BERCESTE VE İZAHI – 77–
BERCESTE VE İZAHI – 77–
1. Sırr-ı Muhabbet ve Emanet: İzzet Ali Paşa’dan Bir Hikmet
İktibas:
Nâ-dâna fâş eyleme sırr-ı muhabbeti
Bir gevher-i yegânedir Allâh emâneti
Vezni: Mef’ûlü Fâ’ilâtü Mefâ’îlü Fâ’ilün
Cevap: İzzet Ali Paşa’nın bu beyti, manevî ve ahlâkî bir hikmeti ihtiva eder. “Nâ-dâna fâş eyleme sırr-ı muhabbeti” mısraı, “Cahil kimseye muhabbet sırrını açıklama” manasına gelir. Bu muhabbet, sadece beşerî sevgiyi değil, aynı zamanda ilâhî aşkı, imanı ve kalbî hakikatleri de kapsamaktadır. İnsan, iç dünyasında sakladığı kıymetli hissiyatı ve manevî sırları, bu sırların kadrini bilmeyecek, idrak edemeyecek kişilere ifşa etmemelidir. Zira bu sırlar, yanlış anlaşılmaya ve kıymetsizleştirilmeye maruz kalabilir. Bu mısra, “Her lafın bir vakti vardır” düsturuna atıfta bulunarak, hikmetin, sırrın ve ilmin ancak ehil olanlara tevdi edilmesi gerektiğini öğütler.
İkinci mısra, “Bir gevher-i yegânedir Allâh emâneti” ile bu sırrın ehemmiyetini pekiştirir. Muhabbet sırrı, yegâne (tek, eşsiz) bir cevher gibidir ve bu cevher Allah’ın bir emanetidir. Emanet, korunması ve kollanması gereken kutsal bir kıymettir. Bu beytin manevî muhtevası, kişinin kalbindeki imanın, ilâhî sevginin ve manevî tecrübelerin ne kadar hassas ve mübarek olduğunu vurgular. Bu tür hakikatler, dedikodu veya boş sohbet muhtevası değildir. Onlar, ruhun en derin köşelerinde muhafaza edilmesi gereken Allah’ın emanetleridir. Bu beyit, sır tutmanın ehemmiyetini, manevî derinliğin bir göstergesi olduğunu ve kalp dilinin herkese hitap etmediğini düşündüren ibretlik bir hikayeyi ihtiva eder.
Özet: İzzet Ali Paşa, bu beytinde muhabbet sırrının cahil ve idraksiz kişilere açıklanmaması gerektiğini öğütler. Bu sırrı, eşsiz bir cevher ve Allah’ın bir emaneti olarak nitelendirerek, manevî hakikatlerin kıymetini ve korunması gerektiğini vurgular.
2. Kelamın Kudreti: Yunus Emre’den Bir İbret
İktibas:
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz
Cevap: Yunus Emre’nin bu dizesi, sözün kudretini ve tesirini en veciz şekilde ifade edenlerden biridir. İlk mısra, “Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı” ile kelamın hem müspet hem de menfî gücüne işaret eder. Bazen bir söz, süregiden büyük bir savaşı ve nizayı durdurabilir, sulh ve sükûn sağlayabilir. Bu, hikmetli ve doğru bir sözün barıştırıcı ve birleştirici vasfını gösterir. Öte yandan, bir söz, bir insanın sonunu getirebilir, onu felakete sürükleyebilir. Bu, sözün yanlış ve kötü niyetle kullanıldığında nasıl yıkıcı bir kuvvete sahip olabileceğini gösterir. Yunus, bu mısrada sözün hem şifa hem de zehir olabileceğini vurgular.
İkinci mısra, “Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz” ile bu fikri bir mecaz ile pekiştirir. “Ağulu aş” yani zehirli bir yemek, mecazen kin, nefret, düşmanlık veya kötü niyetle dolu bir durumu temsil eder. Ancak hikmetli, gönül alıcı, merhametli ve tatlı bir söz, en zehirli ve kötü durumları bile şifaya, huzura ve hayra dönüştürebilir. Bu mısra, kelamın sihirli ve müessir bir kudrete sahip olduğunu anlatır. Yunus Emre bu hikmetli sözüyle bizlere, dilin ve sözün bir emanet olduğunu, bu emaneti yerinde ve doğru kullanmanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu hatırlatır. Söz, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda ahlâkî bir sorumluluktur. Bu beyit, sözün manevî ve ahlâkî muhtevasını idrak etme hususunda bizlere derin bir tefekkür fırsatı sunar.
Özet: Yunus Emre, sözün hem bir savaşı bitirecek kadar güçlü hem de bir hayatı sonlandıracak kadar yıkıcı olabileceğini vurgular. Hikmetli bir sözün, zehirli bir yemeği bile tatlı bir aşa dönüştürebileceğini ifade ederek, kelamın tesir gücünü ve ahlâkî ehemmiyetini anlatır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
17/10/2025