İnsanın Hiçlikten Yüceliğe Uzanan Yolculuğu
İnsanın Hiçlikten Yüceliğe Uzanan Yolculuğu
“Evet insan, çendan nefsinde ve suretinde hiçtir ve hiç hükmündedir. Fakat vazife ve mertebe noktasında, şu kâinât-ı muhteşemenin seyircisi ve şu mevcûdâtın lisan-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin mütâlâacısı ve şu müsebbih ve âbid mahlukatın nâzırı ve ustabaşısı hükmündedir.
Evet insan, şu dünyaya bir misâfir olarak gönderilmiş. Ve insana mühim istidadât ve o istidâdâta göre mühim vezâif tevdi’ edilmiş.”
Nur’un İlk Kapısı
******
İnsan, varlık itibarıyla zayıf, fanî ve acizdir. Bir damla sudan yaratılmış, rüzgârla sarsılan, hastalıkla yere serilen, ölümle yokluğa sürüklenen bir varlık… Fakat vazife noktasında, ona verilen sorumluluk ve istidatlar açısından bakıldığında, bütün kâinatı okuyabilecek, anlamlandırabilecek ve temsil edebilecek yüceliğe sahiptir. Bu çelişki değil, bilakis insanın mahiyetinin sırrıdır: Zatında hiç, vazifesinde her şey…
Kur’ân bunu şu şekilde bildirir:
> “Doğrusu insanı biz karışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan ederiz. Bu sebeple onu işiten ve gören kıldık.” (İnsân, 76/2)
İnsanın Hiçliği: Acz, Fakr ve Fânilik
İnsan kendi başına alındığında hiç hükmündedir:
Bir damla suyun mayasında var edilmiştir.
Bir mikropla yere serilebilir.
Ölüm, en zengin ve kudretli insanı bile bir anda aciz kılar.
Kur’ân:
> “İnsan üzerinden öyle bir zaman geçti ki, o an insan anılmaya değer bir şey değildi.” (İnsân, 76/1)
Bu, insanın varlıkta kendi başına bir kıymetinin olmadığını, hakikî değerinin kendine verilen emanet ve vazife ile ölçüldüğünü gösterir.
İnsanın Yüceliği: Vazife ve İstidat
İnsana verilen vazifeler, onu “hiç”ten “halife-i arz” derecesine çıkarır:
- Kâinatın Seyircisi: İnsan, yıldızlardan hücrelere kadar kâinatı temaşa eder, hayretle izler.
- Mevcudatın Lisanı: Suskun varlıkların söyleyemediğini insan dile getirir. Çiçek, Allah’ın güzelliğini gösterir; insan ise onu dillendirir.
- Kitâb-ı Âlemin Mütâlâacısı: Kâinat büyük bir kitap; insan onun okuyucusu ve yorumcusudur.
- Müsebbihlerin Nazırı: Her varlık Allah’ı tesbih eder. İnsan, bu tesbihatı fark eden, onları idrak eden bir nazırdır.
- Ustabaşı: Kâinat fabrikasında insan, istidatlarıyla bir ustabaşı gibidir; eşyaya anlam kazandırır, nimetleri şükürle kıymetlendirir.
Kur’ân:
> “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara, 2/30)
Misafirlik Gerçeği
İnsan, dünyaya bir sahip olarak değil, bir misafir olarak gönderilmiştir.
Misafir, ev sahibinin ikramını takdir eder, nankörlük etmez.
Misafir, vakti dolunca kalkıp gider.
Misafir, kendini evin sahibi sanmaz.
Kur’ân bu hakikati şöyle bildirir:
> “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2)
Tarihî ve Sosyal Boyut
Tarih, kendini “sahip” zanneden kavimlerin helak oluşuna şahittir: Nemrut, Firavun, Karun… Kendilerini azametli görenler, aslında bir nefesle yere serildiler.
Ama misafirliğini idrak eden, emaneti tanıyan, kulluğunu bilen peygamberler ve salihler, insanlığın en yüce mertebesine yükseldiler.
İlmî ve Akli Boyut
Modern bilim, insana verilen bu istidatların büyüklüğünü göstermektedir:
İnsan, atomu çözmekte, yıldızları incelemekte, DNA’nın sırlarını keşfetmektedir.
Ama bütün bu keşifler, insanı kâinatın ustası değil, okuyucusu yapmaktadır.
Yani insan, Allah’ın sanatını anlamakla görevli bir “mütâlâacı”dır.
Ahlâkî ve Mantıkî Boyut
İnsanın aczi, onu tevazuya davet eder.
İnsanın vazifesi, onu sorumluluğa çağırır.
İnsanın misafirliği, onu şükre yöneltir.
Mantıken, insan ya “hiçtir” ya da “her şeydir.” Eğer sadece biyolojik bir varlık olarak görülürse, toprak olup gidecek bir hiçtir. Ama vazife ve istidat penceresinden bakılırsa, Allah’ın halifesi olan bir “her şey”dir.
Sonuç
İnsanın mahiyetinde iki yön vardır:
Zatında hiçtir: aciz, fakir, fani…
Vazifesinde büyüktür: kâinatın seyircisi, lisanı, okuyucusu, nazırı ve ustabaşısı.
Bunun idrakiyle yaşayan insan, hakikî şerefini bulur ve Rabbine misafir olduğunu unutmaz.
Özet
İnsan, zatında hiç, vazifesinde yücedir.
Acz ve fakrıyla fani; ama akıl, kalp ve istidatlarıyla kâinatın okuyucusudur.
Dünyaya bir misafir olarak gönderilmiş, emaneti yüklenmiştir.
Kur’ân (Bakara 2/30, Mülk 67/2, İnsân 76/1-2) bu hakikati teyit eder.
Tarih, bu hakikati unutanların helakiyle, hatırlayanların yüceliğiyle doludur.
Hakikî insanlık, bu “hiçlik ve yücelik dengesini” fark etmekle mümkündür.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com