Vahyin Işığında İnsan ve Kâinat
Vahyin Işığında İnsan ve Kâinat
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin farklı eserlerinden alınan ve derin manalar taşıyan vecizeler etrafında şekillenmiştir. Her bir vecize, insanlık durumunun, kâinatın işleyişinin ve Allah ile kul arasındaki ilişkinin farklı bir yönünü aydınlatmaktadır. Bu yazıda, her bir vecizenin özünü Kur’ân-ı Kerîm ayetleriyle destekleyerek geniş bir şekilde ele alacağız.
Gurur-u İlmî ve İnkârın Psikolojisi
Şualar’dan bir vecize, ilahî hakikatleri idrak edemeyen akılların içine düştüğü durumu anlatmaktadır:
“Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya mâsiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.” (Şuâlar)
Bu ifade, Allah’ın azametini ve sonsuzluğunu kavramakta zorlanan akılların, bu yetersizliklerini kabul etmek yerine, gurur-u ilmî (bilimsel gurur) ile inkâra yöneldiğini belirtir. Gaflet, günah ve maddeye aşırı düşkünlük, aklı daraltan ve ilahî gerçeklikleri görmesini engelleyen perdelerdir.
Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde ele alınır. Mesela, Furkan Sûresi’nin 43. ayeti, kendi hevasını ilah edinenlerden bahseder:
“Kendi heva ve hevesini ilah edinen kimseyi görmedin mi? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın (onu hidayete erdireceksin)?”
Bu ayet, nefsinin isteklerini rehber edinenlerin, hakikati göremeyeceğini ve bu körlüğün de bir nevi inkâr sebebi olduğunu anlatmaktadır. Zira Allah’ın azametine karşı acziyetini kabul etmeyen bir akıl, küçüklüğü ve sınırlılığı nedeniyle O’nun sıfatlarını inkâr etmeye meyillidir.
Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billâh’ın Sırrı ve İnsanın Gelişimi
”Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” (Güç ve kuvvet ancak Allah’a aittir) hakikatinin derin anlamına değinir:
“’Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ cümlesi mukaddesesi, insanın zerre vaziyetinden, insan-ı mü’min suretine gelinceye kadar camidiyet, nebatîyet, hayvanîyet, insaniyet gibi geçirdiği etvar ve ahvaline nâzırdır. Şu menzillerde insanın letaifi pek çok elem ve emellere maruzdur. Maahâzâ havl ve kuvvetin müteallikleri zikredilmeyerek mutlak bırakılmıştır.” (Mesnevî-i Nuriye, 141)
Bu vecize, insanın “zerre” halinden (cansız madde) başlayıp bitkisel, hayvani ve nihayet insani aşamalardan geçerek kâmil bir mümin haline gelene kadar yaşadığı her safhada, asıl güç ve kuvvetin yalnızca Allah’a ait olduğunu hatırlatır. İnsan, bu karmaşık ve sancılı yolculukta nice acılar ve beklentilerle karşılaşır. Ancak tüm bu merhalelerde başarıya ulaşması, kendi gücüne değil, Allah’ın kudretine dayanır. Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’de insanın yaratılışından ve Allah’a olan bağımlılığından bahseden ayetlerle örtüşür. Mesela, Hac Sûresi’nin 5. ayetinde şöyle buyrulur:
“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra tekrar dirilme konusunda herhangi bir şüphedeyseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alâkadan (aşılanmış yumurtadan), sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Ve dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz. Sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra da (ergenlik çağınıza ulaşırsınız ki) olgunluk çağınıza erişesiniz. Kiminiz vefat ettirilir; kiminiz de daha ileri yaşlara kadar yaşatılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hale gelsin.”
Bu ayet, insanın yaratılış sürecini detaylandırarak, her bir safhasının ilahî bir planın ve kudretin eseri olduğunu vurgular. İnsan, kendi kendine hiçbir aşamadan geçemez; her an Allah’ın gücüne ve kuvvetine muhtaçtır.
İmanın Mahiyeti ve İslamiyet’in Mirası
İslam ümmetinin içinde bulunduğu zor durumlara rağmen, imanın ve İslam’ın parlak geleceğine dair bir müjde yer almaktadır:
“İmanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet, izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesend şecaat, uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla her vakit mu’cizeleri gösterebilir.”
“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat / Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.” (Âsâr-ı Bediiye, 155)
Bu vecizeler, imanın özündeki şehametin (metanet ve yiğitliğin), İslam’ın izzetindeki evrensel cesaretin ve İslam kardeşliğinin yeniden uyanışının, her an mucizeler gösterebilecek bir potansiyel taşıdığını belirtir. İkinci kısım ise, dünyanın karanlık ve zulmet içinde kalmayacağını, hakikatin güneşinin bir gün mutlaka doğacağını müjdeler. Bu inanç, Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere verilen vaatlerle kuvvetlenir. Mesela, Nur Sûresi’nin 55. ayetinde şöyle buyrulur:
“Allah, iman eden ve salih ameller işleyenlerin, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde egemen kılacağını vaat etti.”
Bu ayet, müminlere güç ve iktidar vaat ederek, geçici zorluklara rağmen İslam’ın ve müminlerin zaferinin kaçınılmaz olduğunu gösterir.
İnsan ve Kâinatın Hâcetlerine “Lebbeyk!” Diyen Zât-ı Zülcelâl
İnsanı ve kâinatı yaratanın, onlara karşı olan sonsuz şefkatini ve ilgisini dile getirir:
“Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki: Bütün enva-ı mahlukatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine “Lebbeyk!” dedirten Zat-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin! Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir.” (Lem’alar)
Bu vecize, tüm varlıkların insana hizmet etmesini sağlayan ve insanın ihtiyaçlarına anında karşılık veren o muazzam gücün, insanın kendisinden gafil olmasının aklen imkânsız olduğunu vurgular. Her bir varlığın, bir manevi dil ile insanın ihtiyaçlarına “Lebbeyk!” (Buyur!) demesi, Allah’ın sonsuz rahmet ve kudretinin bir delilidir. Allah, bu ikramıyla kendini insana tanıttığını gösterir. İnsanın görevi ise, bu lütfa karşı O’nu tanımak ve bildiği bu hakikati saygıyla dile getirmektir. Bu, Fâtiha Sûresi’nin ilk ayetlerinde ifade edilen hakikatle örtüşür:
“Elhamdülillâhi Rabbilâlemîn. Errahmânirrahim.” (Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.)
Bu ayetler, Allah’ın tüm âlemlerin Rabbi ve sonsuz merhamet sahibi olduğunu ifade ederek, O’nun kâinatı ve insanı yarattığını ve idare ettiğini beyan eder.
Rahimden Gelen Rızık ve Sonsuz Rızık Kaynağı
İnsanın dünyaya gelişinden itibaren Allah’ın sonsuz rızıklandırma sıfatına işaret eder:
“Ey insan! Rahm-ı maderde iken, Tıfl iken, İhtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, Seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, Sen hayatta kaldıkça O rızkı verecektir.” (Bediüzzaman Said Nursî)
Bu vecize, insanın anne karnında aciz bir bebekken bile en leziz rızıklarla beslendiğini hatırlatır. Bu durum, Allah’ın Rezzak isminin bir tecellisidir. Eğer insan, en zayıf ve aciz anında bile O’nun tarafından beslenmişse, hayatı boyunca da bu rızıklandırmanın devam edeceğine güvenmesi gerekir. Bu, Kur’ân’ın birçok yerinde zikredilen bir hakikattir. Mesela, Hûd Sûresi’nin 6. ayetinde şöyle buyrulur:
“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.”
Bu ayet, tüm canlıların rızkının Allah tarafından garanti edildiğini ve bu durumun Allah’ın sonsuz merhamet ve cömertliğinin bir nişanesi olduğunu açıkça ifade eder.
Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin vecizeleri üzerinden insan, iman ve kâinat arasındaki derin bağı ele almaktadır. İlk olarak, gaflet ve gurur-u ilmînin, insanı ilahî hakikatleri inkâra sürükleyen manevi hastalıklar olduğu izah edilmiştir. İkinci olarak, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” cümlesinin, insanın gelişim sürecinin her aşamasında Allah’ın gücüne olan mutlak ihtiyacını vurguladığı belirtilmiştir. Üçüncü olarak, İslam’ın ve müminlerin içinde bulunduğu zorluklara rağmen, imanın ve İslam kardeşliğinin nihai zaferi getireceği ve hakikatin güneşinin mutlaka doğacağı müjdesi verilmiştir. Dördüncü olarak, tüm varlıkların insana hizmet etmesinin, Allah’ın insanı tanıdığının ve ona değer verdiğinin bir delili olduğu ve insanın da bu lütfa karşı O’nu tanıyarak karşılık vermesi gerektiği açıklanmıştır. Son olarak, insanın anne karnından itibaren rızıklandırılmasının, Allah’ın sonsuz rızıklandırma sıfatının bir delili olduğu ve bu güvenle hayatına devam etmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu vecizeler, bizlere, fani dünya hayatını ilahî bir perspektifle değerlendirmeyi ve Allah ile olan bağımızı kuvvetlendirmeyi telkin etmektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
12/10/2025