Ahiret, Kulluk ve İbret

Ahiret, Kulluk ve İbret

  1. Dünya Bir Handır, Ahiret Bir Menzil

“Dünya, öldükten sonra ahiret olarak diriltilecektir. Dünya harap edildikten sonra, o dünyayı yapan zat, yine daha güzel bir surette onu tamir edecek, ahiretten bir menzil yapacaktır.” sözü, bizlere hayatın geçiciliğini ve ölümden sonraki sonsuz yaşamın varlığını hatırlatır. Dünya, sonu olan bir misafirhanedir. Her insan bu handan geçerken ardında izler bırakır. İyilikle, güzellikle süslenmiş bir dünya hayatı, ahiret menziline doğru atılan en sağlam adımdır.
İnsanlık tarihi, sürekli bir yıkım ve yeniden inşa döngüsü üzerine kuruludur. Şehirler yıkılır, medeniyetler yok olur; ancak her yıkımın ardından, daha güzel, daha mükemmel bir yapı kurulur. Bu, ilahi bir sanattır. Sanatçı, eserini her zaman daha mükemmel bir şekilde yeniden oluşturur. Dünya da ilahi sanatın bir eseridir. Bugün sahip olduğumuz her şey, bir gün yok olacaktır; ancak bu yok oluş, daha büyük ve sonsuz bir varlığa, ahirete bir geçişin habercisidir. Ahiret, bu geçici dünyanın tüm sıkıntılarından, kusurlarından arındırılmış, sonsuz bir huzur ve güzellik yurdudur.

  1. Kulluk ve İbadetin İki Yüzü

“Evet ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle musibetzede za’fını ve aczini hissedip Rabb-i Rahîmine ilticâkârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer.” sözleri, ibadetin sadece namaz kılmak, oruç tutmak gibi bilinen (müsbet) eylemlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda hastalık ve musibetler karşısında gösterilen sabır ve teslimiyetin (menfi) de en halis ibadetlerden olduğunu anlatır.

İnsan, zayıf ve aciz bir varlıktır.

Hastalık ve musibetler, bu acziyeti en derinden hissettiği anlardır. Bu anlarda, insan tüm gücünü ve kontrolünü kaybeder. İşte bu noktada, kişi Rabbine yönelir, O’na yalvarır. Bu yöneliş, riyadan uzak, samimi bir kulluktur. Çünkü musibetin ortasında Allah’a sığınmaktan başka çaresi kalmamıştır. Her saatini büyük bir sabırla geçiren musibetzede, her zorluğa şükürle karşılık veren kişi, bu sabrın ve şükrün karşılığında saatlerini günlere bedel bir ibadetle doldurur. Hastalıklar, musibetler, aslında bizlere gizlenmiş bir lütuftur ve birer ibadet fırsatıdır.

  1. Yaratılışın Gayesi: Kulluk

“Aslan gibi hayvanların diş ve pençelerine bakılırsa, iftiras ve parçalamak için yaratılmış oldukları anlaşılır. Ve kavunun, meselâ, letafetine dikkat edilirse, yemek için yaratılmış olduğu hissedilir. Kezalik insanın da istidadına bakılırsa, vazife-i fıtriyesinin ubudiyet (kulluk) olduğu anlaşıldığı gibi…” sözleri, yaratılıştaki amaç ve gayeyi gözler önüne serer. Her varlık, kendisindeki özelliklere göre belirli bir amaca hizmet eder. Aslan, avlanmak ve parçalamak için; kavun ise tadı ve kokusuyla insanlara lezzet sunmak için yaratılmıştır.
Bu örnekler, insanın yaratılış amacını anlamamız için birer anahtardır. İnsanın sahip olduğu akıl, vicdan, merhamet ve ilim gibi yetenekler, onun sadece dünyevi işlerle meşgul olmak için değil, daha büyük bir gaye için yaratıldığının işaretidir. İnsan, fıtratında bulunan bu yetenekleri kullanarak kendi vazifesi olan kulluk görevini yerine getirir. Bu görevi yerine getirirken, dünya ve ahiret dengesini kurar ve evrendeki yerini idrak eder.

  1. İbret ve Musibetin Sırrı

“Evet fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamıyan bir şahıs gibi çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, maruz kaldığı o dehşetli halet, bir parça hafif olsun. Çünkü musibet umumî olursa, hafif olur.” sözü, ahlaki çöküşün tehlikesini ve ibret alınması gereken bir durumu anlatır. Günah ve ahlaksızlık batağına saplanmış bir kişi, yalnız kalmak istemediği için, başkalarını da kendi durumuna çekmeye çalışır. Bu durum, musibetin yayılmasının getirdiği göreceli bir hafifleme hissinden kaynaklanır.
Ancak, bir musibet umumileştiğinde, yani herkesi etkilediğinde, bu durum hafiflemek yerine toplumsal bir felakete dönüşür. Bireysel hatalar, toplumsal yıkımları beraberinde getirir. Tarih boyunca, ahlaki yozlaşma ve günahların yaygınlaştığı toplumlar, ağır felaketlerle yüzleşmişlerdir. Bu, bizlere ibret alınacak bir derstir. Her bireyin kendi ahlaki duruşunu koruması ve iyiliği yayması, toplumun genel huzuru ve selameti için elzemdir.

Makalenin Özeti
Bu makale, dört farklı kaynaktan alınan hikmetli sözleri bir araya getirerek, insanın varoluş yolculuğunu, bu yolculukta karşılaştığı sınavları ve nihai amacını ele almaktadır.
Makale, dünyanın geçici bir misafirhane, ahiretin ise sonsuz bir menzil olduğunu, insanın bu yolda karşılaştığı hastalık ve musibetlerin en halis ibadetlerden biri olabileceğini anlatır.
Aslan ve kavun örneği üzerinden, her varlığın bir yaratılış gayesi olduğu gibi, insanın da fıtri vazifesinin kulluk olduğunu belirtir. Son olarak, günahın yayılmasının toplumsal bir musibet haline geleceği konusunda ibret verici bir uyarıda bulunur ve her bireyin kendi ahlaki duruşunu korumasının önemine değinir.
Makalenin bütünü, hayatın farklı yönlerini kapsayan, düşündürücü ve manevi bir bütünlük ihtiva etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 31st, 2025