İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde nizâ ve husumet istemez

İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde nizâ ve husumet istemez 

   Ey âlem-i İslâmî! Hayatın ittihatta. Ger ittihat istersen düsturun bu olmalı:

   “Hüve’l-Hakku” yerine “Hüve Hakkun” olmalı. “Hüve’l-Hasen” yerine “Hüve’l-Ahsen” olmalı.

Her müslim kendi meslek, mezhebine demeli: “İşte bu haktır, başkasına ilişmem. Başkaları güzelse benim en güzelidir.”

   Dememeli: “Budur hak, başkaları battaldır.” Ya “Yalnız benimkidir güzeli, başkaları yanlıştır hem çirkindir.”

   Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor, sonra maraz oluyor, nizâ ondan çıkıyor. Dert ile dermanlar

   Taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder. Hâcat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur, hak da tenevvü eder.

   İstidat, terbiyeler tekessürü hak olur, hak da tekessür eder. Bir madde-i vâhide hem zehir ve hem panzehir.

   İki mizaca göre. Mesail-i fer’îde hakikat sabit değil, izafî ve mürekkeb, mükellefîn mizaçlar

   Ona bir hisse verip ona göre ederek tahakkuk ve terekküp, her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder.

   Mezhebinin hududu, tayinini bırakır temayül-ü mizaca; taassub-u mezhebî tamime sebep olur.

   Tamimin iltizamı sebep olur nizâya. İslâmiyet’ten evvel tabakat-ı beşerde derin uçurumlar,

   Hem tebâud-ü acibi istedi bir vakitte taaddüd-ü enbiya, tenevvü-ü şerâyi’, müteaddid mezhepler.

   Beşerde bir inkılab İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, şer’ etti ittihat, vâhid oldu peygamber.

   Seviye bir olmadı, mezhep taaddüd etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihat eder mezhepler…

* * * 

İslâmiyetin özünde selm, müsamaha ve ittihat anlayışını ele alıyor. Risale-i Nur perspektifiyle detaylı bir izah yapalım:

1 — İslâmiyetin selm ve müsalemet özelliği

Metin özeti:

> “İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde nizâ ve husumet istemez.”

İzah:

İslâmiyetin temel düsturu, barış, güven ve karşılıklı saygıdır.

Dâhilde, yani Müslüman topluluk içinde iç çatışma ve düşmanlık İslâmiyetin ruhuna aykırıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamber Efendimiz’in sünnetinde sık sık vurgulanan husus: Müslümanlar birbirleriyle çekişmemeli, birbirini yok etmeye çalışmamalıdır.

2 — “Hüve’l-Hakku” yerine “Hüve Hakkun” ilkesi

Metin özeti:

> “Ger ittihat istersen düsturun bu olmalı: ‘Hüve’l-Hakku’ yerine ‘Hüve Hakkun’, ‘Hüve’l-Hasen’ yerine ‘Hüve’l-Ahsen’ olmalı.”

İzah:

Burada hakikati ve güzelliği mutlak görmek yerine nisbi ve mükerrer görmek öneriliyor.

“Hüve’l-Hakku” (Sadece O haklıdır) yerine “Hüve Hakkun” (Her hak kendi yerinde haklıdır) yaklaşımı:

İnsanlar ve mezhepler arasında ittifak ve karşılıklı saygı oluşturur.

İhtilaflar ve taassup yerine birbirine tahammül ve nezaket esas alınır.

Benzer şekilde “Hüve’l-Hasen” yerine “Hüve’l-Ahsen” demek: Güzellik de farklı şekillerde tezahür edebilir, herkesin kendi yolu kendince güzeldir.

3 — Mezhep taassubu ve inhisar zihniyeti

Metin özeti:

> “Dememeli: ‘Budur hak, başkaları battaldır.’ Ya ‘Yalnız benimkidir güzeli, başkaları yanlıştır hem çirkindir.’”

İzah:

Mezhep taassubu ve inhisar (tekelleşme) zihniyeti, nifak ve düşmanlık doğurur.

İnsan sadece kendi mezhebi veya görüşünü mutlak hak zannedip diğerlerini çirkin ve yanlış görmemelidir.

Risale-i Nur’da da vurgulanan prensip: Farklılıklar, düşmanlık değil, zenginlik ve çeşitlilik olarak görülmelidir.

4 — Hak ve taaddüd (çoğuliyet) ilişkisi

Metin özeti:

> “Dert ile dermanlar taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder.”

İzah:

Hak ve güzellik tek biçimde değil, çeşitli yollar ve şekillerle tezahür eder.

Mezheplerin veya fıkhî görüşlerin farklı olması, İslâm’ın ruhuna aykırı değil, aksine hakikatin çeşitli yönlerinin ortaya çıkmasıdır.

Tek tip yaklaşım, inhisar ve taassuba yol açar; farklı yollar, İslâm’ın esnek ve kapsayıcı ruhunu gösterir.

5 — İslâmiyetin inkılabı ve ittihat anlayışı

Metin özeti:

> “Beşerde bir inkılab İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, şer’ etti ittihat, vâhid oldu peygamber.”

İzah:

İslâmiyet, insanları birleştiren bir inkılap yapmıştır.

Peygamber Efendimiz (asm), farklı kavim ve mezhepleri bir araya getirmiş, şer’i kurallarla ittifak ve birlik sağlamıştır.

Bu süreçte herkes kendi ölçüsünde hakikate yönlendirilmiş, zorla tek bir mezhebe sokulmamıştır.

Mezheplerin çoğulluğu, ittihatın önünde engel değil, manevi çeşitliliği ve hakikatin zenginliğini gösterir.

6 — Pratik dersler

  1. İslâmiyet, iç çatışmayı reddeder, selm ve müsamaha esas alınmalıdır.
  2. Hak ve güzellik farklı biçimlerde tezahür edebilir, herkes kendi yolunu benimser, başkasına düşman olmaz.
  3. Taassup, inhisar ve kibir, İslâm’ın ruhuna aykırıdır; bu zihniyet düşmanlık ve nizâ doğurur.
  4. Mezhepler ve farklı görüşler, hakikatin çeşitliliğini gösterir, bu çoğulluk bir zenginliktir.
  5. Peygamberlik ve şer’i düzen, insanları ittihat ve ahenk içinde birleştirir, herkesin ruh ve fıtratına göre farklı yollar bırakır.

7 — Özet

İttihat ve selm: Müslüman topluluk içinde çatışma değil, birlik ve saygı esastır.

Nisbi hak anlayışı: Her mezhep ve yol kendi içinde haklıdır ve güzeldir.

Taassup ve inhisar: Nifak ve düşmanlık kaynağıdır, önlenmelidir.

Çoğul hak anlayışı: Mezhep farklılıkları hakikatin farklı tezahürleridir, İslâm’ın ruhuna uygundur.

Peygamberlik ve şer’î düzen: İnsanları ahenk ve birlik içinde birleştirir, hak ve güzellik çeşitliliğini korur.

*****

Metin, İslam’ın barış ve birlik dini olduğunu, Müslümanlar arasında ihtilaf ve husumetin istenmediğini, mezheplerin ve farklılıkların hakikatin birer yansıması olduğunu ve birlik için doğru bir zihniyetin gerektiğini vurguluyor. Ana tema, İslam dünyasının birliğini (ittihat) sağlamak için mezhepler ve görüşler arasındaki farklılıkları hoşgörüyle karşılamanın ve taassuptan uzak durmanın önemidir.

### **İslâmiyet, Selm ve Müsalemettir; Dâhilde Nizâ ve Husumet İstemez**

**Metin:**
> İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde nizâ ve husumet istemez
> Ey âlem-i İslâmî! Hayatın ittihatta. Ger ittihat istersen düsturun bu olmalı:
> “Hüve’l-Hakku” yerine “Hüve Hakkun” olmalı. “Hüve’l-Hasen” yerine “Hüve’l-Ahsen” olmalı.
> Her müslim kendi meslek, mezhebine demeli: “İşte bu haktır, başkasına ilişmem. Başkaları güzelse benim en güzelidir.”
> Dememeli: “Budur hak, başkaları battaldır.” Ya “Yalnız benimkidir güzeli, başkaları yanlıştır hem çirkindir.”
> Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor, sonra maraz oluyor, nizâ ondan çıkıyor. Dert ile dermanlar
> Taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder. Hâcat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur, hak da tenevvü eder.
> İstidat, terbiyeler tekessürü hak olur, hak da tekessür eder. Bir madde-i vâhide hem zehir ve hem panzehir.
> İki mizaca göre. Mesail-i fer’îde hakikat sabit değil, izafî ve mürekkeb, mükellefîn mizaçlar
> Ona bir hisse verip ona göre ederek tahakkuk ve terekküp, her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder.
> Mezhebinin hududu, tayinini bırakır temayül-ü mizaca; taassub-u mezhebî tamime sebep olur.
> Tamimin iltizamı sebep olur nizâya. İslâmiyet’ten evvel tabakat-ı beşerde derin uçurumlar,
> Hem tebâud-ü acibi istedi bir vakitte taaddüd-ü enbiya, tenevvü-ü şerâyi’, müteaddid mezhepler.
> Beşerde bir inkılab İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, şer’ etti ittihat, vâhid oldu peygamber.
> Seviye bir olmadı, mezhep taaddüd etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihat eder mezhepler…

**İzah:**
Bu bölüm, İslam’ın barış (selm) ve uzlaşma (müsalemet) dini olduğunu, Müslümanlar arasında çekişme (nizâ) ve düşmanlık (husumet) istemediğini vurguluyor. İslam dünyasının birliği (ittihat) için doğru bir zihniyetin benimsenmesi gerektiğini ve mezheplerin farklılıklarının hakikatin birer yansıması olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

  1. **“İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde nizâ ve husumet istemez”**: İslam, barış ve uzlaşma dinidir. Müslümanlar arasında (dâhilde) çekişme ve düşmanlık istenmez. İslam, birlik ve kardeşlik üzerine kuruludur; bu nedenle Müslümanlar, ihtilaf ve husumetten uzak durmalıdır.
  2. **“Ey âlem-i İslâmî! Hayatın ittihatta”**: İslam dünyasına (âlem-i İslâmî) seslenerek, hayatın ve kurtuluşun birlik (ittihat) içinde olduğu belirtiliyor. Müslümanların gücü ve saadeti, birleşmelerinde yatmaktadır.
  3. **“Ger ittihat istersen düsturun bu olmalı: ‘Hüve’l-Hakku’ yerine ‘Hüve Hakkun’ olmalı. ‘Hüve’l-Hasen’ yerine ‘Hüve’l-Ahsen’ olmalı”**: Birlik isteyen Müslümanlar, şu düsturu benimsemelidir: “Bu tek hakikattir” (Hüve’l-Hakku) demek yerine, “Bu bir hakikattir” (Hüve Hakkun) demeli; “Bu tek güzeldir” (Hüve’l-Hasen) yerine, “Bu en güzelidir” (Hüve’l-Ahsen) demelidir. Bu, kendi yolunu hak ve güzel görmekle birlikte, başkalarının yolunu da kabul etmeyi ve saygı göstermeyi ifade eder.
  4. **“Her müslim kendi meslek, mezhebine demeli: ‘İşte bu haktır, başkasına ilişmem. Başkaları güzelse benim en güzelidir.’”**: Her Müslüman, kendi mesleği veya mezhebine “Bu haktır, başkalarına karışmam; başkaları güzel olsa bile benimki en güzelidir” demelidir. Bu, kendi inancına bağlılığı korurken, başkalarının inancına saygı göstermeyi öğütler.
  5. **“Dememeli: ‘Budur hak, başkaları battaldır.’ Ya ‘Yalnız benimkidir güzeli, başkaları yanlıştır hem çirkindir.’”**: Müslüman, “Yalnız benim yolum haktır, diğerleri batıldır” veya “Yalnız benim mezhebim güzeldir, diğerleri yanlış ve çirkindir” dememelidir. Bu tür bir yaklaşım, tekelci (inhisar) bir zihniyettir ve birlik ruhuna zarar verir.
  6. **“Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor, sonra maraz oluyor, nizâ ondan çıkıyor”**: Tekelci zihniyet (zihniyet-i inhisar), nefis sevgisinden (hubb-u nefs) kaynaklanır. Bu zihniyet, bir hastalığa (maraz) dönüşür ve çekişmelere (nizâ) yol açar. Kendi yolunu tek doğru saymak, bencillikten gelir ve Müslümanlar arasında ayrılığa sebep olur.
  7. **“Dert ile dermanlar taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder”**: İnsanların dertleri ve dermanları çeşitlidir (taaddüd eder) ve bu bir hakikattir. Hakikat de farklı şekillerde kendini gösterebilir. Örneğin, farklı mezhepler, farklı ihtiyaçlara cevap verir.
  8. **“Hâcat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur, hak da tenevvü eder”**: İnsanların ihtiyaçları (hâcat) ve gıdaları (ağdiye) çeşitlidir; bu çeşitlilik bir hakikattir ve hakikat de çeşitlenir (tenevvü eder). Örneğin, farklı mezhepler, farklı mizaçlara ve ihtiyaçlara uygun olarak ortaya çıkmıştır.
  9. **“İstidat, terbiyeler tekessürü hak olur, hak da tekessür eder”**: İnsanların yetenekleri (istidat) ve eğitimleri (terbiyeler) çeşitlidir; bu çeşitlilik bir hakikattir ve hakikat de bu çeşitliliğe göre çoğalır (tekessür eder). Her insanın mizacı ve terbiyesi farklı olduğu için, hakikat farklı yollardan ifade bulabilir.
  10. **“Bir madde-i vâhide hem zehir ve hem panzehir. İki mizaca göre”**: Aynı madde, bir mizaca zehir, başka bir mizaca panzehir olabilir. Örneğin, bir ilacın bir kişiye fayda sağlaması, başka bir kişiye zarar verebilir. Bu, farklı mizaçlara uygun farklı yaklaşımların hak olduğunu gösterir.
  11. **“Mesail-i fer’îde hakikat sabit değil, izafî ve mürekkeb, mükellefîn mizaçlar ona bir hisse verip ona göre ederek tahakkuk ve terekküp”**: Fer’î meselelerde (fıkhî detaylarda) hakikat sabit ve mutlak değildir; göreceli (izafî) ve karmaşıktır (mürekkeb). İnsanların mizaçları, bu meselelere bir pay (hisse) verir ve hakikat, bu mizaçlara göre şekillenir (tahakkuk ve terekküp). Örneğin, farklı mezhepler, farklı mizaçlara ve ihtiyaçlara göre hüküm çıkarır.
  12. **“Her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder”**: Her mezhebin sahibi, kendi mezhebini mutlak bir şekilde doğru sayar ve diğerlerini ihmal eder (mühmel). Bu, taassuba yol açar.
  13. **“Mezhebinin hududu, tayinini bırakır temayül-ü mizaca; taassub-u mezhebî tamime sebep olur”**: Mezhebin sınırları, mizaca olan eğilime (temayül-ü mizaca) göre belirlenir. Mezhep taassubu (taassub-u mezhebî), genellemeye (tamim) ve dolayısıyla ihtilafa sebep olur.
  14. **“Tamimin iltizamı sebep olur nizâya”**: Herkesi kendi mezhebine uymaya zorlama (tamimin iltizamı), çekişmelere (nizâ) yol açar. Müslümanlar, farklılıkları kabul etmeli ve genelleme yapmaktan kaçınmalıdır.
  15. **“İslâmiyet’ten evvel tabakat-ı beşerde derin uçurumlar, hem tebâud-ü acibi istedi bir vakitte taaddüd-ü enbiya, tenevvü-ü şerâyi’, müteaddid mezhepler”**: İslam’dan önce insanlık, derin sınıfsal uçurumlar (tabakat-ı beşerde derin uçurumlar) ve uzaklaşmalar (tebâud-ü acibi) içindeydi. Bu nedenle birden fazla peygamber (taaddüd-ü enbiya), farklı şeriatlar (tenevvü-ü şerâyi’) ve çok sayıda mezhep gerekliydi.
  16. **“Beşerde bir inkılab İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, şer’ etti ittihat, vâhid oldu peygamber”**: İslam, insanlıkta bir inkılap yaptı ve insanları birbirine yaklaştırdı (tekarüb etti). Şeriat, birliği (ittihat) sağladı ve tek bir peygamber (Hz. Muhammed) ile tamamlandı.
  17. **“Seviye bir olmadı, mezhep taaddüd etti”**: İnsanların seviyeleri eşit olmadığından, mezhepler çeşitlendi (taaddüd etti). Farklı mizaçlar ve ihtiyaçlar, farklı mezheplerin ortaya çıkmasına sebep oldu.
  18. **“Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihat eder mezhepler…”**: Tek bir terbiye (İslam’ın eğitimi) yeterli olduğunda, mezhepler birleşir (ittihat eder). Bu, İslam’ın birleştirici gücünün, gelecekte mezhepleri bir araya getirebileceğini ifade eder.

**Genel Mesaj**: İslam, barış ve uzlaşma dinidir; Müslümanlar arasında çekişme ve düşmanlık istenmez. Birlik, farklılıkları hoşgörüyle karşılayarak sağlanır. Müslümanlar, kendi mezhebini hak ve güzel görse de başkalarının yolunu batıl saymamalıdır. Tekelci zihniyet, nefis sevgisinden kaynaklanır ve ihtilafa yol açar. Farklı mizaçlar ve ihtiyaçlar, hakikatin farklı yansımalarını doğurur; bu nedenle mezheplerin çeşitliliği bir zenginliktir. İslam, insanlığı birleştiren bir inkılap yapmış, ancak farklı seviyeler nedeniyle mezhepler ortaya çıkmıştır. Gelecekte, İslam’ın terbiyesi mezhepleri birleştirebilir.

### **Genel Değerlendirme ve Sonuç**
Bu metin, Risale-i Nur’un temel temalarından birini, yani İslam dünyasının birliğini ve mezheplerin farklılıklarının hakikatin birer yansıması olduğunu ele alır. Ana noktalar şunlardır:
1. **İslam’ın Barış Ruhu**: İslam, barış ve uzlaşma dinidir; Müslümanlar arasında çekişme ve düşmanlık istenmez.
2. **Birlik İçin Hoşgörü**: Müslümanlar, kendi mezhebini hak ve güzel görse de başkalarının yoluna saygı göstermeli, tekelci zihniyetten (zihniyet-i inhisar) ve taassuptan kaçınmalıdır.
3. **Farklılıkların Hakikati**: İnsanların mizaçları, ihtiyaçları ve yetenekleri farklı olduğu için hakikat, farklı yollardan (mezhepler) ifade bulur. Bu çeşitlilik, bir zenginliktir.
4. **İslam’ın Birleştirici Gücü**: İslam, insanlıkta bir inkılap yapmış ve birliği sağlamıştır. Gelecekte, İslam’ın terbiyesi mezhepleri birleştirebilir.

Bu metin, Müslümanlara birlik ve hoşgörüyü öğütler. Mezheplerin farklılıklarını bir zenginlik olarak görmeyi, taassuptan ve ihtilaftan uzak durmayı, İslam’ın barış ruhuna bağlı kalarak ittihat (birlik) için çalışmayı vurgular. Aynı zamanda, İslam’ın insanlığı birleştiren inkılap gücünü ve mezheplerin geçici bir çeşitlilik olduğunu hatırlatır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 17th, 2025