BÜYÜK OYUNUN PERDE ARKASI: NİMET OLAN ŞEHRİN İMTİHANI
BÜYÜK OYUNUN PERDE ARKASI: NİMET OLAN ŞEHRİN İMTİHANI
Tarih, bir şehrin yalnızca binalar ve sokaklardan ibaret olmadığını, bazen bir ülkenin kalbi, bazen bir milletin hafızası, bazen de küresel hesapların mihveri hâline geldiğini defalarca göstermiştir. İşte İstanbul da böyle bir şehirdir:
Nimet… nimet…
Yalnız maddî değil, içtimaî, siyasî ve iktisadî bakımdan nimet.
Bu nimet, ehlinin elinde bereket olur; ehil olmayanın elinde ise güç zehirlenmesine dönüşür.
Tarihte birçok kez görüldüğü üzere, bir şehri ele geçiren zihniyet, o şehrin imkânlarını kendi maksadına göre biçimlendirmeye başlar. Böylece şehir, bir atlama taşı, büyük bir hedefin ilk büyük basamağı hâline gelir.
ASIRLIK OYUNUN YENİ PERDESİ
Görünürde basit görünen bazı hadiselerin ardında, derûnî bir aklın, zahirî planların ve asırlık komitelerin bulunduğunu tarih defalarca göstermiştir.
Bu derin hesaplar bazen masonik yapılanmalarla, bazen iç ve dış şer komiteleriyle, bazen de ahtapotun kolları gibi her yere sızan iltisaklı unsurlarla kendini gösterir.
Ve bir gün…
Hazır oy potansiyeli olan bir parti satın alınır.
Ardından nimet olan İstanbul’un imkânları, daha büyük bir hedef için “yakıt” hâline getirilir.
O hedef, Türkiye’nin istikametine dümen kırmaktır.
Sahnede görünen aktörler değişir, fakat perde arkasındaki akıl aynı kalır:
“Hedef için her yol meşrudur” anlayışı.
Ancak unutulan, göz ardı edilen, hatta bir nevi çiğnenen hakikat şudur:
Gayr-i meşru bir yol, hiçbir zaman meşru bir hedefe götürmez.
Tarih; bu ilkeyi unutanların helâkini, çöküşünü ve dağılmasını defalarca kaydetmiştir.
VE ŞEHİR İMTİHANA ÇEKİLİR
Bir şehir düşün ki:
Sel bastığında ortada yoklar…
Kardan yollar kilitlendiğinde başka diyarlarda tatildeler…
İstanbul’ın yükü omuzlarında iken, balıkçıda balık yiyen bir rahatlık…
Sanki şehir değil de şahsî bir işletme…
Sanki milletin emaneti değil de şahsî bir imkân…
Vaatler mi?
Zamanla unutulur…
Onlar hatırlatıldığında da “düşmanlık söylemleri” her şeyi örter.
Düşünce ve hikmet geri planda kalır; tarafgirlik gözleri perde gibi sarar.
Yapılan da görünmez, yapılmayan da.
GÜCÜN SARHOŞLUĞU VE KAÇINILMAZ SON
Kader, daima suyun yüzünde yürüyen hakikati muhafaza eder.
Zulüm; ne kadar ustaca gizlenirse gizlensin,
Hile ve oyun ne kadar profesyonelce kurulursa kurulsun,
Yine de bir gün mızrak çuvala sığmaz.
Ve işte bugünler…
Kanalizasyon patladı; koku her yere dağıldı.
Artık saklanacak yer kalmadı.
Gizlenen açığa, gizli tutulan faş olmaya başladı.
Nice planlar kuruldu, nice hesaplar yapıldı, nice tuzaklar örüldü…
Fakat görülmedi ki, insanın bir hesabı varsa Allah’ın da hesabı vardır.
ASIL MAHKEME
Dünya mahkemeleri bazen şaşabilir, bazen yanıltılabilir, bazen güçlülerin baskısıyla şekillenebilir.
Lâkin asıl mahkeme,
ne rüşvetin işlediği,
ne iltimasın geçtiği,
ne torpilin söktüğü yerdir.
Orada dil konuşmaz,
organların şehadeti vardır.
Orada dosya gizlenmez,
niyetler apaçık görünür.
Yetimin, fakir ve fukaranın, garip ve gurebanın hakkını yiyene,
Allah yedirmez.
O gün geldiğinde, kimsenin kaçacak yeri kalmaz.
AYET İKTİBASI
Âl-i İmrân Sûresi 54. Ayet:
“Onlar tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.”
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025
![]()

