BERCESTE VE İZAHI – 109
BERCESTE VE İZAHI – 109
Âyine ve Hakk’ın Tecellisi: Lâedri’ye ait Beyit
Beyit:
Âyine der bu âlem her şı Hak ile ka’im
Mir’ât-ı Muhammed’den dâim Allâh görünür
Bu beyit, cihan şümul bir hakikati dile getirir. Beyitte “âyine” kelimesi, kâinatın bir ayna olduğunu tasvir eder. Bu ayna, her şeyin Hak ile kâim olduğunu, yani Hak Teâlâ’nın varlığı ve kudretiyle ayakta durduğunu bize gösterir. Kâinatın her zerre-i mevcudatı, O’nun san’atının, O’nun kudretinin ve esmasının bir tezahürüdür. Tıpkı bir aynanın, kendisine akseden sureti göstermesi gibi, bu âlem de, kendisinde tecelli eden Hak’kı bize gösterir.
Mısranın ikinci kısmında ise “Mir’ât-ı Muhammed” ifadesiyle, Hazret-i Muhammed’in (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah’ın en parlak ve en cemiyetli aynası olduğu belirtilir. Bu beyitte, Mir’ât-ı Muhammed (Muhammed’in aynası) tabiriyle, Resûlullah’ın bütün kemalât ve faziletleriyle Allah’ın isim ve sıfatlarının en mükemmel bir şekilde tecelli ettiği bir ayna olduğu vurgulanır. Kâinatın diğer aynaları bu tecelliyi cüz’i bir şekilde gösterirken, O’nun zatı ve şahsiyeti, Allah’ın isim ve sıfatlarının küllî bir şekilde göründüğü en büyük aynadır. Dolayısıyla, bu beyit bize, tabiata ve varlıklara bakarak Allah’ı bulma yolunda, en açık ve parlak aynanın Hazret-i Muhammed olduğunu hatırlatır. O’nun hayatı, ahlâkı ve Sünneti, bize Rabbimizi tanıma yolunda en doğru yolu gösteren bir ışık ve bir delildir. Bu beyit, hem tevhidin derin bir tasviri hem de nübüvvetin ulviyetine dair edebi bir nazardır.
Mef’ûlü Fâ’ilâtü Mefâ’îlü Fâ’ilün: Yahya Kemal Beyatlı’ya ait Beyit
Beyit:
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
Bir âlem-i hayâle dalan âb uyanmasın
Yahya Kemal Beyatlı’nın bu mısraları, bizi tabiatın ve hayalin iç içe geçtiği bir dünyaya davet eder. Bu beyitteki derinlik, suyun ve ay ışığının, şairin iç dünyasındaki bir hayal âlemiyle nasıl bağlantı kurduğunu tasvir etmesindedir. “Âheste çek kürekleri” ifadesiyle, şairin bir kayıkla su üzerinde süzülürken yaşadığı o nazik anı anlatır. Bu hareketin yavaş olması, dış âlemdeki sükûnetin, iç âlemdeki hayal ile bütünleştiğini gösterir.
”Mehtâb uyanmasın” ve “âlem-i hayâle dalan âb uyanmasın” mısraları, bu iç ve dış sükûnetin nedenini açıklar. Şair, o anki mistik halden ve hayal dünyasından uyanmak istemez. Sanki suyun yüzeyinde duran mehtap, o hayal âleminin bir parçasıdır ve kürek sesleriyle uyanıp bu büyülü anı bozabilir. Bu beyitteki asıl vurgu, dışarıdaki huzurun, insanın derûnî bir tefekkür ve hayal âlemine dalmasına imkan sağladığıdır. Şair, dış dünyayı oluşturan unsurların (kürekler, mehtap, su) ahengiyle, kendi hayal dünyasını birleştirir. Böylece, şiir, hem bir tabiat tasviri hem de insan ene’sinin derinliklerine yapılan bir yolculuk haline gelir. Yahya Kemal, bu mısralarla, tabiata olan hayranlığını, estetik bir hassasiyet ve derûnî bir tefekkürle birleştirir.
Fâni Sebeplerden Yaratıcıya İltica: Münif’e ait Beyit
Beyit:
Demem ser-rişte-i maksûdu mâl ü cândan bulsun
Gönül esbâba itmez ilticâ Allâh’dan bulsun
Bu beyit, insan ene’sinin fani dünya malına ve gücüne olan zaafını tenkit eder ve tevekkül faziletinin hikmetini dile getirir. “Ser-rişte-i maksûdu mâl ü cândan bulsun” mısrası, bir insanın gayesini, arzusunu ve maksadını, maddi varlıklardan (mal ve can) beklemesini reddeder. Bu, dünya hırsının ve mal mülk edinme arzusunun insanı nasıl yanılmalara sürükleyebileceğini vurgular. Maddi sebepler, insanın istek ve arzularını yerine getirmede tek başına yetersizdir ve insanı, asıl maksattan yani yaratıcısından uzaklaştırır.
İkinci mısra olan “Gönül esbâba itmez ilticâ Allâh’dan bulsun” ise bu düşüncenin en temelini oluşturur. “Esbâb” kelimesi, sebepleri, yani fani dünyanın vesilelerini ve vasıtalarını temsil eder. Kalp, gerçek amacına ulaşmak için fani sebeplere ve vasıtalara sığınmaz, onlara bel bağlamaz. Bunun yerine, doğrudan sebepleri de yaratan, mutlak kudret sahibi olan Allah’a yönelir ve her şeyi O’ndan ister. Bu mısra, bir yandan tevekkülün, diğer yandan ise tevhidin en veciz tasviridir. Bu beyit, bize, insanı aldatan dünya malına ve geçici sebeplere tutunmak yerine, asıl kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’a ilticâ etmenin faziletini öğretir.
Hakiki İsteğin Yönü: Azmi’ye ait Beyit
Beyit:
Ne dervîşten ne zâhıdden ne mîr ü şâhdan iste
Yürü yokdan seni var eyleyen Allâh’dan iste
Bu beyit, bir önceki beyitle zıt bir bağlantı içinde olmakla birlikte, aynı manevi düşünceyi farklı bir açıdan ele alır. Şair, insanın istek ve ihtiyaçlarını hangi merciden talep etmesi gerektiğini açıkça beyan eder. “Ne dervîşten ne zâhıdden ne mîr ü şâhdan iste” mısrası, bu talebin yönünü belirlerken, manevi veya dünyevi hiçbir fani makam ve insana yönelmemeyi öğütler. “Dervîş” ve “zâhid” manevi mertebeleri, “mîr” ve “şâh” ise dünyevi gücü ve saltanatı temsil eder. Şair, ne manevi bir üstaddan ne de dünyevi bir otoriteden medet umulmaması gerektiğini söyler.
Bu beyitteki hikmet, insanın bütün ihtiyaçlarını karşılayacak asıl mercinin, fâni varlıklar değil, onları da yaratan mutlak kudret sahibi olduğudur. “Yürü yokdan seni var eyleyen Allâh’dan iste” mısrası, bu hakikatin en kuvvetli isbatını sunar. Bu mısra, Allah’ın mutlak yaratıcılık sıfatına vurgu yapar. İnsan, “yokluktan” yaratılmış bir varlıktır ve onu “var” eden Allah’tır. Öyleyse, varlığını O’na borçlu olan insanın, ihtiyaçlarını da O’ndan istemesi en doğru yoldur. Bu beyit, aynı zamanda İslam düşüncesindeki tevhid inancının ve kulluk makamının bir yansımasıdır.
Makalenin Özeti
Bu makalede incelenen beyitler, farklı zamanlarda ve farklı şairler tarafından kaleme alınmış olsalar da, ortak bir düşünce ve hikmet zemininde buluşmaktadırlar. Lâedri’nin beyiti, kâinatı bir ayna olarak tasvir ederken, Allah’ın bu aynadaki en parlak tecellisinin Hazret-i Muhammed olduğunu vurgular. Yahya Kemal’in mısraları, dış tabiatın sükûnetiyle iç dünyanın hayal âleminin nasıl bütünleşebileceğini gösterir. Münif’in beyiti, insanı fâni sebeplere bel bağlamaktan men ederek, tevekkülün ve mutlak kudrete ilticâ etmenin faziletini dile getirir. Son olarak Azmi’nin beyiti, ihtiyaçların fâni derviş, zâhid, bey veya şahtan değil, doğrudan “yoktan var eden” Allah’tan istenmesi gerektiğini öğreterek tevhid inancının temel bir kaidesini bize hatırlatır. Bütün bu beyitler, insana, dünya hayatının geçiciliği, hakiki maksadın ne olduğu ve mutlak kudretin kimde bulunduğu gibi konularda derin bir tefekkür ve ibret kapısı aralamaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
21/10/2025