Dünya ve Ahiret Dengesi: İhlasın Önemi
Dünya ve Ahiret Dengesi: İhlasın Önemi
> “Amel-i uhrevî ile dünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz. Aranılsa sırr-ı ihlası bozar.”
> Kaynak: Bediüzzaman Said Nursi (R.A), Emirdağ-1 – 86
>
Bu hikmetli söz, İslam düşüncesinin temel taşlarından biri olan ihlas kavramının özünü ve dünya-ahiret dengesini mükemmel bir şekilde özetler. Amel-i uhrevî, yani ahiret için yapılan ibadetler ve hayırlı işler, Allah rızası için yapılır. Bu amellerin içine dünyevi bir makam, şöhret, zenginlik veya şahsi zevkler gibi dünyevi maksatların karıştırılması, ibadetin ruhunu ve samimiyetini zedeler.
İhlas, yapılan her işte sadece Allah’ın rızasını gözetmek demektir. Bu, bir ibadeti gösteriş için yapmaktan, bir iyiliği karşılık bekleyerek yapmaktan, hatta bir ilmi makam veya çıkar için öğrenmekten kaçınmaktır. Bir insan, ahiret için yaptığı bir ameli, örneğin namazını, orucunu veya hayır işini, insanların takdirini kazanmak, saygınlık elde etmek veya ticari bir menfaat sağlamak amacıyla yapmaya kalkışırsa, o amelin asıl değeri olan ihlası yitirir. Bu durum, bir çeşmeye kirli su karıştırmak gibidir; suyun saflığı ve içilebilirliği kaybolur.
Bediüzzaman’ın bu uyarısı, insanın nefis tuzağına karşı bir kalkan niteliğindedir. Nefis, her zaman amelin içine dünyevi bir lezzet katmak ister. Oysa hakiki mümin, bu fısıltılara kulak vermemeli, amellerini yalnızca Allah’a sunmalı ve karşılığını sadece O’ndan beklemelidir. Tarihte nice alimler, salihler ve kahramanlar, sadece ihlasla hareket ettikleri için kalplerde taht kurmuş, eserleri asırlarca yaşamıştır. İhlas, ameli makbul kılan bir ruh ve manevi bir cevherdir. Onu korumak, müminin en büyük mücadelesidir.
Dünya Ehlinin Kaybettiği Ticaret
> “Ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı ilâhîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır.”
> Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı’ndan
>
Bu metin, dünyanın cazibesine kapılan ve manevi değerlerini terk edenlerin yaşadığı büyük zararı, adeta bir ticaret benzetmesiyle anlatır. Ehl-i dünya, yani dünyaya aşırı düşkün olan insanlar ve özellikle ehl-i dalâlet (sapıklık ehli), geçici menfaatler uğruna ebedi hayatlarını feda etmekten çekinmezler.
Hayat, büyük bir pazardır. Ebedi cennet, sonsuz mutluluk ve Allah’ın rızası gibi paha biçilmez manevi değerler, bu pazarın en değerli mallarıdır. Ancak dünya ehli, bu kıymetli malları, çok cüzi ve geçici kazançlar karşılığında elden çıkarır. Bir yıllık dünyevi rahatlık veya küçük bir makam için, sonsuz ahiret hayatını yok etme riskine girerler. Bu, bir inci tanesini bir çakıl taşına değişmek gibi akıl dışı bir davranıştır.
Bu insanlar, dünyevi hırsları yüzünden ilahi gazabı üzerlerine çekerler. Allah’ın rızasını kazanmak yerine, nefislerinin ve sapkın insanların hoşnutluğunu elde etmeye çalışırlar. Bu durum, onlara sadece geçici bir tatmin verirken, ebedi bir pişmanlık ve azaba kapı açar. Tarih boyunca nice Firavunlar, Nemrutlar ve Karunlar, dünya hırsı yüzünden hem bu dünyada hem de ahirette kaybetmişlerdir. Onların hayat hikayeleri, bu sözün en somut isbatlarıdır. Dünya geçici bir misafirhane iken, ebedi hayata yatırım yapmak, aklın ve imanın gereğidir.
Nefsin Bencil Sevgisi
> “İnsan’ın bizzat nefsi kadar birşeye sevgisi yoktur.”
> Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı’ndan
>
Bu kısa ama derin cümle, insan fıtratının en temel özelliklerinden biri olan nefis sevgisini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. İnsan, yaratılışı gereği öncelikle kendi varlığını, kendi benliğini sever. Bu sevgi, zaman zaman egoist bir boyuta ulaşır ve diğer tüm sevgilerin önüne geçer.
İnsanın nefsine olan bu sevgi, tüm fiillerine, düşüncelerine ve tercihlerine yön verir. Bir insan bir başkasını seviyorsa, bu sevginin altında çoğu zaman o kişinin kendisine sağladığı bir fayda, zevk veya ona ayna tutan bir özellik yatar. Örneğin, bir anne bile çocuğunu severken, bu sevgiye kendi varlığının bir uzantısı olduğu için duyduğu bir his karışır. Bu, sevginin samimiyetini azaltmaz, ancak insanın psikolojik yapısının bir gerçeğini ortaya koyar.
Bu sözün hikmeti, insanın kendisini tanıma yolculuğunda önemli bir basamak oluşturur. Kendi nefsinin zaaflarını ve bencilliğini fark eden bir insan, bu sevgiyi kontrol altına almaya ve daha yüce bir sevgiye yönelmeye çalışır. Bu, Allah sevgisi ve O’nun rızası için diğer insanlara duyulan sevgi olabilir. Hakiki iman, nefsin bu bencil sevgisini terbiye ederek, sevgiyi daha büyük, daha kapsayıcı ve daha ulvi bir hale getirmeyi hedefler. Nefis, bir düşman değil, terbiye edilmesi gereken bir binektir.
Manevi Diriliş ve İslam Aleminin Umudu
> “Ümidim kavîdir ki: Çok masumların kalblerinden hararet-i hüzün ile tebahhur eden Ây! Vây! ve Âh! lar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir. Ve Âlem-i İslâm’daki yeni yeni İslâm devletlerinin teşekkülleriyle o rahmetli bulut teşekküle başlamıştır.”
> Kaynak: Hz. Bediüzzaman Said Nursi (ra) Tarihçe-i Hayat – 77
>
Bu metin, İslam dünyasının içinde bulunduğu zorlu şartlar karşısında büyük bir umut ve vizyon sunmaktadır. Bediüzzaman, masum insanların yaşadığı acıların, zulümlerin ve dertlerin neticesinde yükselen feryatları, “ây, vây ve âh”ları, boşa gitmeyecek birer manevi enerji olarak nitelendirir. Bu feryatlar, gökyüzüne yükselerek rahmetli bir bulut oluşturacaktır. Bu benzetme, acı ve kederin, ilahi merhameti ve yardımı celbetme potansiyeli taşıdığını ifade eder.
Tarih, bu sözün doğruluğuna şahitlik eder. İslâm coğrafyasında yaşanan işgaller, zulümler ve yıkımlar, Müslümanların kalbinde büyük bir acı ve hüzün bırakmıştır. Ancak bu acılar, aynı zamanda bir uyanışa, dirilişe ve direnişe vesile olmuştur. Bediüzzaman, bu uyanışın somut bir neticesi olarak, yeni İslam devletlerinin kurulmaya başladığını ve bu durumun, o “rahmet bulutunun” teşekküle başladığının bir işareti olduğunu söyler. Bu yeni devletler, ümmetin yeniden bir araya gelme, güçlenme ve bağımsızlığını kazanma umudunu simgeler.
Bu söz, ümitsizliğe düşen kalplere bir tesellidir. Masumların döktüğü gözyaşları ve kalplerinin derinliğinden çıkan ahlar, boşa gitmez, aksine ilahi rahmetin tecellisi için bir zemin hazırlar. İslam alemi, tarih boyunca nice badireler atlatmış, her düşüşten sonra daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmıştır. Bu söz, bu tarihi döngünün bir yansımasıdır ve her ne kadar zorluklar olsa da, İslam’ın geleceğinin parlak olduğu mesajını verir.
Makale Özeti
Bu makalede Bediüzzaman Said Nursi’nin dört farklı hikmetli sözü ele alınmıştır. İlk olarak, ihlas kavramı üzerinde durulmuş, ahiret amellerine dünyevi çıkarların karıştırılmasının manevi değeri nasıl zedelediği anlatılmıştır. İkinci kısımda, dünya ehlinin geçici menfaatler uğruna ebedi hayatlarını feda etmelerinin büyük bir ticaret hatası olduğu vurgulanmıştır. Üçüncü bölümde, nefsin bencil sevgisinin insan fıtratındaki yeri ve bu sevginin terbiye edilerek daha ulvi amaçlara yönlendirilmesinin önemi açıklanmıştır. Son olarak, masumların yaşadığı acıların ve feryatların, İslam dünyasının yeniden dirilişine vesile olacağı ve yeni İslam devletlerinin bu dirilişin habercisi olduğu dile getirilmiştir. Tüm bu metinler, insanın dünya ve ahiret dengesini doğru kurması, nefsini tanıması ve İslam ümmetinin geleceğine dair umut beslemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com