Her bir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var

Her bir Günah İçinde Küfre Gidecek Bir Yol Var

#### Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar’ın İkinci Lem’a’sından şu şekildedir:
**”Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”**

#### İzah ve Açıklama
Bediüzzaman Said Nursi’nin günahın manevi tehlikelerine dair derin bir tefekkürünü yansıtır.

“Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var” ifadesi, en küçük bir günahın bile –eğer tövbe ve istiğfarla temizlenmezse– kalpte bir yara açarak iman nurunu karartabileceğini, adım adım inkâra (küfre) sürükleyebileceğini vurgular.
Günah burada bir “yol” metaforuyla tasvir edilir; yani pasif bir hata değil, aktif bir tuzak olarak görülür. Nursi, bunu bir “kurt” veya “mânevî yılan” benzetmesiyle somutlaştırır: Kurt, yarayı genişleterek zehir saçar; yılan ise sinsice kalbi ısırır. Bu, günahın ruhu kemiren bir hastalık olduğunu, ancak istiğfarın (tövbe) panzehir olduğunu işaret eder.
Tarihsel açıdan, bu uyarı İslam âlimlerinin (örneğin İmam Gazali’nin İhya’sındaki günah psikolojisi) geleneğini sürdürürken, modern hayatta –stres, alışkanlıklar ve seküler baskılar altında– bireysel manevi çöküşü önleyen bir kalkan olarak faaliyet görür. Düşündürücü yanı, günahı bireysel bir mesele olmaktan çıkarıp, iman yolculuğunun kırılganlığını hatırlatmasıdır: Her an bir yol ayrımıdır.

#### Günahın Gizli Yolları ve Kalbin Korunması

**Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.**

Bu cümle, Bediüzzaman Said Nursi’nin Lem’alar’ındaki o muhteşem ikaz gibi, ruhumuzun derinliklerinde bir fırtına koparır. Düşünün: En masum görünen bir yalan, bir gıybet, bir tembellik… Bunlar, dışarıdan bakınca ufak tepecikler gibi durur; ama içlerinde, karanlık bir mağaraya açılan gizli bir geçit saklıdır. O geçit, küfre –yani imanın zıddı olan o uçuruma– doğru iner. Nursi Hazretleri, bu gerçeği ustalıkla tasvir eder: **”O günah, istiğfarla imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”**

Hayatın akışında, bu yollar nasıl açılır?
Mesela, bir genç, arkadaşlarının etkisiyle bir sigara yakar. Başlangıçta “zararsız” bir zevk gibi gelir; ama o duman, kalpte bir kıvılcım çakar. Kıvılcım büyür, alışkanlık olur; alışkanlık, vicdan sesini kısar. Vicdan sustukça, “Neden dua edeyim ki?” diye bir fısıltı başlar. Fısıltı, “Allah var mı?” sorusuna dönüşür. İşte o yol, küfre açılan kapıdır. Tarih, buna benzer nice örnekle doludur: Ebu Cehil’in kibri, bir gurur günahından başlayıp kalbi taşlaştırmıştı; Firavun’un zulmü, bir hırs yarasından kanamıştı. Günümüzde ise, sosyal medyanın sanal dünyasında, bir “like” peşinde koşmak, şükür duygusunu eritir; eriyen şükür, nimetlerin sahibini unutturur.

Peki, bu yılanı nasıl ezeriz?

**İstiğfarla çabuk imha etmek.**

Tövbe, bir kılıçtır; her “Estağfirullah” ile günahın başını keser.

Nursi’nin bu ikazını hayatımıza nasıl uyarlarız?

Sabah kalktığımızda, bir günahı hatırlarsak hemen istiğfar edelim. Akşam yattığımızda, günün muhasebesini yapalım:
“Bugün hangi yol ayrımında durdum?”
Bu, kalbi bir kale yapar. Unutmayalım, iman bir ağaçtır; günah köklerini kemiren böcekler gibidir. Ama istiğfar, o böcekleri yakar. Böylece, küfrün yolları tıkanır; ruhumuz nurlanır.

Bu makale, o resmin sadeliğiyle başlar: **Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.** Ve Nursi’nin hikmetiyle biter: Korunmak, ertelememekte gizlidir. Zira yarın, o yolun sonu olabilir.

####  Yılanın İzinde – Günahın Küfür Kapısına Uzanan Yolculuğu

Edebiyatın en derin katmanlarında, günah bir gölge gibi dolaşır; bazen bir şiirin dizelerinde, bazen bir destanın kahramanının trajik düşüşünde.
Bediüzzaman Said Nursi, bu gölgeyi bir yılan metaforuyla yakalar: **

“Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”**
Bu söz, sadece bir ikaz değil; insan ruhunun bir destanıdır.

Tarihe dönelim: Ortaçağ Avrupa’sında, bir keşişin küçük bir hırsı, Engizisyon’un zulmüne dönüşmüştü. O hırs, bir günah yarasından doğmuş; yara, kalbi ısırıp kibri beslemişti. Benzer şekilde, Osmanlı’nın son dönemlerinde, bazı aydınların “modernleşme” adına terk ettikleri namaz, bir tembellik günahından başlamış; o günah, Batı hayranlığına, oradan da iman erozyonuna yol açmıştı.
Günah, bir tohumdur; sulanmazsa solar, ama ihmal edilirse orman olur.

Edebi bir tefekkürle, bu yılanı hayal edelim: Kalp, bir bahçe; günah, sızan bir zehir. Zehir damla damla akar, çiçekleri soldurur.

Şair Necip Fazıl, “Çile”de bu zehri “kendi cehennemim” diye haykırır. Nursi ise, çareyi sunar: İstiğfar, bahçeyi sulayan bir pınar. Düşündürücü olan, modern insanın ikilemi: Teknolojiyle dolu bir dünyada, bir “taslak” yetiyor günah yolunu açmaya. Peki ya kurtuluş? Sabırla istiğfar, kalbi bir kuyumcu ocağına çevirir; zehir altın olur.

Bu yolculuk, bizi şu soruya getirir: Senin kalbinin hangi yolunda yılan gizli? Tarih, edebiyat ve ibret, hep aynı nakaratı söyler: Erken uyan, tövbe et. Zira küfür, bir anlık uykuyla gelir; iman ise, uyanık bir vicdanla kalır.

**Özet:** Makale, günahın küfre açılan gizli yollarını tarihi ve edebi örneklerle işler. Nursi’nin ikazını merkeze alarak, istiğfarın kurtarıcı gücünü vurgular; bireyi, manevi bir muhasebeye ve tövbenin aciliyetine davet eder.
İbret: Günah ihmal edilirse yılanlaşır, ama tövbeyle imha edilir.

### İkinci Konu: Unutkanlık Hastalığı ve Manevi Tedavi

####  Risale-i Nur Külliyatı’ndan Kastamonu Lâhikası’ndan: 

**”Risale-i Nur talebelerinden bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: “Bende unutkanlık hastalığı tezayüt ediyor, ne yapayım?” Ben de dedim: “Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünkü rivayet var: İmam-ı Şâfiî’nin (r.a.) dediği gibi, haram nazar, nisyan verir.” Bediüzzaman Said Nursi – Kastamonu Lâhikası.”**

#### İzah ve Açıklama
Bu iktibas, modern çağın yaygın sorunu olan “unutkanlık”ı manevi bir perspektiften ele alır. Genç hafızın şikâyeti, sadece hafıza kaybı değil; günahların (özellikle “açık saçıklık” gibi haramların) zihni bulandıran etkisini simgeler. Nursi, çareyi Kur’an âyetlerini dikkatle okumakta bulur:
Her namazda 10 âyet, kalbi “temizler”.
İmam Şafiî’nin “haram-ı nazar nisyan verir” sözüyle (harama bakmak unutkanlık verir), günahın hafızayı erittiğini vurgular.

İzahı: Unutkanlık, ruhun paslanmasıdır; namaz ve Kur’an, cilasıdır. Tarihsel olarak, Şafiî’nin fıkıh geleneğiyle bağlanır; günümüzde ise, stres ve medya kirliliğine karşı bir reçetedir. Düşündürücü yanı, unutkanlığın sadece beyin değil, kalp meselesi oluşudur – imanı unutturur.

Günümüz insanı, bu genç hafız gibi şikâyet eder: Telefon bildirimleri, acele dolu günler… Unutkanlık, bir hastalık değil; ruhun feryadıdır. Nursi, bunu haramlara bağlar – bir bakış, bir kulak, zihni zehirler. Çare? Namazın kucağında, her rekâtta 10 âyetle yıkanmak. Dikkat nazarıyla okumak, kelimeleri kalbe kazır; kazınan âyet, unutkanlığı siler. Tarih, bunu doğrular: İmam Şafiî, haramın hafızayı yuttuğunu bilirdi; talebeleri, Kur’an’la dirilirdi.

Uygulayalım: Sabah namazında Fatiha’yı, öğlede İhlas’ı yavaşça okuyun. Her harf, bir anahtar; kapılar açılır, hafıza canlanır. Bu, sadece hafıza değil; iman için bir kalkandır. Unutkanlık, haramın hediyesiyse, namazın meyvesi hatırlamaktır – Allah’ı, ahireti.

**Haram-ı nazar nisyan verir,** ama âyetler, ebedi hafıza.

Hafızanın Kaybı ve Âyetlerin Dirilişi

**”Bende unutkanlık hastalığı tezayüt ediyor, ne yapayım?”** diye soran genç hafız, hepimizin sesidir.
Bediüzzaman, hikmetle cevap verir: **”Harama nazar etme”**
Bu, bir şiir dizesi gibi akar; İmam Şafiî’nin mirasıyla: **”Haram-ı nazar nisyan verir.”**

Unutkanlık, ruhun sürgünü; âyetler, vatanına dönüş. Düşünün: Modern şehirlerde, bir tweet hafızayı çalar; ama bir âyet, sonsuzluğu getirir.

Bu makale, bizi sorgular: Ne kadarını unuttuk? Cevap, namazda gizli – dikkatle okunan her kelime, bir diriliş.

**Özet:** Unutkanlığı haramın meyvesi olarak tarihi ve edebi açıdan inceler.
Nursi’nin reçetesini merkeze alır; bireyi, manevi temizliğe ve Şafiî’nin hikmetine davet eder.
İbret: Haram siler, Kur’an yazar.

### Dünyevi İmtihanların Geçiciliği ve Şükür

#### Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar’dan : 

**”Madem dünyevi imtihanlar geçicidir, çabuk giderler. Sevaplarını, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inâyet-i İlâhiyeye itimad edip sabır içinde şükretmeliyiz.”**

#### İzah ve Açıklama
Bu iktibas, dünya hayatının imtihanlarını (zorluklar) geçici bir sınav olarak görür. “Çabuk giderler” vurgusu, acının kalıcı olmadığını; sevap ve meyve (kısa vadede ödül) bıraktığını söyler.
Çare: İlahi inâyete (yardıma) güvenip, sabırla şükretmek.
İzahı: İmtihan, ruhu olgunlaştırır; şükür, nimeti çoğaltır.
Tarihsel açıdan, Eyyub Peygamber’in sabrıyla paraleldir; günümüzde, pandemi gibi krizlere teselli sunar.
Düşündürücü yanı, acıyı fırsata çevirmesidir – sabır, bir köprü.

####  İmtihanın Meyvesi – Sabır ve Şükrün Işığı
**Madem dünyevi imtihanlar geçicidir, çabuk giderler.**  Bediüzzaman devam eder: **”Sevaplarını, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inâyet-i İlâhiyeye itimad edip sabır içinde şükretmeliyiz.”**

Düşünün: Bir iş kaybı, bir hastalık… Bunlar, bulutlar gibi gelir; ama geçer, ardında bereket bırakır. Sevap, ahirette; meyve, dünyada – daha güçlü bir kalp. İnâyet, Allah’ın eli; sabır, o ele tutunmak.
Tarih, bunu ispatlar: Hz. Yusuf’un zindanı, tahta yol açmıştı.

Uygulayalım: Bir zorlukta, “Bu geçecek,” deyip şükret. Bu, imtihanı meyveye çevirir.
Sabır, sonsuz şükre açılan kapı.

Tarih, ibret sahneleriyle dolu: Roma’da Stoacılar, acıyı erdemle karşılar; ama Nursi, bunu imanla taçlandırır. Eyyub’un yaraları, şifa meyvesi doğurur.
Düşündürücü: Neden şikâyet? İmtihan, bir sabır ritmi, şükür melodisi.

Bu, ruhu sorgular: Fırtınanda meyve aradın mı? Cevap, inâyette.

**Özet:** Makale, imtihanı geçici bir sabır olarak edebi ve tarihi örneklerle tasvir eder. Nursi’nin sözlerini temel alır; sabır-şükür dengesini vurgular.
İbret: Acı geçer, bereket kalır.

### Türkiye’nin İslam Âlemi’ndeki Yeri

####  Risale-i Nur Külliyatı’ndan Tarihçe-i Hayat’tan :
**”Türkiye, İslâm dünyasının garbî kalesidir. Türkiye’siz ittihad-ı İslâm mümkün değildir.”** (Bediüzzaman Said Nursi – Tarihçe-i Hayat 720)

#### İzah ve Açıklama
Bu iktibas, Türkiye’yi İslam’ın batı kalesi olarak tanımlar; onsuz birlik (ittihad) imkânsızdır.
İzahı: Coğrafi ve tarihi rol – Osmanlı mirası, Avrupa’ya karşı savunma. Günümüzde, ümmet birliği için stratejik önem. Düşündürücü: Bireysel değil, kolektif sorumluluk.

####  Kale-i Garbiye – Türkiye’nin İttihad Misyonu
**”Türkiye, İslâm dünyasının garbî kalesidir. Türkiye’siz ittihad-ı İslâm mümkün değildir.”**
Bu kale, sadece toprak değil; ruhî bir direniş.

Tarih: Selçuklu’dan Cumhuriyet’e… İttihad, birlik demek – Türkiye’siz, kale düşer.
Makale, çağrıyla biter: Kale ol, birleş.

####
Edebiyatta kale, direnişin simgesidir;
**”Türkiye, İslâm dünyasının garbî kalesidir. Türkiye’siz ittihad-ı İslâm mümkün değildir.”**

Tarih: Endülüs’ün düşüşü, birliğin eksikliğinden; Osmanlı, kaledi. İbret: Bugün, ümmet yaralı – Türkiye, şifacı.
Düşündürücü: Kale sensin mi?

**Özet:** Makale, Türkiye’yi edebi-tarihi metaforla İslam birliğinin kalesi olarak sunar. Nursi’nin ikazını temel alır; ittifakı vurgular.
İbret: Birlik, kalenin gücüdür.

### İnsanın Asli Vazifesi ve Hayvanî Sınırlar

####  Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler’in Yirmi Birinci Sözü’nden şu şekildedir: 

**”Sen istidad cihetiyle bütün hayvanatın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levazımatını tedarikte iktidar cihetiyle, bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil; belki hakikî bir insan gibi, hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir.**

#### İzah ve Açıklama
İnsanın istidat (yetenek) üstünlüğünü, ama dünya işlerinde hayvanî zayıflığını vurgular.
Vazife: Ebedi hayata çalışmak. İzahı: İnsan, hayvan değil; ibadet için yaratılmış.
Düşündürücü: Dünya telaşı, asli görevi unutturur.

####  İnsanın Ebedî Sa’yi – Hayvanî Sınırların Ötesi

**”Sen istidat cihetiyle bütün hayvanatın fevkinde olduğunu…”, **”…vazife-i asliyen, hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi hakiki bir hayat-ı daime için sa’y etmektir?”**

İnsan, kuş kadar bile değil dünya için; ama sonsuz için kral.
Makale, çağrı: Sa’y et, ebede.

####  Serçenin Gölgesinde – İnsanın Ebedî Yükselişi

Tarih: İbn Sina, aklı ebede yöneltir. İbret: Hayvan tokluk peşinde; insan, sonsuz.
Düşündürücü: Taştan vazgeç, göğe bak.

**Özet:** İbret: Dünya, serçe kadar; ahiret, ufuk.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 14th, 2025