Gençlik ve İbadet

  1. Gençlik ve İbadet

    “ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedî bir gençliktir.”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    İzah ve Açıklama
    Bu söz, gençliğin getirdiği enerjiyi, gücü ve dinamizmi Allah’a ibadet yolunda kullanmanın, ahirette sonsuz bir gençliğe ulaşmanın anahtarı olduğunu belirtir. Gençlik, bir insanın hayatındaki en verimli, en güçlü dönemdir. Fiziksel ve zihinsel olarak en dinç olduğu bu devrede yapılan ibadetler, yaşlılıkta ve güçsüzlükte yapılanlardan daha kıymetlidir. Gençken nefsine karşı koyarak, türlü türlü cazibelerden uzak durarak yapılan kulluk, Allah katında büyük bir değer taşır. Bu çabanın karşılığı ise, dünyanın fani gençliğinin aksine, cennetteki ebedi, hiç son bulmayacak ve yıpranmayacak bir gençliktir. Bu, bir nevi “yatırımın” en kârlısıdır: fani olanı verip baki olanı kazanmak.
    “Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takva sahibi gençler, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti.” (bk. Ebu Yala el-Mevsıli, Musned, 11/511)

    2. Kalbin Yönelişi

    “Kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zâta tevcih etmek için verilmiş.”
    – Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    İzah ve Açıklama
    İnsan kalbinin sınırsız bir sevme kapasitesi vardır. Bu sevgi potansiyeli, fani varlıklara, gelip geçici güzelliklere yönlendirildiğinde kalbi tatmin etmez ve sonuçta hüsrana uğrar. Bu söz, kalpteki bu sınırsız sevme yeteneğinin (istidad-ı muhabbet), sonsuz ve eksiksiz bir güzelliğe sahip olan Allah’a (cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zât) yönlendirilmesi gerektiğini ifade eder. İnsan kalbi ancak Yaratıcısına olan sevgiyle doyuma ulaşabilir. Bu, aynı zamanda insanın yaratılış gayesini de gösterir: Kalbini ve tüm duygularını Allah’a adamak, O’nun rızasını kazanmak için kullanmak. Bu yöneliş, kalbin manevi boşluğunu dolduran, onu huzura kavuşturan tek yoldur.

    3. Nefsin Kusurları

    “Şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar-On Üçüncü Lem’a

    İzah ve Açıklama
    Bu söz, insanın kendi hatalarını görme ve kabullenme konusundaki en büyük engelinin şeytan ve nefis işbirliği olduğunu ortaya koyar. Nefis, doğası gereği kibirli ve kendini beğenmişliğe meyillidir. Şeytan ise bu eğilimi körükleyerek, kişiyi kendi kusurlarını görmekten alıkoyar. Bir insan şeytanın fısıltılarına kulak verdiğinde, yaptığı yanlışları haklı çıkarmaya başlar, kendi hataları yerine başkalarınınkini görmeye odaklanır. Bu durum, kişiyi manevi gelişimden, tövbeden ve kendini düzeltme imkânından mahrum bırakır. Hakiki bir manevi ilerleme için, öncelikle nefsin ve şeytanın tuzaklarından sıyrılarak, cesurca kendi kusurlarıyla yüzleşmek gerekir.

    4. Günahları Küçümsememek

    “Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    İzah ve Açıklama
    Bu söz, günahların büyüklüğünü belirleyen şeyin günahı işleyen insanın fiziksel büyüklüğü değil, günahın kime karşı işlendiği olduğunu vurgular. İnsan bedeni ve hayatı ne kadar küçük olursa olsun, işlediği günahın muhatabı sonsuz kudret sahibi olan Allah’tır. Dolayısıyla, Allah’a karşı işlenen en küçük bir günah bile, O’nun büyüklüğü ve azameti karşısında asla küçümsenemez. Bu düşünce, bir Müslüman’a “küçük günah yoktur, büyük cüret vardır” anlayışını aşılar. Küçük görülen günahlar, zamanla birikerek manevi hayatı zehirleyebilir. Bu nedenle, her günahın ciddiye alınması ve hemen tövbe edilmesi gerektiği mesajı verilir.

    5. İhlas Duası

    “Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’den bütün Esmâ-i Hüsnâ’sını şefâatçi yapıp niyâz ediyoruz ki, bizleri ihlâs-ı tâmme muvaffak eylesin. Âmîn!”
    – Lem’alar -166

    İzah ve Açıklama
    Bu söz, “Erhamürrâhimîn”, yani merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’tan, O’nun bütün güzel isimlerini (Esmâ-i Hüsnâ) aracı kılarak (şefaatçi yaparak) bir niyazda bulunulur. Bu niyazın özü, “ihlâs-ı tâmme”, yani tam bir samimiyet ve içten ibadet etme başarısıdır. İhlas, bir ameli yalnızca Allah rızası için yapmaktır ve her türlü gösteriş, çıkar düşüncesinden arınmaktır. Bu dua, an ve zamanın manevi atmosferinde, kulların Allah’tan en önemli manevi faziletlerden biri olan ihlası talep etmelerinin önemini vurgular. İhlas, tüm ibadetlerin ve amellerin kabulünün anahtarıdır.

    İbadet, Kalp ve Nefis Üzerine

    İnsan hayatı, fani bir dünya ile baki bir ahiret arasında köprü kuran bir yolculuktur. Bu yolculukta atılan her adım, kalpteki her niyet ve nefsin her eylemi, bu iki âlem arasındaki dengeyi belirler.
    Bu yolculuğun en temel dinamiklerini, Bediüzzaman Said Nursi’nin hikmetli sözleri aracılığıyla gözler önüne seriyor. Bu sözler, gençlikten kalbin yönelişine, nefsin tuzaklarından günahları küçümseme gafletine kadar pek çok manevi meseleyi derinlemesine ele almaktadır.
    Bu makale, bu beş temel sözü bir bütünlük içinde değerlendirerek, insani varoluşun manevi temellerini irdeleyecektir.

    1. Gençliğin Kıymeti: Fani Olandan Baki Olana

    Hayat, dinamik bir akıştır ve bu akışın en hızlı, en coşkulu dönemi gençliktir. “İbadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedî bir gençliktir.” sözü, bu coşkun enerjinin heba edilmemesi gerektiğini vurgular. Tarih boyunca, pek çok büyük manevi şahsiyet, gençliklerinin en parlak döneminde kendilerini Allah’a adamışlardır. Genç bir bedenin ve zihnin, nefsin ve dünyanın cazibelerine karşı koyarak yaptığı ibadetler, adeta bir cevher gibidir. Bu dönemde kılınan bir namaz, çekilen bir tesbih veya yapılan bir hayır, yaşlılıkta ve güçsüzlükte yapılanlara nazaran çok daha büyük bir samimiyet ve irade göstergesidir. Bu çabanın karşılığı ise, dünyanın gelip geçici gençliğinin aksine, cennetin sonsuz ve eskimeyen gençliğidir. Bu söz, gençlere bir motivasyon kaynağı sunarken, onlara ömürlerinin en değerli anlarını nasıl değerlendirecekleri konusunda bir pusula görevi görür.

    2. Kalbin Yönü: Aşkın Baki Kıyısı

    Kalp, yaratılışın en mucizevi organlarından biridir. O, sonsuz bir sevme ve bağlanma potansiyeline sahiptir. Ancak bu potansiyel, fani ve eksik olanlara yöneltildiğinde, kalbi yalnızca yorgunluğa ve boşluğa sevk eder. “Kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zâta tevcih etmek için verilmiş.” sözü, bu manevi arayışın nihai adresini işaret eder. İnsan, ne kadar severse sevsin, sevdiği her şey fani olduğu için bu sevgi de bir gün hüsranla sonuçlanacaktır. Gerçek ve sonsuz sevgi, yalnızca sonsuz güzelliğe sahip olan Allah’a yöneltilebilir. Bu yöneliş, kalbin fıtratına en uygun eylemdir. İnsan, yaratılış gayesi gereği Allah’ı arar, O’na yakın olmak ister. Kalpteki o boşluğu dolduran tek şey, O’na duyulan samimi sevgi ve muhabbettir. Bu sevgi, insanı dünyevi bağlardan kurtarır ve onu manevi kemalata ulaştırır.

    3. Nefsin Tuzakları: Kusurları Gizleyen Perde

    Maneviyatta ilerlemenin en temel şartı, kendi kusurlarını görebilmektir. Ancak bu, nefsin ve şeytanın en büyük engeliyle karşılaşırız. “Şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez” sözü, bu manevi körlüğe dikkat çeker. Nefis, doğası gereği kendini haklı çıkarmaya, kibir ve gurura meyillidir. Şeytan ise bu eğilimi körükleyerek, kişiyi hatalarını görmekten alıkoyar. Bu durum, kişinin tövbe kapısını kendisi için kapatmasına, sürekli olarak başkalarını suçlamasına ve manevi gelişimini durdurmasına yol açar. Kendi hatalarıyla yüzleşmek cesaret ister. Bu cesaret, şeytanın fısıltılarından ve nefsin aldatmalarından arınmakla mümkündür. Gerçek mümin, kendini sorgular, hatasını kabul eder ve onu düzeltmek için gayret gösterir.

    4. Günahın Boyutu: Büyüklük Kimde?

    Günah, pek çok zaman, işleyenin gücüne göre değil, kime karşı işlendiğine göre değerlendirilmelidir. “Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.” sözü, bu manevi derinliği anlatır. İnsan, fiziksel olarak evrenin küçücük bir parçasıdır. Ancak, bu küçücük varlığın işlediği bir günahın muhatabı, kâinatın Yaratıcısı, sonsuz kudret ve azamet sahibi olan Allah’tır. Dolayısıyla, günahın büyüklüğü, Allah’ın büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Küçük görülen bir günahın bile Allah katındaki karşılığı büyük olabilir. Bu nedenle, İslam ahlakı, en küçük bir günah karşısında bile ciddiyetle tövbe etmeyi, Allah’tan af dilemeyi ve bir daha işlememeye azmetmeyi emreder. Bu anlayış, mümini sürekli bir uyanıklık ve tevazu hali içinde tutar.

    5. İhlasın Önemi: Amellerin Temeli

    İhlas talebi. “Erhamürrâhimîn’den bütün Esmâ-i Hüsnâ’sını şefâatçi yapıp niyâz ediyoruz ki, bizleri ihlâs-ı tâmme muvaffak eylesin.”
    Bu dua, tüm amellerin kabulünün yegane şartı olan ihlasın ne kadar önemli olduğunu gösterir. İhlas, gösterişten uzak, yalnızca Allah rızası için yapılan ameldir. Bir amel, ne kadar büyük görünürse görünsün, ihlastan yoksunsa, manevi değeri sıfıra yakındır. Bu dua, kulluğun sadece şekli ibadetlerden ibaret olmadığını, asıl olanın kalbin samimiyeti olduğunu vurgular. İhlas, insanın tüm hayatını, her eylemini bir ibadete dönüştürebilen manevi bir pınardır.

    Sonuç ve Özet

    Bu makale, gençliğin kıymetinden kalbin yönelişine, nefsin tuzaklarından günahları küçümseme gafletine ve tüm amellerin temelindeki ihlasa kadar uzanan bir dizi manevi öğüdü ele almıştır. Gençlik, sonsuz bir gençliğe yatırımın en kârlı dönemidir. Kalp, ancak sonsuz güzelliğe sahip olan Allah’a yöneldiğinde huzur bulur. Nefsin ve şeytanın aldatmalarından korunmanın yolu, kendi kusurlarımızı cesurca görebilmekten geçer. Günahın büyüklüğü, işleyenin küçüklüğüne değil, kime karşı işlendiğine bakılarak anlaşılır. Son olarak, tüm amellerin kabulünün anahtarı, içten ve samimiyet olan ihlâstır.
    Bu beş hikmetli söz, fani dünyanın gelip geçici hevesleri arasında kaybolan insana, manevi bir pusula sunarak, baki âleme doğru sağlam adımlar atma yolunu gösterir.

    Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 17th, 2025