AKAN BUYUK NEHİR: ZAMAN
AKAN BUYUK NEHİR: ZAMAN
Bismillahirrahmânirrahîm.
Kur’ân-ı Kerîm’de zaman, mahlûk (yaratılmış) bir boyuttur ve Allah’ın mutlak ilmi ve iradesi olan Takdir’den ayrı düşünülemez. Kâinattaki her hadise, her hareket ve bizzat zamanın akışı, ezelî bir ilimle takdir edilmiş bir nizamın tecellîsidir. Bu iki mefhum arasındaki derûnî bağlantı, varlığın hem zahirî (fizikî) hem de bâtınî (metafizik) yapısını anlamada anahtar bir rol oynar.
Zamanın Akışı ve Kaderin Seyri: “Küllün fî Felekin Yesbahûn”
Cenâb-ı Hak, kâinattaki kusursuz nizamı ve her şeyin bir ölçü ile hareket ettiğini beyan ederken şöyle buyurur:
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
“Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” (Yâsîn 36/40)
Bu âyet-i kerîme, lafzı itibarıyla gök cisimlerinin hareketini tasvir ederken, manası itibarıyla zaman ve takdir ilişkisine dair mühim hakikatleri ihtiva eder:
• Yörünge ve Takdir: Âyette geçen “felek” (yörünge) kelimesi, her bir varlığın kendisi için çizilmiş olan mukadder seyrini, yani Kader’ini temsil eder. Nasıl ki Güneş, Ay ve diğer gezegenler kendileri için tayin edilen yörüngeden bir an bile şaşmazlarsa, kâinattaki her bir zerre, her bir canlı ve her bir hadise de İlâhî Takdir’in çizdiği hayat yörüngesinde seyreder. Bu seyrin dışına çıkmak mümkün değildir.
• Hareket ve Zaman: “Yesbahûn” (yüzmektedirler) fiili, devamlı bir hareketi ve akışı ifade eder. Bizim “zaman” olarak idrak ettiğimiz şey, esasen varlıkların bu takdir edilmiş yörüngelerindeki hareketlerinin bir neticesidir. Gecenin gündüzü, gündüzün de geceyi takip etmesi, mevsimlerin döngüsü, hayatın doğuş, büyüme ve ölüm merhaleleri; tamamı bu nizamlı hareketin, yani Kader’in açığa çıkmasının farklı vecheleridir. Zaman, Kader’in yazıldığı kitabın sayfalarının birbiri ardınca çevrilmesinden ibarettir.
• İlâhî Nizam: Bu âyet, zamanın akışının başıboş ve tesadüfî olmadığını, aksine mutlak bir ilim, irade ve kudretin eseri olan şaşmaz bir kanuna tâbi olduğunu isbat eder. Varlıkların hareketindeki bu kusursuz intizam, onların hareket ettiği boyut olan zamanın da aynı intizamla yaratıldığını gösterir. Zaman, Kader’in icraat sahasıdır.
”Levh-i Mahfuz” ve “Kader Levhası”: İlmî ve Metafizik Manaları
Bu kavramlar, Takdir’in mahiyetini anlamada merkezî bir yer tutar.
• Levh-i Mahfuz (Korunmuş Levha): Bu, Cenâb-ı Hakk’ın ezelî ve ebedî ilminin bir unvanıdır. Kâinatta olmuş, olmakta olan ve olacak olan her şeyin —en küçük teferruatına kadar— yazılı olduğu manevi bir “kitap”tır. O, değişmekten, bozulmaktan, tahrif edilmekten ve unutulmaktan korunmuştur.
• Metafizik Açıklama: Levh-i Mahfuz, zaman ve mekânın ötesindedir. O, Allah’ın ilminin tecellî ettiği bir “ayna” gibidir. Bizim için “gelecek” olan hadiseler, o ilimde “şimdi”dir. O, bütün zamanları ve mekânları aynı anda ihata eden bir ilimdir. Bu, bir mimarın, yapacağı binanın bütün planını, en ince teferruatına kadar zihninde ve projesinde mevcut kılmasına benzetilebilir. Bina zaman içinde inşa edilse de, projesi en başından beri bütünüyle mevcuttur.
• İlmî Açıdan Bir Bakış: Levh-i Mahfuz’u, kâinatın bütün bilgilerini ihtiva eden bir nevi “kozmik ana kod” veya “İlâhî bilgi bankası” olarak düşünmek, aklı yaklaştıran bir teşbihtir. Nasıl ki bir DNA molekülü, bir canlının bütün biyolojik planını içinde barındırıyorsa, Levh-i Mahfuz da bütün varlık âleminin planını, programını ve mukadderatını ihtiva eder.
• Kader Levhası: Bu tabir, bazen Levh-i Mahfuz ile eş manalı kullanılsa da, Risale-i Nur gibi eserlerde daha hususi manalara da gelir. Kader, Levh-i Mahfuz’daki o ezelî ilmin, her bir varlık için hususi bir “ölçü” ve “program” şeklinde tayin edilmesidir. Bu programın yazıldığı levhalar ise farklı mertebelerde olabilir. Mesela, Kur’ân’da zikredilen “Levh-i Mahv ve İsbat” (Silme ve Yazma Levhası) buna bir misaldir. ”Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır; ana kitap O’nun katındadır.” (Ra’d 13/39)
Bu âyet, “şartlara bağlı” kader tecellîlerine işaret eder. Dua, sadaka gibi sâlih amellerle bazı mukadderatın değişebileceği hakikati, bu “Levh-i Mahv ve İsbat”ta gerçekleşir. Ancak bu değişimin kendisi dahi, asıl ve mutlak olan Levh-i Mahfuz’da ezelen bilinmekte ve yazılıdır.
Zamanın Kur’ân’daki İzafî ve Mutlak Yönleri
Kur’ân-ı Kerîm, zamanın tek ve sabit bir akış hızı olmadığını, farklı varlık boyutlarına ve idrak seviyelerine göre “izafî” (göreceli) olduğunu asırlar öncesinden haber vermiştir.
• İzafî Zaman: Zamanın akışı, onu tecrübe edene göre değişir.
“…Şüphesiz Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac 22/47)
“Melekler ve Rûh (Cebrâil), oraya, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselir.” (Meâric 70/4)
Bu âyetler, zamanın mutlak bir sabit olmadığını açıkça ortaya koyar. İnsan idrakinin ölçüsü olan “dünya günü”, İlâhî katlardaki veya melekût âlemindeki zaman ölçüsüyle bir değildir. Bu hakikat, 20. yüzyılda fiziğin keşfettiği “zamanın izafiyeti” (göreceliliği) prensibiyle de aklı ikna edici bir paralellik arz eder. Fizik ilmine göre zaman, hıza ve kütle çekimine bağlı olarak yavaşlayıp hızlanabilen bir boyuttur. Kur’ân’ın bu beyanları, zamanın farklı varlık mertebelerinde farklı “hızlarda” aktığının manevi bir ifadesidir.
• Mutlak Yönü: Zamanın mutlak yönü ise, zamanı yaratan Zât-ı Akdes’e aittir. Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir. O’nun için geçmiş, şimdi ve gelecek yoktur; hepsi birdir ve O’nun ezelî ilminde hazırdır. Levh-i Mahfuz, bu mutlak ilmin bir unvanıdır. Bizim için zamanın içinde tedricen (yavaş yavaş) gerçekleşen hadiseler, O’nun nazarında bir anda mevcuttur. Yaratılıştaki “Kün fe yekûn” (Ol der, oluverir) sırrı, bu zaman üstü mutlak irade ve kudretin bir ifadesidir.
Hülâsa, Kur’ân’a göre zaman; Kader nehrinin aktığı yataktır. Bu akış, mutlak bir nizam içinde seyreder (Yâsîn 40). Bütün bu seyrin programı ve bilgisi Levh-i Mahfuz’da ezelen mevcuttur. Bizim tecrübe ettiğimiz bu zaman akışı ise sabit ve tek tip değil, farklı boyutlara göre değişen izafî bir mahiyete sahiptir. Mutlak olan ise, zamanı ve Kader’i yaratan Cenâb-ı Hakk’ın zaman üstü ilmi ve iradesidir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
18/10/2025