İnsanın Dört Temel Meselesi: Aşk, Terbiye, Ahlak ve Hayatın Amacı

İnsanın Dört Temel Meselesi: Aşk, Terbiye, Ahlak ve Hayatın Amacı
Dünya ve Dinin Kesişimi

> “Biz dini severiz. Dünyayı da yine din için severiz. ‘Dinsiz dünyada hayır yoktur.'”
>
Bu söz, dinin hayatın her alanından ayrı tutulması gerektiğini savunan modern görüşün aksine, dinin hayatın tam merkezinde olması gerektiğini savunur. Din, sadece ibadetten ibaret bir olgu değil, aynı zamanda hayatın tamamına yön veren bir değerler bütünüdür. Tarihte, dinin yol göstericiliğinde kurulan medeniyetler, bilimde, sanatta ve ahlakta büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak dinin hayattan çekildiği toplumlar, genellikle bir kaosa ve anlamsızlık boşluğuna düşmüştür.
“Dinsiz dünyada hayır yoktur” sözü, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ifade eder. Hayır, yani iyilik, adalet ve fayda; ancak manevi bir temel üzerine inşa edilebilir. Eğer dünya, sadece geçici menfaatler ve şahsi çıkarlar için yaşanıyorsa, bu durum bencil ve yıkıcı bir rekabeti beraberinde getirir. İnsan, dinin getirdiği ahlaki değerler olmadan, başkalarının hakkına riayet etmez, dürüstlükten uzaklaşır ve toplumsal düzen bozulur. Bu yüzden, dünyayı din için sevmek, onu bir amaç değil, daha yüce bir amaca, yani Allah’ın rızasına ve insanın ebedi hayatına hizmet eden bir araç olarak görmektir. Bu bakış açısı, dünyayı hor görmek değil, aksine onu daha anlamlı, daha değerli ve daha bereketli bir hale getirmektir.

Terbiyenin Kaynağı ve Şükür Bilinci

> “Sizin terbiyeniz Rabbinizin elinde olduğundan, daima ona muhtaçsınız. Ve terbiyenize lazım olan bütün levazımatı veren odur. Onun o nimetlerine şükür lazımdır.”
>
İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri terbiye, yani kendini geliştirme ve olgunlaştırma çabasıdır. Modern psikoloji ve eğitim bilimleri, insanın doğuştan getirdiği potansiyelin geliştirilmesi gerektiğini söyler. Ancak bu terbiye sürecinin asıl kaynağı nedir? Bu söz, terbiyenin nihai kaynağının Rab olduğunu, yani her şeyin sahibi ve yöneticisi olan Allah olduğunu anlatır.
İnsan, sadece bedeni ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz; aynı zamanda zihni, duygusal ve ruhi olarak da beslenmeye ihtiyaç duyar. İlim, akıl, his ve irade gibi tüm manevi “levazımatlar” (gereçler), insana Allah tarafından verilmiştir. Bu nedenle, insan daima Allah’a muhtaçtır. Bu muhtaçlık, bir zillet veya acizlik değil, aksine insana güç veren bir bağdır. Çünkü insan, terbiye ve gelişimini, kendi gücüne değil, sınırsız bir kudretin rehberliğine bırakır. Bu durum, insanı şükretmeye sevk eder. Aldığı her nefese, öğrendiği her bilgiye ve yaşadığı her olgunlaşmaya şükretmek, onun manevi hayatını zenginleştirir ve onu daha iyi bir insan yapar.

Kalbi Esaretten Kurtarmak: Kelime-i Tevhid’in Gücü

> “Kelime-i Tevhid’in tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirmektir.”
>
İnsan, çoğu zaman farkında olmadan kalbini sayısız şeye bağlar. Para, şöhret, statü, hatta bir insan… Bunlar, ilk başta masum görünebilir. Ancak bu bağlar, zamanla kalbi bir esarete sürükler ve onu “sanem”, yani put haline getirir. Kalbi bu putlara bağlamak, bir insanın kendini ve özgürlüğünü kaybetmesidir.
“Lâ ilâhe illallah” kelimesi, yani Kelime-i Tevhid, bu putları birer birer yıkmak için bir ilahi anahtardır. Bu kelimeyi tekrar etmek, sadece bir dil alıştırması değil, aynı zamanda kalbin derinliklerinde bir temizlik hareketidir. Bu temizlik, insanın kalbini bağlayan dünyevi “ipleri” ve “bağları” tek tek keser. Bu, bir insandan para kazanmaktan vazgeçmesini istemek değildir; aksine, paraya tapmaktan, onu hayatın tek amacı haline getirmekten vazgeçmesini istemektir. Bir insana olan sevgiyi reddetmek değil, o sevginin putlaşmasını engellemektir. Kelime-i Tevhid, insanın kalbini özgürleştirerek, onu sadece ve sadece her şeyin yaratıcısına bağlar ve böylece ona gerçek bir huzur ve bağımsızlık kazandırır.

Günahların Yedi Büyük Kökü ve Toplumsal Yıkım

> “Kebâir çoktur, fakat ekber-ül kebâir ve mubikat-ı seb’a tabir edilen günahlar yedidir: ‘Katil, zina, şarab, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-yı rahm), kumar, yalancı şahadetlik, dine zarar verecek bid’alara tarafdar olmak’tır.”
>
Tarihin en büyük yıkımları, genellikle toplumların ahlaki çöküşüyle başlar. Bu çöküşler ise, bireylerin işlediği günahların birikimiyle meydana gelir. Bu söz, toplumsal düzeni ve ahlakı en çok bozan yedi büyük günahı (mubikat-ı seb’a) listeler. Bu günahlar, sadece kişisel bir hata değil, aynı zamanda toplumu derinden etkileyen ve çürüten birer zehirdir.
Katil, bir canı yok etmekle, toplumun en temel değeri olan yaşam hakkını ortadan kaldırır. Zina ve şarap, aile kurumunu ve toplumsal ahlakı yozlaştırır. Ukuk-u vâlideyn, yani anne babaya isyan, aile bağlarını zayıflatarak toplumsal birliği bozar. Kumar, kolay yoldan kazanç hırsını teşvik ederek toplumsal güveni sarsar. Yalancı şahitlik, adaletin temeli olan güveni yok eder.
Son olarak, dine zarar veren bid’atlara (dine sonradan katılan yanlış uygulamalar) taraftar olmak, dinin saflığını bozarak inancın temelini sarsar. Bu yedi günah, tarihte nice medeniyetlerin sonunu getirmiş ve toplumsal düzeni yıkmıştır. Bu yüzden, bu büyük günahlardan kaçınmak, sadece kişisel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir.

Makale Özeti
Bu makale, dört farklı başlık altında, insan hayatının temel sorunlarına ve çözüm yollarına değinmektedir.
İlk olarak, dinin hayatın her alanını kapsadığını ve dinsiz bir dünyanın hayırdan yoksun olacağını anlatır. İkinci olarak, insanın terbiye ve gelişiminin kaynağının Rab olduğunu ve bu nimetlere şükretmenin önemini belirtir. Üçüncü olarak, Kelime-i Tevhid’in kalbi dünyevi bağımlılıklardan kurtaran bir anahtar olduğunu anlatır.
Son olarak, toplumu yıkan yedi büyük günahı listeler ve bu günahlardan kaçınmanın sadece kişisel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir görev olduğunu ifade eder.
Bu dört ana fikir, birbiriyle bütünlük içerisinde, insanın manevi yaşamına yön veren temel prensipler üzerine düşündürücü bir perspektif sunar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 6th, 2025