Hayatın Sırrı: Kelime-i Kudret, Âyine-i Ehadiyet, İbadet ve Muhabbet

Hayatın Sırrı: Kelime-i Kudret, Âyine-i Ehadiyet, İbadet ve Muhabbet

“Hayatın sureti ise şudur: Hayatın bir kelime-i mektube ve hem mesmuadır. Esmâü’lHüsnâ’ya delâlet eder.

   Hakikat-ı hayatın da budur: Tecelli-i ehadiyete âyinelik etmektir.

   Hayatın saâdet ve kemâli ise; hayatın âyinesine temessül edene karşı, şuur ile muhabbet ve şevk ile ibâdet etmektir.”
Nur’un İlk Kapısı

******

Hayat, insana verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Ancak çoğu zaman hayatı yalnızca yemek, içmek, yaşamak ve ölmek gibi dünyevî sınırlarda ararız. Oysa Bediüzzaman Said Nursî, hayatı üç yönüyle tanımlar:

  1. Hayat bir kelime-i mektubedir; yani Allah’ın isimlerini yazdığı okunabilir bir kelimedir.
  2. Hayatın hakikati tecelli-i ehadiyete ayna olmaktır; yani her bir can, Allah’ın birliğini ve isimlerini yansıtan özel bir ayna gibidir.
  3. Hayatın kemali ise şuur ile muhabbet ve ibadet etmektir; yani hayat, ancak bilinçli kulluk ve sevgiyle anlam kazanır.

Bu üç bakış açısı, hayatı hem hikmetli hem de ibretli bir ders haline getirir.

Hikmet ve Edebî Boyut

Hayat, bir kelime-i kudrettir. Her canlı, kudret kaleminin yazdığı bir cümledir. Çiçekler renkleriyle, kuşlar ötüşleriyle, insanlar akıl ve kalpleriyle Allah’ın isimlerini dillendirirler. Bu yüzden hayat sadece işitilen bir ses değil, aynı zamanda okunan bir mektuptur.

Kur’ân bu noktaya işaret eder:

> “O ki, hayatı ve ölümü yarattı; hanginizin daha güzel amel işleyeceğini sınamak için…” (Mülk, 67/2)
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki, Allah onun rızkını üzerine almamış olsun.” (Hûd, 11/6)

Tarihî ve İbretli Boyut

İnsanoğlu, tarih boyunca hayatın anlamını sorgulamıştır. Firavun, hayatı saltanat ve güçte aramış; fakat sonunda yok olmuştur. Peygamberler ise hayatın gayesini Allah’a kullukta görmüşlerdir. Bu fark bize gösteriyor ki: Hayat, şuur ve muhabbetle ibadete yönelmezse, sahibini zayi eder.

İlmi ve Bilimsel Boyut

Bilim hayatın mucizevî yönünü açığa çıkarır:

Bir hücrenin içindeki DNA, milyarlarca bilgiyi taşır. Bu, hayatın “mektup” olduğunun biyolojik delilidir.

Kalbin atışı, kanın dolaşımı, beynin sinyalleri — hepsi hayatın “mesmu” yani işitilen bir senfoni gibi olduğunu gösterir.

Her canlı, çevresiyle sürekli ilişki içindedir. Bu da onun “ehadiyet tecellisine” bir ayna olduğunu ortaya koyar. Çünkü her varlık, diğer bütün varlıklarla bağ kuran bir düzen içinde yaratılmıştır.

Kur’ân bu ilmi gerçekleri hikmetli bir şekilde dile getirir:

> “Sizi (önce) topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan yarattık…” (Mü’minûn, 23/12-14)
“Her canlı sudan yaratıldı…” (Enbiyâ, 21/30)

Sosyal ve Ahlâkî Boyut

Hayat, bireysel bir emanet değil; toplumsal bir sorumluluktur. İnsan hayatı yalnızca kendisi için yaşadığında küçülür; başkalarının faydasına yaşadığında büyür. Bu yüzden Kur’ân, hayatı korumayı en temel ahlâkî görevlerden biri sayar:

> “Kim bir canı, haksız yere öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur.” (Mâide, 5/32)

Akli ve Mantıki Boyut

Hayatın gayesini akıl ve mantıkla sorguladığımızda şu netice çıkar:

Hayat, sadece yemek, içmek ve çoğalmaktan ibaret olsaydı, akıl ve kalp gibi yüksek cihazlara gerek kalmazdı.

İnsan, hayvanlardan farklı olarak sanat, ibadet, muhabbet ve şuurla yaşamak için yaratılmıştır.

O halde hayatın kemali, akıl ve kalbi Allah’a yöneltmekle gerçekleşir.

Sonuç

Hayat, Allah’ın isimlerini gösteren bir mektuptur. Her canlı, O’nun isimlerini ilan eder. İnsan hayatının hakikati, tecelli-i ehadiyete ayna olmaktır. Hayatın en yüce saadeti ise, Allah’a şuur ile bağlanmak, muhabbetle yönelmek ve ibadetle kemale ermektir. İnsan, bu anlamı idrak ettiğinde, hayatı ebedî bir kıymet kazanır.

Özet

Hayat bir “kelime-i mektube”dir; Allah’ın isimlerini okutan bir varlıktır.

Hakikat-i hayat, tecelli-i ehadiyete ayna olmaktır.

Hayatın kemali, şuurla muhabbet ve ibadet etmektir.

Kur’ân ayetleri, hayatın gayesini Allah’a kulluk ve marifet olarak gösterir (Mülk 67/2, Enbiyâ 21/30).

Tarihî tecrübeler, hayatı Allah’a bağlamayanların hüsrana uğradığını, imanla yaşayanların ise ebedî saadete ulaştığını gösterir.

İlim, biyoloji ve tabiat gözlemleri, hayatın mucizevî bir mektup olduğunu isbat eder.

Sosyal ve ahlâkî açıdan hayat, hem bireysel emanet hem toplumsal sorumluluktur.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 2nd, 2025