BERCESTE VE İZAHI – 10 –
BERCESTE VE İZAHI – 10 –
1. Alvârlı Muhammed Lütfi
İktibas:
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın arş-ı Rahmânı
Alvârlı Muhammed Lütfi
İzah ve Açıklama:
Bu iki mısra, gönül ahlakının mutlak önemini ve hassasiyetini vurgular. “Sakın bir canı incitme”, zira bir gönlü kırmak, mecazi olarak “Rahmân’ın arşını (Allah’ın arşını) yıkmak gibi” ağır bir günah ve sonuç doğurur. Bu, gönlün Allah’ın tecelli ettiği yer olduğu inancına dayanan, manevi sorumluluğu en üst düzeye çıkaran bir hükümdür.
2. Es’âd Muhlis Paşa
İktibas:
Mey gibi her bir harâmın sekri olsaydı eğer
Ol zaman ma’lûm olurdu mest kim huşyâr kim
Es’âd Muhlis Paşa
İzah ve Açıklama:
Es’âd Muhlis Paşa, ikiyüzlülüğü ve riyayı eleştiren düşündürücü bir varsayımda bulunur. “Eğer işlediğimiz her bir günahın, şarap gibi bir sarhoşluk veren etkisi (sekri) olsaydı”, o zaman kimin sarhoş (mest) ve kimin aklı başında (huşyâr) olduğu herkes tarafından bilinirdi. Yani günahların gizli kalması, insanların gerçek manevi hallerini saklamasına, dolayısıyla riyakârlığa ve ikiyüzlülüğe yol açmaktadır.
3.Kalp Kırmanın Yıkımı: İki Temel Ahlak Kuralı
Bütün manevi yolculuğun ve tevazuun merkezinde gönül ahlakı vardır. Hz. Mevlânâ, bütün dünyevi ve uhrevi hırsların sonunun ölüm olduğunu hatırlattıktan sonra, temel ahlaki emri verir: “Âzâr-ı dil-i hiç moselmân meteleb” (Hiçbir müslümanın kalbini incitmeyi gözetme). Bu emir, Alvârlı Muhammed Lütfi tarafından en uç noktaya taşınır: “Sakın incitme bir cânı / Yıkarsın arş-ı Rahmânı”. Bir gönlü kırmak, mecazi olarak ilahi arşı yıkmak kadar büyük bir vebaldir.
Bu yüce gönül ahlakı, Hoca Ahmed Yesevî’nin felsefesinde hizmet ahlakına dönüşür. O, gönlü kırık olana merhem olmayı ve mazluma yoldaş olmayı emrederken, kibirden (Mâ u menlik’ten) kaçmayı da öğütler. Hakka yakınlık, kibirde değil, tevazuda ve hizmette saklıdır.
Gönlün en yüce sırrı olan sevgi (muhabbet), korunması gereken bir emanettir. İzzet Ali Paşa, aşkın sırrının bir “Allah emaneti” ve “biricik bir cevher” olduğunu söyleyerek, onun cahil (nâ-dân) kişilere ifşa edilmemesi gerektiğini belirtir. Bu emanet, bazen çile, bazen coşku olarak tecelli eder. Muvakkit-zâde Pertev’in de dediği gibi, ilahi takdir kimini sevdaya, kimini bezenmişliğe bırakır; gül süslenirken bülbül çilede (gavdâda) kalır.
Bu çileli sevginin ifadesi, kelimelere sığmaz. Hâletî’nin gözyaşları, sevgilinin sualine karşı “hâzır-cevâb” olarak acıyı hemen anlatır. Aşkın tarifsiz ıstırabının en samimi tercümanı gözyaşıdır. Öte yandan, Kâmî’nin sitemi, vefanın yitirildiği dünyada bülbülün boş yere inlediğini gösterir.
Ancak bu ıstıraplı aşk, ebedi eserlerin kaynağıdır.
Son olarak, bu meşakkatli yolculukta düşen günahkârlar için Kâtibî, kibirli zühde karşı ilahi rahmete olan sarsılmaz güveni savunur: “Bizim Allâh’ımız vardır”. Bütün bu hikmet ve ahlakın nihai meyvesi ise özel bir karakterdir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
06/10/2025