Hukukî Yenilikler: Hazret-i Ömer devrinde idare ile adliyenin birbirinden ayrıldığı ve kâdılara gönderdiği talimatnâmelerin “dünyanın günümüze intikal etmiş ilk muhakeme usulü kanunu” olarak görülebileceği tesbit edilmiştir.
• Siyasî İhtilaflar: Cemel ve Sıffîn gibi hadiseler, “ictihad ayrılığı” olarak değerlendirilir. İmam-ı A’zam’ın, Hazret-i Ali’nin tatbikatından bâğîlerin (isyancıların) hukukî vaziyetinin öğrenildiğine dair sözü iktibas edilir.
• Tâbiîn ve Mezhebler Devri (Tedvîn):
• Hicaz ve Irak Ekolleri: Bu devirde “Meslek-i Irakî” (re’ye müracaat eden, İbn Mes’ud’a dayanan) ve “Meslek-i Hicâzî” (rivayete ve Medine ameline dayanan, İbn Ömer’e dayanan) olmak üzere iki ana hukukî temâyülün doğduğu belirtilir.
• Dört Mezheb: Dört Sünnî mezhebin (Hanefî , Mâlikî , Şâfi’î , Hanbelî ) imamlarının hayatları, hukuk usûlleri (metodolojileri), önde gelen talebeleri ve mezheblerinin yayılışı hakkında tafsilatlı malumat verilir.
• Ehl-i Sünnet Dışı Mezhebler: Hâricîlik , Şiîlik (Zeydiyye , İmâmiyye , Gulât-ı Şia , İsmailiyye ) ve Vehhâbîlik (Selefiyye) hakkında da bilgi sunulur.
• Taklid ve Taknin Devirleri (Tatbikat ve Modernleşme):
• İctihad Kapısı: Bu kapının kapatılması (sedd) değil, kapanması (insidâd) mevzubahistir. Sebepleri arasında; selefe bağlılık, yeni meselelerin çıkmaması, kötü niyetli kimselerden endişe ve hükümetlerin hukuk birliğini temin maksadı sayılır.
• Fıkıh Kitapları: Bu devirde yazılan fıkıh kitapları Metinler, Şerhler, Hâşiyeler ve Fetvâ Kitapları olarak tasnif edilir.
• Resmî Tedvin (Kanunlaştırma): Osmanlı Devleti’ndeki Tanzimat ve bilhassa Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin hazırlanması ve Hukuk-ı Aile Kararnamesi gibi resmî tedvin faaliyetleri anlatılır.
• Modernist Cereyanlar: İslâm hukukuna yöneltilen “modernist” ve “tarihsellik” tenkitleri ve bunların iddiaları zikredilir.
• Günümüz Devletleri: Son bölümde, Osmanlı sonrası kurulan Mısır, Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail, Irak, İran vb. 30’dan fazla devlette İslâm hukukunun (bilhassa ahvâl-i şahsiyye alanındaki) mevcut durumu ve tatbikatı incelenir .
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
* “Tarih, bir hadiseyi tanımakta mühim bir yardımcıdır. O halde İslâm Hukuku’nu tanımak için, öncelikle bu hukukun tarihini bilmek elzemdir.” * “İlahî menşeli oluşu, İslâm hukukunda hiç beşerî bir katkının bulunmadığı mânâsına gelmez. Kur’an ve sünnetteki prensipleri yorumlayıp açıklayarak hukukî norm haline getirmek, hukukçuların (müctehidlerin) salâhiyetindedir. […] Bu bakımdan İslâm hukuku, bir hukukçular hukuku olarak görülmektedir.” * (Medine Vesîkası hakkında): “Dünyada bilinen ilk yazılı anayasa mahiyetindeki bu muahedeye Medine Vesîkası denir.” * (Nesh hakkında): “Nesh, bu muvakkat hükümlerin mer’iyet (yürürlük) zamanının bittiğini haber vermek demektir.” * (Hz. Ömer’in kâdılara gönderdiği mektuplar hakkında): “…dünyanın günümüze intikal etmiş ilk muhakeme usulü kanunu olarak görülebilir.” * (İctihad kapısı hakkında): “…ictihad kapısının seddedilmediğini, […] zarureten insidad ettiğini, yani kendiliğinden kapandığını söyler. Bu sebeple ictihad kapısının kapatılması (seddü bâbi’l-ictihad) değil, kapanması (insidâdü bâbi’l-ictihad) mevzubahistir.” * (Mecelle’nin hazırlanma sebebi hakkında): “…Hanefî fıkhı, Şâfi’î fıkhı gibi tenkîh edilemeyip müteşeib ve müşeddid olmuş, yani çok dallara ayrılarak zorlaşmıştır.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, kendi eserini hazırlarken istifade ettiği kaynakları “Önsöz” bölümünde ve “Kaynaklar” kısmında belirtmektedir. “Önsöz”de zikredilen başlıca modern eserler şunlardır:
• Muhammed Hudarî, Târîhü’l-Teşriil-İslâmî
• Muhammed Yûsuf Mûsa, Tarihü’l-Fıkhi’l-İslâmî
• N. J. Coulson, A History of Islamic Law
• Ignaz Goldziher, Vorlesungen über den Islam
• Osman Keskioğlu, Fıkıh Tarihi ve İslâm Hukuku
• Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi
• Ahmed Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyatı
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
• Şahitler (Deliller): Müellifin vardığı hükümleri ispat için kullandığı şahitler (deliller), asırlara yayılan zengin İslâm hukuku literatürünün kendisidir. Bunlar:
• Aslî Kaynaklar: Kur’an-ı Kerîm ve Sünnet-i Nebevî.
• Tarihî Vesikalar: Medine Vesîkası ve Hz. Ömer’in kâdılara gönderdiği talimatnâmeler gibi birincil belgeler.
• Hukuk Eserleri: Dört mezhebin imamlarından ve talebelerinden intikal eden Usûl ve Füru’ kitapları (mesela İmam Şâfi’î’nin er-Risalesi , İmam Mâlik’in Muvatta’sı , İmam Muhammed’in Zâhirü’r-Rivâye eserleri ).
• Tabakât ve Tarih: İslâm hukukçularının biyografilerini ve devirlerinin hadiselerini anlatan tabakât ve tarih kitapları.
• Modern Kanun Metinleri: Mecelle , Hukuk-ı Aile Kararnamesi ve günümüz İslâm devletlerinin anayasa ve medenî kanun metinleri .
• Çıkarılacak Sonuçlar:
• İslâm hukuku, vahy ile başlamış, Sahâbe ictihadları ile genişlemiş, Tâbiîn devrinde ekolleşmiş (Hicaz ve Irak) , Dördüncü Devirde dört büyük imam (Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfi’î, Ahmed bin Hanbel) tarafından tedvîn edilip usûlleri belirlenmiştir.
• Taklid devri bir çöküş değil, hukukun istikrar kazandığı, mezhebde müctehidler eliyle teferruatın incelendiği ve tatbikatın yaygınlaştığı bir “altın çağ”dır.
• Kanunlaştırma (Taknin) ihtiyacı, modern devlette ortaya çıkmış; Osmanlı Mecellesi bu sahadaki en mühim ve başarılı teşebbüs olmuştur.
• Günümüzde İslâm hukuku, ekseri ülkelerde ahvâl-i şahsiyye (aile, miras) alanına çekilmiş olsa da, Batı’da dahi (örn. İsrail, Kanada) azınlık hukukî otonomisi çerçevesinde varlığını sürdürmektedir.
7. Genel Yönleri, Önemli Noktalarıyla İktibas ve Özet Not
Bu eser, İslâm hukukunun tarihî seyrini, kaynaklarının nasıl teşekkül ettiğini, mezheblerin hangi ilmî ve sosyal zeminlerde doğduğunu ve bu hukukun günümüze kadar nasıl intikal ettiğini altı devirlik bir tasnif içinde inceleyen temel bir tarih çalışmasıdır.
Önemli Noktalarıyla İktibaslar:
• Hukukun Mahiyeti: “İslâm hukuku, mîlâdın yedinci asrı başlarında Arabistan’da doğan […] ilahî bir hukuk sistemidir. Kaynağını, […] Kur’ân-ı kerîm ile peygamberi Hazret-i Muhammed’in söz, fiil ve tasvipleri (sünneti) teşkil eder. […] Kur’an ve sünnetteki prensipleri yorumlayıp açıklayarak hukukî norm haline getirmek, hukukçuların (müctehidlerin) salâhiyetindedir. […] Bu bakımdan İslâm hukuku, bir hukukçular hukuku olarak görülmektedir.”
• İki Büyük Ekolün Doğuşu: “Sahâbenin Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, İbn Mes’ud’un da aralarında bulunduğu bir kısmı sadece hadîs-i şerif rivâyetiyle iktifâ etmemiş; gerektiğinde re’ye müracaat ederek fetvâ vermişlerdir. […] diğer bir kısmı ise, mümkün mertebe re’ye az müracaat etmişlerdir. Bu bakımdan birincilerinin talebeleri Meslek-i Irakî; ikincilerinin talebeleri de Meslek-i Hicâzî denilen hukuk ekollerinin kurucuları olmuştur.”
• Taklid Devri ve İctihad: “İslâm tarihinde hicrî IV. asırdan itibaren mutlak müctehide rastlanmadığı için, ictihad kapısının kapatıldığı iddiası ortaya atılmıştır. Halbuki ictihad kapısı kapatılmış değildir. Çünki bu kapıyı kapatmaya kimsenin salâhiyeti yoktur. Ancak yukarıda sayılan sebeblerle mutlak müctehid yetişmemiş, yani mutlak ictihad kapısı kendiliğinden kapanmıştı. […] Bu devirde muayyen bir mezheb içinde ictihadda bulunan çok sayıda mezhebde müctehidler yetişmiş; bunlar ortaya çıkan yeni meselelere hüküm getirmişler…”
• Modern Devir ve Kanunlaştırma: “Bu devirde […] İslâm hukukuna dair hükümlerin, eski devirlere nazaran daha yaygın bir biçimde kanunlaştırıldığı görülür. […] Avrupai tarzda kanun tekniğine uygun kanunlar çıkarıldı. Bunlar arasında bir tanesi İslâm hukuku bakımından çok mühimdir: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye.”
Sonuç ve Özet Not:
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin bu eseri, İslâm hukukunun 14 asırlık tarihini, Asr-ı Saadet’ten başlayarak günümüzdeki “Taknin Devri”ne kadar altı safhada ele alan, hacmine nisbetle son derece şümullü bir çalışmadır. Kitap, hukukun sadece nasslardan ibaret olmadığını, bilakis “hukukçular hukuku” olarak müctehidlerin yorumlarıyla zenginleştiğini ortaya koymaktadır. Mezheblerin teşekkülünü, “ehl-i re’y” ve “ehl-i hadîs” arasındaki metod farklarını izah etmekte ve “ictihad kapısının kapanması” gibi yaygın, ancak hatalı telakkileri ilmî delillerle tashih etmektedir. Eser, son bölümünde Mecelle’den modern Arap ülkelerindeki tatbikata kadar İslâm hukukunun güncel durumunu da analiz ederek, hem akademik camia hem de mevzuya meraklı umum halk için vazıh ve sistemli bir başvuru kaynağı mahiyetindedir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası)” başlıklı eseri.
Kitap, adliye tarihimizin en mühim kırılma noktalarından birini, yani Tanzimat devri reformlarını ve bu reformların neticesinde ortaya çıkan adlî yapıyı tasvir etmektedir.
Aşağıda, kitabın tafsilatlı dökümünü bulabilirsiniz:
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: OSMANLI MAHKEMELERİ (Tanzimat ve Sonrası) .
• Müellif: Doç. Dr. Ekrem Buğra Ekinci. Müellif, 1996 yılında İstanbul Üniversitesi’nde “Tanzimat Sonrası Osmanlı Hukukunda Kanun Yolları” başlıklı teziyle hukuk doktoru olmuş ve halen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hukuk Tarihi dersleri vermektedir .
• Yayınevi: Arı Sanat .
• ISBN: 975-8525-45-4.
• Muhtevası: Eser, Osmanlı adliyesinin Tanzimat Fermanı sonrasında aldığı biçimi tasvir etmektedir. Kitap, adliye reformlarının sebeplerini, Batı’nın baskılarını, model alınan sistemi (Fransa), bu modelin İslâm hukukuna ne derece uyduğunu ve karşılaşılan güçlükleri ele almaktadır .
• Bölümleri (İçindekiler):
• Giriş: Konunun takdimi ve Klasik Devirde Mahkemeler.
• Birinci Bölüm: Adliye Reformlarının Sebepleri (Dış Baskılar, Hukukî Sebepler, Ticarî Gelişmeler vb.), Model Alınan Sistem (Fransa) ve Reformların Meşruluk Temelleri (İslâm hukukuna uygunluğu).
• İkinci Bölüm: İlk adlî reform olan Karma Mahkemeler (Ticaret Meclisleri, Karma Ceza Mahkemeleri) .
• Üçüncü Bölüm: Nizamiye Mahkemeleri’nin Tanzimat’ın ilk ve ikinci devirleri ile Meşrutiyet devrindeki gelişimi .
• Dördüncü Bölüm: Şer’iyye Mahkemeleri’nin Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerindeki durumu, yetkilerinin daraltılması ve lağvedilmesi .
• Beşinci Bölüm: Mısır, Sudan gibi İmtiyazlı Vilayetlerdeki reformlar .
• Altıncı Bölüm: Cemaat, Konsolosluk, İdare ve Askerî Mahkemeler gibi Özel Mahkemeler .
• Eser, Özet ve Sonsöz, Kaynakça ve İndeks ile tamamlanmaktadır.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Kitabın Takdim (Prof. Dr. Mehmed Akif Aydın) ve müellifin Önsöz ve Giriş kısımlarında vurgulanan temel mesajlar şunlardır:
• Tanzimat, Hukukî Bir Kırılma Noktasıdır: Tanzimat dönemi, Osmanlı hukuk tarihinin en mühim kırılma noktasıdır. Bu döneme kadar İslâm hukuku merkezli olan Osmanlı hukuku, bu tarihten itibaren hem mahkemeler hem de kanunlar bakımından bu özelliğinden önemli ölçüde ayrılmıştır.
• Reformların Sebebi Millî Değil, Haricîdir: Bu köklü değişimin esas âmili, millî ihtiyaçlar değil, Batı’nın kendi ticarî ve siyasî menfaatleri icabı Osmanlı Devleti’ne dayatmasıdır. Osmanlı bürokrasisi, bu telkinlere “Osmanlı kimliğinde ve özgüven duygusunda yapacağı tahribatı dikkate almadan” kulak vermiştir.
• Günümüz Adliyesi Tanzimat’ın Devamıdır: Müellif, “Halbuki günümüz adliyesi, Tanzimat devri adliyesinin bir bakıma devamından başka bir şey değil” tespitini yaparak, bugünkü adlî sistemin (ve hatta Ortadoğu ülkelerindeki sistemlerin) temellerinin o devirde atıldığını vurgular.
• Adlî İkilik (Düalite) Vurgusu: Kitap, Tanzimat reformlarının “düalite” (ikilik) meydana getirdiğini (Şer’iyye ve Nizamiye mahkemelerinin yan yana bulunması) ve bu ikiliğin devletin sonuna kadar sürdüğünü temel bir problem olarak ortaya koymaktadır.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tespitler
Eser, adliye reformlarının sebeplerini, modelini ve meşruluk temellerini detaylıca incelemektedir:
• Reformların Sebepleri (Tespitler):
• Dış Baskılar: En mühim âmil budur. Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya), gayrimüslim azınlıkları (Ortodoks, Katolik, Protestan) himaye bahanesiyle müdahale etmiştir. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı sebebiyle Rusya’dan yardım istenmesi, İngiltere’yi endişelendirmiş ve İngiltere’nin yardımı karşılığında reform sözü alınmıştır (1838 Baltalimanı Anlaşması ve 1839 Tanzimat Fermanı) . Kırım Harbi (1856) sonrası imzalanan Paris Anlaşması ile reformlar Avrupa teminatı altına girmiştir.
• Islahata Duyulan İhtiyaç: Klasik adalet düzeni bozulmuştu. Kadılık mesleği (kısa süreli tâyinler, maaşsız bekleme, uzak yerlere gitmeme) rüşvet gibi suiistimallere açık hale gelmişti .
• Merkezî Otoriteyi Güçlendirme: Ulemâ sınıfı ve kadılar, idare üzerinde denetim gücüne sahip, bağımsız bir otoriteydi. Reformlar, kadıların idarî, mâlî ve beledî yetkilerini alarak ve adlî yetkilerini yeni kurulan meclislere devrederek merkezî bürokrasiyi güçlendirmeyi amaçlamıştır .
• Ticarî Gelişmeler: Avrupa ile artan ticaret, kadıların bilmediği yeni ticarî örf ve âdetler ortaya çıkarmış, bu da Avrupalı tüccarların da yer aldığı özel Ticaret Meclisleri’nin kurulmasını zaruri kılmıştır .
• Model Alınan Sistem (Tespitler):
• Model Fransa olmuştur.
• Sebebi, Fransa’nın askerî reformlarda örnek alınması (III. Selim) , merkeziyetçi idare yapısının Osmanlı hedeflerine uygun olması ve başta Reşid, Âli ve Fuad Paşalar olmak üzere reformcu ricâlin Fransızca bilmesi ve orada vazife yapmış olmalarıdır.
• Özellikle Lübnan (1861) ve Girit’teki (1868) reformlar Fransız modeline göre yapılmış ve bu reformlar 1864 Vilayet Nizamnâmesi’ne ve 1868’de Şûrâ-yı Devlet ile Divan-ı Ahkâm-ı Adliye’nin kurulmasına örnek teşkil etmiştir.
• Meşruluk Temelleri (Tespitler):
• Reformcular, yaptıkları her yeniliği İslâm hukukuna ve geleneğe dayandırmaya çalışmıştır.
• İki Ayrı Mahkeme (Düalite): Nizamiye mahkemelerinin kuruluşu, İslâm hukukunda hükümdarın (Padişahın) kadıların yetkilerini (zaman, mekân ve konu ile) sınırlandırabileceği prensibine (Mecelle m. 1801) dayandırılmıştır.
• Cevdet Paşa’nın Rolü: Ahmed Cevdet Paşa, Nizamiye mahkemelerinin meşruluğunu İslâm tarihindeki “divan-ı mezâlim” geleneğine bağlayarak (kadıların bakamadığı veya çekindiği idarî ve cezaî dâvalara bakan divanlar) ulemâyı ikna etmiştir.
• İstinaf ve Temyiz: Bu yeni kurumlar, klasik devirde Divan-ı Hümayun’a veya Padişaha müracaat hakkının (Mecelle m. 1837-1839) yeniden düzenlenmesi olarak meşrulaştırılmıştır.
• Gayrımüslim Üyeler: Bu husus, mezâlim divanlarında gayrımüslimlerin (zimmî) hükme iştirak etmeksizin, tenfiz veziri (dâvâyı araştıran, hazırlayan) olarak bulunabilmesi esasına kıyasen meşrulaştırılmaya çalışılmış; pratikte ise bu üyeler göstermelik kalmıştır .
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Eserde, dönemin mahiyetini ve reformların arkasındaki zihniyeti ortaya koyan pek çok vurucu iktibas bulunmaktadır:
* (Prof. Dr. Mehmed Akif Aydın): “Bu köklü değişimde rol oynayan esas âmil Batı’nın kendi ticarî ve siyasî menfaatleri açısından uygun gördüğü şeklin Osmanlı devletine dayatılmasıdır.” * (Prof. Dr. Mehmed Akif Aydın): “Ne yazık ki, döneme damgasını vuran Osmanlı bürokrasisi… Osmanlı kimliğinde ve özgüven duygusunda yapacağı tahribatı dikkate alınadan Batı’nın bütün telkinlerine kulak vermişlerdir.” * (Doç. Dr. Ekrem Buğra Ekinci): “Halbuki günümüz adliyesi, Tanzimat devri adliyesinin bir bakıma devamından başka bir şey değil. Bugün karşılaşılan sorunların pek çoğunun arkasında bu devirde yaşananlar var.” * (Said Halim Paşa’dan iktibas): “Adalet sistemimizi ıslah etmek için Fransa adalet sistemini esas aldık. Halbuki Fransız cemiyeti, bizimkine asla benzemeyen… bizden pek farklı olan… bir cemiyetti.” * (Said Halim Paşa’dan iktibas): “Bu yeni kurulanlar (mahkemeler) ise, Fransız mahkemelerinden üstünkörü alınmış olduklarından, getirildikleri muhit ile hiç ilgisi yoktu. Memleketimize Fransa’nın kendisi kadar yabancı idiler.” * (Cevdet Paşa’dan iktibas): “Devletin mahkeme-i kübrâsı olan Meclis-i Vâlâ’da teşkil-i tarafeyn kaidesine riâyet olunmaz ve evvel ü âhir kazasker efendiler teşkil-i tarafeyn etmedikçe muhakemeye başlamaz iken koca bir Meclis-i Vâlâ’da bunun lüzumu bilinmezdi…” (Müellif bu sözü, reformların sathi olduğunu göstermek için iktibas eder ).
* (Ziya Paşa’dan iktibas): “…şeriat mahkemelerine yalnız karı koca kavgasıyle talâk ve nikâh gibi sırf umur-ı mezhebiyyeye dâir hususatın bırakılması bilcümle şer’-i şerifin vücudunu kaldırmak… maksadından başka bir mânâya hamlolunmaz.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, bu eseri hazırlarken (kitabın Giriş ve Kaynakça bölümlerinde belirtildiği üzere) çok zengin birinci ve ikinci el kaynaklardan istifade etmiştir. Kitabın kaynakçasına göre, konuyu destekleyen temel kaynaklar şunlardır:
• Arşiv Vesikaları: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA).
• Resmî Mevzuat: Düstur, Takvim-i Vekayi’ ve Külliyât-ı Kavanin gibi resmî kanun mecmuaları ve gazeteler .
• Devlet Adamlarının Eserleri (Birincil Kaynaklar):
• Ahmed Cevdet Paşa (Başta Tezâkir ve Maruzat olmak üzere).
• Ahmed Lûtfi Efendi (Vekayi’nâme – Tarih).
• Yabancı Gözlemciler ve Araştırmacılar:
• Engelhardt, Ed. (Tanzimat) .
• Ubicini, M. A. (Türkiye 1850 ve 1855’de Türkiye).
• Davison, Roderic (Osmanlı İmparatorluğunda Reform).
• Modern Türk Hukuk Tarihçileri:
• Ortaylı, İlber (İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı ve diğer makaleleri).
• Çadırcı, Musa (Tanzimat dönemi üzerine çalışmaları).
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
• Şahitler (Deliller): Müellif, tezlerini ispatlamak için Önsöz ve Giriş bölümlerinde belirttiği gibi, hamasetten uzak, ilmi bir metodla birincil kaynakları esas almıştır. Bu deliller (şahitler):
• Arşiv Vesikaları: Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtları.
• Kanun Metinleri ve Şerhleri: Düstur ve Takvim-i Vekayi’ gibi resmî yayınlar.
• Hâtırat ve Kronikler: Dönemin hadiselerine bizzat şahitlik eden devlet adamlarının (Ahmed Cevdet Paşa ve Vakanüvis Lûtfi Efendi gibi) kayıtları.
• Yabancı Gözlemciler: Dönemi yaşayan Ubicini ve Engelhardt gibi Avrupalıların eserleri.
• Çıkarılacak Sonuçlar (Kitabın Özet ve Sonsöz bölümüne göre ):
• Tanzimat reformlarının en mühim sebebi, bozulan iç nizamdan ziyade, Avrupa devletlerinin siyasî ve ticarî baskılarıdır.
• Bu reformlar, Fransız adlî sistemini model almış; bu da Osmanlı geleneğinden ziyade merkeziyetçilik arzusuna dayanmıştır.
• Reformların en bariz neticesi, adlî ikilik (düalite) olmuştur. Şer’iyye mahkemeleri (İslâm hukukuna dayalı) ile Nizamiye mahkemeleri (Fransız modeline dayalı) yan yana yaşamış ve bu durum, cumhuriyete kadar süren bir görev karmaşasına yol açmıştır.
• Reformlar hiçbir tarafı memnun etmemiştir. Müslümanlar bunu geleneğin bozulması; Avrupa devletleri yetersiz ; gayrimüslimler ise göz boyama olarak görmüştür.
• Reformlar, yetişmiş eleman (hukukçu) eksikliği sebebiyle sathî (yüzeysel) kalmıştır. Nizamiye mahkemelerine hâkim olarak yine kadılar (ulemâ) tâyin edilmek zorunda kalınmış, bu da reformun maksadıyla çelişmiştir.
• Tüm bu eksikliklere rağmen, Tanzimat devri adlî ıslahatı, Osmanlı Devleti’nin çözülmesini geciktirmiş ve hem Cumhuriyet sonrası Türk adliyesine hem de pek çok Ortadoğu ülkesinin adlî teşkilatına temel teşkil etmiştir.
7. Özet Notu ve Genel İktibaslar
Eser, Tanzimat Fermanı ile başlayan ve Cumhuriyet’e uzanan modern Osmanlı adliye teşkilatının kuruluşunu tasvir eden temel bir hukuk tarihi çalışmasıdır. Kitabın ana fikri, bu dönemde kurulan yeni mahkemelerin (Nizamiye, Ticaret) bir iç ihtiyaçtan veya İslâm hukukunun yetersizliğinden değil, bilakis Batı’nın siyasî ve ticarî baskıları neticesinde, merkezî otoriteyi güçlendirmek ve gayrimüslimlere güvence vermek maksadıyla Fransız modeli esas alınarak kurulduğudur.
Bu reformların en belirgin neticesi, “düalite” yani adlî ikilik olmuştur. Geleneksel Şer’iyye Mahkemeleri varlığını sürdürürken, yanlarına Batı usul ve kanunlarını (ve gayrimüslim üyeleri) barındıran Nizamiye Mahkemeleri ihdas edilmiştir. Müellif, Ahmed Cevdet Paşa gibi reformcuların bu yeni yapıyı İslâm hukukundaki “divan-ı mezâlim” geleneğine dayandırarak meşrulaştırmaya çalıştığını ortaya koyar.
Sonuç olarak; kitap, bu reformların yeterli yetişmiş eleman olmadan ve “üstünkörü” yapılmasının, kimseyi memnun etmediğini ancak tüm kusurlarına rağmen bu karmaşık adlî mirasın hem modern Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de diğer eski Osmanlı vilâyetlerinin günümüzdeki adlî teşkilatının temelini oluşturduğunu tespit etmektedir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci tarafından kaleme alınan “İslâm Hukuku ve Önceki Şeriatler” adlı eseri.
İşte eser hakkındaki teferruatlı döküm:
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: İslâm Hukuku ve “Önceki Şeriatler”
• Alt Başlık: Eski Hukukumuzda Önceki İlahî Hukuk Sistemlerinin Yeri (Kapakta bu ibare geçmese de, muhtevası bunu işaret etmektedir.)
• Müellifi: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Kürsüsü) .
• Baskı: Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, İstanbul 2010.
• Ana Konusu: Eser, İslâm hukukunun tâlî (ikincil) delillerinden biri olan “şerâyi-i sâlife” veya “şerâyi’u men kablenâ” (bizden öncekilerin şeriatleri) mefhumunu merkezine almaktadır. İslâm hukukunun, kendinden evvel gelen ilahî hukuk sistemleri (bilhassa Mûsevî ve Îsevî şeriatleri) ile olan münasebetini, bu sistemlerden hangi hükümleri ikrar (kabul) edip hangilerini neshettiğini (yürürlükten kaldırdığını) fıkıh usûlü (hukuk metodolojisi) açısından tedkik etmektedir.
• Metodolojisi: Müellif, mukayeseli hukuk tarihi ve hukuk felsefesi disiplinlerini kullanarak, ilahî menşeli hukuk sistemlerini (Yahûdî, Hıristiyan ve İslâm) tedkik eder. Eser, hem bu hukukların tarihî gelişimini (Tevrat, Talmud , İnciller , Kanonik Hukuk vb.) hem de İslâm hukukçularının (Hanefî, Şâfiî vb.) bu kaynakların delil değeri hakkındaki ihtilaflarını ele alır.
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin temel gayesi, İslâm hukukunun menşei (aslı) hakkındaki bazı iddialara ilmî cevaplar vermek ve ilahî hukuk sistemleri arasındaki irtibatı doğru bir zeminde ortaya koymaktır:
• İktibas Değil, Müşterek Menşe: Bazı oryantalistlerin, İslâm hukukunun büyük ölçüde Yahûdî hukukundan iktibas edildiği (alındığı) yönündeki iddialarına karşı çıkar. Müellife göre, ilahî hukuk sistemleri (Yahudîlik, Hıristiyanlık, İslâm) arasındaki benzerlikler, birinin diğerinden beşerî bir iktibası değil, hepsinin aynı ilahî menşeden (vahiyden) beslendiğini gösterir.
• İslâm Hukuku Tekâmülün Son Halkasıdır: İslâm hukuku, kendinden önceki ilahî hukuk sistemlerinin bir devamı ve tamamlayıcısıdır. Önceki şeriatlerde bulunan evrensel hukukî ve ahlâkî esasları ikrar ve tasdik etmiş , ancak zaman ve zeminle mukayyet olan veya tahrifata uğrayan hükümleri neshetmiştir.
• Hukukun Temeli İnsandan Önce Vardır: Müellif, hukukun temelinin ilk insanın yaratılışına, hatta daha öncesine dayandığını; hukuk kâidelerinin ilk insan yaratılmadan evvel yaratıldığını ve insanın yaratılışının bu kâidelerin tatbikatı olduğunu savunur.
• “Şerâyi-i Sâlife”nin Delil Değeri: İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, Kur’an veya Sünnet tarafından bize nakledilen ve neshedildiği (kaldırıldığı) açıkça bildirilmeyen önceki şeriatlerin hükümleri, İslâm hukuku için de geçerli bir delil teşkil eder.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, üç ana ilahî dinin hukuk tarihine dair zengin malumat ve tesbitler ihtiva etmektedir:
• Şerâyi-i Sâlife’nin Usûldeki Yeri: İslâm hukukunun dört aslî delili (Kitab, Sünnet, İcma, Kıyas) yanında, “şerâyi-i sâlife”nin istihsan, maslahat, örf gibi tâlî deliller arasında sayıldığı belirtilir.
• Yahûdî Hukukunun Teşekkülü:
• Tevrat (Tora): Bugün elde bulunan Tevrat’ın (Ahd-i Atîk) Hazret-i Mûsâ’ya inen aslî metin olmadığı, Buhtunnasr işgali (M.E. 587) sonrası kaybolduğu , sonradan Ezra gibi yazıcılar tarafından hatırda kalanların toplanmasıyla M.E. 400 civarında telif edildiği tesbit edilir. Tesniye kitabının 34. bâbında Hazret-i Mûsâ’nın vefatının anlatılmasının , metnin O’ndan sonra yazıldığını gösterdiği vurgulanır.
• Talmud: Tevrat’ın (yazılı emirler) yanında, Hazret-i Mûsâ’ya Tûr’da verildiğine inanılan şifahî emirlerin (sözlü hukuk) bulunduğunu; bu şifahî rivayetlerin (Mişna) ve bunlara yapılan şerhlerin (Gamara) birleşmesiyle Talmud’un (Kudüs ve Bâbil Talmudu) meydana geldiğini izah eder.
• Hıristiyan Hukukunun Teşekkülü:
• İncil’in Durumu: Hazret-i Îsâ’ya İncil adında müstakil bir kitabın indiğine, ancak bunun kaybolduğuna , bugünkü İncillerin (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) O’nun hayatını ve sözlerini nakleden üçüncü şahısların kaleminden çıkan mecmualar olduğuna ve 325 İznik Konsili’nde 54 nüshadan seçildiğine dikkat çekilir.
• Paulus’un Rolü: Aslen Yahûdî olan Paulus’un (St. Paul) , Hıristiyanlığı pagan kitlelere yayabilmek için Mûsevî şeriatinin birçok amelî hükmünü (hitan/sünnet, yiyecek yasakları vb.) kaldırdığı ve bugünkü Hıristiyanlığın iman esaslarını büyük ölçüde onun mektuplarının teşkil ettiği tesbit edilir.
• Kanonik Hukuk: Hıristiyanlığın, İslâm ve Yahûdîlik gibi etraflı bir hukuk sistemine sahip olmadığı; Kanonik Hukuk denilen kilise hukukunun, İslâm hukukundan çok sonra ve büyük ölçüde Roma hukukunun tesiri altında teşekkül ettiği belirtilir.
• “Şerâyi-i Sâlife” Hakkındaki Fıkhî Görüşler:
• Kabul Edenler (Hanefîlerin çoğu, Mâlikîler): Kur’an veya Sünnet yoluyla bize bildirilen ve neshedildiği sabit olmayan önceki şeriatlerin hükümleri, bizim için de bağlayıcıdır.
• Reddedenler (Şâfiîlerin bazısı, Mu’tezile): İslâm şeriati, öncekilerin hepsini neshetmiştir. Bu sebeple delil olmazlar.
• Tevakkuf Edenler (Duraksayanlar): Bu konuda kesin hüküm verilemeyeceğini savunanlar.
• Müellif, üçüncü bir görüş olarak, bu hükümlerin artık “Hazret-i Muhammed’in şeriati hâline geldiği” ve bu sebeple bağlayıcı olduğu yönündeki Hanefîlerin muhtar (tercih edilen) görüşünü nakleder.
• Mukayeseli Hükümler: Kitap, İslâm hukukunun önceki şeriatlerden hangi hükümleri ikrar ettiğini (oruç , kısas , recm , hitan/sünnet , kurban , adak ), hangilerini değiştirdiğini (taaddüd-i zevcat/çok eşlilik , diyet ) ve hangilerini tamamen neshettiğini (kardeşle evlilik , ganimetin yakılması , Sebt yasağı ) tafsilatlı misallerle ortaya koyar .
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
Kitabın ana fikrini ve müellifin bakış açısını yansıtan bazı mühim iktibaslar şunlardır:
* “Bir zaman önce bazı oryantalistler, İslâm hukukunu incelemişler ve bunun büyük ölçüde Yahûdî hukukundan iktibas edildiği neticesine varmışlardı.” * “Dinler tarihini tedkik, bir bakıma insanlık tarihi demekti ve hukukun temelini ilk insanın yaradılışına, hatta daha öncesine kadar götürmeye imkân veriyordu. Buna göre daha ilk insan yaratılmadan evvel hukuk kâideleri yaratılmıştı. İnsanın yaradılışı da bu kâidelerin tatbikata dökülüşü demekti.” * “İslâm hukuku da eski şeriatlerde bulunan çok hüküm ve müesseseyi aynen kabul etmiş; bazılarını ise yürürlükten kaldırdığını beyan etmiştir. Bu da gösteriyor ki her ilahî hukuk sistemi birbirinin bir bakımdan devamıdır; hiç değilse birbiriyle yakından irtibatlıdır.” * “Kur’an, kendisinden önce gönderilen kitapları ve bunların vaz eylediği şeriatleri -prensip itibariyle- neshetmiştir.” * “Görülüyor ki bu tâbi’lik hükmendir. Bütün peygamberler Allah’a yakın olma saadetinin yerleĢmesi için çalıĢmıĢlardır. Nübüvvet, Hazret-i Âdem’den itibaren devamlı bir kemâl seyri tâkib etmiĢtir. Bütün peygamberler bu seyrde birbirlerine halef-selef olmuşlar ve en son Hazret-i Muhammed’de bu iş kemâle ermiştir.” * “İlahî hukuk sistemlerinin hükümlerinin birbirine benzemesi, birbirini etkilemesi gayet tabiîdir. Bunun sebebini de, bu hukuk sistemlerinin arkasındaki müşterek kaynakta, orijinde aramak lâzımdır. Bu müşterek kaynak dindir, dolayısıyla ilahî vahydir.” * “Öyleyse bir dine âit olduğu sâbit bulunan hukukî hükümlerin bir başka ilahî hukuk sisteminde de tatbike medar olması mümkündür. Çünki hepsinde de Şâri’, hukuk koyucu müşterektir.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, eserini hazırlarken hem klasik İslâmî kaynaklara hem de modern araştırmalara ve Batılı kaynaklara müracaat etmiştir. Metinde ve Kaynakça’da zikredilen başlıca kaynaklar şunlardır:
• Mukaddes Metinler: Kitâb-ı Mukaddes (Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedid).
• Klasik İslâm Kaynakları (Usûl, Tefsir, Tarih):
• Taşköprüzâde Ahmed (Mevduâtü’l-Ulûm)
• Nişancızâde Mehmed Efendi (Mir’at-ı Kâinât)
• Cessâs (Ahkâmü’l-Kur’an)
• Kurtubî (el-Câmi’ul-Ahkâmi’l-Kur’an)
• İbnü’l-Arabî (Ahkâmü’l-Kur’an)
• Şemsüleimme es-Serahsî (Usûlü’s-Serahsî)
• Pezdevî ve şerhi Keşfü’l-Esrâr
• Âmidî (el-İhkâm)
• İmam Gazâlî (el-Mustasfâ)
• Şihristânî (el-Milel ve’n-Nihâl)
• İbn Abidîn (Reddü’l-Muhtar)
• Modern ve Batılı Kaynaklar:
• Muhammed Hamidullah
• Mahmud Es’ad Bey (Tarih-i İlm-i Hukuk)
• Paul Johnson (Yahudi Tarihi)
• Hamide Topçuoğlu (Eski İsrail Hukuku)
• Félicien Challaye (Dinler Tarihi)
• Sava Paşa (İslâm Hukuku Nazariyatı)
• Fuad Köprülü
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Eserin tamamından hareketle müellifin ulaştığı temel neticeler şunlardır:
• İlahi Hukuklar Arasında Menşe Birliği Vardır: İslâm, Yahûdî ve Hıristiyan hukuk sistemleri arasındaki fıkhî (hukukî) ve amelî benzerlikler, bu sistemlerin birbirini kopyaladığı (iktibas ettiği) manasına gelmez. Bu benzerlikler, hepsinin aynı ilahî kaynaktan (vahiy) geldiğinin ve müşterek bir menşei paylaştığının isbatıdır.
• “Şerâyi-i Sâlife” Tâlî Bir Delildir: İslâm hukukçularının ekseriyetine göre (bilhassa Hanefîler), Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet-i Seniyye’de bizden öncekilere (Ehl-i Kitab’a) ait olduğu bildirilen ve İslâm şeriati tarafından açıkça neshedildiği (yürürlükten kaldırıldığı) isbatlanmayan hükümler, Müslümanlar için de geçerli bir hukuk kaynağı, yani tâlî bir delildir.
• İslâm, Öncekilerin Devamı ve Mütemmimidir: İslâm hukuku, önceki ilahî şeriatleri (özellikle Hazret-i İbrâhîm’in hanîf dinini ) temel alıp tasdik etmiş, ancak zamanla tahrifata uğrayan veya o devrin şartlarına mahsus olan hükümleri (nesh yoluyla) ıslah ederek ilahî hukuku kemâle erdirmiştir.
• Hükmün Meşruiyeti İslâm Nasslarına Dayanır: Önceki şeriatlerden bir hükmün delil olabilmesi için, bugünkü tahrif edilmiş Tevrat veya İncil’de bulunması yeterli değildir. Mutlaka Kur’an veya Sünnet tarafından (ikrar edilerek) nakledilmiş olması şarttır. Bu durumda o hüküm, artık eski şeriatin değil, İslâm şeriatinin (Kitap veya Sünnet’in) bir parçası haline gelir.
• İslâm Hukuku Müstakil ve Orijinaldir: İslâm hukukunun Roma hukukundan veya diğer beşerî sistemlerden iktibas edildiği iddiaları temelsizdir. Aradaki cüz’î benzerlikler ya hukukun evrensel prensiplerinden ya da tesadüften ibarettir; zira iki sistemin temelleri (vahiy – beşerî akıl), metodolojileri ve hükümleri (aile, miras, kölelik) taban tabana zıttır.
7. Kitabın Özeti, Genel Yönleri ve Sonuç Notu
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin bu eseri, “şerâyi-i sâlife” (önceki şeriatler) mefhumunu merkezine alarak, İslâm hukukunun kendinden önceki ilahî hukuk sistemleriyle olan derin ve karmaşık münasebetini inceleyen mukayeseli bir hukuk tarihi çalışmasıdır.
Müellif, eserine oryantalistlerin İslâm hukukunun Yahûdî hukukundan iktibas edildiği yönündeki iddialarını ve “dinler arası diyalog” gibi pragmatik yaklaşımları sorgulayarak başlar. Kitabın ana tezi, bu ilahî hukuk sistemleri (Mûsevî, Îsevî, İslâmî) arasındaki benzerliklerin, iddia edildiği gibi bir “iktibas” (çalıntı) değil, “müşterek bir menşein” (ilahi kaynak birliğinin) delili olduğudur.
Eser, üç temel bölüm üzerine kurulmuştur:
• Hukuk Sistemlerinin Menşei: İlk bölümde hukuk sistemlerinin kaynakları (Din, Akıl, Örf, Kanun) ve ilahî hukukların peygamberler vasıtasıyla nasıl teşekkül ettiği incelenir.
• Mukayeseli Tedkik: İkinci ve en hacimli bölümde, Yahûdî hukukunun (Tevrat ve Talmud merkezli) ve Hıristiyan hukukunun (Paulus’un tesiri ve Kanonik Hukukun teşekkülü ) tarihî gelişimi ve temel hükümleri (aile, ceza, miras vb.) tafsilatlıca ortaya konur. Bu bölümlerde, mevcut mukaddes metinlerin tahrifi ve aslî hükümlerden nasıl uzaklaşıldığı ilmî olarak tesbit edilir.
• İslâm Hukukundaki Yeri: Üçüncü ve dördüncü bölümlerde, İslâm hukukçularının (mütekellimîn ve fukahâ) “şerâyi-i sâlife”nin delil olup olmadığı yönündeki üç temel görüşü (kabul edenler, reddedenler ve önceki hükümlerin artık İslâm şeriati haline geldiğini savunanlar) delilleriyle birlikte sunulur.
Sonuç ve Özet Not:
Müellif, “Değerlendirme” bölümünde, İslâm hukukunun bu eski şeriatlere üç şekilde yaklaştığı neticesine varır:
• Aynen Kabul (İkrar): Kısas , recm , oruç , hitan (sünnet) , fâiz yasağı gibi temel hükümleri aynen kabul etmiştir.
• Değiştirerek Kabul (Islah): Taaddüd-ü zevcat (sayıyı 4 ile sınırlayarak) , kasâme , mehr , kurban gibi müesseseleri ıslah ederek kabul etmiştir.
• Tamamen Red (Nesh): Kardeşle evlilik , ganimet malının yakılması , Sebt gününün (Cumartesi) kudsiyeti ve miras hukukundaki bazı adaletsizlikleri (kızların mirastan mahrumiyeti) tamamen neshetmiştir.
Netice olarak bu eser, İslâm hukukunun statik veya başka sistemlerden iktibas edilmiş bir hukuk olmadığını, bilakis ilahî vahiy silsilesinin son halkası olarak önceki şeriatleri tasdik eden, ıslah eden ve kemâle erdiren müstakil, dinamik ve orijinal bir sistem olduğunu ilmî delillerle ortaya koyan mühim bir hukuk tarihi ve fıkıh usûlü çalışmasıdır.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧
Doç. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’ye ait “İslâm Hukukunda Değişmenin Sınırı” başlıklı eseri.
1. Kitap Hakkında Tafsilatlı Bilgi
• Eserin Adı: İslâm Hukukunda Değişmenin Sınırı
• Müellifi: Doç. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
• Müellifin Vazifesi (Eserin Yazıldığı Tarihte): M. Ü. Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Kürsüsü
• Yayınevi: Arı Sanat Yayınları
• Basım Yılı: 2005
• ISBN: 9758525646
2. Kitabın Vermek İstediği Mesajlar
Eserin temel tezi, İslâm hukukunun, modern devirlerde iddia edildiğinin aksine, “statik bir hukuk sistemi olmadığıdır”. Kitap, bu dinamizmin sınırlarını, usulünü ve tarihî misallerini ortaya koymayı hedefler.
Başlıca mesajları şunlardır:
• Değişim, Hukukun Ruhuna Uygundur: Müellif, İslâm hukukunun ilahî menşeli olmakla beraber 9değişime yabancı olmadığını, zira hükümlerin “tesbit ve tefsiri, beşerî bir faaliyet olduğu için” zamanla değişiklik gösterebileceğini belirtir. Nesh (hükmün kaldırılması) hadisesinin varlığı dahi, değişimin “İslâm hukukunun ruhuna aykırı olmadığını” gösterir.
• Değişimin Sınırı “Hudûdullah”tır: Eserdeki en temel mesaj, değişimin bir sınırı olduğudur. Bu sınır, “Allah’ın koyduğu sınırlar” yani Hudûdullah’tır “Nassa dayalı hükümler zamanla değişmemektedir”. Bilhassa “inanç ve ibâdetlere dair esaslarda zamanla değişiklik olması söz konusu değildir”.
• Değişen Şey “Nass” Değil, “Tatbik”tir: Kitap, nass (dogma) ile ictihadı ayırır. Değişmeyen, nassın kendisidir. Değişen ise, “bu hükümlerin tefsir ve hâdiselere tatbiki”dir. İctihad müessesesi, bu değişikliğe hukuki meşruiyet zeminini sağlayan ana müessesedir.
• Modernizm ve Tarihselcilik Bir Çözüm Değildir: Müellif, “İslâm hukukunu reforme etme iddiasındaki modernizm, tarihselcilik ve hermenötik” yaklaşımlarını tenkit eder. Bunların “İslâm kültürü dışında doğmuş” metodlar olduğunu ve nassları bu metodlarla değerlendirmenin “temel bir yanlışlıktır” olduğunu savunur.
• Çözüm, Hukukun Kendi Literatüründedir: Günümüzdeki yeni meseleler (borsa, sigorta vb. ) karşısında çözümün, hukuku “reforme etmek” değil, “İslâm hukukunun geniş literatürü arasında arayıp, daha evvel çözülmüş benzer meselelere kıyas etmekten ibâret” olduğunu belirtir.
3. Kitapta Verilen Bilgi, Belge ve Tesbitler
Eser, İslâm hukukunun değişme kabiliyetini ve bunun amillerini (sebeplerini) tesbit eder.
A. Değişimin Hukuki Mekanizması
Kitaba göre, değişimin anahtar kavramı istihsan olup, bu üç şarta bağlıdır:
• Örf (Gelenek, teamül)
• Zaruret (Zorunluluk)
• Maslahat (Amme menfaati)
Müellif, Hanefî mezhebindeki mütekaddimîn (Hicrî 300’e kadar) ve müteahhirîn (sonra gelenler) ayrımına dikkat çeker. Müteahhirîn ulemasının “yeni örf ve âdetleri, zamanın fesâdını, zaruret hallerini nazara alarak” önceki imamlardan farklı fetvalar verebildiğini tesbit eder.
B. Modernist ve Tarihselci Görüşlerin Tenkidi
Eser, İslâm hukukunun “statik” olduğunu iddia eden modern pozitif hukukçuları (Ömer Lütfi Barkan, Esat Arsebük, Mahmud Es’ad Bozkurt vb.) , ictihad müessesesinden “habersiz” olmakla tenkit eder.
Eser, asıl tenkidini Tarihselcilere (Fazlurrahman, Arkoun vb. ) yöneltir:
• Onların “akıl ile nakil çatışırsa, akıl esas alınır” prensibini reddeder; İslâmiyetin kıymet verdiği aklın “akl-ı selîm” olduğunu belirtir.
• Tarihselcilerin “yegâne mesnedleri” (tek dayanağı) olarak gördükleri Hazret-i Ömer’in tatbikatını (kıtlıkta hırsızlık cezasını infaz etmemesi, müellefe-i kulûba zekâtı durdurması, Ehl-i kitap kadınla evliliği yasaklaması ) teker teker inceler.
• Bu hadiselerin nassı “iptal mânâsına gelmeyeceğini” savunur. Bunların, şüphe sebebiyle haddin düşmesi (hırsızlık) , maslahat gereği mübahı yasaklama (evlilik) veya neshe dayalı icma (müellefe-i kulûb) olduğunu tesbit eder.
C. Ahkâmın Değişmesini Doğuran Amiller (Misallerle)
Kitap, değişimin temel sebeplerini şöyle sıralar:
• Örf ve Âdet:
• Mecelle’nin “Adet muhakkemdir” (m. 36) ve “Ezmânın tagayyürüyle ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz” (m. 39) kaideleri esastır.
• Eser, İmam Ebû Yûsuf’un “eğer nassın kaynağı örf ise sonradan ortaya çıkan bu örf ile nassın hükmü değişebilir” şeklindeki mühim ictihadını vurgular. Mecelle’nin 39. maddesinin bu esasa dayandığı belirtilir.
• Fesâdü’z Zemân (Zamanın Bozulması):
• Bu, “hukukî hükümlerin değişmesinde en mühim âmil” olarak tesbit edilir. Bu, insanların ahlâken bozulması ve emniyetin azalmasıdır .
• Misal: Hazret-i Osman’ın, “âmillerin suiistimallerine” mâni olmak için bâtınî malların (altın, gümüş) zekâtının toplanmasını devletin uhdesinden alıp şahıslara bırakması.
• Misal: İmam-ı A’zam zamanında şahitlerin tezkiyesi (araştırılması) gerekmezken, “adâlet hissinin zayıfladığını ve fıskın arttığını gören İmameyn, şahitlerin tezkiye edilmeleri gerektiğine” hükmetmiştir.
• Misal: Nikâhtan kurtulmak için hîle olarak irtidad eden (dinden çıkan) kadınların artması üzerine Belh uleması, “kadının irtidadıyla nikâhın bozulmayacağına” fetva vermiştir.
• Misal: Ehliyetsiz kimselerin ictihad iddiasıyla “dini tahrif ederler” endişesiyle ve “sedd-i zerâyi” (kötülüğe giden yolu kapatma) prensibiyle, dört mezhebe bağlılıkta “zımnî icma” doğmuştur.
• Yeni Buluşlar (İlim ve Fendeki İnkişaflar):
• Misal (Tıp): Organ ve kan nakli, “hayatı kurtarmak gibi zarurîdir” denilerek, tedavi (tedâvî) bahsinde ele alınmıştır. Müellif, İmam Gazâlî’den iktibasla, haşrin (dirilişin) aynı zerrelerle değil, “benzerleri yaratılacaktır” sözüyle bu konudaki şüpheleri izale eder.
• Misal (Tıp): Tüp bebek usulüne “nesebin sübutuna fetva verilmiştir” ; kadının, kocasının menisini “cinsî temas hâricinde rahmine akıtması” halinde çocuğun nesebinin sabit olacağı belirtilir.
• Misal (İletişim): Telefonla akid yapılması , “resul (haberci) olarak akdin bir tarafını temsil edebilmektedir” denilerek mektuba kıyas edilmiştir.
• Misal (Matbaa): Te’lif hakkı (telif hakkı). Bu hakkın “mal olmayıp müstakillen satılamayacağı için, bedeli mukabili ferağ yolu gösterilmiştir”.
• Misal (Finans): Bankaya para yatırmak, “hükmen teslim mânâsına gelmektedir”.
• Zaruret ve İhtiyaçlar:
• Mecelle’nin “Meşakkat teysiri celbeder” (m. 17) ve “Hacet… zaruret menzilesine tenzil olunur” (m. 32) kaideleri zikredilir.
• Misal: Bey’ bi’l-vefa (vefaen satış), normalde câiz değilken, “Buhara ahalisinde borç tekessür ettikde görülen ihtiyaç üzerine” kabul edilmiştir.
• Misal: Hîle-i Şer’iyye (Hukuki çareler). Müellif, bunun “kanuna karşı hîle” olmadığını, hukukun “gösterdiği başka bir yoldan gitmek” olduğunu savunur. İyne ve muamele satışları buna misal verilir.
• Misal: Mefkud (Kayıp şahıs). Hanefî mezhebinde kocası kaybolan kadının evliliği feshedilemezken , “uzun süren harblerin tesiriyle kocasız kadınların sıkıntıya düşmeleri üzerine, Osmanlı Devleti’nde 1916 senesinde Mâlikî mezhebi tercih edilerek” dört sene sonra feshe imkân tanınmıştır.
4. Vurucu ve Vurgu Yapılan Cümleler
• “Fıkıh kitaplarının en faziletlisi ilk yazılanları; en faydalısı ise son yazılanlarıdır”.
• “Ezmânın tagayyürüyle, ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz” (Mecelle m. 39).
• Mecelle Esbâb-ı Mûcibe Lâyihası’ndan: “…asl-ı kâide-i şer’iyye tegayyür etmeyüb fakat bunun havâdise emr-i tatbiki, tebeddül-i ahvâl-i zaman ile tebeddül ediyor”.
• “…insanlar arasındaki örflerin değişmesi veya zaruret durumunda, hukukî hükümlerin de bu çerçevede değişebileceğini; ama nassların, yani dogmaların asla değişmeyeceğini söylemektedir.”
• “Halbuki akıl üstü olan, akıl dışı sayılamaz”.
• Seyyid Hüseyn Nasr’dan iktibasla: “Allah, şeriati, insana kendisini ve cemiyeti ıslah etsin diye vahyetmiştir. Düzelmeye muhtaç olan insandır, Allah’ın vahyettiği din değil”.
• “İslâm hukuku, statik bir hukuk sistemi değildir”.
• “Mevrid-i nassda içtihada mesağ yoktur” (Mecelle m. 14).
• “Halbuki İslâm hukuku, eskilerin tabiriyle bir bahr-i ummân-ı bî-pâyândır, yani ucu bucağı olmayan bir denizdir. O halde yapılacak en uygun şey, zamanın değişmesiyle yeni meselelerle karşılaşıldığında, bunun çözümünü İslâm hukukunun geniş literatürü arasında arayıp, daha evvel çözülmüş benzer meselelere kıyas etmekten ibâret gibi görünüyor.”
5. Konuyu Destekleyen Diğer Kaynaklar
Müellif, tezlerini desteklemek için hem klasik fıkıh kaynaklarına hem de modern tenkitlere müracaat etmiştir. Dayandığı başlıca kaynaklar şunlardır:
• Klasik Fıkıh ve Kavaid:
• İbn Âbidîn (Reddü’l Muhtar)
• İbn Nüceym (el-Eşbâh ve’n Nezâir)
• Ali Haydar Efendi (Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm)
• Şâtıbî (el-Muvâfakat)
• Gelenekçi Ulemâ (Modernizm Tenkitleri):
• Seyyid Hüseyn Nasr (Modern Dünyada Geleneksel İslam vb.)
• Zahid el-Kevserî (Makâlâtü’l Kevserî)
• Mustafa Sabri Efendi (Dinî Müceddidler)
• Yûsuf Nebhânî (Hüccetullahi ale’l Âlemîn)
• Tenkit Edilen Modernist ve Tarihselci Kaynaklar:
• Fazlurrahman (İslâm, Modernitenin İslam Üzerindeki Tesiri vb.)
• Ziya Gökalp (Makaleleri)
• Modern Hukukçular (Tenkit İçin İktibas Edilenler):
• Ömer Lütfi Barkan
• Esat Arsebük
• Vasfi Raşid Seviğ
• Mahmud Es’ad Bozkurt
6. Şahitler ve Çıkarılacak Sonuçlar
Şahitler (Deliller):
Müellifin değişimin meşruiyetine ve usulüne dair gösterdiği “şahitler”, fıkıh tarihindeki fiilî tatbikat ve fetvalardır:
• İmameyn’in (Ebû Yûsuf ve Muhammed) İhtilafları: İmam-ı A’zam’ın ictihadlarından farklı olarak, zamanlarının değişen örfüne ve fesâdü’z zemâna dayanarak farklı ictihadlarda bulunmaları, değişimin en güçlü tarihî delilidir.
• Mecelle’nin Hazırlanışı: Bizzat Mecelle’nin esbâb-ı mûcibe lâyihası, “nâsa erfak ve maslahat-ı asra evfak” (insanlara en kolay ve asrın maslahatına en uygun) olan Hanefî kavillerinin (İmameyn veya İmam Züfer gibi ) tercih edildiğini belirterek bu prensibi tasdik etmiştir.
• Hukuk Tarihindeki Tatbikat: Mahkeme kararlarının tescil edilmeye başlanması , vakıf dükkânları için gedik ve hulüvv (hava parası) gibi örfî müesseselerin kabulü ve hîle-i şer’iyyenin yaygınlığı, hukukun ihtiyaçlara cevap verdiğini ispat etmektedir.
Çıkarılacak Sonuçlar:
• İslâm hukukunda değişim vardır ve bu meşrudur; ancak bu, nassın (vahyin) değil, ictihadın (beşerî yorumun) değişimidir.
• Değişimin motoru reform veya tarihselcilik gibi dış amiller değil, hukukun kendi bünyesindeki örf, zaruret, maslahat ve fesâdü’z zemân gibi iç amillerdir.
• Müteahhirîn fukahâsı, zamanın şartlarına göre mütekaddimînin ictihadlarını değiştirmekten çekinmemişlerdir. Bu, hukukun donmadığının delilidir.
• Günümüz meseleleri için İslâm hukukunun “ihtiyaçlara cevap veremiyor” demek yerine, “İslâm hukukunun geniş literatürü” içinde kıyas ve istihsan yoluyla çözüm aranması, eserin teklif ettiği doğru yoldur.
7. Genel Yönleriyle İktibas, Özet ve Sonuç Notu
Özet (Genel Yönleriyle İktibas)
Doç. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin bu eseri, İslâm hukukunun “statik bir hukuk sistemi değildir” tezini savunmaktadır. Müellif, bu tezi ispatlamak için evvela, İslâm hukukunu “aslâ değişmez” gösteren modern pozitif hukukçuları ve nassları “reforme etme” iddiasındaki modernist/tarihselci akımları tenkit eder. Bu sonuncuların “İslâm kültürü dışında doğmuş ve gelişmiş” metodlar kullandığını ve “temel bir yanlışlık” içinde olduklarını belirtir.
Eserin ana fikri, değişimin sınırının bizzat Şâri’ (Allah) tarafından “Hudûdullah” olarak çizildiğidir. Değişmeyen şey, nassın (Kur’an ve Sünnet’in) kendisidir; zira “Mevrid-i nassda içtihada mesağ yoktur”. Buna mukabil, nassın “tefsir ve hâdiselere tatbiki zamanla değişebilir”. Bu değişimin meşru zemini ise ictihad müessesesidir.
Kitap, bu değişimin amillerini (sebeplerini) dört başlıkta toplar: Örf ve Âdet , Fesâdü’z Zemân (Zamanın Bozulması) , Yeni Buluşlar ve Zaruret ve İhtiyaçlar.
Müellif, Mecelle’nin “Ezmânın tagayyürüyle, ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz” kaidesinin, nassların değil, örfe dayalı ictihadların değişimini ifade ettiğini vurgular. Tarihten misallerle (şahitlerin tezkiyesi , evlilikte hîleyi önlemek , kayıp şahsın durumu , tüp bebek , telif hakkı ) hukukun yeni durumlara nasıl cevap verdiğini ispatlar.
Sonuç Notu
Eser, İslâm hukukunun ne “donmuş” bir sistem olduğunu iddia eden modernistler gibi ifrata ne de değişimi tamamen reddeden bir tefrite düşmektedir. Müellif, İslâm hukukunun kendi usulü (bilhassa istihsan ) içinde kalarak, nassın sınırlarını aşmamak kaydıyla, örf ve zarurete dayalı dinamik bir yapıya sahip olduğunu müdafaa etmektedir. Kitabın vardığı nihaî netice, günümüzdeki meselelerin çözümünün, hukuku “reforme etmekte” değil, “İslâm hukukunun geniş literatürü arasında arayıp, daha evvel çözülmüş benzer meselelere kıyas etmekten ibâret” olduğudur.
Bu tahlilin, çalışmalarınız için faydalı olmasını ümit ederim. Kitaptaki herhangi bir bölüm (mesela hîle-i şer’iyye veya fesâdü’z zemân konuları) hakkında daha derinlemesine bir tahlil isterseniz, memnuniyetle yardımcı olurum.
KİTAP LİNKİ:
https://t.me/dindersimamhatip/82413
Hazırlayan: Mehmet Özçelik
www.tesbitler.com
20/11/2025
![]()

