MANŞETLERİN DİLİ
MANŞETLERİN DİLİ
Manşetlerdeki Kuşatma: Dahilî “Casusluk” İddiaları ve Hâricî Denklem Mücadelesi
Türkiye’nin medya gündemi, sabahın ilk saatlerinden itibaren, milletin önüne karmaşık, bir o kadar da endişe verici bir “tasvir” koymaktadır. Gazete manşetleri, bir memleketin sadece günlük ahvalini değil, aynı zamanda derûnî (iç) kaygılarını ve hâricî (dış) hedeflerini de yansıtan bir ayna faaliyeti görür. Bu sabahki manşetler, Türkiye’nin hem kendi dahilinde hem de cihan siyasetinde çok cepheli bir mücadele içinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu mücadelenin merkezinde ise iki ana sütun göze çarpmaktadır: Bir yanda “casusluk,” “ihanet” ve “trol orduları” ile örülü dahilî güvenlik meseleleri; diğer yanda “Türkiyesiz denklem kurulamaz” düsturuyla özetlenen küresel bir güç ve “beka” mücadelesi.
“Kriptosu Çözülen” Siyasî Fay Hattı
Manşetlerin en “vurucu” kısmını, şüphesiz, İstanbul merkezli “casusluk” iddiaları oluşturmaktadır. “Casus Operasyonu,” “Casusun Kriptosu Çözüldü,” “Trol Ordusu Casusluk Dosyasında” ve hatta “Vatana İhanetin Affı Olmaz” gibi başlıklar, siyasetin alışılagelmiş zıtlıklarının çok ötesinde bir tehlike düşüncesine işaret etmektedir.
Bu haberlerin “aslını” teşkil eden iddialar, meselenin basit bir siyasî rekabet olmadığını, millî güvenliği doğrudan tehdit eden bir “faaliyet” olduğunu öne sürmektedir. Telefon rehberlerinden sızdırılan verilere, yabancı istihbarat servisleriyle kurulan “bağlantılara” kadar uzanan bu iddialar, siyasetin bir kanadını doğrudan “hâricî” güçlerin bir uzantısı olarak “tasvir” etmektedir. “İBB’ye Kayyum Gelebilir” manşeti, bu iddiaların sadece birer itham olarak kalmayıp, idarî ve hukukî neticeleri olabilecek ciddiyette görüldüğünün bir “isbatı” niteliğindedir.
Burada “düşündürücü” olan nokta, modern “harp” usullerinin ne denli değiştiğidir. Artık mücadele, sadece tankla, topla değil; veriyle, algıyla, dijital ağlarla ve “trol orduları” olarak tabir edilen propaganda mekanizmalarıyla yürütülmektedir. Manşetler, dahilî siyasetteki en üst düzey aktörlerin dahi bu yeni nesil güvenlik tehditlerinin bir parçası olabileceği yönündeki ağır suçlamaları milletin gündemine taşımaktadır.
Kuşatma Altında “Denklem” Kurmak
Bu dahilî tehlike çanları çalarken, manşetlerin diğer yüzü Türkiye’nin hâricî duruşundaki iddiayı sergilemektedir.
“Türkiyesiz Bir Denklem Kurulamaz” veya “Provokasyon Artacak Biliyoruz” gibi başlıklar, memleketin bir yandan “derin projeleri” çökertmeye çalışırken, diğer yandan küresel masada kendi iradesini kabul ettirme gayretini göstermektedir.
Bu iki tema, birbirinden bağımsız değildir. Gazetelerin sunduğu “bağlantıya” göre, Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir aktör olma iddiası, hem içerideki hem de dışarıdaki “zıt” (aykırı) odakları harekete geçirmektedir. “İngiliz istihbaratına Erdoğan’ı sordu” gibi spesifik iddialar, bu iki cepheyi (dahilî ve hâricî) birbirine kenetleyen “altın halka” olarak sunulmaktadır.
Haber şudur: Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen hâricî odaklar, dahilî piyonlar ve “casusluk” faaliyetleri üzerinden bir “kuşatma” harekâtı yürütmektedir.
Mücadelenin İçinde “Hayat”ın İnşası
Bu siyaset ve güvenlik odaklı yoğun gündemin tam ortasında, “Yüzyılın Konut Projesi,” “500 Bin Aileye 6 Bin 750 TL Taksitle Ev” ve “Gazze Yeniden Ayağa Kalkacak” gibi manşetler ise bir tezat değil, bilakis mücadelenin “küllî” (bütüncül) yapısını göstermektedir.
Devlet, bir yandan “casusluk” ve “ihanet” olarak “tasvir” ettiği tehditlerle mücadele ederken, diğer yandan sosyal devlet “faaliyetini” yürüterek vatandaşına “yuva” inşa etme ve Gazze gibi mazlum coğrafyalara el uzatma vaadini sürdürmektedir. Bu durum, “beka” mücadelesinin sadece güvenlikten ibaret olmadığını, aynı zamanda milletin refahını ve “hayat” kalitesini koruma gayretini de “ihtiva” ettiğini göstermeyi amaçlamaktadır.
Netice
Bugünün gazete manşetleri, Türkiye’nin kritik bir eşikte durduğunu haykırmaktadır.
Siyasetin, “casusluk” ve “ihanet” gibi son derece ağır ithamların gölgesinde kaldığı; verilerin ve “trol” ağlarının birer millî güvenlik meselesine dönüştüğü; buna “mukabil” devletin hem içeride inşa faaliyetlerine hem de dışarıda “denklem” kurma mücadelesine devam ettiği karmaşık bir “tasvir” ile karşı karşıyayız. Bu “vurucu” başlıkların okuyucuya sorduğu “asıl” sual şudur: Bu çok cepheli mücadelede, “dahilî siyaset” ile “millî güvenlik” arasındaki çizgi tam olarak nereden çekilmektedir ve bu çizgiyi kim, neye göre belirlemektedir?
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
26/10/2025
![]()