DEF-İ ŞERRİN HİKMETİ: KAYBETMEMEYİ KAZANMAK
DEF-İ ŞERRİN HİKMETİ: KAYBETMEMEYİ KAZANMAK
Kazanmaya değil, kaybetmemeye odaklanmak.
Tıpkı hayrı celbetmek değil, şerri defetmektir.
Veya gündüzü getirmekten ziyade, geceyi götürmektir.
Çünkü geceyi götürmede sürekli bir gündüz hali yaşamak vardır.
Şerri götürmede de, hayrın sürekli kalıcılığı söz konusudur.
Zaten insanın en büyük kazancı, o kazancını kaybetmemesidir.
Onun için mecellenin esasıdır ;
Def’i şer, celb-i nef’a racihtir.
*******
İnsanın hayat yolculuğu, kazanmaktan ziyade kazandığını muhafaza etme mücadelesidir. Çünkü her kazanılan şey, kaybetme ihtimaliyle imtihan edilir. Nice servetler, şöhretler, makamlar, hatta faziletler vardır ki, kazanılmış; fakat korunamamıştır. Onun için en büyük kazanç, kaybetmemektir. İşte bu hikmetli düstur, Mecelle’nin temel kaidelerinden biri olan şu kelamda ifadesini bulur:
“Def’-i şer, celb-i nef’a racihtir.”
Yani “Bir kötülüğü gidermek, bir faydayı kazanmaktan daha üstündür.”
Bu düstur, yalnız hukukta değil, hayatın bütün alanlarında geçerli bir hikmettir. Zira bazen kötülüğü bertaraf etmek, bin hayır kapısının açılmasına vesile olur. Nasıl ki geceyi kaldırmadan gündüzü getirmek mümkün değildir; şerri defetmeden de hayrın tam manasıyla zuhuru olmaz.
Kur’ân-ı Hakîm bu hakikati şöyle bildirir:
“Size iyilikten ne gelirse Allah’tandır; kötülükten de ne gelirse kendindendir.”
(Nisâ, 79 — TDV Meali)
Bu ayet, insanın kendi nefsinde ve hayatında meydana gelen musibetlerin, çoğu zaman kendi eliyle davet ettiği kötülüklerden doğduğunu haber verir. Yani, şer defedilmezse hayır kalıcı olmaz.
Tarih boyunca milletlerin çöküşü, genellikle kazançlarını koruyamamaktan, zaferlerinin ardından gelen gafletten olmuştur. Osmanlı’nın son asırlarında maddî fetihler yerini manevî zafiyetlere bıraktığında, kazandığını kaybetme devri başlamıştı. Zira düşman, kaleyi dışarıdan değil, içeriden fethetmeye başlamıştı.
Def’i şer, sadece kılıçla değil; nefisle, hırsla, enaniyetle mücadele etmektir. Zira en büyük düşman, insanın kendi içindedir. Nefsin şerre meyli bertaraf edilmedikçe, dış dünyanın bütün zaferleri birer serap olur. Hazret-i Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) bu derûnî cihadı şöyle ifade eder:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.”
Sahabeler sordular: “Ya Resûlallah, büyük cihad nedir?”
Buyurdu ki: “Nefisle yapılan cihaddır.”
İşte bu, def’i şerrin en yüce mertebesidir: Nefsin şerrini defetmek.
Bir insan, hayrı celbetmek için uğraşabilir; mal, makam, itibar kazanabilir. Lakin şerri defetmezse, bütün kazançları bir anda elinden uçabilir. Tıpkı bir geminin içindeki suyu boşaltmadan hızla yol almaya çalışması gibi… O su boşaltılmadıkça, gemi ne kadar büyük olursa olsun, bir gün batmaya mahkûmdur.
Bu yüzden, def’i şer; korumak, muhafaza etmek, dengeyi sürdürmektir. Hayrı celb ise çoğu zaman genişletmektir. Fakat genişleyen bir alan, temeli sağlam değilse, bir rüzgârla yıkılabilir.
İmam Gazâlî der ki:
“Bir kötülükten sakınmak, bin iyilik işlemeye denktir. Çünkü kötülük, iyiliği iptal eder.”
Gündüzü getirmek değil, geceyi kaldırmaktır esas olan. Zira gece kalkınca, gündüz kendiliğinden doğar. Hayrı celbetmek için didinmeden önce, şerri defetmeyi öğrenmek gerekir. Kalpteki kin, haset, kibir, gaflet ve enaniyet defedilirse; kalbin güneşi olan iman, kendi nuruyla doğar.
O halde, insanın en büyük zaferi, kaybetmemek; en büyük kazancı, muhafazadır. Çünkü Rabbimiz, insana emaneti yüklemiş, onu yeryüzünde halife kılmıştır. Halifelik, kazanmak değil; emanetini korumaktır.
Netice olarak;
Def’i şer, celb-i nef’a racihtir.
Çünkü şerri defetmek, hayrın devamına; hayrı celbetmek ise bazen gurura, gaflete kapı açar.
Bir milletin, bir insanın, bir kalbin saadeti; şerri defetme basiretinde gizlidir.
Zira hakiki kazanç, kaybetmemekte; hakiki zafer, kaybı engellemekte; hakiki nur, geceyi gidermekte saklıdır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
14/10/2025