Dünya Sevgisi ve İnsanın Gerçek Fakr-ı Hâli
Dünya Sevgisi ve İnsanın Gerçek Fakr-ı Hâli
İnsan, çoğu zaman içinde bulunduğu durumu yanlış değerlendirme eğilimindedir.
Mesnevi-i Nuriye’de bu yanılma, “Ey divane baş ve bozuk kalp! Zanneder misin ki ‘Müslümanlar dünyayı sevmiyorlar veyahut düşünmüyorlar ki fakr-ı hale düşmüşler ve ikaza muhtaçtırlar tâ ki dünyadan hissesini unutmasınlar.’ Zannın yanlıştır, tahminin hatadır. Belki hırs şiddetlenmiş, onun için fakr-ı hale düşüyorlar. Çünkü mü’minde hırs, sebeb-i hasarettir ve sefalettir.” sözleriyle çarpıcı bir şekilde ifade edilmiştir.
Bu metin, Müslümanların dünya nimetlerinden uzak durmasının veya “fakr-ı hal” olarak görülen durumlarının ardındaki gerçek nedeni sorgular. Toplumda yaygın bir yanılgı, dindarların dünyayı önemsemediği için fakir kaldığı yönündedir. Ancak Bediüzzaman, bu düşüncenin yanlış olduğunu belirtir. Asıl neden, hırsın şiddetlenmesi ve bunun bir mü’min için zarara ve sefalete yol açmasıdır. Dünya sevgisi, ölçülü ve meşru sınırlar içinde kaldığında bir sorun teşkil etmez. Ancak hırs, kazanma ve elde etme arzusunun kontrolsüz hale gelmesiyle, insanı manevi değerlerden uzaklaştırır ve gerçek anlamda fakirliğe sürükler. Çünkü mü’min için dünya hırsı, kalp huzurunu bozar, kanaati yok eder ve neticede gerçek mutluluğu engeller. Dolayısıyla fakr-ı hal, dışarıdan gelen bir zorluktan ziyade, dahili bir hırsın sonucudur.
Dinsizliğin ve Zındıklığın Akıbeti
Toplumsal hayatın düzeni ve bireyin huzuru, inanç sistemleriyle yakından ilişkilidir. Risale-i Nur Külliyatı, dinsizliğin ve zındıklığın yol açacağı sonuçlar hakkında uyarıcı bir mesaj ihtiva eder: “Dinsizliği, zındıklığı neşredenler, pek müdhiş tokatlar yiyecekler.”
Bu ifade, sadece ahiretteki bir cezayı değil, aynı zamanda dünya hayatında da manevi ve toplumsal bir çöküşü işaret eder.
Dinsizlik ve zındıklık, toplumun temel taşlarını sarsan, ahlaki değerleri zayıflatan ve bireylerin iç huzurunu bozan unsurlardır. İnançtan uzaklaşan bir toplumda bencillik, şiddet ve adaletsizlik artar. Tarih boyunca, inançsızlığın yayıldığı dönemlerde toplumların büyük buhranlar yaşadığı, ahlaki ve kültürel yozlaşmaya uğradığı görülmüştür. Bu “tokatlar,” doğal bir sonuç olarak ortaya çıkan sosyal kaos, iç çatışmalar, bireysel mutsuzluklar ve manevi boşluklardır. Metin, insanları bu tür yıkıcı akımlardan uzak durmaya ve toplumun inanç temellerini korumaya davet eder. Çünkü gerçek mutluluk ve huzur, ancak sağlam bir inanç ve ahlak zemini üzerine inşa edilebilir.
Musibet Perdesi ve Azrail (A.S)’ın Hikmeti
Hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden biri de ölüm ve onun getirdiği ayrılık hissidir. Mesnevi-i Nuriye 11. Şua’da, Hazret-i Azrail (A.S) ile Cenab-ı Hakk arasındaki diyalog, musibetlerin ardındaki ilahi hikmeti anlamamıza yardımcı olur:
“Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk’a demiş ki: -Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler. Benden küsecekler. Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: -Senin ile ibadımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler.”
Bu anlatım, ölüm meleği Azrail’in, can alma görevinin insanlarda oluşturacağı küskünlük ve şikayetlerden endişe etmesini ve Allah’ın bu endişeye karşı nasıl bir hikmetle cevap verdiğini gözler önüne serer. Allah, kullarının doğrudan Azrail’den şikayet etmemesi için araya hastalıklar, kazalar ve musibetler perdesini koymuştur. Böylece insanlar, ölümün doğrudan Azrail’den değil, bu sebeplere bağlı olduğunu düşünerek, Azrail’e karşı bir öfke veya küskünlük beslemezler. Bu, ilahi adaletin ve merhametin bir tecellisidir. Musibetler, aslında ölüm gerçeğine bir hazırlık, dünya hayatının geçiciliğini hatırlatan ve sabrı öğreten birer imtihandır. Bu ibretlik kıssa, zorlukların ve ölüme giden yoldaki acıların ardındaki ilahi planı anlamamıza yardımcı olur.
Kaderin Güzelliği ve Hayrın Şer Perdesi
İnsanlık tarihinde pek çok filozof ve düşünür, “neden kötülükler var?” sorusuna cevap aramıştır. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan “Sözler – 472″de bu konuda eşsiz bir bakış açısı sunar: “Kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır. Çirkinlik de güzeldir.”
Bu söz, kader ve kazaya iman etmenin derinliğini ifade eder. Zahiren kötü görünen olaylar, hastalıklar, musibetler, hatta çirkinlikler dahi, kaderin sonsuz hikmeti ve adaleti açısından bakıldığında bir hayır taşır. İnsan aklı, olayların sadece yüzeysel ve anlık etkilerini görebilirken, ilahi kader, olayın tüm boyutlarını ve uzun vadeli sonuçlarını kapsar. Bir şer gibi görünen olay, aslında daha büyük bir hayra kapı aralayabilir, insanı olgunlaştırabilir, günahlardan arındırabilir veya Allah’a daha çok yönelmesine vesile olabilir. Çirkinlikler ise, güzelliklerin kıymetini anlamak için birer ölçü vazifesi görür. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu kâinatta, zıtlıklar bile ilahi bir denge ve güzellik içinde yer alır. Bu perspektif, olaylara bakış açımızı değiştirerek, bize tevekkül ve rıza makamına ulaşma yolunu gösterir.
Deccal’in Küresel Etkisi ve Yanlış Yönlendirmeler
Kıyamet alametlerinden biri olarak zikredilen Deccal figürü, farklı din ve kültürlerde çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Şualar – 587 ve Zülfikar – 271’de, Hz. Bediüzzaman Said Nursi, Deccal’in önemli bir gücünü Yahudilerle ilişkilendirir ve onların bu harekete gönüllü katılımından bahseder:
“Rivayette var ki: ‘Deccal’in mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tâbi’ olurlar.’ Her çeşit fesad komitelerine karışan ve her nevi ihtilale parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor.”
Bu metin, tarihi ve dini literatürdeki bazı rivayetlere dayanarak, Yahudi milletinin Deccal’in ortaya çıkışında ve küresel fesat hareketlerinde oynayabileceği rolü gündeme getirir.
Metin, Yahudilerin Deccal’e “severek tabi” olacağını belirtirken, onların her türlü fesat komitelerine ve ihtilallere karışan bir millet olduğunu ifade eder. Bu, Deccal’in sadece bir bireyden ibaret olmadığını, aynı zamanda belirli bir zihniyetin ve küresel entrikaların bir sembolü olabileceğini düşündürür. Bu ifadeler, dini metinlerin siyasi ve sosyal yorumlarına işaret ederken, okuyucuyu tarihin derinliklerindeki olayları ve günümüzdeki gelişmeleri dikkatle takip etmeye davet eder. Metin, genel olarak kötülüğün ve fitnenin yayılmasındaki insan faktörünü ve bu durumun toplumsal sonuçlarını anlatır.
Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan ve diğer hikmetli sözlerden ilham alarak, insanın dünya hayatı, inanç, kader ve toplumsal ilişkiler üzerine derinlemesine bir bakış sunmaktadır.
İlk bölümde, Müslümanların fakr-ı halinin nedeninin hırs olduğu ve dünya sevgisinin sınırları ele alınmıştır.
İkinci bölümde, dinsizliğin ve zındıklığın toplumsal ve bireysel sonuçlarına değinilerek, manevi değerlerin önemi anlatılmıştır. Üçüncü bölümde, Hazret-i Azrail (A.S) ile Cenab-ı Hakk arasındaki diyalog üzerinden musibetlerin ardındaki ilahi hikmet ve merhamet açıklanmıştır.
Dördüncü bölümde, kaderin her şeyinin güzel ve hayırlı olduğu, zahiren şer gibi görünenin bile bir hikmet taşıdığı Bediüzzaman’ın sözleriyle ifade edilmiştir.
Son olarak, Deccal’in küresel etkisi ve bu süreçte bazı milletlerin oynayabileceği rol, tarihi ve dini rivayetler ışığında değerlendirilmiştir.
Makale, bu farklı konuları bir bütünlük içinde ele alarak, okuyucuyu hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha bilinçli, tevekküllü ve hikmetli bir yaşam sürmeye teşvik etmektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com