BERCESTE VE İZAHI – 110

BERCESTE VE İZAHI – 110

​Aziz – “Ehl-i İrfân Söylemez Her Hâlini”
​İktibas:
​Ehl-i irfân söylemez her hâlini
Hâl olur izhârı var ihfası var

​İzah ve Açıklama:
​Aziz, bu iki mısralık beyitinde, hakiki irfan sahiplerinin, yani manevi bilgeliğe erişmiş kişilerin yapısını tasvir eder. “Ehl-i irfân söylemez her hâlini” diyerek, irfan sahibi olan ariflerin, içine doğan her şeyi, yaşadıkları her manevi tecrübeyi ve derûnî hallerini herkese açıp dökmediklerini ifade eder. Bu, bir nevi sır perdesi altında yaşamak, manevi tecrübeyi yüzeysel bakışlardan korumak demektir. Hakiki hikmet, zahiri gösterişten uzaktır.
​İkinci mısra, bu durumun bağlantısını ve sebebini açıklar: “Hâl olur izhârı var ihfası var.” Bazı haller, bazı manevi tecrübeler vardır ki, bunların bazen açıklanması (izhârı) gerekirken, bazen de gizlenmesi (ihfası) zaruridir. Bu, manevi yolculuktaki inceliklerden biridir. Herkesin her manevi hale hazır olmadığı, bazı gerçeklerin ancak belirli bir olgunluğa erişmiş olanlara beyan edilebileceği düşüncesi burada yatar. Arif, bu dengeyi kurabilen, neyi ne zaman ve kime anlatacağını bilen faziletli kişidir. Bu beyit, hakikat yolundaki bir kişinin yahut arifin, maneviyatın inceliklerine nasıl riayet etmesi gerektiği hususunda derin bir nazarı ve bakışı ihtiva eder.

​İbrahim Tennûri – “Hoşdur Bana Senden Gelen”
​İktibas:
​Hoşdur bana senden gelen
Yâ hil’at ü yâhud kefen
Yâ tâze gül yâhud diken
Kahrın da hoş lutfun da hoş

​İzah ve Açıklama:
​İbrahim Tennûri, bu dört mısradan müteşekkil şiirinde, tasavvufi aşkın ve Allah’a tam teslimiyetin zirvesini tasvir eder. Şair, Rabbinden gelen her şeyin kendisine hoş geldiğini beyan eder. Bu, kulun, Rabbinin takdirine tam bir rıza göstermesidir. “Yâ hil’at ü yâhud kefen” mısraı, bu rızanın ne denli cihan şümul olduğunu gösterir. Hil’at, padişahların kendilerine yakın gördükleri vezirlerine giydirdikleri kaftan veyahut en kıymetli bir giysidir. Kefen ise hayatın zahiri sonudur. Şair, Rabbinden gelenin bir nimet de olsa, bir ölüm haberi de olsa, her ikisine de aynı gönül rahatlığıyla razı olduğunu söyler. Bu, dünya hayatının gelip geçici hallerine takılmadan, her şeyin Rabbinin iradesinden geldiğini bilmenin verdiği iç huzurun isbatıdır.
​”Yâ tâze gül yâhud diken” mısraı da aynı manayı güçlendirir. Gül, güzelliği, sevinci ve nimeti temsil ederken, diken ise acıyı, mihneti ve zorlukları temsil eder. Arif, Rabbinden gelenin bir sevinç vesilesi de olsa, bir sıkıntı da olsa, her ikisini de aynı şekilde kabul eder. Zira bilir ki, her şeyin hikmetli bir bağlantısı vardır. Son mısra olan “Kahrın da hoş lutfun da hoş” ise bu teslimiyetin özetidir. Kahır, gazap ve celal tecellisidir; Lütuf ise rahmet ve cemal tecellisidir. Gerçek arif, Rabbinden gelen celal ve cemal tecellilerinin her ikisine de rıza gösterir ve her ikisinde de bir güzellik, bir hikmet arar. Bu beyit, kâmil bir kulun Allah’a olan tam teslimiyetini, her türlü hal ve şarta karşı duyduğu rızayı ve bu rızadan neşet eden derûnî huzuru tasvir eden muazzam bir örnektir.

​Özet
​Bu makalede ele alınan beyitler, Osmanlı şiirinin derin ve zengin muhtevasını tasvir etmektedir.

​Aziz’in beyti, manevi yolda ilerleyen ariflerin yapısını tasvir eder. Hakiki hikmetin ve manevi hallerin, her daim zahiri olarak beyan edilmediğini, bazı sırların gizlenmesinin fazilet olduğunu ifade eder.
​İbrahim Tennûri’nin beyti ise, tasavvufi aşkın en üst mertebesini, yani Allah’ın celal ve cemal tecellilerine tam bir rıza ile teslimiyeti işler. Hakiki kulun, Rabbinden gelen her şeye, iyi veya kötü görünen her duruma aynı gönül rahatlığıyla razı olması gerektiğini vurgular.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
21/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 23rd, 2025