Bediüzzaman Said Nursî’nin Hikmet Işığında İhlâs, Meşru Daire, İmtihan ve Muhabbet Yolculuğu

Bediüzzaman Said Nursî’nin Hikmet Işığında İhlâs, Meşru Daire, İmtihan ve Muhabbet Yolculuğu

Bediüzzaman Said Nursî, 20. yüzyılın manevi mimarı olarak, Risale-i Nur Külliyatı ile insan ruhunu aydınlatan bir fener olmuştur. Hayatı imtihanlar, sürgünler ve mücadelelerle dolu olan Nursî, eserlerinde ihlâsı, meşru daireyi, dinin imtihan niteliğini ve muhabbetin sınırlarını derin bir hikmetle işlemiştir. Bu makalede, onun dört mühim sözünü birebir iktibas ederek, her birini ayrı bir konu olarak ele alacağız.
Bu sözler, ihlâstan başlayarak muhabbete uzanan bir zincir oluşturur; hepsi manevi bir bütünlük içinde, çağımızın ruhî yaralarına merhem olur.
Tarihi olaylar, edebi metaforlar, ibretli kıssalar ve düşündürücü tefekkürlerle genişleteceğimiz bu inceleme, okuyucuyu fıtratın derinliklerine davet eder. Her bölüm, Nursî’nin hikmetli bakışı ile yoğrulmuş olup, bireysel ve toplumsal kurtuluşa işaret eder.

#### 1. İhlâs: Sevabın ve Rıza-yı İlâhî’nin Anahtarı

“Madem çok sevap istersin; ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı İlâhîyi düşün.” (Risale-i Nur, Lem’alar)

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu sözü, amellerin değerini belirleyen ihlâsı, manevi bir pusula olarak sunar. İhlâs, sadece samimiyet değil, aynı zamanda rıza-yı İlâhî’ye odaklanan bir kalp duruşudur. Tarihi açıdan, Nursî’nin kendi hayatı bu hikmetin canlı bir örneğidir: Birinci Dünya Savaşı’nda cephede, sürgünlerde ve hapishanelerde, tüm hizmetini yalnız Allah rızası için yapmıştır. Risale-i Nur’un yazımı sırasında, maddi karşılık beklemeden, ihlâsı esas tutması, eserlerinin milyonlara ulaşmasına vesile olmuştur. Bu, bir âlimin tarihi direnişidir; Osmanlı’nın çöküşü ve Cumhuriyet’in seküler baskıları karşısında, ihlâs manevi bir kale olmuştur.

Edebi bir tasvirle, ihlâs bir nehir gibidir; saf ve duru akar, rıza-yı İlâhî ise onun denize kavuştuğu sonsuz ufuktur. Sevap arayışı, bu nehirde yelken açmaktır – rüzgârı ihlâs olan yelkenli, fırtınalara direnir. İbretli bir kıssa olarak, Hz. İbrahim’in Nemrud’un ateşine atılırkenki hali hatırlanır: O, sevap için değil, yalnız Allah rızası için direnmiş, ateş gül bahçesine dönmüştür. Nursî, benzer şekilde, Denizli Hapishanesi’nde ihlâsla yazdığı meyveler, talebelerini kurtarmıştır.

Düşündürücü yanı şudur: Günümüzde, sosyal medya ve şöhret tutkusu, ihlâsı zedeler; ameller gösterişe kurban gider. Genişçe ele alacak olursak, ihlâs tarihi zaferlerin sırrıdır – Endülüs’ün altın çağında âlimlerin samimiyeti, ilmi yükseltmiş; ancak ihlâs kaybı, çöküşe yol açmıştır. Nursî, bizi uyarır: Çok sevap istiyorsak, yalnız rıza-yı İlâhî’yi düşünelim; bu, kalbi kirlerden arındırır. Böylece, amellerimiz ebedî bir değere kavuşur, manevi bir miras bırakır.

#### 2. Meşru Daire: Ruh, Kalp ve Nefsin Hakiki Lezzetleri

“Madem meşru daire; ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir. Gayr-ı meşru daireye girme. Çünkü o dairedeki bir lezzetin bazen bin elemi var. Hem hakikî ve daimî lezzet olan iltifat-ı Rahmaniyeyi kaybetmeye sebebdir.” (Gençlik Rehberi – 150)

Nursî’nin bu iktibası, meşru daireyi bir cennet bahçesi olarak resmeder; burada ruh, kalp ve nefs, helal lezzetlerle doyar. Gayr-ı meşru daire ise, zehirli bir meyve gibidir – anlık tat, sonsuz acılar doğurur. Tarihi perspektiften, Nursî’nin Gençlik Rehberi’ni yazdığı dönem, 1940’ların gençliğinin seküler akımlara kapıldığı yıllardır. O, kendi gençliğinde ilim peşinde koşarken, meşru daireyi keşfetmiş; bunu, talebelerine miras bırakmıştır.

İbretli bir örnek, Hz. Yusuf’un zindan tercihi: Gayr-ı meşru lezzete kapılmayıp, iltifat-ı Rahmanî’yi kazanmış, Mısır’a hükümdar olmuştur. Nursî, benzer şekilde, sürgünlerinde helal dairede kalmış, Risale-i Nur’un lezzetini tatmıştır.

Düşündürücü yanı, modern tüketim toplumunda belirgindir: Bağımlılıklar ve haram ilişkiler, anlık keyif için daimî elemler getirir. Genişçe inceleyecek olursak, tarihi facialar bu hikmeti doğrular – Roma’nın çöküşünde gayr-ı meşru lezzetler rol oynamış, toplum manevi iltifattan mahrum kalmıştır. Nursî, bizi düşünmeye sevk eder: Meşru daire kâfidir; iltifat-ı Rahmanî, hakiki lezzettir. Bu, nefsi terbiye yolculuğudur; helal sınırlar, ruhu özgür kılar.

#### 3. Din: İmtihan ve Tecrübe Meydanı

“Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Ta, ervah-ı âliye ile ervah-ı sâfile, müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın.” (Risale-i Nur Külliyatı’ndan)

Bu söz, dini bir arena olarak tanımlar; burada yüksek ruhlar (ervah-ı âliye) ile düşük ruhlar (ervah-ı sâfile), imtihanla ayrılır. Tarihi açıdan, Nursî’nin külliyatı, 20. yüzyılın materyalist fırtınalarına karşı yazılmıştır; dinin imtihan niteliği, inananları güçlendirmiştir. O, kendi hayatında bu tecrübeyi yaşamış – savaşlar, sürgünler, onun ruhunu âliye katmıştır.

Edebi bir metaforla, din bir müsabaka meydanıdır; teklif-i İlâhî, hakemin düdüğüdür – yüksek ruhlar zaferle ayrılır, düşükler mağlup olur. Bu, epik bir destan gibidir; kahramanlar imtihanla yükselir.
İbretli bir kıssa, Hz. Eyyub’un hikayesi: Hastalık imtihanıyla, ervah-ı âliye olduğunu göstermiş, mükâfatını almıştır.
Nursî, benzer şekilde, hapishanelerde talebeleriyle müsabaka etmiş, Risale-i Nur’un zaferini kazanmıştır.

Düşündürücü yanı şudur: Günümüz dünyasında, maddi başarılar imtihanı gizler; ancak din, ruhları sınıflar. Genişçe ele alacak olursak, tarihi olaylar bu ayrımı gösterir – Peygamberlerin mucizeleri, ervah-ı âliye’yi ortaya çıkarmış; inkârcılar sâfile kalmıştır. Nursî, bizi uyarır: İmtihan, ayrılık içindir; tecrübe, ruhu olgunlaştırır. Bu, varoluşun hikmetidir; müsabaka, ebedî mertebeleri belirler.

#### 4. Gayr-ı Meşru Muhabbet: Merhametsiz Azabın Kaynağı

“Gayr-ı meşru muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir.”

Nursî’nin bu kısa ama derin sözü, meşru olmayan sevginin acı sonunu anlatır; muhabbet, yanlış yöne saparsa, azaba dönüşür. Tarihi olarak, Nursî’nin eserlerinde bu, nefsin tuzaklarına karşı bir uyarıdır; kendi hayatında, muhabbetini yalnız Allah’a hasretmiş, talebelerine örnek olmuştur.

Edebi bir tasvirle, gayr-ı meşru muhabbet bir zehirli ok gibidir; kalbe saplanır, merhametsiz azab doğurur. Bu, trajik bir aşk hikâyesine benzer – başlangıç tatlı, sonu felaket.
İbretli bir örnek, Kerbela vakası: Yanlış muhabbetler, Hüseyin’in şehitliğine yol açmış, azab getirmiştir. Nursî, modern çağda haram ilişkileri bu açıdan ele alır; muhabbeti helale yöneltmek, kurtuluştur.

Düşündürücü yanı, ilişkilerdeki kırılganlıktadır: Günümüzde, gayr-ı meşru sevgiler boşanma ve acıları çoğaltır. Genişçe inceleyecek olursak, tarihi edebiyatta bu tema yaygındır – Romeo ve Juliet’in trajedisi, meşru sınırların ihlalinden doğar.
Nursî, bizi düşünmeye iter: Muhabbet, merhametli olmalı; yoksa azab kaçınılmazdır. Bu, kalp eğitimidir; meşru muhabbet, ebedî saadete kapı açar.

### Makale Özeti
Bediüzzaman Said Nursî’nin dört sözü, manevi yolculuğun anahtarlarını sunar: İhlâs sevabın esasıdır; meşru daire hakiki lezzetleri barındırır; din imtihanla ruhları ayırır; gayr-ı meşru muhabbet azab getirir.
Bu sözler, tarihi ibretler ve edebi metaforlarla bütünleşir, düşündürücü bir uyum oluşturur: İhlâstan muhabbete, her adım rıza-yı İlâhî’ye yönelir. Hikmetli bu tefekkür, okuyucuyu nefis muhasebesine davet eder, çağın tahribatına karşı manevi direniş çağrısı yapar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 4th, 2025