Vicdanın Şahidi: Taşlaşan Yürekler ve Filistin’in Feryadı

Vicdanın Şahidi: Taşlaşan Yürekler ve Filistin’in Feryadı

Bugün, modern dünyanın en büyük çelişkilerinden birini yaşıyoruz: İnsanlık, teknolojinin zirvesindeyken en temel insani değerleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Gözlerimizin önünde bir millet, topraklarından sürgün ediliyor, evleri yıkılıyor, çocukları katlediliyor. Bu manzaraya karşı sessiz kalmak, sadece bir eylemsizlik değil, aynı zamanda insan olmanın gerekliliğini yapmaktır. Elimize ulaşan her bir kare, her bir cümle, bu büyük dramın bir parçası ve insanlık vicdanına yöneltilmiş birer uyarıdır.
Beklenen ve Bekleyen: Umut ve Enkazın Arasındaki Çocuk

“Unutmayın!… Beklenilen ve Bekleyen”. Enkaz yığınları arasında tek başına oturmuş, yüzünde derin bir hüzün ve bekleyiş olan küçük bir çocuk. Önünde ise Filistin bayraklarıyla donatılmış, umut dolu bir gemi filosu, denizde süzülüyor. Bu hal, iki farklı zamanı ve iki farklı duyguyu bir araya getiriyor. Küçük çocuk, geride kalanları, yıkımı ve acıyı temsil ederken, ufuktaki gemiler, “beklenilen” kurtuluşu, yardımı ve uluslararası toplumun vicdanını sembolize ediyor. Ne yazık ki, tarih bize, bazen en çok beklenen şeylerin, en geç gelenler olduğunu öğretiyor. Bu çocuk, sadece bir yardım filosunu beklemiyor; adalet bekliyor, barış bekliyor, insanlık bekliyor. Ve onun sessiz bekleyişi, bize en büyük dersi veriyor: İnsanlık, eğer enkaz yığınları arasından gelen bu sese kulak vermezse, bir gün kendi enkazının altında kalmaya mahkumdur.

Acıdan Bir Yürüyüş: Küçük Bir Kız Çocuğunun Feryadı

Yürek burkan bir feryadı taşıyor: “Ayağım acıyor artık yürüyemiyorum. Nereye gittiğimizi bilmiyorum.”

Bu cümle, Gazze’nin kuzeyinden sürgün edilen küçük bir kız çocuğuna ait. Bu sözler, sadece bir fiziki acının ifadesi değil, aynı zamanda bir varoluş çaresizliğin de sesi. Yürüyememek, sadece bir yorgunluk değil, umudun tükenmesidir. Nereye gittiğini bilmemek ise geleceğin belirsizliği, aidiyetsizliğin ve evinden koparılmanın derin travmasıdır. Bu küçük kızın sesi, tüm Filistinli çocukların ortak sesidir. Onlar, evlerinden koparılan, gelecekleri çalınan ve bilinmezliğe doğru itilen masum canlardır. Bu cümle, dünyanın en güçlü ordularının ve en gelişmiş silahlarının karşısında, insanlığın en savunmasız halini temsil ediyor.

Mazlumun Yanında Olmak: İnsan Olmanın Gereği

Ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo’nun Filistin bayrağını taşıdığı bir fotoğraf. Üzerindeki alıntı ise insan olmanın evrensel bir tanımını yapıyor:
“Hangi ırktan olursanız olun! Mazlumun yanında, Zalimin karşısında olmak, insan olmanın gereğidir.”
Bu sözler, çatışmaların ve siyasi tartışmaların ötesinde, ahlaki bir duruşun ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Irk, din, dil ayrımı gözetmeksizin, temel bir ahlaki pusulanın varlığını hatırlatıyor. Ronaldo’nun bu duruşu, sanat, spor veya herhangi bir alanda ün kazanmış her bireyin, sahip olduğu platformu insanlık için kullanması gerektiğini gösteren önemli bir örnektir. Mazlumun yanında durmak, sadece bir slogan değil, insanlık onurunu korumanın ve adalete olan inancı pekiştirmenin bir yoludur.

Devletlerin Sorumluluğu: Tek Çözüm Müdahale

Uluslararası toplumun eylemsizliği ve Filistin’e yardım çabaları. “Devletlerin Filistin’i tanıması soykırımı durdurmuyor Tek Çözüm Müdahale” manşeti ve “Bu bir yolculuk değil! Zulme meydan okumadır! #GlobalSumudFlotilla” sloganı, durumu açıklıkla ortaya koyuyor. Devletlerin Filistin’i tanıması, önemli bir diplomatik adımdır, ancak tek başına soykırımı durdurmaya yetmez. Tarih bize, sadece sözlerin değil, eylemlerin de gerekli olduğunu defalarca göstermiştir. Gazze’ye giden yardım filoları, devletlerin sessizliğine karşı sivil toplumun vicdanını temsil ediyor. Bu filolar, sadece insani yardım taşımıyor; aynı zamanda zulme karşı bir meydan okuma ruhunu taşıyor. Bu hal, uluslararası hukukun ve insan haklarının korunması için daha cesur ve kararlı adımların atılması gerektiğinin altını çiziyor.

Unutmayacak Anne ve Yürekteki Koku

Bir annenin yürek burkan acısını ölümsüzleştiriyor: “Normal hayatına dönüp yavaş yavaş unutacaksın ama bu anne unutmayacak ve evlat kokusu kalacak yüreğinde”.
Bu cümle, acının en kişisel ve en kalıcı halini ifade ediyor. Dünya, kendi rutin hayatına dönebilir, Gazze’deki dramı unutabilir. Haberler, manşetler değişebilir, yeni gündemler ortaya çıkabilir. Ancak bir annenin yaşadığı acı, zamanın ve coğrafyanın ötesindedir. O annenin yüreğinde kalan evlat kokusu, sadece bir koku değil, aynı zamanda bir yokluğun, bir yitirilişin ve derin bir yaranın sembolüdür. Bu ize, acının istatistiklere sığdırılamayacağını, her bir kaybın ardında onarılamaz bir yürek yarası bıraktığını hatırlatıyor.

Makalenin Özeti

Bu makale, farklı hal ve metinler aracılığıyla Filistin’deki dramın çok boyutlu bir resmini sunmaktadır. İlki enkaz arasında umut bekleyen çocuk, insanlığın enkazı ve geleceği arasındaki çelişkiyi vurgulamaktadır.
İkincisi ise küçük kızın sözleri, savaşın ve sürgünün oluşturduğu kişisel travmayı gözler önüne sermektedir.
Üçüncüde Ronaldo’nun mesajı, ırk ve din gözetmeksizin mazlumun yanında olmanın evrensel bir ahlaki görev olduğunu belirtmektedir.
Dördüncü de ise, soykırımı durdurmak için diplomatik adımların ötesinde, eyleme geçilmesi gerektiğini ve sivil inisiyatiflerin önemini vurgulamaktadır.
Son olarak, beşincide anne figürü, acının kişisel ve kalıcı doğasını, dünya unutsa bile yüreklerdeki yaranın asla kapanmayacağını anlatmaktadır.
Genel olarak makale, bu farklı unsurları birleştirerek, Filistin’de yaşananların sadece siyasi bir mesele değil, tüm insanlığın vicdanını ilgilendiren ahlaki bir kriz olduğunu savunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

Loading

No ResponsesEylül 25th, 2025