اَللّٰهُ اَحَدٌ dir ki tevhid-i uluhiyete tasrihtir.
İkinci cümle:
اَللّٰهُ اَحَدٌ dir ki tevhid-i uluhiyete tasrihtir. Hakikat, hak lisanı der ki:
Lâ Mabude İllâ Hû…
Üçüncü cümle:
اَللّٰهُ الصَّمَدُ dir. İki cevher-i tevhide sadeftir. Birinci dürrü: Tevhid-i rububiyet. Evet, nizam-ı kevn lisanı der ki:
Lâ Hâlıka İllâ Hû…
İkinci dürrü: Tevhid-i kayyumiyet. Evet, serâser kâinatta, vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı der ki:
Lâ Kayyume İllâ Hû…
Dördüncü:
لَمْ يَلِدْ dir. Bir tevhid-i celalî müstetirdir; enva-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah.
Yani tagayyür ya tenasül ya tecezzi eden elbet, ne Hâlık’tır ne Kayyum’dur ne İlah…
Veled fikri, tevellüd küfrünü لَمْ reddeder, birden keser atar. Şu şirktendir ki olmuştur beşer ekserisi gümrah…
Ki İsa (as) ya Üzeyr’in ya melaik ya ukûlün tevellüd şirki meydan alıyor nev-i beşerde gâh bâ-gâh…
Beşincisi:
وَلَمْ يُولَدْ Bir tevhid-i sermedî işareti şöyledir: Vâcib, kadîm, ezelî olmazsa olmaz İlah…
Yani ya müddeten hâdis ise ya maddeden tevellüd ya bir asıldan münfasıl olsa elbette olmaz şu kâinata penah…
Esbab-perestî, nücum-perestlik, sanem-perestî, tabiat-perestlik şirkin birer nev’idir; dalalette birer çâh…
Altıncı:
وَلَمْ يَكُنْ Bir tevhid-i câmi’dir. Ne zatında naziri ne ef’alinde şeriki ne sıfâtında şebihi لَمْ lafzına nazargâh…
Şu altı cümle manen birbirine netice hem birbirinin bürhanı, müselseldir berahin, mürettebdir netaic şu surede karargâh…
Demek şu Sure-i İhlas’ta, kendi miktar-ı kametinde müselsel hem müretteb otuz sure münderic; bu bunlara sehergâh…
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
* * *
- اَللّٰهُ اَحَدٌ – Tevhid-i Uluhiyet
Bu ifade, “Allah birdir” hükmünü sadece sayı bakımından değil, uluhiyet hakkı bakımından bildiriyor.
“Lâ Mabude İllâ Hû – Ondan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur” hakikati buradan çıkıyor.
Yani insanlık tarihindeki bütün şirk anlayışlarını kökten reddeder. Çünkü uluhiyet, yani ibadete lâyık olma vasfı sadece Allah’a mahsustur.
📌 Not: Burada tevhid, kulluğun tek adresini belirliyor. İnsan neye tapıyorsa, aslında onun ilah anlayışını ortaya koyuyor.
- اَللّٰهُ الصَّمَدُ – Tevhid-i Rububiyet ve Kayyumiyet
“Samed” kelimesi, hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şeyin kendisine muhtaç olduğu anlamına gelir.
Bunun içinde iki cevher vardır:
Tevhid-i Rububiyet: Yaratma ve idare etmede tek merci O’dur. Kâinatın nizamı, “Lâ Hâlıka İllâ Hû – Ondan başka yaratıcı yoktur” diye haykırır.
Tevhid-i Kayyumiyet: Varlıkların devam ve bekası, Allah’ın sürekli idaresiyle mümkündür. Kâinattaki bütün mevcudat ihtiyaç diliyle “Lâ Kayyume İllâ Hû – Ondan başka ayakta tutan yoktur” der.
📌 Not: Burada Allah’ın sadece yaratıp bırakmadığı, sürekli idare ettiği ve devam ettirdiği vurgulanıyor.
- لَمْ يَلِدْ – Tevhid-i Celalî
“O doğurmamıştır.” Bu ifade, Allah’ın tenasül, tagayyür, tecezzi (değişim, parçalanma, doğurma) gibi mahlukî sıfatlardan münezzeh olduğunu bildirir.
“Veled fikri” yani Allah’ın çocuk sahibi olması düşüncesi, Kur’an’ın ifadesiyle şirktir. Hıristiyanların Hz. İsa (as) hakkındaki inancı, yahudilerin Üzeyr’i Allah’ın oğlu saymaları, bazı toplulukların melek veya akılları Allah’ın çocukları saymaları hep bu şirkin farklı tezahürleridir.
İhlas Suresi, bu inançları kökünden reddeder.
📌 Not: Burada şirklerin çoğu kesiliyor. Zira Allah’ın “doğurması”, O’nun mahluk sıfatlarına indirilmesi olur ki, uluhiyetine zıttır.
- وَلَمْ يُولَدْ – Tevhid-i Sermedî
“O doğurulmamıştır.” Yani Allah’ın bir başlangıcı yoktur, kadîm ve ezelîdir.
Eğer doğurulmuş olsaydı, önceleyen bir sebep veya asıl olurdu. O zaman da “vacib” değil “mümkün” olurdu.
Bu ifade, Allah’ın hem ezeliyetini hem sermediyetini ispat eder.
Burada özellikle “tabiatperestlik, yıldızperestlik, putperestlik” gibi inançların da kökü reddediliyor. Çünkü onlar sebepleri ve mahlukları asıl kabul ediyorlar.
📌 Not: Bu cümle, Allah’ın mutlak bağımsızlığını, sebeplerden müstağni oluşunu gösterir.
- وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ – Tevhid-i Câmi’
“Hiçbir şey O’nun dengi değildir.”
Bu, zatında, sıfatlarında, fiillerinde hiçbir benzerinin olmadığını ifade eder.
Bu yüzden Allah’ın benzeri yoktur; O’nun kudretiyle kıyas edilecek hiçbir güç yoktur.
Bu son cümle, önceki tevhidlerin hepsini kapsar ve mühürler.
📌 Not: Bu, İhlas Suresi’nin zirvesi. Tevhid yalnız sayı birliği değil, mutlak benzersizliktir.
- Sure-i İhlas’ın Bütünlüğü
Metinde denildiği gibi, bu altı cümle birbirinin burhanı ve neticesidir. Zincirleme şekilde tevhidin farklı boyutlarını ortaya koyar:
- Uluhiyet (ibadete tek layık O’dur)
- Rububiyet (yaratma tek O’na mahsustur)
- Kayyumiyet (devam ettirme tek O’nundur)
- Celaliyet (şirkleri kökünden reddeder)
- Sermediyet (ezelî ve ebedîdir)
- Camiiyet (hiçbir benzeri yoktur)
Bediüzzaman’ın işaretiyle, bu sure kendi ölçüsünde 30 sureyi içine alır. Yani küçücük bir surede bütün iman esasları ve şirk reddiyesi özlü şekilde toplanmıştır.
Sonuç ve Hikmet
Sure-i İhlas, tevhidin en kısa ama en kapsamlı özetidir.
İnsanlık tarihindeki bütün sapmalar, bu altı cümlenin dışında kalan yanlış uluhiyet tasavvurlarından doğmuştur.
Kur’an, şirkten arınmış saf bir Allah inancını bu surede en özlü şekilde sunmuştur.
Kur’an’ın vecizliğini gösteren en büyük delillerden biri de budur: Dört ayet, bütün ulûm-u imaniyeyi özetler.
*****
Bu metin, Kur’an-ı Kerim’in **İhlas Suresi**’nin (Sûretu’l-İhlâs) tefsirine dair derin bir tefekkür ve izah ediyor. İhlas Suresi, Allah’ın birliğini (tevhid) ve sıfatlarını en özlü ve kapsamlı şekilde ifade eden bir suredir. Metninizde, surenin her bir ayetinin tevhidin farklı boyutlarını nasıl ortaya koyduğu, şirkin her türünü nasıl reddettiği ve kainatın düzenindeki ilahi hakikatleri nasıl işaret ettiği detaylı bir şekilde ele alınıyor.
### **1. İkinci Cümle: اَللّٰهُ أَحَدٌ (Allah birdir)**
**Metin:** *“Dir ki tevhid-i uluhiyete tasrihtir. Hakikat, hak lisanı der ki: Lâ Mabude İllâ Hû…”*
**İzah:**
– **Tevhid-i Uluhiyet:** Bu ayet, Allah’ın birliğini (tevhid) en net ve açık bir şekilde ifade eder. “Allah birdir” ifadesi, Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olduğunu, hiçbir ortağı, benzeri veya dengi bulunmadığını bildirir. Bu, **tevhid-i uluhiyet**in temelidir; yani ibadet edilmeye layık yegâne varlığın Allah olduğunu vurgular.
– **Lâ Mabude İllâ Hû:** “O’ndan başka ilah yoktur” anlamındaki bu ifade, Allah’ın ibadet edilmeye layık tek varlık olduğunu kesin bir şekilde ortaya koyar. İnsanların tarih boyunca putlara, yıldızlara, doğa güçlerine veya kendi heva ve heveslerine tapınma eğilimleri, bu ayetle kesin bir şekilde reddedilir. Bu, şirkin her türünü (açık veya gizli) ortadan kaldıran bir hakikat beyanıdır.
– **Hakikat ve Hak Lisanı:** Metinde geçen “hak lisanı” ifadesi, kainatın ve varlığın dilinin Allah’ın birliğini haykırdığını ima eder. Kainattaki düzen, nizam ve her bir varlığın birbiriyle uyumu, Allah’ın birliğini gösteren bir delildir. Örneğin, bir ağacın yaprağından galaksilerin hareketine kadar her şey, tek bir ilahi iradenin eseri olduğunu adeta “konuşur” ve bu hakikati insan aklına sunar.
**Örnek ve Derinleşme:**
– İnsanlık tarihinde, politeizmin (çok tanrıcılık) veya panteizmin (her şeyin tanrı olduğu inancı) yaygın olduğu dönemlerde, bu ayet, Allah’ın birliğini ve eşsizliğini en kısa ve en etkili şekilde ifade ederek tüm bu sapmaları düzeltir.
– Mesela, eski Mısır’da firavunların ilahlaştırılması veya Yunan mitolojisindeki çok tanrılı sistemler, bu ayetin ışığında batıl inançlar olarak ortaya çıkar. Modern çağda ise materyalizm veya seküler ideolojiler gibi Allah’ı inkar eden yaklaşımlar da bu ayetle çürütülür.
### **2. Üçüncü Cümle: اَللّٰهُ الصَّمَدُ (Allah Samed’dir)**
**Metin:** *“İki cevher-i tevhide sadeftir. Birinci dürrü: Tevhid-i rububiyet. Evet, nizam-ı kevn lisanı der ki: Lâ Hâlıka İllâ Hû… İkinci dürrü: Tevhid-i kayyumiyet. Evet, serâser kâinatta, vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı der ki: Lâ Kayyume İllâ Hû…”*
**İzah:**
– **Samed’in Anlamı:** “Samed” kelimesi, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin O’na muhtaç olduğunu, O’nun mutlak kemal sahibi olduğunu ifade eder. Bu ayet, Allah’ın zatında ve fiillerinde eşsizliğini ve bağımsızlığını vurgular.
– **İki Cevher-i Tevhid:**
1. **Tevhid-i Rububiyet (Lâ Hâlıka İllâ Hû):** Allah’ın yaratıcılığının tekliği. Kainattaki her şeyin yaratıcısı yalnızca Allah’tır. “Nizam-ı kevn” (kainatın düzeni) ifadesi, evrendeki muhteşem düzenin ve her varlığın birbiriyle uyumunun, tek bir yaratıcının varlığını gösterdiğini belirtir. Örneğin, bir hücrenin DNA’sındaki bilgi, galaksilerin hareket düzeni veya doğadaki ekosistemin işleyişi, hepsi Allah’ın yaratma fiilinin delilleridir.
2. **Tevhid-i Kayyumiyet (Lâ Kayyume İllâ Hû):** Allah’ın kainatı ayakta tutan, her an varlıkları var eden ve devam ettiren yegâne güç olduğunu ifade eder. Kainattaki her şey, her an Allah’ın “kayyum” sıfatıyla ayakta durur. Örneğin, fizik kanunları, yerçekimi veya biyolojik süreçler, Allah’ın kainatı sürekli olarak idare ettiğini gösterir. Eğer Allah bir an için kainatı terk etse, her şey yok olur.
**Örnek ve Derinleşme:**
– Kainatın düzeni, modern bilimle de açıkça gözler önüne serilir. Örneğin, Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıcın bir yaratıcı irade olmadan açıklanamayacağını gösterir. Aynı şekilde, termodinamik yasalar veya entropi gibi kavramlar, kainatın kendi kendine var olamayacağını, bir “Kayyum”a ihtiyaç duyduğunu ispatlar.
– Metindeki “vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı” ifadesi, her varlığın hem var oluşunda hem de varlığını devam ettirmesinde Allah’a muhtaç olduğunu vurgular. Bu, modern felsefede “varlık problemi” (ontoloji) tartışmalarına da bir cevap niteliğindedir.
### **3. Dördüncü Cümle: لَمْ يَلِدْ (O doğurmamıştır)**
**Metin:** *“Bir tevhid-i celalî müstetirdir; enva-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah. Yani tagayyür ya tenasül ya tecezzi eden elbet, ne Hâlık’tır ne Kayyum’dur ne İlah…”*
**İzah:**
– **Tevhid-i Celalî:** Bu ayet, Allah’ın zatının değişmezliğini, bölünmezliğini ve doğurmaktan münezzeh olduğunu ifade eder. “Celalî” ifadesi, Allah’ın azametini ve her türlü eksiklikten uzaklığını vurgular.
– **Şirkin Reddi:** Ayet, Allah’a çocuk isnat eden inançları (örneğin, Hristiyanlık’taki teslis inancı veya Yahudilik’te Üzeyr’e ilahi sıfatlar atfedilmesi) kesin bir şekilde reddeder. Allah’ın doğurması, yani bir varlığı kendi zatından türetmesi, O’nun mutlak birliğine ve değişmezliğine aykırıdır.
– **Tagayyür, Tenasül ve Tecezzi:** Metninizde, Allah’ın değişim (tagayyür), üreme yoluyla çoğalma (tenasül) veya bölünme (tecezzi) gibi maddi varlıklara özgü niteliklerden münezzeh olduğu belirtiliyor. Bu nitelikler, yaratılmışlara aittir ve Allah’ın ilahi zatına yakıştırılamaz.
– **Veled Fikri ve Şirk:** İnsanlık tarihindeki bazı inanç sistemleri, Allah’a çocuk isnat ederek şirke düşmüştür. Örneğin, Hristiyanlık’ta Hz. İsa’nın (as) “Allah’ın oğlu” olarak görülmesi veya bazı eski inançlarda meleklerin ilahi varlıklar olarak kabul edilmesi, bu ayetle kesin bir şekilde reddedilir.
**Örnek ve Derinleşme:**
– Bu ayet, özellikle Hristiyanlık’taki teslis (üçleme) inancına bir reddiyedir. Teslis, Allah’ın birliğini zedeler ve O’na ortaklar koşar. Kur’an, bu ayetle, Allah’ın zatının herhangi bir şekilde çoğalmaya veya bölünmeye tabi olmadığını vurgular.
– Metindeki “şu şirktendir ki olmuştur beşer ekserisi gümrah” ifadesi, insanlığın çoğunluğunun tarih boyunca şirke düşerek doğru yoldan saptığını belirtir. Bu, hem eski pagan inançlarda hem de modern çağdaki bazı ideolojilerde (örneğin, insanı veya doğayı ilahlaştırma) görülebilir.
### **4. Beşinci Cümle: وَلَمْ يُولَدْ (O doğmamıştır)**
**Metin:** *“Bir tevhid-i sermedî işareti şöyledir: Vâcib, kadîm, ezelî olmazsa olmaz İlah… Yani ya müddeten hâdis ise ya maddeden tevellüd ya bir asıldan münfasıl olsa elbette olmaz şu kâinata penah…”*
**İzah:**
– **Tevhid-i Sermedî:** Bu ayet, Allah’ın ezelî ve ebedî olduğunu, yani başlangıcı ve sonu olmadığını ifade eder. Allah’ın “doğmamış” olması, O’nun bir başka varlıktan türemediğini ve hiçbir şeye bağımlı olmadığını gösterir.
– **Vâcib, Kadîm, Ezelî:** Allah, varlığı zorunlu (vâcibü’l-vücud), ezelden beri var olan (kadîm) ve başlangıcı olmayan (ezelî) bir varlıktır. Eğer Allah bir şeyden doğmuş olsaydı, O’na bağımlı bir varlık olurdu ve bu, O’nun ilahi zatına aykırı olurdu.
– **Kainata Penah:** Kainatın varlığı ve düzeni, Allah’ın ezelî ve ebedî oluşuna bağlıdır. Eğer Allah hâdis (sonradan var olmuş) veya maddeden türemiş olsaydı, kainatın varlığını açıklamak mümkün olmazdı. Bu, Allah’ın yaratıcı ve kayyum sıfatlarının bir gereğidir.
– **Şirkin Türleri:** Metninizde, “esbab-perestî, nücum-perestlik, sanem-perestî, tabiat-perestlik” gibi şirk türleri sıralanır. Bunlar, Allah’ın yerine başka varlıkları veya güçleri ilah kabul etme yanılgılarıdır. Örneğin, tabiatperestlik, doğanın kendi kendine işlediğini iddia eden materyalist felsefelerdir.
**Örnek ve Derinleşme:**
– Modern bilimde, evrenin bir başlangıcı olduğu (Big Bang) kabul edilir. Ancak bu başlangıcın nasıl olduğu, materyalist bilimle açıklanamaz. İhlas Suresi’nin bu ayeti, evrenin bir ezelî ve ebedî yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu açıkça ortaya koyar.
– Metindeki “dalalette birer çâh” ifadesi, bu şirk türlerinin insanı hakikatten uzaklaştıran birer kuyu olduğunu belirtir. Örneğin, tabiatperestlik, modern ateizmin temel dayanaklarından biridir ve bu ayet, bu tür inançların geçersizliğini gösterir.
### **5. Altıncı Cümle: وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ (O’na hiçbir şey denk değildir)**
**Metin:** *“Bir tevhid-i câmi’dir. Ne zatında naziri ne ef’alinde şeriki ne sıfâtında şebihi لَمْ lafzına nazargâh…”*
**İzah:**
– **Tevhid-i Câmi:** Bu ayet, Allah’ın zatında, fiillerinde ve sıfatlarında hiçbir şeyin O’na denk olamayacağını ifade eder. “Câmi” ifadesi, bu ayetin tevhidin tüm boyutlarını kapsadığını gösterir.
– **Zatında Naziri Yok:** Allah’ın zatı, hiçbir varlıkla kıyaslanamaz. O’nun benzeri veya dengi yoktur.
– **Ef’alinde Şeriki Yok:** Allah’ın fiilleri (yaratma, rızık verme, idare etme vb.) konusunda O’na ortak koşulamaz. Örneğin, kainatın yaratılması veya idaresi, yalnızca Allah’a aittir.
– **Sıfâtında Şebihi Yok:** Allah’ın sıfatları (ilim, kudret, hayat vb.) eşsizdir ve hiçbir yaratılmış varlığın sıfatlarıyla kıyaslanamaz.
– **لَمْ Nazargâhı:** Bu ifade, Allah’ın her türlü noksan sıfattan münezzeh olduğunu ve O’na hiçbir şeyin benzemediğini vurgular.
**Örnek ve Derinleşme:**
– Bu ayet, Allah’ın eşsizliğini ve mutlak üstünlüğünü ifade ederek, her türlü antropomorfik (Allah’ı insan gibi tasavvur etme) veya panteist (her şeyi Allah ile birleştirme) yaklaşımları reddeder.
– Örneğin, bazı felsefelerde Tanrı’nın evrenle bir olduğu (panteizm) veya Tanrı’ya insan benzeri sıfatlar atfedildiği görülür. Bu ayet, bu tür yaklaşımların yanlışlığını kesin bir şekilde ortaya koyar.
### **6. İhlas Suresi’nin Bütünü ve Müselsel Neticeler**
**Metin:** *“Şu altı cümle manen birbirine netice hem birbirinin bürhanı, müselseldir berahin, mürettebdir netaic şu surede karargâh… Demek şu Sure-i İhlas’ta, kendi miktar-ı kametinde müselsel hem müretteb otuz sure münderic; bu bunlara sehergâh…”*
**İzah:**
– **Müselsel Berahin ve Müretteb Netaic:** İhlas Suresi’nin her bir ayeti, birbiriyle bağlantılı bir delil zinciri (müselsel berahin) oluşturur. Her ayet, bir önceki ayetin hakikatini destekler ve tevhidin farklı bir boyutunu açıklar. Aynı zamanda, bu ayetler birbiriyle düzenli bir şekilde sıralanmış sonuçlar (müretteb netaic) doğurur.
– **Otuz Sure Münderic:** Metninizde, İhlas Suresi’nin küçük hacmine rağmen, Kur’an’ın otuz suresinin manasını içinde barındırdığı belirtiliyor. Bu, surenin tevhid hakikatini en özlü ve kapsamlı şekilde ifade ettiğini gösterir. İhlas Suresi, Kur’an’ın ana mesajı olan tevhidi özetler ve bu yönüyle Kur’an’ın kalbi sayılır.
– **Sehergâh:** Bu ifade, İhlas Suresi’nin hakikat arayanlar için bir aydınlanma, bir uyanış yeri olduğunu ima eder. Sure, insanın zihnini ve kalbini tevhid nuruyla aydınlatır.
**Örnek ve Derinleşme:**
– İhlas Suresi’nin kısa olmasına rağmen böylesine kapsamlı bir mana taşıması, onun mucizevi bir özet olduğunu gösterir. Örneğin, hadislerde İhlas Suresi’nin Kur’an’ın üçte birine denk olduğu belirtilir. Bu, surenin tevhid, Allah’ın sıfatları ve şirkin reddi gibi temel konuları en özlü şekilde ihtiva ettiğini gösterir.
– Metindeki “müselsel berahin” ifadesi, surenin mantıksal bir bütünlükle tevhidi ispat ettiğini vurgular. Her ayet, bir önceki ayetin delilini güçlendirir ve bir sonrakine zemin hazırlar.
### **Sonuç: لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ (Gaybı ancak Allah bilir)**
– Bu ifade, İhlas Suresi’nin tefsirinin sonunda yer alarak, Allah’ın ilminin sınırsızlığını ve gaybı yalnızca O’nun bildiğini vurgular. İnsan aklı, Allah’ın zatını ve sıfatlarını tam anlamıyla kavrayamaz; ancak Kur’an’ın rehberliğiyle O’nu tanıyabilir ve tevhid hakikatine ulaşabilir.
– İhlas Suresi, Allah’ın birliğini, eşsizliğini ve her türlü noksan sıfattan münezzeh olduğunu en açık şekilde ifade eder. Bu sure, hem bireysel imanı güçlendiren bir rehber hem de insanlığın tarih boyunca düştüğü şirk ve sapmalara karşı bir manifesto niteliğindedir.
### **Ek Notlar ve Modern Açıdan İzah:**
1. **Bilim ve Tevhid:** Modern bilim, kainatın düzenini ve karmaşıklığını ortaya koyarak, Allah’ın birliğini ve yaratıcılığını destekler. Örneğin, evrenin ince ayarlı yapısı (fine-tuning) veya biyolojik sistemlerin kompleksliği, tesadüfle açıklanamayacak bir ilahi iradeyi işaret eder.
2. **Felsefi Tartışmalara Cevap:** İhlas Suresi, ateizm, materyalizm, panteizm ve deizm gibi modern felsefi akımlara karşı tevhidin en güçlü delillerini sunar. Örneğin, “Lâ Hâlıka İllâ Hû” ifadesi, evrenin kendi kendine var olamayacağını ve bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu gösterir.
3. **İnsanın Kalbine Hitap:** İhlas Suresi, sadece akla değil, kalbe de hitap eder. İnsan, bu sureyi okuyarak Allah’ın birliğini ve eşsizliğini hissederek manevi bir huzura kavuşur.
Bu izah, metninizdeki derin tefekkürü esas alarak, İhlas Suresi’nin hem teolojik hem de hikmeti boyutlarını detaylı bir şekilde açıklamaya çalışmıştır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com