Sızan Gölge: İran-İsrail Çatışması ve Türkiye’de Casusluk Gerçeği
Sızan Gölge: İran-İsrail Çatışması ve Türkiye’de Casusluk Gerçeği
Tarih bize şunu öğretmiştir: Devletler çoğu kez düşman ordularının saldırısıyla değil, içeriden sızan ihanetle yıkılır. Çünkü dışarıdaki düşman, içeride kapı açılmadan asla içeri giremez. Bugün İran ile İsrail arasındaki görünmez savaş, bu hakikati bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
İsrail’in İran’daki Görünmez Ordusu
İran’ın en mahrem noktalarına kadar nüfuz eden Mossad’ın, yıllardır İran’ın siyasi ve askeri damarlarına işlediği herkesin malumu.
Cumhurbaşkanları, üst düzey komutanlar, nükleer bilim insanları, nokta atışıyla ortadan kaldırıldı.
Öyle ki, operasyonların bir kısmı “yatak odası” seviyesinde bile gerçekleşti.
Bu tablo bize şunu gösteriyor: İsrail, sadece füze ve teknolojiyle değil; yıllar süren sızmalarla, içeride kurduğu ağlarla İran’ı zayıflatıyor. Bir ülkenin en mahrem sırlarını ancak içeriden bilgi akışıyla deşifre etmek mümkündür. Mossad’ın başarısı, sadece dış operasyon gücünde değil, içerideki işbirlikçilerinde saklıdır.
Peki Biz? Türkiye’deki Casusluk Gölgesi
Şimdi dönüp kendimize bakalım. Acaba biz bu konuda fazla mı rahatız?
Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda; İsrail’in, ABD’nin ve diğer küresel güçlerin rahatça hareket etmelerinin sebebi, onların gücünden çok, bizim içimizde açılan gediklerdir.
İstihbarat zaafları: Uzun yıllar MİT ile CIA’nın aynı binada çalıştığı, hatta binanın kirasını Amerikalıların ödediği iddiası, aslında bağımsız bir istihbaratın ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.
Mühendis ve bilim insanlarının ölümü: Savunma sanayii projelerinde çalışan Türk mühendislerin esrarengiz kazalarda hayatını kaybetmesi hâlâ hafızalarda. Bunlar, Türkiye’nin kendi teknolojisini üretmesinden rahatsız olan güçlerin içeriden uzattıkları elin izleridir.
Medya ve yöneticiler: Bugün bile medyada, akademide, hatta bazı kritik bürokrasilerde “başka ajandalara” hizmet eden unsurların varlığı gizlenemiyor. Kimi zaman Atatürkçülük, kimi zaman Fetö, kimi zaman da başka bir kimlik maskesiyle faaliyet gösteriyorlar. Ama netice hep aynı: Türkiye’nin gücünü kırmak, enerjisini iç çatışmalara yöneltmek.
İbretlik Darbe Gerçeği
Türkiye’nin darbeler tarihi, aslında casusluk tarihidir.
27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, 28 Şubat’tan 15 Temmuz’a kadar bütün darbelerde dış bağlantıların ve içerideki işbirlikçilerin izi vardır.
Darbeleri yapanlar hep bu toprakların çocuklarıydı, ama emirler çoğu zaman dışarıdan geliyordu.
15 Temmuz bunun en çarpıcı örneğidir: İçimizde yıllarca örgütlenen bir yapı, içeriden devleti çökertmeye çalıştı. Eğer millet uyanık olmasaydı, sonuç İran’ın yaşadığı tabloya benzer olabilirdi.
İbret ve Hikmet
Bugün İsrail’in İran’a karşı pervasızlığının kaynağı, kendi gücünden çok içeride kurduğu köprülerdir. Aynı pervasızlığı Türkiye’de de görmek mümkündür. Medyada, siyasette, teknolojide, ekonomide, hatta güvenlik bürokrasisinde “ajan ruhlular” bulundukça düşmanlar cesur olur.
“Düşman sana hücum etmez; evvela içinden bir kapı açılır, ondan girer.
Sonuç: Uyanıklık ve Tedbir
İran örneği bize şunu gösteriyor: Casusluk, devletleri ordudan önce çökertebilir.
Türkiye’nin darbelerle, faili meçhul cinayetlerle, casusluk ağlarıyla yoğrulmuş tarihi de aynı hakikati teyit ediyor.
En büyük ihanet, içeriden gelen ihanettir.
Bu yüzden uyanıklık sadece bir tercih değil, milli bir görevdir.
📌 Son Söz: Eğer biz içimizdeki ajan ruhluları temizlemezsek, düşman dışarıdan değil, içeriden bizi vuracaktır. Ve tarih, bunun acı örnekleriyle doludur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com