Hayatın Kaynağı ve İlâhî Nefha: Nefha-i İlâhiyye’nin Hikmeti
Hayatın Kaynağı ve İlâhî Nefha: Nefha-i İlâhiyye’nin Hikmeti
Hayatın kaynağı ve aslı; ve nefahtü fihi min ruhî .
Üfledi sonsuza uzanan ve bir çekirdek, tohum ve yumurta gibi nesiller boyu devam eden bir hayat.
Asıldan fasıla uzanan, iradeyle şekillenen ve kudretle var olup; o hayatlarında daha nice hayatlara hayattarlık yaptığı ilahi nefha.
Rahmetin Tezahürü.
Rahmı mader.
Fabrikalar üreten fabrikalar.
O da nasıl fabrikalar?
Şuurlu ve mazhar olduğu Yaratıcının sınırlı olan ve bir vahidi kıyasi nevinden irade ve benlik sahibi, gelişmeye ve gelişime müsait harika bir proje.
*******
1. Hayatın Menşei ve İlâhî Nefes
Kur’ân-ı Kerîm, insanın mahiyetini anlatırken, onun “ilâhî bir nefha” ile hayat bulduğunu bildirir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kupkuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine kendi ruhumdan üflediğimde hemen ona secdeye kapanın!’ dedi.”
(Sâd Sûresi, 38/71-72, TDV Meali)
Bu ayet, “ve nefahtü fîhi min rûhî” hakikatinin en açık beyanıdır.
İlâhî kudret, cansız bir çamur yığınına hayat nefhasını üflemiş ve böylece, maddeye mana, toprağa ruh, cesede şuur giydirmiştir.
İşte bu nefha, sadece bir “nefes” değil, ebedî bir sır, bir ilâhî emanet; hayatın özüdür. Bu nefha, tohumda sümbül, çekirdekte ağaç, yumurtada kuş, rahm-ı maderde ise insan şeklinde her nesilde yeniden tezahür eden bir ilâhî kanundur.
2. Hayat: Kudretin En Mucizevî Tecellîsi
Hayat, kudretin en parlak tecellîsi, rahmetin en geniş tecellîgâhıdır.
Cenâb-ı Hak buyurur:
“O’dur ki ölüyü diriltir ve diriyi ölümle öldürür. Bütün işler O’na döndürülür.”
(Yûnus Sûresi, 10/56, TDV Meali)
Hayatın aslı, maddenin değil emrin âlemindendir. Nitekim Kur’ân şöyle bildirir:
“Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size bu hususta ancak az bir bilgi verilmiştir.”
(İsrâ Sûresi, 17/85, TDV Meali)
Demek ki hayat, laboratuvarlarda ölçülen bir madde, tartılan bir enerji değildir.
Hayat, emr-i İlâhînin bir nefhâsı, kudretin bir cilvesi, rahmetin bir hediyesidir.
3. Rahmetin Tezahürü ve Rahm-ı Mader
İlâhî rahmetin en müşahhas tecellîgâhı, rahm-ı mâderdir.
Orası, rahmet fabrikalarının en harikasıdır.
Bir damla sudan, bir insan vücudu inşa edilir.
Bir çekirdek, bir kâinat misali bir varlık hâline getirilir.
Bu hakikate Kur’ân’da şöyle işaret edilir:
“Sizi topraktan yaratan, sonra bir nutfeden var eden, sonra sizi erkek ve dişi kılan O’dur. Hiçbir dişi, O’nun bilgisi olmadan hamile kalmaz ve doğurmaz.”
(Fâtır Sûresi, 35/11, TDV Meali)
Ve yine:
“Biz insanı, karışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye işitici ve görücü kıldık.”
(İnsân Sûresi, 76/2, TDV Meali)
İşte bu “işitici ve görücü” olma hâli, o nefahtü fîhi min rûhî sırrının tezahürüdür.
Çünkü sadece beden değil, şuur, irade, sevgi, merhamet, vicdan, tefekkür gibi manevî cevherler de o nefhanın meyveleridir.
4. Fabrikalar Üreten Fabrikalar
İnsanın bedeninde ve tabiattaki canlılarda “fabrikalar üreten fabrikalar” vardır.
Bir hücre, kendi kendini kopyalayan, tamir eden, üreten ve emre itaat eden bir kudret mucizesidir.
Bir çekirdek, koca bir ağacın manevî projesini içinde taşıyor. Nasıl ki kudret o çekirdekten binlerce dal ve yaprağı çıkarıyor; öyle de bir nutfe-i insaniyede, insanın bütün istidat ve kabiliyetlerinin programı derc edilmiştir.
Bu bakımdan insan, kendi varlığında İlâhî kudretin sanatını temaşa eden bir aynadır.
Her nefes, hayatın yeniden ilka edildiği bir nefha-i rahmettir.
5. Ene, İrade ve İlâhî Vekâlet
İnsana “benlik” (ene) verilmiştir ki, mutlak Kudret’i tanımak için bir mizan olsun.
İrade, kudretin gölgesi; şuur, ilmin bir yansımasıdır.
Fakat bu emaneti taşıyabilen tek varlık insandır:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten çekindiler, ondan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.”
(Ahzâb Sûresi, 33/72, TDV Meali)
İşte bu ayet, insanın yüksek şerefini ve derin sorumluluğunu bildirir.
Zira “ruhî nefha” ile gelen şuur, aynı zamanda ilâhî vekâlet ve emanet yüküdür.
6. Hayatın Hikmeti: Hayatın Hayata Hayattarlığı
Hayat, sadece kendi varlığıyla değil, başka hayatlara hayattarlık yapmasıyla da manasını bulur.
Bir tohum, toprağa düşer; ölür gibi olur; sonra binlerce tohuma hayat verir.
Bir anne, rahminde taşıdığı evlatla hem kendi hayatını devam ettirir hem de yeni bir ruhun doğumuna vesile olur.
Bir âlim, ilmiyle başkalarının akıllarına hayat verir;
Bir şehid, kanıyla bir milletin ruhuna can üfler.
Kur’ân bu hakikati şöyle bildirir:
“Kim bir canı diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.”
(Mâide Sûresi, 5/32, TDV Meali)
7. Netice ve Hikmetli Hülâsa
Hayat, “nefahtü fîhi min rûhî” sırrının bir tecellîsidir.
O nefha, bir defalık bir üfleme değil; her an yenilenen bir feyz, sürekli akan bir rahmettir.
Kudret, o nefha ile cansız maddeye can, akılsız toprağa şuur, sessiz varlığa nida vermiştir.
Bu itibarla insan, kendi varlığında “Allah’ın kudretini, rahmetini ve hikmetini” seyreden bir âlemdir.
Ve her insan, asıl kaynağından gelen o nefha-i İlâhiyye’nin bir yankısı, bir aksidir.
Son Söz
“Ey insan! Kendini küçük bir cisim zannetme. Zira sende koca bir âlem dürülmüştür.”
(Hz. Ali – k.v.)
Ve o âlemin merkezinde, “nefahtü fîhi min rûhî” sırrıyla üflenen,
hayata hayat katan o İlâhî nefes parlamaktadır…
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
14/10/2025