Kudretin Hatemi: Zerreden Yıldıza Mutlak İntizam
Kudretin Hatemi: Zerreden Yıldıza Mutlak İntizam
“Evet görüyoruz ki: Bütün yeryüzünde, bir vüs’at-i mutlaka içinde bir sür’at-i mutlaka; hem o sür’at ve vüs’at-i mutlaka içinde bir suhûlet-i mutlaka; hem o suhûlet ve sür’at ve vüs’at-i mutlaka ile beraber bir cûd ve sehâvet-i mutlaka içinde, nevilerde olduğu gibi her bir fertte görülen gayet mükemmel bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtâz bir hüsn-ü san’at ve gayet mükemmeliyet-i hilkat; hem bir anda ve her yerde ve bir tarzda, her ferdde müşâhede edilen bir san’at-ı hârika; elbette ve elbette öyle bir zâtın hâtemidir ki; o Zât-ı Akdes, hiçbir yerde olmadığı halde her yerde hazırdır; ve hiçbir şey ondan gizlenemediği gibi, hiçbir şey ona ağır gelemez. Zerreler ve yıldızlar, O’nun kudretine nisbeten müsâvidirler.”
Nur’un İlk Kapısı
*******
Bediüzzaman Said Nursî’nin işaret ettiği üzere, kâinata dikkatle bakan her bir göz, “mutlak bir genişlik içinde mutlak bir sürat, mutlak bir sürat içinde mutlak bir kolaylık, mutlak bir kolaylık içinde mutlak bir cömertlik” görür. Bu gözlem, sıradan bir tasvir değil; varlık kitabını okumaya davet eden bir hakikatin beyanıdır. Çünkü kâinat, başıboş ve manasız bir sahne değil; her satırı hikmetle yazılmış, her noktası bir kudretin mührünü taşıyan ilahî bir kitaptır.
Hikmet ve Edebî Boyut
Varlıkların yaratılışındaki intizam, adeta ilahî kudretin yazdığı bir şiirdir. Zerrelerin titremesi, yaprakların düşmesi, yıldızların dönmesi, hepsi bir ahenk içinde. “Tesadüf” kelimesi bu kadar sanatlı bir nakış karşısında sönük kalır. Çünkü tesadüf, sanatı bozarken; kudret, sanatı mükemmelleştirir. Her şeyin en güzel şekilde, en kolay tarzda ve en mükemmel ölçüde var olması, “Sani-i Zülcelal”in hatemini yani imzasını gösterir.
Kur’ân-ı Kerîm bu hakikate defalarca dikkat çeker:
> “O ki, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya çamurdan başlayandır.” (Secde, 32/7)
“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.” (Enbiyâ, 21/16)
Tarihî ve İbretli Yön
Tarih boyunca insanlık, kâinatı anlamak için farklı yollar denemiştir. Antik çağ filozofları unsurlara (toprak, su, hava, ateş) bakarak açıklama getirmeye çalıştı; Orta Çağ’da yıldızların düzeni insan için kaderin sembolü sanıldı; modern çağda ise bilimsel yöntemle varlık incelenmeye başlandı. Fakat hangi asırda olursa olsun, kâinatta görülen intizam ve ölçü, insanı tek bir hakikate götürdü: Her şeyin üstünde, her şeyi idare eden bir irade vardır.
İlmi ve Bilimsel Yön
Bilim bize şunu gösteriyor: Atomun içinde elektronlar ışık hızına yakın bir süratle dönüyor; göklerde ise galaksiler milyarlarca ışık yılı uzaklıkta, kusursuz bir düzen içinde hareket ediyor. İlginç olan şu ki: Bu kadar sürat ve genişlik içinde mükemmel bir kolaylık var. Bir hücre kendi DNA’sını kopyalarken, milyarlarca bilgiyi hatasız işliyor; bir arı peteğini yaparken altıgeni kusursuz çiziyor. Bu kolaylık, bilinçsiz maddelere yüklenemez. Çünkü akılsız bir zerre, akılları hayrette bırakan bir düzen ortaya koyamaz.
Kur’ân bu noktaya işaret eder:
> “Güneş de kendi belirlenmiş yörüngesinde akıp gider. İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir.” (Yâsîn, 36/38)
“Şüphesiz biz her şeyi bir ölçü ile yarattık.” (Kamer, 54/49)
Sosyal ve Ahlâkî Boyut
Kâinatta görülen intizam, insana bir ders de verir: Hayatını da bu ilahî ölçü ve denge üzerine kur. Nasıl ki tabiatta ölçü ve hikmet hâkimdir, toplum hayatında da adalet, denge ve ahlâk hâkim olmalıdır. İnsan nefsinin hoyratlığıyla ölçüyü bozarsa, kâinatta kurulan intizamı kendi hayatında bozar. Bu nedenle Kur’ân, sadece göklerin düzeninden değil, insanların adalet ve ahlak düzeninden de bahseder:
> “Gerçekten Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl, 16/90)
Akli ve Mantıki Yön
Mantıki bir sorgulama yaptığımızda şunu görürüz:
Tesadüf, intizam doğuramaz.
Kör bir sebep, hikmetli bir sonuç veremez.
İlimden ve iradeden yoksun madde, ilim ve irade eseri olan sanatı ortaya koyamaz.
O halde zerreden kürreye kadar her şeyde görülen bu eşsiz düzen, mutlak kudret ve ilim sahibi bir Zât’ı zaruri olarak gösterir.
Kur’ân bu akli delili şöyle ifade eder:
> “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, akıl sahipleri için deliller vardır.” (Âl-i İmrân, 3/190)
Sonuç
Zerrelerden yıldızlara kadar her şey, aynı mühürle damgalıdır. O mühür, “Her yerde hazır, hiçbir şeyden gizlenmeyen, hiçbir şeyin kendisine ağır gelmediği” Zât-ı Akdes’in mührüdür. Varlığın her satırı, insana sürekli şu hakikati fısıldar: “Beni yapan birdir, beni idare eden birdir, beni rızıklandıran birdir.”
Özet
Kâinatta mutlak genişlik, sürat, kolaylık ve cömertlik vardır.
Her şeyde mükemmel bir sanat ve intizam gözlemlenir.
Bu intizam, tesadüf veya sebeplerle açıklanamaz; yalnızca mutlak kudret ve ilim sahibi Allah’ın eseri olabilir.
Tarih, bilim ve mantık hep bu hakikate işaret eder.
İnsan, bu intizamdan ders almalı; hayatını adalet, ölçü ve ahlaka göre düzenlemelidir.
Ayetler de bu gerçeği teyit eder: “Her şeyi bir ölçü ile yarattık” (Kamer, 54/49).
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com