Fena ve Beka Arasında İman Yolculuğu
Fena ve Beka Arasında İman Yolculuğu
İktibas:
”Ben firaktan, zevalden çok inciniyorum. Halbuki sevdiğim dünya ve dünyeviyeler, müfarakatla beni bırakıp gidiyorlar. Ben de gideceğimi biliyorum. Bu pek elîm ve canhıraş me’yusiyete karşı, birden saadet-i ebediye ve hayat-ı bâkiye müjdesini Zât-ı Ahmediye’den (A.S.M.) işitmekle kurtuluyorum ve tam teselli buluyorum.”
Bediüzzaman-Said Nursi (R. A) / Risale-i Nur – Şualar – 632
İzah ve Açıklama:
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin bu ifadeleri, insanın fani dünyaya karşı hissettiği derin bir çaresizlik ve hüzün duygusunu dile getirir. Fırak, yani ayrılık; zeval, yani yok oluş. İnsan, yaratılışı gereği sevdiği, bağlandığı her şeyin bir gün elinden kayıp gideceğini bilir. Gençliğin, sıhhatin, sevdiklerinin, hatta tüm dünyanın birer birer zevale maruz kaldığını görmek, insan ruhunda tarifsiz bir acı bırakır. Bu durum, insanı “elîm ve canhıraş” bir ümitsizliğe sevk eder.
Ancak, bu karanlık tablonun karşısına, imanın getirdiği aydınlık bir müjde konur: saadet-i ebediye ve hayat-ı bâkiye.
Bu müjde, Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığıyla insanlığa sunulan, ölümün bir yok oluş değil, ebedi bir hayata açılan kapı olduğu hakikatidir.
Risale-i Nur, bu hakikati izah ederken, fani olan her şeyin aslında Bâki olan bir Yaratıcının isimlerinin tecellisi olduğunu anlatır. Dolayısıyla, ayrılıklar ve yok oluşlar, mutlak bir kayıp değil, fani perdenin ardındaki ebedi güzelliklere birer işaret hükmündedir. Bu idrak, fani olan dünyaya olan aşırı bağlılığı kırar ve insanı Allah’a yönlendirerek kalbine tam bir teselli ve huzur verir. İnsanın yaşadığı her ayrılık, ona ebedî kavuşmanın mümkün olduğunu hatırlatan bir uyarıya dönüşür.
Varlık Âleminin Dizgini O Hâkim-i Rahîm’in Elindedir
İktibas:
”Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.”
Risale-i Nur
İzah ve Açıklama:
Bu metin, kâinattaki her şeyin tesadüfi olmadığını ve bir hikmet ve rahmet eliyle idare edildiğini vurgular. En küçük canlıdan, yani mikroptan, en büyük felaketlere, yani taun (salgın hastalık), tufan, kaht (kuraklık) ve zelzeleye (deprem) kadar her şeyin dizginlerinin Allah’ın elinde olduğu belirtilir. Bu, yaratılmışların kendi başlarına buyruk hareket etmedikleri, aksine bir ilahi iradenin kontrolünde oldukları anlamına gelir.
Allah’ın Hakîm ismi, O’nun her işi hikmetle, en doğru ve yerli yerinde yaptığını gösterir. Yaratılışta veya musibetlerde abes, anlamsız bir şey yoktur. Dışarıdan bakıldığında şer gibi görünen olaylar bile, aslında içinde gizli hayırlar ve hikmetler barındırabilir. Örneğin, bir hastalık, insanın günahlarına kefaret olabilirken, bir zelzele, daha büyük felaketlere karşı bir uyarı veya bir arınma vesilesi olabilir.
Aynı zamanda O’nun Rahîm ismi, engin bir merhamet sahibi olduğunu vurgular. Bu merhamet, O’nun yaptığı her işte bir lütuf olduğu gerçeğinde kendini gösterir. İnsan, musibetlerin ardındaki ilahi hikmeti ve rahmeti görebildiği takdirde, isyan etmek yerine sabretmeyi ve tevekkül etmeyi öğrenir. Bu idrak, bireyi felaketler karşısında acizliğe düşürmekten kurtarır ve ona güçlü bir manevi dayanak sağlar.
Küresel Adalet ve Direniş: ‘Dünya Beşten Büyüktür’ ve ‘Sumud’
İktibas (1):
”DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR
DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜNDÜR”
Recep Tayyip Erdoğan
İktibas (2):
”SUMUD
YÜZÜNE “ÇARPMAN” gerek zamanenin fendini,
“GÖSTER” kabaran sular nasıl yıkar bendini,
Küçük görme hor görme DELİKANLIM kendini,
Şu kırık abideyi yükseltecek TAŞTASIN,
Fatih’in istanbulu fethettiği YAŞTASIN…”
İzah ve Açıklama:
Bu iki metin, birbiriyle bütünleşen iki farklı direnişin sembolüdür: siyasal ve kültürel direniş.
“Dünya Beşten Büyüktür” söylemi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinin küresel adaleti sekteye uğrattığına yönelik bir tenkitdir. Bu, sadece uluslararası bir sistemin sorgulanması değil, aynı zamanda ezilen ve mağdur edilen halkların sesi olma misyonunu da taşır. Bu slogan, gücün haklıyı değil, haklının gücü temsil etmesi gerektiğini vurgulayan bir adalet arayışıdır. Bu, tarihi bir haksızlığa karşı ahlaki bir duruş sergileyen ve daha adil bir dünya için çaba sarf eden bir medeniyetin sesidir.
Diğer metindeki “SUMUD” kelimesi ise, Arapçada sarsılmaz direniş ve sebat anlamına gelir. Filistin halkının, işgal ve zulüm altında topraklarına bağlılığını, kimliğini ve varlığını koruma mücadelesini ifade eder.
Metindeki şiirsel ifadeler ise bu direnişin ruhunu aşılar. “Zamanenin fendini” (aldatmacasını) yüzüne çarpma çağrısı, zulme ve haksızlığa karşı uyanık olmayı, mücadele etmeyi öğütler. “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dizesi, gençlere büyük tarihi kahramanlıkların mirasçısı olduklarını hatırlatır ve onlara cesaret aşılar. Bu, bireysel bir mücadeleden öte, kolektif bir ruhu ve tarihi bir sorumluluğu ifade eder. “Sumud” filosu örneği, bu sivil ve kararlı direnişin somut bir göstergesidir.
Mutlak Hayrın, Güzelliğin ve Hikmetin Kaynağı
İktibas:
”Hayr-ı Mutlak’tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak’tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak’tan abes bir şey gelmez.”
Sözler
İzah ve Açıklama:
Bu veciz söz, Allah’ın üç isminin tecellisini özetler: Hayr-ı Mutlak, Cemil-i Mutlak ve Hakîm-i Mutlak.
Hayr-ı Mutlak olan Allah’tan, kulları için yalnızca mutlak hayır gelir. Bu, görünürde kötü gibi duran olayların bile arka planında bir hayrın bulunduğunu ifade eder. Bir musibet, bir felaket, kişinin manevi derecesini yükseltmek veya onu daha büyük bir şerden korumak için bir vesile olabilir.
Cemil-i Mutlak isminin tecellisi ise kâinattaki tüm güzelliklerin kaynağıdır. Yaratılıştaki her estetik unsur, tabiatın ahengindeki her incelik, O’nun sonsuz güzelliğinin bir yansımasıdır. Gökyüzündeki yıldızlardan bir çiçeğin rengine kadar her şey, O’nun sanatının bir eseri ve güzelliğinin bir delilidir.
Hakîm-i Mutlak ise, her şeyi bir amaç ve hikmetle yaratan demektir. Hiçbir şey boşuna, anlamsız veya faydasız değildir. Bu idrak, insanın kâinatla olan ilişkisini yeniden şekillendirir. İnsan, varlık âlemindeki her şeyin bir gayeye hizmet ettiğini anladıkça, kendi varlığının da bir amacı olduğunu idrak eder ve hayatına anlam katar. Bu üç isim, kâinatın düzenini, her olayın arkasındaki ilahi iradeyi ve bu iradenin insana karşı olan sonsuz merhametini ve adaletini bir bütün olarak ele almamızı sağlar.
Zulme Rıza Göstermenin Ciddiyeti: Azabın Şümuliyeti
İktibas:
”Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: ‘İçinizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan bir musibetten sakının ve bilin ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.’ (Enfâl Suresi 8/25. Ayet)
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: ‘İnsanlar zalimin zulmünü görür de ona engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.’ (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5)”
İzah ve Açıklama:
Bu ayet ve hadis, İslam’ın temel ahlaki ve sosyal sorumluluklarından birini, yani zulme karşı durma yükümlülüğünü en net şekilde ortaya koyar.
Enfâl Suresi’ndeki ayet, musibetlerin yalnızca zulmedenlere isabet etmeyeceğini, toplumun tamamını kapsayabileceğini belirtir. Bu, bir toplumun sadece aktif olarak zulüm yapan bireylerden değil, aynı zamanda zulme seyirci kalan, ses çıkarmayan ve onu durdurmaya çalışmayan kitleden de sorumlu olduğunu gösterir.
Hadis ise bu ilahi uyarıyı daha da somutlaştırır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), zalime karşı durmamanın, Allah’ın genel bir azabını getirebileceği konusunda ümmetini uyarır. Bu, sadece zalimin suçlu olduğu bir durum değildir. Zulme sessiz kalmak, o zulmün ortağı olmak demektir. Bireylerin veya toplumların zulme rıza göstermesi, zulmün yayılmasına zemin hazırlar ve bu durum, ilahi adaletin tecelli etmesi için bir neden oluşturur. Bu metinler, Müslümanlara sadece bireysel salih amellerde bulunmayı değil, aynı zamanda toplumsal adaletin korunması için aktif bir rol üstlenmeyi ve haksızlığa karşı durmayı emreden bir çağrıdır.
Makale Özeti
Bu makale, birbirinden farklı gibi görünen ancak temelinde derin bir manevi bütünlük taşıyan beş ana konuyu ele almaktadır.
İlk olarak, Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadeleriyle, insanın fani dünyanın ayrılıklarından duyduğu üzüntüyü, ebedi hayat müjdesiyle nasıl aştığı anlatılmaktadır.
İkinci olarak, kâinattaki tüm olayların, görünürdeki zorluklara rağmen, Allah’ın Rahîm ve Hakîm isimlerinin bir tecellisi olduğu ve her musibette gizli bir lütuf bulunduğu açıklanmaktadır.
Üçüncü kısım, “Dünya Beşten Büyüktür” ve “Sumud” kavramları üzerinden, küresel siyasetteki adaletsizliğe ve zulme karşı hem siyasi hem de kültürel bir direnişin gerekliliğini vurgulamaktadır.
Dördüncü olarak, “Hayr-ı Mutlak”, “Cemil-i Mutlak” ve “Hakîm-i Mutlak” isimleriyle, evrendeki tüm hayır, güzellik ve hikmetin tek kaynağının Allah olduğu anlatılmaktadır.
Son olarak, Enfâl Suresi ve bir hadis ışığında, zulme karşı pasif kalmamanın önemi ve zalime karşı sessizliğin tüm toplumu kapsayan bir musibete sebep olabileceği uyarısı üzerinde durulmaktadır. Makale, tüm bu başlıkları, insanın bu fani dünyadaki manevi sorumlulukları ve ebedi hayata yönelik umut ve çabaları açısından bir araya getirmekte ve okuyucuya kapsamlı bir bakış açısı sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com