BERCESTE VE İZAHI – 61–
BERCESTE VE İZAHI – 61–
1. : Taşlıcalı Yahyâ – Derûnî âşinâ ol taşradan bîgâne sansınlar
İktibas:
Derûnî âşinâ ol taşradan bîgâne sansınlar
Bu bir zîbâ revişdir âkil ol divâne sansınlar
İzah ve Şerh:
Taşlıcalı Yahyâ, bu beytinde tasavvufî ve ahlakî bir ders vermektedir. Şair, insana, gönülden samimi ve dostça olmayı, lakin bunu dışarıdan gizlemeyi telkin eder. Bu, gösteriş ve riyadan uzak durmanın, salih amelleri gizlemenin bir remzidir. İkinci mısrada ise bu husus daha da tebarüz eder: “Bu güzel bir yoldur, sen akıllı ol da insanlar seni deli sansınlar.” Bu, hakikî hikmetin ve akıllılığın, avamın tasavvur ettiği gibi dünyevî menfaatlere değil, manevî hakikatlere yönelmek olduğunu ifade eder. Dışarıdan “deli” görünmek, dünyanın boş ve fani işlerine itibar etmemek, hakikat yolunda sebat etmek manasına gelir. Nitekim peygamberler ve evliyaullah, ilk etapta kendi kavimleri tarafından garip, hatta “mecnun” telakki edilmişlerdir. Bu beyit, samimiyetin ve hakikatin dış görünüşten daha mühim olduğunu ve bu yolda yürüyenlerin, avamın takdirini değil, Hakk’ın rızasını aramaları gerektiğini beyan eder.
2.: Tâhirü’l-Mevlevî – Çeşminin bilmem nasıl te’sîr-i sihr-âmîzi var
İktibas:
Çeşminin bilmem nasıl te’sîr-i sihr-âmîzi var
Aşka mecbûr etdi sevdâdan usanmış gönlümü
İzah ve Şerh:
Bu beyitte, ilâhî aşkın gönüldeki müessiriyeti ve gücü tasvir edilir. Şair, sevgilinin (hakikî manada Allah’ın) bakışlarının nasıl bir sihirli tesiri olduğunu bilemediğini söyler. Bu tesir, gönlü zaten sevdadan yorulmuş ve bıkmış bir hale getirir. Bu, iradenin acziyeti ve ilâhî çekimin kaçınılmazlığına işaret eder. İnsan, ne kadar aşkın ıstıraplarından yorulsa ve uzaklaşmaya çalışsa da, ilâhî bir celb ile tekrar aşka mecbûr olur. Bu durum, ilâhî takdirin ve kudretin tecellisidir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin mesnevisinde de belirttiği gibi, aşk, bir irade meselesi değil, ilâhî bir cezbe ve mecbûriyet halidir. Gönül, tıpkı mıknatısın demir tozlarını çekmesi gibi, ilâhî aşka doğru çekilir. Bu beyit, bu manevî cazibenin ve ilâhî aşkın gönül üzerindeki tesirinin acziyetini ve teslimiyetini veciz bir şekilde ifade eder.
4. Şeyhülislâm Yahyâ – Kanâ’at gencine mâlik olup künc-i selâmetde
İktibas:
Kanâ’at gencine mâlik olup künc-i selâmetde
Fakir olur şeh-i devrâna baş eğmez gedâlarda
İzah ve Şerh:
Şeyhülislâm Yahyâ, bu beytinde kanaatin ve nefsine hâkim olmanın getirdiği manevî zenginliği ve izzeti tarif eder. Kanaat, yani elinde olana rıza göstermek, bir **”hazine”**ye benzetilmiştir. Bu hazineye sahip olan kişi, dünyevî zenginliklerin peşinde koşmaz ve gönül huzuru (künc-i selâmet) içinde bir hayat sürer. Böyle bir kişi, fakir olsa bile, o devrin en kudretli hükümdarına bile boyun eğmez. Zira onun fakirliği, mal yokluğundan değil, gönül tokluğundandır. Bu, İslâm ahlakının en mühim kaidelerinden biri olan istigna yani kimseye muhtaç olmama ve kanaat sahibi olma prensibini vurgular. Bâtınî fakirlik, gönül fakirliği, insana bir hürriyet ve izzet bahşeder. Mal mülk peşinde koşanlar, bir müddet sonra o malın esiri olurlar. Lakin kanaat hazinesine sahip olanlar, dünyanın gelip geçici mevkilerinden ve güçlerinden azade olur, hakiki hürriyeti elde ederler.
4.: Nahîfî – Ağardı mûy-ı rîş ü ser gönül dünyâya kanmazsın
İktibas:
Ağardı mûy-ı rîş ü ser gönül dünyâya kanmazsın
Sabâh oldu dahi sen hâb-ı gafletden uyanmazsın
İzah ve Şerh:
Bu beyit, insan hayatının fâniliğini ve ömrün sona erdiğini, ancak insanın hâlâ gaflet uykusundan uyanmadığını izah eden ibret verici bir ikazdır. Şair, saç ve sakalların ağardığını, yani ömrün artık ihtiyarlık çağına geldiğini ifade eder. Bu, aynı zamanda ecelin yaklaştığının ve hayatın sonbahar mevsimine girildiğinin bir nişanesidir. Bütün bu işaretlere rağmen, insan hâlâ dünyaya kanmaya, yani dünyanın geçici zevklerine aldanmaya devam etmektedir. Beytin ikinci mısrası, bu gaflet halini daha da şiddetle vurgular: “Sabah oldu, sen hâlâ gaflet uykusundan uyanmıyorsun.” Burada “sabahın olması” mecazî bir ifadedir; ömrün sonuna gelinmesi, kıyamet alametlerinin görülmesi ve ölümün yakınlaşması gibi manaları ihtiva eder. Bu beyit, insanı derin bir tefekküre sevk eder ve ona bu fani hayattan uyanıp ahiret için hazırlık yapması gerektiğini hatırlatır. Dünyanın geçici cazibesine kapılanların, ebedî saadeti kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ibretli bir lisanla anlatır.
Kanaat Hazinesi, İnsanın İmtihanı ve Gönül Uyanıklığı
Hayat, mana ve muhteviyatı itibarıyla derin bir denize benzer. Bu denizde yüzebilmek, onun gelgitlerine karşı dirayetli olmak ve sahile selametle çıkabilmek için, ecdadımızın bize miras bıraktığı hikmet incilerinden istifade etmemiz zaruridir. Yukarıda izahına çalıştığımız beyitler, bu hikmetin birer numunesidir. Bu beyitlerde, gönlün dağdağalı seyrinden, ruhun olgunlaşma serüvenine, hayatın imtihanlarından, nefs ile mücadelenin ehemmiyetine kadar pek çok kıymetli ders bulunmaktadır.
Hak yolunda ilerleyen her mürid, nefsânî isteklerinin ve dünyevî lezzetlerin aksine, manevî bir cehd ve cihad ile karşı karşıya kalır. Bu cehd, onun iç dünyasını perişan etse de, bu perişanlık, gönlün kemale ermesi ve Hak’ka yakınlaşması için bir zarurettir.
Diğer beyit, insanın zâhirî ve bâtınî hallerini mukayese ederek bize ahlakî bir ders verir. Gerçek hikmet, başkalarının gözünde itibar ve saygı kazanmakta değil, bilakis Hakk’ın nazarında makbul olmaktır. Bu yolun yolcuları, bazen avamın nazarında “deli” veya “mecnun” gibi görünebilirler. Lakin bu hal, onların nefslerinden ve dünyanın fani süslerinden ne kadar uzaklaştıklarının bir delilidir. Zira dünya ehlinin aklına uymayanlar, ahiret yolunun en akıllı yolcularıdır.
Diğer beyit, ilâhî aşkın gönül üzerindeki tesirini anlatır. İnsan, nefsinden ve dünyevî sıkıntılardan yorulsa da, ilâhî bir celb ile tekrar aşka düşer. Bu hal, insan iradesinin acziyetini ve ilâhî takdirin azametini gösterir. Gönlümüzü yeniden sevgiye mecbûr eden bu celb, bizi Hak’ka yaklaştırır ve O’nun rızasına erdirir.
Diğer beyit, kanaat hazinesinin ne kadar kıymetli olduğunu vurgular. Kanaat, bir gönül zenginliğidir. Dünyevî zenginlikler gelip geçici ve sahibini esir eden şeyler iken, kanaat hazinesine sahip olan fakirler, dünyanın en zengin hükümdarlarından bile daha hür ve daha izzetlidirler. Zira onlar, kimseye minnet etmez ve nefslerinin esiri olmazlar.
Son beyit ise, hayatın faniliğini ve gaflet uykusunun tehlikesini hatırlatır. Ömür bir nehrin akışı gibi akıp giderken, insan bu dünyanın aldatıcı süslerine kanmaya devam eder. Saç ve sakallar ağarır, ecel yaklaşır; lakin gaflet uykusu bitmez. Bu beyit, insanı bir an evvel uyanmaya ve fani hayatın bitiminde ebedî bir hayatın başladığını idrak etmeye davet eder.
Netice olarak, bu beyitler, birbiriyle bütünlük arz eden bir hayat düşüncesi sunar: Sevginin meşakkatiyle olgunlaşan, dış görünüşe aldanmayıp bâtınî zenginliği arayan, ilâhî aşka teslim olan, kanaat hazinesiyle gönlü tok olan ve gaflet uykusundan uyanıp ahiretine hazırlanan bir mü’min modeli. Bu modellerin hepsi, bize sadece fani bir hayatın değil, ebedî bir hayatın kapısını açacak yolları işaret eder.
Makale Özeti
Bu makale, farklı beyitin izah ve şerhini yaparak, bu metinlerin ihtiva ettiği derin manaları aydınlatmaktadır. Her bir beyit, kendi hususi muhteviyatı içinde, sevginin ıstıraplı tabiatından, hakikî hikmetin dış görünüşe aldanmamak olduğuna; ilâhî aşkın gönül üzerindeki kaçınılmaz tesirinden, kanaatin manevî zenginliğine ve son olarak hayatın faniliğine ve gaflet uykusundan uyanmanın zaruretine işaret eder. Bütün bu beyitler, bize sadece fani bir hayatın değil, ebedî bir hayatın kapısını açacak yolları işaret eden, ibretli ve düşündürücü bir hayat düşüncesi sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
15/10/2025