BERCESTE VE İZAHI – 101
BERCESTE VE İZAHI – 101
Makam ve Enaniyet: Güneşin Zevali
”Gırre olma kemâle kim şemsin irtifâ’ı zevâle dâ’irdir” (Es’ad)
Bu mısra, insanlara önemli bir hikmeti nazara verir: Makam, mevki ve kudretin en yüksek noktasına ulaştığında dahi enaniyet ve kibirden uzak dur. Çünkü bu zirveye erişmek, aynı zamanda zevalin, yani düşüşün başlangıcıdır. Tıpkı güneşin en tepede parladığı anın, yavaş yavaş batışa ve zevale dönmesinin kaçınılmaz olduğu gibi. Bu beyit, tabiatta cereyan eden cihan şümul bir hakikati, insan hayatının ve makamının geçiciliğini tasvir etmek için kullanır.
Tarihte, gücün ve şöhretin zirvesine çıkıp, bu yanlış inanç ile hareket eden nice hükümdar ve kumandan, enaniyetlerinin kurbanı olmuşlardır. Misal olarak, Büyük İskender’in yahut Napolyon’un hikayeleri, bu düşüşün ne kadar acı olabileceğini gösterir. Kudretin sarhoşluğu, insana her şeye malik olduğunu zannettirir. Ancak bu zan, çoğu zaman en büyük yanılmadır. Bu hikmet, insanlara sürekli bir tevazu ve halden anlama çağrısı yapar.
Kalemin Gücü ve Hatasının Akıbeti
”Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahririn
Ki fesâd-ı rakamı sürûmu şûr eyler
Gâh bir harf sukûtuyla kılar nâdiri nâr
Gâh bir nokta kusuruyla gözü kör eyler” (Fuzûlî)
Fuzûlî, bu beyitleriyle kötü yazan bir katibin kalemi ile eli arasındaki bağlantıya odaklanır ve bu bağlantıyı dilin ve yazının gücü üzerinden izah eder. Kötü bir yazarın eli de kalemi de kurusun; çünkü onun fesat ve kusurlu yazısı (rakamı), bir toplumda kargaşa ve galeyan çıkarabilir. Fuzûlî bu derin tasvirinde, kelimelerin ve harflerin nasıl bir cihan şümul etki oluşturabiĺeceğini gözler önüne serer.
Bu beyitler, dilin ve kelimelerin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterir. Bir harfin bile eksik yazılması, “nâdir” (ender) kelimesini “nâr” (ateş) haline getirebilir ve o ateş, bir toplumda fitneye sebep olabilir. Aynı şekilde, bir noktanın yerinde olmaması, “gözü” kör edebilir. Bu durum, sadece yazı yanlışlarını değil, aynı zamanda düşünce hatalarının ve dil sürçmelerinin de ne denli büyük sonuçlar doğurabileceğini anlatır.
Ölüm, Hayat ve Kabrin Önemi
”Âhir bir gün ölürsün ölüm vardır bilirsin
Kamulardan ayrılıp varıp sinde yatdın tut” (Yunus Emre)
Yunus Emre’nin bu mısraları, hayata dair en büyük ve en sarsıcı hakikati, yani ölümü, insanın yüzüne vurur. Bu nasihatte, insana öleceği gerçeği hatırlatılır ve bunun bir sır değil, bilinen bir gerçek olduğu ifade edilir. İkinci mısra ise, düşünce ve hikmet dolu bir tefekkür davetidir: “Henüz yaşıyorken, dünyadaki her şeyden ayrılıp kabirde yattığını hayal et.”
Bu düşünce alıştırması, insanın fani hayata olan bağlılığını tenkit eder ve onu asıl hayata, yani ölümden sonrasına hazırlamaya çağırır. Yunus Emre’nin bu beyiti, makalenin diğer kısımlarıyla da bağlantılıdır. Zira makamın, şöhretin fani olduğu ve nihayetinde herkesin kabre gireceği gerçeği, tüm fani heveslerin boşluğunu isbat eder. Bu mısralar, insana hayatını yeniden gözden geçirme, önceliklerini sorgulama ve asıl olanla meşgul olma çağrısı yapar.
İnsanlığa Huzur Getiremeyenlerin Akıbeti
”Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr
Yıkıldı gitti cihândan dayansın ehl-i kubûr” (Lâedrî)
Bu beyit, hem kendine hem de başkalarına huzur getirmeyen, rahat vermeyen bir insanın tasviridir. Bu kişi, hayatta iken ne kendine ne de çevresine bir fayda sağlamış, sadece huzursuzluk ve kargaşa oluşturmuştur. Sonunda, bu cihandan çekip gitmiştir. Lâedrî, bu durumun vehametini vurgulamak için müthiş bir istiare kullanır: “Kabir ehli, bu kişinin kendilerine gelmesine dayansınlar.” Bu, ölen kişinin kötülüğünün ve huzursuzluğunun öyle büyük olduğu ki, dünyadan sonraki alemi bile rahatsız edebileceği şeklinde mübalağalı bir tasvirdir.
Bu beyit, makalenin genel ahengine uygun olarak, hayatın sadece bireysel bir varoluş olmadığını, başkalarına karşı da sorumluluklar taşıdığımızı anlatır. Başkasına huzur vermeyen, kendine de huzur bulamaz. Bu, aynı zamanda makam ve enaniyet sahibi olup halka zulmedenlere bir tenkittir. Böyle kişilerin sonu, sadece bu dünyada değil, öteki alemde de huzursuzluktur.
Özet
Bu makale, farklı şairlerin derin hikmetler veren beyitlerini ele alarak, hayatın çeşitli veçhelerini aydınlatmaya çalışır. Es’ad’ın beyiti, makam ve gücün geçiciliğini ve kibirden uzak durmanın faziletini vurgularken; Fâmî’nin mısraları, bazı acıların en iyi çaresinin, o acının son bulması olduğunu anlatır. Fuzûlî’nin beyitleri, dilin ve kelimelerin ne kadar güçlü, bir o kadar da tehlikeli olabileceğini gösterir. Yunus Emre’nin hikmetli sözleri, ölüm gerçeğini hatırlatarak hayatın anlamı üzerine tefekkür etmeye davet ederken; Lâedrî’nin mısraları, başkalarına huzur vermeyenlerin, ne bu dünyada ne de öteki alemde huzur bulamayacağını ifade eder. Tüm bu beyitler, insanın fani hayatını ve ebedi istikbalini göz önünde bulundurarak, tevazu, doğruluk ve hakikat üzere bir hayat sürmesi gerektiğini öğütler.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
20/10/2025