BERCESTE VE İZAHI – 5 –
BERCESTE VE İZAHI – 5 –
Ebediyet Yolculuğunda Aşkın Hâl Dili, İrfanın Mizanı ve Vuslatın Sırları
İnsanlık tarihi boyunca büyük şairler, düşünürler ve maneviyat yolcuları, varoluşun en derin sırlarını dile getirmeye çalışmışlardır. Bu seçme metinler, Divan Edebiyatı’nın zirve isimleri olan Fuzûlî, Şeyhî, Veysî, Şem’î, Süleyman Çelebi, Alvarlı Muhammed Lütfi ve Hz. Mevlânâ’nın nefis beyitleri ile çağdaş tefekkürün eseri olan Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan hakikatleri bir araya getirmektedir. Bu makale, bu derinlikli eserler üzerinden aşk, ölüm, irfan, teslimiyet ve ahiret bilincini birleştiren bütüncül bir manevi yol haritası sunacaktır.
1. Aşkın Yalnızlığı ve Deruni Ateş (Fuzûlî)
İktibas:
{Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge}}
{Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı}}
Fuzûlî
İzah ve Açıklama:
Aşkın dâhi şairi Fuzûlî, bu beyitte hakiki aşkın getirdiği derin yalnızlığı ve gurbeti resmeder. Şaire yanan tek şeyin kendi gönlünün ateşi olduğunu söyler; yani dert ve ızdırabının kaynağı da, dermanı da bizzat kendisinin içindedir. Bu, aşk yolunun bireysel ve dahili bir çile olduğunu gösterir. Kapısını çalıp açan tek şeyin bâd-ı sabâ (sabah rüzgârı) olması ise, sevgiliye ait somut bir yardım ya da insan desteği olmaksızın, sadece manevi bir esinti, bir haber ile avunduğunu ifade eder. Bu yalnızlık, kulun masivadan (Allah’tan gayrı her şeyden) yüz çevirip sadece O’na yönelmesinin kaçınılmaz bir sonucudur.
2. Peygamber Sevgisinin Zirvesi (Fuzûlî)
İktibas:
{Dest-bûsu ârzûsiyile ger ölsem dostlar}}
{Küze eylen toprağım sunun anınla yâre su}}
Fuzûlî
İzah ve Açıklama:
Yine Fuzûlî’ye ait olan bu beyit, Peygamber Efendimiz (a.s.m)’e duyulan sınırsız aşkın ve hürmetin en yüce ifadesidir. Şair, dostlarına bir vasiyette bulunur: Eğer ben, Sevgili Peygamber’in elini öpme arzusuyla ölürsem, mezarımdaki toprağımdan bir testi (küze) yapın ve o testiyle O’nun (Yâr’in) eline su ikram edin. Bu istek, sadece manevi bir temas arzusu değil, aynı zamanda öldükten sonra bile vücudunun bir parçasını Peygamber’in eline dokundurarak ebedi bir şerefe nail olma, O’na hizmet etme ve O’nun mübarek elini öpebilme vesilesi bulma ümidini taşır. Bu, beşeri aşkın ilahi aşka dönüştüğü ve Peygamber sevgisiyle kemale erdiği tasavvufi bir doruk noktasıdır.
3. Aşkın Harabesi ve İlaçsız Dert (Şeyhî)
İktibas:
{Verdi harâba gönlümü şol gam dedikleri}}
{Bulunmadı bu derdime merhem dedikleri}}
Şeyhî
İzah ve Açıklama:
Şair Şeyhî, “gam” (keder, aşk acısı) denilen şeyin gönlünü bir harabeye çevirdiğini ifade eder. Bu beyit, âşık gönlün fani dünyaya karşı duyarsızlaşmasının, sadece maşuktan gelen aşk acısı ile yaşamasının bir sonucudur. Bu acı, bir musibet olmaktan çok, manevi bir haldir ve bu yüzden bu derdin dünyevi bir merhemi (ilacı) de bulunmamaktadır. Merhemin bulunmaması, aslında âşığın bu dertten kurtulmayı istemediğini, aksine bu gamın kendisini maşuka yaklaştıran bir vesile olduğunu ima eder.
4. Vuslatın Şartı ve Gönül Nuru (Şem’î)
İktibas:
{Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan}}
{Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan}}
Şem’î
İzah ve Açıklama:
Şem’î’nin bu beyti, Hakk’a (Allah’a) ulaşmanın temel manevi şartlarını koyar. İlk şart, “cümleden dûr olmak”, yani Allah’tan uzaklaştıran her türlü dünyevi bağdan, nefsanî arzulardan ve masivadan (Allah’tan gayrı her şeyden) uzaklaşmaktır. Bu arınmanın sonucu, ikinci mısrada açıklanır: Gönül “pür-nûr” (tamamen nurlu) olmadıkça, içindeki “Kenz” (ilahi hazine, marifet sırrı) açığa çıkmaz. Bu, manevi yolculukta temizlik ve arınmanın, vuslattan önce geldiğini gösteren temel bir tasavvuf ilkesidir.
5. Mutluluğun Şartı: Sadakat ve Sebat (Veysî)
İktibas:
{Bez m-i ikbâlini târ eylemesin derse felek}}
{Kişi yaktığı çerağ üstüne pervâne gerek}}
Veysî
İzah ve Açıklama:
Veysî’nin bu beyti, dünyevi ya da manevi başarının ve mutluluğun (bezm-i ikbâl) sürekli olmasının şartını açıklar. Eğer kişi, talihin (felek) bu meclisi karartmasını, dağıtmasını istemiyorsa, yaktığı ışık, inanç, ideal veya sevgi (çerâğ) üzerine bir pervane gibi titremeli ve sadık kalmalıdır. Pervane, ışık uğruna kendini feda eden, titiz ve vefalı bir aşıktır. Bu, hayatta kalıcı başarı ve manevi ilerleme için azim, sadakat ve sürekli çabanın gerekli olduğunu vurgulayan, ibretli bir hikmettir.
6. Aşkın Değeri ve Istırabın İrfanı (Alvarlı Muhammed Lütfi)
İktibas:
{Cevâhir kadrini cevher-fürûşân olmayan bilmez}}
{Perîşânım bugün cânâ perîşân olmayan bilmez}}
Alvarlı Muhammed Lütfi
İzah ve Açıklama:
Alvarlı Muhammed Lütfi Efe’ye ait bu beyit, hâl dilinin önemini vurgular. Nasıl ki cevherlerin değerini onları satan veya anlayanlar bilirse, şairin aşk dolayısıyla çektiği derin ıstırabın (perîşânlık) kıymetini ve mahiyetini de aynı perişanlığı yaşamayan kimse anlayamaz. Bu perişanlık, kuru bir keder değil, ilahi aşktan kaynaklanan gurbet ve ayrılık acısıdır. Bu manevi halin derinliğini ancak, o yolda yanmış, dert çekmiş ve manen perişan olmuş bir gönül anlayabilir.
7. Hayatın Kaçınılmaz Sonu (Süleyman Çelebi)
İktibas:
{Her ne denlü çok yaşarsa bir kişi}}
{Âkıbet ölmekdürür anın işi}}
Süleyman Çelebi
İzah ve Açıklama:
Süleyman Çelebi’nin bu yalın ve güçlü beyti, ölümün evrensel hakikatini hatırlatır. İnsan ne kadar uzun yaşarsa yaşasın, dünyanın geçiciliğini ve her canlının sonunun ölmek olduğunu vurgular. Bu, dünya hayatına aşırı bağlanmanın anlamsızlığını gösteren ve insanı fani olanı bırakıp baki olana yönelmeye çağıran büyük bir ibrettir. Bu hakikat, tüm manevi yolculukların temel çıkış noktasıdır.
8. Vuslat Yolunun Emniyeti (Hz. Mevlânâ)
İktibas:
{Ser-geşte dilâ, be-dûst ez-cân râhîst}}
{Ey gom-şode, âşkâr u pinhân râhîst}}
{Ger şeş-cihet beste şeved, bâkî nîst}}
{Kez-ka’r-ı nihâdet sûy-ı cânân râhîst}}
Hz. Mevlânâ
İzah ve Açıklama:
Hz. Mevlânâ’ya ait bu dörtlük, Hak’ka (Dost’a/Cânân’a) giden yolun emniyetini ve sırrını verir. Yolunu şaşırmış (gom-şode) gönüllere, Dost’a giden candan bir yol olduğunu söyler. En büyük hikmet ise şudur: Altı yön (dünyanın her köşesi) kapansa dahi korkuya mahal yoktur (bâkî nîst). Çünkü Sevgiliye giden o gizli yol, gönlün en derininden (ka’r-ı nihâdet) geçmektedir. Bu, zahiri engellerin önemsizliğini ve asıl yolculuğun dahili bir tefekkür ve yöneliş olduğunu vurgular.
9. Dünya Sefahetinden İzzetle Yüz Çevirmek (Risale-i Nur Külliyatı)
İktibas:
{“Yarın seni zillet ve rezaletlere maruz bırakmakla terkedecek olan dünyanın sefahetini bugün kemal-i izzet ve şerefle terkedersen pek aziz ve yüksek olursun. Çünkü o seni terketmeden evvel sen onu terkedersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun.”}}
Risale-i Nur Külliyatı
İzah ve Açıklama:
Bu metin, dünyanın geçiciliğini (Süleyman Çelebi’nin hakikati) idrak etmenin pratik sonucunu gösterir. Dünya, sahibini er ya da geç zilletle terk edecektir. Asıl izzet, onun tarafından terk edilmeyi beklemek yerine, bizzat kulun onu izzet ve şerefle terk etmesindedir. Bu iradeli seçim, kişinin dünyanın helal dairesindeki faydalarını almasını ve haram dairesindeki zararlarından kurtulmasını sağlar. Bu, baki olana yönelmenin en şerefli yoludur.
10. Cismi Yenileme ve Haşir Hakikati (Risale-i Nur Külliyatı)
İktibas:
{Ey haşir ve neşri inkâr eden kafasız! Ömründe kaç defa cismini tebdil ediyorsun! Sabah ve akşam elbiseni değiştirdiğin gibi her senede bir defa tamamıyla cismini tebdil ve tecdid ediyorsun, haberin var mıdır? Belki her senede, her günde cisminden bir kısım şeyler ölür, yerine emsali gelir. Bunu hiç düşünemiyorsun! Çünkü kafan boştur. Eğer düşünebilseydin, her vakit âlemde binlerce numuneleri vukua gelen haşir ve neşri inkâr etmezdin. Doktora git, kafanı tedavi ettir!}}
Risale-i Nur Külliyatı
İzah ve Açıklama:
Bu sert ve düşündürücü metin, haşir (yeniden diriliş) hakikatini kişinin kendi bedeni üzerinden izah eder. Yeniden dirilişi inkâr eden “kafasız” kişiye, kendi bedeninin sürekli yenilenme ve değişme (tebdil ve tecdid) sürecinde olduğu hatırlatılır. İnsan, her sene hatta her gün cisminden ölen parçaların yerine yenilerinin geldiği bu mucizevi değişimi fark edemez. Oysa bu olay, her gün âlemde binlerce kez gerçekleşen haşir ve neşir numuneleri (doğanın kıştan sonra baharla dirilmesi gibi) ile aynı kanuna tabidir. Metin, bu mucizevi yenilenmeyi düşünemeyen kişinin “kafasını tedavi ettirmesi” gerektiğini söyleyerek, kişiyi aklı kullanmaya ve çevresindeki hakikatleri görmeye davet eder.
Makalenin Özeti
Bu makale, Fuzûlî, Şeyhî, Veysî, Şem’î, Süleyman Çelebi, Alvarlı Muhammed Lütfi, Hz. Mevlânâ ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan on ayrı metni, manevi yolculuk ve hakikat arayışı teması altında birleştirmiştir. Aşkın hali, Fuzûlî’nin yalnızlık ve Peygamber aşkı, Şeyhî’nin harabe gönlü ve Alvarlı Lütfi’nin ıstırabın irfanı ile ele alınmış; aşkın, kederi bile bir zevke dönüştürdüğü gösterilmiştir. Vuslat ve arınma, Şem’î’nin “cümleden dûr olma” şartı, Veysî’nin “pervane gibi sadakat” prensibi ve Mevlânâ’nın “gönlün derininden giden emniyetli yol” müjdesiyle açıklanmıştır. Makale, bu manevi arayışın iki temel sonuca ulaştığını vurgular: Süleyman Çelebi’nin ölüm hakikatini ve Risale-i Nur’un haşir hakikatini idrak ederek fani olandan (dünyanın sefahetinden) izzetle yüz çevirmek. Sonuç olarak bu eserler, bireyi dahili bir arınmaya, hakiki aşka sadakate ve ahiret bilinciyle iradeli yaşamaya davet eden bütüncül bir hikmetli ve manevi rehberlik sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com