KÂİNATIN EVVELİNDE VE BAŞLANGICINDA OLANLAR
KÂİNATIN EVVELİNDE VE BAŞLANGICINDA OLANLAR
Levh-i mahfuz; KÂİNATIN EVVELİNDE VE BAŞLANGICINDA OLANLAR
Levh-i mahfuz; ana Server.
Kâinâtın hafızası.
Genel arşiv.
Ve Allah ilk olarak kalemi yaratıp, ona yaz dedi.
Ve Levh-i mahfuz hafızası o andan beri yazmaktadır.
İnsan hafızasının kayıt yeri.
Levhi mahfuz;Bireysel kayıtların toplu kayıt yeri.
Arş ise, kâinatın atan kalbi.
Manen Kuran’ı Kerim kâinatın aklı ve Peygamber Efendimiz ise kâinatın ruhu mesabesindedir.
Kâinatın ilk madde- i aciniyesi yani hamuru ve mayası Peygamber Efendimizin nurudur.
Allah’ın ilk yaratıp muhatap aldığı şey akıldır.
Allah kâinâtın Ruhu ve Nurudur. Her şeyin Kayyumu O’dur.
*******
1. Levh-i Mahfuz: Kâinatın Hafızası ve İlâhî Arşiv
Levh-i Mahfuz, “Ana Server” ve “Genel Arşiv”dir. O, olmuş ve olacak her şeyin, zerrelerden galaksilere, ilk andan son ana kadar bütün hadiselerin ve varlıkların kayıt altında tutulduğu, Allah’ın ilminin bir tecelli mahalli olan korunmuş bir levhadır. O, kâinatın ve bütün mahlukatın hafızasıdır.
Bu hakikate Kur’an-ı Kerim şöyle işaret eder:
> “Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olanı da bilir. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, hiçbir yaş ve hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (kitâbin mübîn) bulunmasın.” (En’âm Suresi, 6:59 – TDV Meali)
>
Bu ayet-i kerime, Levh-i Mahfuz’un nasıl bir cihan şümul kuşatıcılığa sahip olduğunu gözler önüne serer. En küçük bir yaprağın hareketinden, en gizli bir tohuma kadar her şey o “apaçık kitapta” kayıtlıdır.
Yine, her şeyin önceden bu ilâhî hafızaya kaydedildiği şöyle beyan edilir:
> “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” (Hadîd Suresi, 57:22 – TDV Meali)
>
Hikmet ve İbret:
Bu hakikati tefekkür etmek, insana hem büyük bir mesuliyet yükler hem de derin bir teslimiyet ve huzur verir. Bir yanda, en küçük amelimizin dahi kayıt altına alındığı şuuruyla hareket etme mesuliyeti (ene ve enaniyetten sıyrılarak); diğer yanda ise, başa gelen her hadisenin ilâhî bir plan ve ilim dahilinde olduğu bilgisiyle kadere rıza gösterme ve Allah’a tevekkül etme fazileti.
2. Arş: Kâinatın Atan Kalbi ve Hükümranlık Merkezi
Arş, mahlukatın en büyüğü ve en yükseğidir; kâinatın “atan kalbi” tabiri, onun varlık âlemindeki merkezî rolünü ne güzel tasvir eder. O, Allah’ın mutlak hükümranlığının, kudret ve azametinin tecelli ettiği makamdır. Nasıl ki kalp, bedene hayat pompalayan bir merkez ise, Arş da kâinatın nizam ve intizamının, ilâhî emirlerin ve fermanların tecelli ve icra merkezidir.
Rabbimiz, Arş üzerindeki mutlak hâkimiyetini şöyle beyan eder:
> “O, Rahmân’dır, Arş’a kurulmuştur.” (Tâhâ Suresi, 20:5 – TDV Meali)
>
Buradaki “kurulma” (istivâ), cismanî bir oturuş değil, kâinatı bütünüyle kuşatan, idare eden, her şeye hükmeden mutlak hâkimiyetin bir ifadesidir. Arş, bu sonsuz saltanatın merkezidir.
3. Kur’an ve Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Kâinatın Aklı ve Ruhu
Bu teşbih, tasavvuf ve hikmet geleneğinin en derinlikli nazarlarından biridir.
* Kur’an-ı Kerim’in Kâinatın Aklı Olması: Kâinat, sessiz ve harfsiz bir kitaptır. Her bir varlık, Allah’ın isim ve sıfatlarını gösteren bir kelimedir. Kur’an ise bu sessiz kitabın tercümanı, şifrelerini çözen ilâhî beyanıdır. O, varlığın niçin yaratıldığını, gayesinin ne olduğunu, hangi hikmetlere mebnî olarak işlediğini beyan eden “kâinatın aklı”dır. Kur’an olmasaydı, kâinat manasız bir oyuncak, insan ise başıboş ve gayesiz bir varlık olarak kalırdı.
* Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kâinatın Ruhu Olması: O, kâinat ağacının hem çekirdeği hem de en mükemmel meyvesidir. “Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım” hadis-i kudsîsi bu sırra işaret eder. Kâinatın yaratılışındaki en büyük maksat, Allah’ı tanımak ve O’na muhabbet etmektir. Bu maksadın en kâmil seviyede tecelli ettiği varlık, “Habibullah” (Allah’ın Sevgilisi) olan Hz. Muhammed’dir (s.a.v). O’nun nuru, kâinatın mayası ve hamurudur. O, varlığa mana katan “ruh”tur. O’nun risaletiyle, kâinat canlanmış ve hakiki manasına kavuşmuştur.
Cenab-ı Hak, O’nun bu cihan şümul vazifesini şöyle beyan eder:
> “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Suresi, 21:107 – TDV Meali)
>
O, sadece insanlığın değil, bütün âlemlerin rahmetidir. Bu sebeple kâinatın ruhu ve hayatıdır.
4. Akıl ve Allah’ın Kayyumiyeti
* Allah’ın İlk Muhatabı Akıldır: Rivayetlerde geçen “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır” ifadesi, aklın ne denli büyük bir nimet ve mesuliyet aracı olduğunu gösterir. Akıl, ilâhî hitabı anlama, kâinat kitabını okuma ve iman hakikatlerini idrak etme kabiliyetidir. Allah, insanı akıl nimetiyle diğer mahlukattan üstün kılmış ve onu muhatap almıştır.
* Allah, Kâinatın Ruhu, Nuru ve Kayyum’udur: Bu ifade, Allah’ın varlıkla olan münasebetini en veciz şekilde özetler.
* Kayyum: Varlığı kendinden olan ve bütün varlıkları varlıkta tutan, ayakta durduran demektir. Bütün kâinat, her an O’nun “Kayyum” isminin tecellisiyle varlığını sürdürür. Eğer o tecelli bir an kesilse, her şey yok olur. Bu, “her şeyin Kayyumu O’dur” ifadesinin tam karşılığıdır. Ayet-el Kürsi bu hakikati en zirvede ders verir:
> “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır.” (Bakara Suresi, 2:255 – TDV Meali’nin ilgili kısmı)
>
* Nur ve Ruh: Allah’ın kâinatın “Ruhu ve Nuru” olması, O’nun kâinata hayat veren, onu aydınlatan, ona mana kazandıran yegâne varlık olması demektir. O’nsuz her şey karanlık ve ölüdür.
> “Allah, göklerin ve yerin nûrudur…” (Nûr Suresi, 24:35 – TDV Meali’nin başlangıcı)
>
Düşündürücü Netice
Bütün bu noktaları birleştirdiğimizde şu muazzam tablo ortaya çıkar:
Kâinat, her zerresi ilâhî bir planla dokunmuş, manalı ve hikmetli bir kitaptır. Bu kitabın bütün muhtevası, ezelî ilimde mevcut olan Levh-i Mahfuz’da yazılıdır. Bu muazzam varlık âleminin idare merkezi, Arş’tır. Bu sessiz kâinat kitabının manasını ve aklını ifade eden, onu bize ders veren Kur’an-ı Kerim’dir. Bu kitabın en mükemmel anlayan ve yaşayan muallimi, kâinatın varlık sebebi ve hayat ruhu ise Peygamber Efendimiz’dir (s.a.v).
İnsana düşen vazife ise, kendisine bahşedilen akıl nimetini kullanarak bu kâinat kitabını ve onun tercümanı olan Kur’an’ı okumak, Peygamber’in (s.a.v) rehberliğinde hayatını şekillendirmek ve her an her şeyin dizginleri elinde olan, bütün varlığı ayakta tutan Kayyum olan Rabbine tam bir teslimiyetle kulluk etmektir.
Cenab-ı Hak, bu derinlikli tefekkürümüzü ve nazarımızı hakikatlere daha derinden nüfuz etmeye vesile kılsın.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
15/10/2025
ana Server.
Kâinâtın hafızası.
Genel arşiv.
Ve Allah ilk olarak kalemi yaratıp, ona yaz dedi.
Ve Levh-i mahfuz hafızası o andan beri yazmaktadır.
İnsan hafızasının kayıt yeri.
Levhi mahfuz;Bireysel kayıtların toplu kayıt yeri.
Arş ise, kâinatın atan kalbi.
Manen Kuran’ı Kerim kâinatın aklı ve Peygamber Efendimiz ise kâinatın ruhu mesabesindedir.
Kâinatın ilk madde- i aciniyesi yani hamuru ve mayası Peygamber Efendimizin nurudur.
Allah’ın ilk yaratıp muhatap aldığı şey akıldır.
Allah kâinâtın Ruhu ve Nurudur. Her şeyin Kayyumu O’dur.
*******
1. Levh-i Mahfuz: Kâinatın Hafızası ve İlâhî Arşiv
Levh-i Mahfuz, “Ana Server” ve “Genel Arşiv”dir. O, olmuş ve olacak her şeyin, zerrelerden galaksilere, ilk andan son ana kadar bütün hadiselerin ve varlıkların kayıt altında tutulduğu, Allah’ın ilminin bir tecelli mahalli olan korunmuş bir levhadır. O, kâinatın ve bütün mahlukatın hafızasıdır.
Bu hakikate Kur’an-ı Kerim şöyle işaret eder:
> “Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olanı da bilir. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, hiçbir yaş ve hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (kitâbin mübîn) bulunmasın.” (En’âm Suresi, 6:59 – TDV Meali)
>
Bu ayet-i kerime, Levh-i Mahfuz’un nasıl bir cihan şümul kuşatıcılığa sahip olduğunu gözler önüne serer. En küçük bir yaprağın hareketinden, en gizli bir tohuma kadar her şey o “apaçık kitapta” kayıtlıdır.
Yine, her şeyin önceden bu ilâhî hafızaya kaydedildiği şöyle beyan edilir:
> “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” (Hadîd Suresi, 57:22 – TDV Meali)
>
Hikmet ve İbret:
Bu hakikati tefekkür etmek, insana hem büyük bir mesuliyet yükler hem de derin bir teslimiyet ve huzur verir. Bir yanda, en küçük amelimizin dahi kayıt altına alındığı şuuruyla hareket etme mesuliyeti (ene ve enaniyetten sıyrılarak); diğer yanda ise, başa gelen her hadisenin ilâhî bir plan ve ilim dahilinde olduğu bilgisiyle kadere rıza gösterme ve Allah’a tevekkül etme fazileti.
2. Arş: Kâinatın Atan Kalbi ve Hükümranlık Merkezi
Arş, mahlukatın en büyüğü ve en yükseğidir; kâinatın “atan kalbi” tabiri, onun varlık âlemindeki merkezî rolünü ne güzel tasvir eder. O, Allah’ın mutlak hükümranlığının, kudret ve azametinin tecelli ettiği makamdır. Nasıl ki kalp, bedene hayat pompalayan bir merkez ise, Arş da kâinatın nizam ve intizamının, ilâhî emirlerin ve fermanların tecelli ve icra merkezidir.
Rabbimiz, Arş üzerindeki mutlak hâkimiyetini şöyle beyan eder:
> “O, Rahmân’dır, Arş’a kurulmuştur.” (Tâhâ Suresi, 20:5 – TDV Meali)
>
Buradaki “kurulma” (istivâ), cismanî bir oturuş değil, kâinatı bütünüyle kuşatan, idare eden, her şeye hükmeden mutlak hâkimiyetin bir ifadesidir. Arş, bu sonsuz saltanatın merkezidir.
3. Kur’an ve Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Kâinatın Aklı ve Ruhu
Bu teşbih, tasavvuf ve hikmet geleneğinin en derinlikli nazarlarından biridir.
* Kur’an-ı Kerim’in Kâinatın Aklı Olması: Kâinat, sessiz ve harfsiz bir kitaptır. Her bir varlık, Allah’ın isim ve sıfatlarını gösteren bir kelimedir. Kur’an ise bu sessiz kitabın tercümanı, şifrelerini çözen ilâhî beyanıdır. O, varlığın niçin yaratıldığını, gayesinin ne olduğunu, hangi hikmetlere mebnî olarak işlediğini beyan eden “kâinatın aklı”dır. Kur’an olmasaydı, kâinat manasız bir oyuncak, insan ise başıboş ve gayesiz bir varlık olarak kalırdı.
* Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kâinatın Ruhu Olması: O, kâinat ağacının hem çekirdeği hem de en mükemmel meyvesidir. “Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım” hadis-i kudsîsi bu sırra işaret eder. Kâinatın yaratılışındaki en büyük maksat, Allah’ı tanımak ve O’na muhabbet etmektir. Bu maksadın en kâmil seviyede tecelli ettiği varlık, “Habibullah” (Allah’ın Sevgilisi) olan Hz. Muhammed’dir (s.a.v). O’nun nuru, kâinatın mayası ve hamurudur. O, varlığa mana katan “ruh”tur. O’nun risaletiyle, kâinat canlanmış ve hakiki manasına kavuşmuştur.
Cenab-ı Hak, O’nun bu cihan şümul vazifesini şöyle beyan eder:
> “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Suresi, 21:107 – TDV Meali)
>
O, sadece insanlığın değil, bütün âlemlerin rahmetidir. Bu sebeple kâinatın ruhu ve hayatıdır.
4. Akıl ve Allah’ın Kayyumiyeti
* Allah’ın İlk Muhatabı Akıldır: Rivayetlerde geçen “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır” ifadesi, aklın ne denli büyük bir nimet ve mesuliyet aracı olduğunu gösterir. Akıl, ilâhî hitabı anlama, kâinat kitabını okuma ve iman hakikatlerini idrak etme kabiliyetidir. Allah, insanı akıl nimetiyle diğer mahlukattan üstün kılmış ve onu muhatap almıştır.
* Allah, Kâinatın Ruhu, Nuru ve Kayyum’udur: Bu ifade, Allah’ın varlıkla olan münasebetini en veciz şekilde özetler.
* Kayyum: Varlığı kendinden olan ve bütün varlıkları varlıkta tutan, ayakta durduran demektir. Bütün kâinat, her an O’nun “Kayyum” isminin tecellisiyle varlığını sürdürür. Eğer o tecelli bir an kesilse, her şey yok olur. Bu, “her şeyin Kayyumu O’dur” ifadesinin tam karşılığıdır. Ayet-el Kürsi bu hakikati en zirvede ders verir:
> “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır.” (Bakara Suresi, 2:255 – TDV Meali’nin ilgili kısmı)
>
* Nur ve Ruh: Allah’ın kâinatın “Ruhu ve Nuru” olması, O’nun kâinata hayat veren, onu aydınlatan, ona mana kazandıran yegâne varlık olması demektir. O’nsuz her şey karanlık ve ölüdür.
> “Allah, göklerin ve yerin nûrudur…” (Nûr Suresi, 24:35 – TDV Meali’nin başlangıcı)
>
Düşündürücü Netice
Bütün bu noktaları birleştirdiğimizde şu muazzam tablo ortaya çıkar:
Kâinat, her zerresi ilâhî bir planla dokunmuş, manalı ve hikmetli bir kitaptır. Bu kitabın bütün muhtevası, ezelî ilimde mevcut olan Levh-i Mahfuz’da yazılıdır. Bu muazzam varlık âleminin idare merkezi, Arş’tır. Bu sessiz kâinat kitabının manasını ve aklını ifade eden, onu bize ders veren Kur’an-ı Kerim’dir. Bu kitabın en mükemmel anlayan ve yaşayan muallimi, kâinatın varlık sebebi ve hayat ruhu ise Peygamber Efendimiz’dir (s.a.v).
İnsana düşen vazife ise, kendisine bahşedilen akıl nimetini kullanarak bu kâinat kitabını ve onun tercümanı olan Kur’an’ı okumak, Peygamber’in (s.a.v) rehberliğinde hayatını şekillendirmek ve her an her şeyin dizginleri elinde olan, bütün varlığı ayakta tutan Kayyum olan Rabbine tam bir teslimiyetle kulluk etmektir.
Cenab-ı Hak, bu derinlikli tefekkürümüzü ve nazarımızı hakikatlere daha derinden nüfuz etmeye vesile kılsın.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
15/10/2025