VARLIĞIN HAKİKATİ NUR UNSURU
VARLIĞIN HAKİKATİ NUR UNSURU
Bismillahirrahmânirrahîm.
Kur’ân-ı Kerîm’de “nur” kavramı, hem kâinatın fizikî yapısını hem de insanın manevi yolculuğunu aydınlatan merkezî bir mefhumdur. Bu kavram, Allah’ın Zât’ını, hidayetini ve kâinattaki tecellîlerini anlamada bir anahtar vazifesi görür. Modern ilmin “enerji” olarak isimlendirdiği temel varlık prensibi ise, bu kadîm hakikatin tefekkür edilmesinde yeni bir nazar açısı sunabilir.
”Allah, Göklerin ve Yerin Nurudur” Âyetinin Mânevî ve Fizikî Manaları
Nur Sûresi’nin 35. âyeti, “nur” kavramının zirve noktasını teşkil eder:
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَّكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ
“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba bir cam içindedir, cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu lamba ne doğuya ne de batıya ait olan, yağı neredeyse ateş değmese bile ışık verecek olan mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller getirir. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.” (Nûr 24/35)
Bu âyet-i kerîmedeki “nur” ifadesi, müfessirler tarafından iki ana vechede tahlil edilmiştir:
• Mânevî Mana (Hakikî Mana): Âyetteki “nur”dan asıl murad, hissî ve fizikî ışık değildir. Zira Allah, maddeden ve cisimden münezzehtir. Buradaki mana şudur:
• Varlık Veren (Mûcid): Allah, gökleri ve yeri yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran yegâne Zât’tır. O olmasaydı, bütün kâinat adem (yokluk) karanlığında kalırdı. Varlığın kendisi, O’nun en-Nûr isminin bir tecellîsidir.
• Hidayet Veren (Hâdî): Allah, akılları cehalet ve şüphe karanlığından, kalpleri küfür ve isyan karanlığından iman ve marifet aydınlığına çıkaran hidayetin kaynağıdır. Kur’ân bir nurdur, Peygamber (s.a.v) bir nurdur, iman bir nurdur ve bütün bu nurların menbaı Allah’tır. Âyetin sonundaki “Allah nûruna dilediğini kavuşturur” ifadesi, bu manayı kuvvetlendirir.
• İdare Eden (Müdebbir): Göklerdeki ve yerdeki bütün nizamı kuran, her şeyi hikmetle aydınlatan ve idare eden O’dur. Kâinattaki her kanun, her sanat, O’nun ilim ve hikmetinin bir nurudur.
• Fizikî Mana (Teşbihî Mana): Cenâb-ı Hak, kendi nurunu (hidayetini) insanların zihnine yaklaştırmak için, onların bildiği en parlak ve en latîf şey olan fizikî ışıktan bir misal getirir. Nasıl ki maddi nur, eşyanın görülmesini ve tanınmasını sağlıyorsa, Allah’ın manevi nuru da hakikatlerin bilinmesini ve idrak edilmesini sağlar. Dolayısıyla, kâinattaki bütün fizikî ışık kaynakları (güneş, yıldızlar vs.) O’nun en-Nûr isminin mahlûku ve O’nun yaratma fiilinin zayıf bir gölgesidir. O, nurun kendisi değil, Nurun Yaratıcısı ve Sahibidir.
Hidayet ve Fizikî Işık Olarak “Nur”un Mukayesesi
Kur’ân-ı Kerîm, “nur” kelimesini bu iki mana arasında derin bir bağlantı kurarak kullanır:
• Nur (Hidayet) مقابل Zulumât (Dalâlet): Kur’ân’da “nur” tekil (müfred) olarak gelirken, karşıtı olan “karanlıklar” (zulumât) çoğul (cem’î) olarak gelir. ”Allah iman edenlerin velîsidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velîleri ise tâğuttur, onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar…” (Bakara 2/257)
Burada “nur”un tekil olması, hakikatin ve hidayetin tek bir yol olduğunu (Tevhid); “zulumât”ın çoğul olması ise küfür, şirk ve dalâlet yollarının sayısız olduğunu gösterir. Bu kullanım tamamen manevîdir.
• Nur (Fizikî Işık): Cenâb-ı Hak, maddi ışığı da “nur” olarak isimlendirir. “Güneşi ışık (Ziyā’), ayı da nur kaynağı (nūr) yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir eden O’dur…” (Yûnus 10/5)
Bu âyette Güneş’in kendi ışığı için “Ziyā'” (daha parlak ve kaynak olan ışık), Ay’ın yansıyan ışığı için “nūr” kelimesinin kullanılması, Kur’ân’ın fizikî hadiselerdeki inceliğini gösterir.
Mukayesenin Neticesi: Her iki kullanım da “aydınlatma, ortaya çıkarma, görünür kılma” ortak manasında birleşir. Fizikî nur, maddi âlemi gözlere görünür kılar. Manevî nur (iman ve Kur’ân), hakikatler âlemini akıllara ve kalplere görünür kılar. Fizikî olan, manevî olanın bir misali, bir delili ve bir mertebesidir. Gözü aydınlatan Güneş, kalbi aydınlatan İman Nurunun Sâni’ini isbat eder.
Enerji Kavramı Üzerinden Tecellî-i Esmânın Tahlili
Modern fizik, maddenin esasında yoğunlaşmış bir enerji olduğunu ortaya koymuştur. Kâinattaki her şey, atom altı parçacıklardan dev galaksilere kadar, enerjinin farklı tezahürlerinden ibarettir. Bu ilmî hakikat, Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellîsini tefekkür etmek için yeni ve müessir bir pencere açar.
Enerji, Kudret Sıfatının Tecellî Sahasıdır: Enerji, tarif olarak “iş yapabilme kabiliyeti”dir. Kâinattaki bütün hareket, değişim ve dönüşümün arkasındaki temel güçtür. Bu açıdan bakıldığında, bizim “enerji” dediğimiz şey, İlâhî Kudret sıfatının mahlûk âlemindeki en temel ve cihan şümul tecellîlerinden biridir. Enerji, mahlûktur; Kudret ise onun Hâlık’ıdır.
Esmâ-i Hüsnâ’nın Enerji Üzerindeki Nakışları:
• el-Kaviyy, el-Metîn, el-Kādir: Atom çekirdeğini bir arada tutan o muazzam nükleer enerji, bu isimlerin bir tecellîsidir. Bir gram maddede saklı olan devasa potansiyel (E=mc²), Kudret-i İlâhiye’nin sonsuzluğuna işaret eden bir harftir.
• el-Musavvir, el-Bârî, el-Hâlık: Aynı temel enerji “hamurundan”, farklı suretlerde milyarlarca varlığın (elektron, yıldız, çiçek, insan) yaratılması, bu isimlerin tecellîsidir. Enerji, bu isimlerin nakışlarını işlediği bir “tuval” gibidir.
• el-Hakîm, en-Nazzâm, el-Adl: Enerjinin asla yok olmaması (Termodinamiğin 1. Yasası), daima en düzensiz hale doğru akması (Entropi), belirli ve şaşmaz kanunlara tâbi olması; kâinattaki her tecellînin hikmet, nizam ve adaletle olduğunu gösterir.
• en-Nûr, el-Hayy, el-Kayyûm: Güneşten yayılan elektromanyetik enerji (ışık ve ısı), yeryüzündeki hayatın kaynağıdır. Bu enerji, el-Hayy (Hayat Veren) ve en-Nûr (Nurlandıran) isimlerinin bir tecellîsidir. Bütün varlıkların ayakta durması ve varlığını sürdürmesi için gereken enerjinin sürekli yaratılması, el-Kayyûm isminin bir yansımasıdır.
Bu tahlil, enerjiyi ilahlaştırmak değil, bilakis onu bir “âyine-i esmâ” (isimlerin aynası) olarak görmektir.
Her bir mevcut, Esma-i İlahiyeye birer ayna ve o esmaya ve sıfât-ı mukaddeseye birer delil ve birer alâmettir.
Bizim “enerji” dediğimiz mahlûk, Allah’ın Kudret sıfatının ve el-Kaviyy, el-Musavvir, el-Hakîm gibi pek çok isminin üzerinde nakışlarını gösterdiği, sürekli akan ve tazelenen bir tecellî nehridir. Bu nazarla tabiata bakıldığında, her hareket ve her dönüşüm, bir Esmâ tecellîsi olarak okunabilir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
18/10/2025