BERCESTE VE İZAHI – 65 –

BERCESTE VE İZAHI – 65 –

İktibas ve İzah
​Asıl Metin:
​طَاعَتِم اولما دى سكا لايق
روشن ايله بو قلبي يا خالق
​Latin Harfleriyle:
​Fe‘ilâtün Mefâ‘îlün Fe‘ilün
Ta‘âtim olmadı sana lâyık
Rûşen eyle bu kalbi yâ Hâlık
​İzahı:
​Bu beyitte, Hâlık (yaratıcı) olan Allah’a hitaben bir yakarış söz konusudur. Şair, Allah’a lâyık bir ibadetin, O’nun ululuğuna yakışır bir kulluğun ifa edilemediğini itiraf ediyor. Ardından, günahlarla kararmış olan kalbinin aydınlatılması ve nurlandırılması için Allah’tan niyazda bulunuyor. Bu, kulun acizliğini, Allah’ın ise kudret ve merhametini ortaya koyan derin bir tefekkürü ihtiva eder.

​Asıl Metin:
​دوستى كر زهر مار ايچسه اولور آب حيات
خصمى صو ايچسه دوز البته زهر ماره صو
​Latin Harfleriyle:
​Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün
Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmi su içse döner elbette zehr-i mâra su
​İzahı:
​Bu beyit, dostluğun ve düşmanlığın mahiyetini Fuzûlî’nin edebi dehasıyla ifade etmektedir. Şair, eğer dost, yılan zehri bile içse o zehrin ona hayat suyu olacağını belirtirken, düşmanın ise berrak suyu içse bile o suyun ona yılan zehrine dönüşeceğini söylüyor. Bu, dostluğun ve düşmanlığın maddi şeylerin mahiyetini bile değiştirebilecek manevi bir kuvvet olduğunu anlatır. İnsan ilişkilerinde kalbin safiyetinin ve niyetin ne denli ehemmiyetli olduğunu vurgular.

​Asıl Metin:
​دردمندم يا رسول الله دوا اول دردمه
دستگير اول يا حبيب الله بو عاصى مجرمه
سن شفاعت كانى واركن يالوارايىم بن كيمه
بن رسول كبريانك بلبل نالانيم
مجرمم كرجه جمال مصطفى حيرانيم
​Latin Harfleriyle:
​Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün
Derdimendim yâ Resûlallâh devâ ol derdime
Dest-gîr ol yâ Habîballâh bu âsî mücrime
Sen şefâ‘at kânı varken yalvarayım ben kime
Ben Resûl-i kibriyânın bülbül-i nâlânıyım
Mücrimim gerçi cemâl-i Mustafâ hayrânıyım
​İzahı:
​Bu kasidede, şairin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan derin sevgi, özlem ve bağlılığı ifade edilmektedir. Şair, derdine derman bulmak ve günahlarından kurtulmak için Hz. Resûl’den yardım istiyor. Onu “Habîballâh” (Allah’ın sevgilisi) ve “şefâ‘at kânı” (şefaat madeni) olarak tanımlayarak, onun yanında başka bir mercie başvurmanın gereksiz olduğunu belirtiyor. Kendi acziyetini “âsî mücrim” (asi günahkâr) olarak nitelerken, kendisini Hz. Peygamber’in güzelliğine hayran olan, onun için inleyen bir bülbül olarak tasvir ediyor. Bu, ümmetin Hz. Peygamber’e olan sonsuz muhabbetini ve onun şefaatine olan ümidini gösteren manidar bir tablodur.

​Asıl Metin:
​كذشتم از سر مطلب تمام شد مطلب
حجاب چهره مقصود بوده مطلبها
​Latin Harfleriyle:
​Mefâ‘îlün Fe‘ilâtün Mefâ‘îlün Fe‘ilün
Gozeştem ez-ser-i matlab temâm şod matlab
Hicâb-ı çehre-i maksûd bûde matlabhâ
​İzahı:
​Bu beyit, irfan ve tasavvufi bir derinliği ihtiva etmektedir. Şair, arzu ve isteklerinden vazgeçtiğini, bu nedenle de arzuladığı şeye ulaştığını söylüyor. Çünkü ona göre, istekler ve arzular, asıl maksadın yani Hakikat’in yüzündeki bir perdedir. İstekler, kulun manevi yolculuğunda birer engel teşkil eder. Ne zaman ki kul, fani olan tüm isteklerinden arınır, işte o zaman kalbindeki manevi perdeler kalkar ve asıl maksat olan ilahi hakikat tecelli eder.

​Asıl Metin:
​كيتمه اى يولجى برابر اوتوروب آغلا ليم
المم بر يور گك كارى دكل پايلشا ليم
​Latin Harfleriyle:
​Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün
Gitme ey yolcu berâber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım
​İzahı:
​Bu beyit, Mehmet Akif Ersoy’a ait olup, derin bir hüzün ve empatiyi dile getirir. Şair, ayrılık vakti gelen birine hitap ederek, onunla birlikte oturup ağlamak istediğini belirtir. Bu, sadece bir hüzün paylaşımı değil, aynı zamanda manevi bir teselli arayışıdır. İkinci mısra, bu hüznün şahsî bir elemden öte, omuzlanması zor bir yük olduğunu anlatır. Şair, bu büyük elemi tek başına taşıyamayacağını ve bu yükün paylaşılması gerektiğini ifade eder. Bu, milletin ve ümmetin ortak elemlerini, dertlerini ve ıstıraplarını dile getiren, toplumsal bir acının müşahede edildiği manevi bir tablodur.

​Makale
​İrfan ve İnsan
​İnsanın dünya hayatı, daima bir arayış ve yolculuktan ibarettir. Bu yolculukta kimi zaman en büyük yoldaşı kalbi, kimi zaman ise en büyük düşmanı yine kendi nefsidir. Yukarıda iktibas edilen beyitler, bu çetin yolculuğun farklı menzillerinde duran ve her biri ayrı bir hikmet, edep ve ibret ihtiva eden mühim duraklardır.
​Muradi’nin beyiti, insanın acziyetini ve Allah karşısındaki kulluğunun yetersizliğini dile getirir. “Ta‘âtim olmadı sana lâyık / Rûşen eyle bu kalbi yâ Hâlık” diyerek, fani bir varlık olan kulun, Yüce Yaratıcı’ya lâyık bir ibadet sunmasının imkânsızlığını idrak edişini gösterir. Bu itiraf, bir yeis değil, bilakis Cenab-ı Hakk’ın sınırsız rahmetine ve kudretine olan itimadın bir neticesidir. Kalbi günahlarla kararmış olan bir kul, kendi çabasıyla o kalbi aydınlatamayacağını bilir. Bu sebeple, mütevazı bir yakarışla, kalbinin nurlandırılmasını, ilahi feyizle aydınlanmasını niyaz eder. Bu durum, Allah’ın rahmetinin kulun amellerinden daha üstün olduğunu ve kulluğun temelinde O’nun lütfuna sığınmanın yattığını gösteren en büyük delillerdendir.
​Fuzûlî’nin eşsiz beyiti ise, dostluğun ve düşmanlığın manevi tesirini gözler önüne serer. “Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât / Hasmi su içse döner elbette zehr-i mâra su.” Bu söz, sadece bir edebi sanat değil, aynı zamanda bir irfan dersidir. Dostluk, kalbin ve niyetin safiyetinden neşet eden bir nurdur. Bu nur, maddi zehri bile manevi bir şifa kaynağına dönüştürebilir. Zira hakiki dost, dostunun hayrına çalışır ve ona manevi kuvvet verir. Düşmanlık ise, kin ve hasetle dolu bir kalbin eseri olup, en berrak suyu bile zehre dönüştürebilir. Tarihte dostluk uğruna nice fedakârlıklar yapılmış, düşmanlık yüzünden nice kavimler helak olmuştur. Bu beyit, insan ilişkilerinde kalbinin ne denli ehemmiyetli olduğunu, iyi niyetin ve saf sevginin her türlü kötülüğü alt edebileceğini gösterir.
​Ali Ulvi Kurucu’nun beyiti ise, aşk-ı Nebi’nin bir yansımasıdır. “Derdimendim yâ Resûlallâh devâ ol derdime / Dest-gîr ol yâ Habîballâh bu âsî mücrime.” Şair, tüm dertlerine derman ve tüm günahlarına şefaatkâr olarak Hz. Peygamber’i (s.a.v.) görmektedir. Bu, o devirde ve her devirde ümmetin Hz. Resûl’e olan derin bağlılığının bir ifadesidir. Asırlar boyunca İslâm coğrafyasında yazılan naatlar, mersiyeler ve methiyeler, bu aşkın ve ümidin birer nişanesidir. Bu beyit, sadece bir edebi eser değil, aynı zamanda ümmetin manevi sığınağının Hz. Resûl olduğunu beyan eden bir itikadi metindir.
​Sâ’ib-i Tebrîzî’nin beyti ise tasavvufi bir tecrübeyi anlatır. “Gozeştem ez-ser-i matlab temâm şod matlab / Hicâb-ı çehre-i maksûd bûde matlabhâ.” İnsanın en büyük arayışı, mutlak hakikate ulaşmaktır. Bu hakikate giden yol, nefsani arzulardan ve fani isteklerden arınmakla mümkündür. Derviş, dünya malından ve şöhretinden vazgeçtiğinde, kalbindeki perdeler kalkar ve maksat tecelli eder. Bu, bir paradoksu ihtiva eder: İstekten vazgeçmek, isteğe ulaşmaktır. Zira dünya menfaatleri, insanı gerçek maksadından alıkoyan birer perdedir. Bu, Hz. İbrahim’in (a.s.) putları kırması gibi, insanın da kalbindeki fani putları kırması gerektiğini anlatır.
​Mehmet Akif Ersoy’un beyiti ise, manevi bir elemin paylaşımına davettir. “Gitme ey yolcu berâber oturup ağlaşalım / Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.” Bu söz, sadece şahsi bir elemin ifadesi değil, İstiklal Şairimizin milletin içinde bulunduğu durumu yansıtan bir çığlığıdır. O, milletin elemini kendi elemi bilmiş ve bu yükü tek başına taşıyamayacağını ifade etmiştir. Tarihimiz nice zorlu devirleri görmüş, milletimiz nice elemler çekmiştir. Akif’in bu feryadı, o elemlerin ne kadar ağır olduğunu ve ancak ortak bir ruhla aşılabileceğini göstermektedir. Bu, aynı zamanda bir dayanışma ve kardeşlik çağrısıdır.
​Özet
​Bu makale, Muradi, Fuzûlî, Ali Ulvi Kurucu, Sâ’ib-i Tebrîzî ve Mehmet Akif Ersoy gibi büyük şairlerin beyitleri üzerinden insanlığın manevi ve ahlaki hallerine dair derinlikli bir tefekkür sunmaktadır. Muradi’nin beyiti, kulun acziyetini ve Allah’ın rahmetine olan ihtiyacını; Fuzûlî’nin beyiti, dostluk ve düşmanlığın manevi tesirini; Ali Ulvi Kurucu’nun beyiti, ümmetin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan derin sevgi ve bağlılığını; Sâ’ib-i Tebrîzî’nin beyiti, tasavvufi yolculukta nefsin arzu ve isteklerinden arınmanın ehemmiyetini ve Mehmet Akif Ersoy’un beyiti ise, milletin ortak elem ve kederini ve bu yükün paylaşılması gerektiğini izah etmektedir. Her bir beyit, kendi muhtevasında insan hayatına dair mühim hakikatleri ve dersleri ihtiva etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
16/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 17th, 2025