Kur’an’ın Dört Temel Esası

Kur’an’ın Dört Temel Esası

> “Kur’an’ın takip ettiği makasıd-ı esasiye ve anâsır-ı asliye: Ubudiyetle tevhid, risalet, haşir, adalet olmak üzere dörttür. Diğer bahsettiği meseleler ancak bu maksatlara vesilelerdir.”
>
Kur’an-ı Kerim, insanlığa gönderilmiş en büyük rehberdir ve onun binlerce ayeti, dört ana temel üzerine inşa edilmiştir. Bu temel esaslar, Bediüzzaman tarafından ubudiyetle tevhid, risalet, haşir ve adalet olarak özetlenir. Tevhid, Allah’ın birliğini, eşi ve benzeri olmadığını kabul etmek ve tüm ibadetleri sadece O’na yöneltmektir. Bu, “ubudiyetle” yani kulluk şuuruyla birleştiğinde en yüce mertebeye ulaşır. Risalet, peygamberliğin hak olduğunu kabul etmek, özellikle de son peygamber Hz. Muhammed’in (sav) Allah’ın elçisi olduğunu bilmektir. Haşir (ahiret inancı), bu dünya hayatının bir sonu olduğunu, ölümden sonra tekrar dirilişin ve ebedi bir hayatın var olduğunu kabul etmektir. Adalet ise, hem bireysel hayatta hem de toplumsal ilişkilerde dürüst ve hakkaniyetli olmayı, zulümden uzak durmayı ifade eder. Bu dört esas, Kur’an’ın ana gayesini oluşturur ve diğer tüm ayetler, bu temel inanç ve değerlerin anlaşılmasına, pekiştirilmesine hizmet eden araçlardır.

Kâinatın En Mükerrem Misafiri: İnsan
> “İnsan… kâinat sarayının en mükerrem misafiri…”
>
Bu kısa ama derin anlamlı ifade, insanın kâinattaki yerini ve değerini en veciz şekilde özetler. Kâinat, her bir detayıyla sonsuz bir sanat eseri, muazzam bir saray gibidir. Bu sarayın yaratılış amacı, ancak onu idrak edebilecek, anlamlandırabilecek bir varlıkla tamama erer. Bu varlık da insandır. İnsan, diğer varlıklardan farklı olarak akıl, irade ve vicdan gibi özelliklerle donatılmış, yaratılışın en şerefli, en saygıdeğer misafiridir. Bu misafirlik, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da yükler. İnsan, bu sarayın misafiri olarak, kendisini yaratanı tanımak, O’na şükretmek ve bu büyük saraydaki her şeyden ibret alarak manevi kemalata ulaşmakla görevlidir.

Duada Kalbin Gücü ve İsteğin Derinliği

> “Bilhasa, o cemaat-i uzmâ önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve tezellül ile, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzünle niyaz ve dua eder ki, kâinat bile heyecana gelir, o zâtın duasına iştirak eder. Evet, öyle bir maksat için niyaz eder ki, eğer o maksat husule gelmezse, yalnız mahlûkat değil, âlem bile kıymetsiz kalır, esfel-i sâfilîne düşer. Çünkü, o zâtın matlubuyla mevcudat yüksek kemâlâta erişir.”
>
Bu paragraf, duanın sadece sözlü bir talep olmadığını, aynı zamanda kalbin derinliklerinden gelen bir yakarış olduğunu anlatır. Gerçek bir dua, tazarru (alçakgönüllülük), tezellül (boyun eğme), iştiyak (şiddetli arzu) ve hüzünle (pişmanlık ve samimiyet) yapılır. Böyle bir duanın gücü o kadar büyüktür ki, sadece insanlar değil, tüm kâinat bile bu duaya katılır. Bu dua, kişisel isteklerden öte, tüm varlığın yükselişine vesile olacak bir amaca yöneliktir. Eğer bu yüce maksat gerçekleşmezse, kâinatın manevi anlamı yitirilir ve varlık en aşağı seviyeye düşer. Bu, duanın sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda kâinatın düzenini ve varlıkların kemalini destekleyen kozmik bir eylem olduğunu gösterir.

Kalbin Gücü, Rahîm ve Kerîm Kapısında

> “Nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve müptelâ ve nihayetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîm’in kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir.”
>
İnsan kalbi, bir yanda sonsuz acılara ve üzüntülere maruz kalırken, diğer yanda sonsuz zevklere ve arzulara meyleden karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu durum, kalbin dayanıklılığını ve gücünü sarsar. Bu çalkantılı haldeyken kalbe güç, gıda ve kuvvet veren tek kaynak, her şeye gücü yeten, sonsuz merhamet ve cömertlik sahibi olan Rahîm-i Kerîm’in (Allah’ın) kapısını niyazla (dua ve yakarışla) çalmaktır. Bu kapıyı çalmak, kalpteki acıları dindirir, arzuların dizginlenmesine yardımcı olur ve manevi bir gıda sağlar. İnsanın fıtratı, ancak bu şekilde huzura ve sükûna kavuşabilir.

Kabir Ziyaretine Neden Acele Etmiyoruz?

> “Binaenaleyh İncil’de “Ahmed”, Tevrat’ta “Ahyed” Kur’an’da “Muhammed” ismiyle müsemma, iki cihanın güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile muhat olarak sâkindir. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatadır.”
>
Bu paragraf, Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (sav) farklı kutsal kitaplardaki isimleriyle anarak onun evrensel bir peygamber olduğunu anlatır. İki cihanın güneşi olarak nitelendirilen bu yüce zat, kabrinde milyonlarca sadık takipçisiyle birlikte bulunmaktadır. Bu metinde, ölümden sonraki hayatın bir yok oluş değil, aksine manevi bir buluşma yeri olduğu ifade edilir. Bediüzzaman, bu manevi buluşmaya neden acele etmediğimizi, yani ahirete hazırlık konusunda neden yavaş davrandığımızı sorgular. “Geri kalmak hatadır” diyerek, bu geçici dünya hayatında oyalanmanın ve sonsuzluk yurduna hazırlık yapmamanın büyük bir kayıp olduğunu belirtir. Bu, aynı zamanda ölümün bir son değil, ebedi bir hayata açılan kapı olduğu düşüncesini pekiştirir.

Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan beş farklı metin üzerinden insan, kâinat ve maneviyat arasındaki derin ilişkiyi ele almaktadır.
İlk metin, Kur’an’ın temelini oluşturan tevhid, risalet, haşir ve adalet esaslarını açıklarken, diğer meselelerin bu esaslara hizmet ettiğini belirtir.

İkinci metin, insanın kâinat sarayının en mükerrem misafiri olduğunu anlatarak, bu onurlu konumun getirdiği sorumluluklara işaret eder.

Üçüncü metin, duanın gücünü ve samimiyetin önemini, doğru bir dua ile kâinatın bile heyecana geldiğini anlatır.

Dördüncü metin, kalbin manevi gücünün, ancak Rahîm ve Kerîm olan Allah’a yakarışla elde edilebileceğini açıklar.

Son metin ise, Peygamber Efendimizin (sav) ve onun sadık takipçilerinin ebedi hayatta bir arada olduğunu hatırlatarak, ahirete hazırlık konusunda yavaş davranmanın büyük bir hata olduğunu belirtir.
Tüm bu konular, insanın bu dünyadaki varlığının bir amaç taşıdığını, manevi değerlere sarılarak ebedi saadete ulaşabileceğini ortak mesajını taşır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 30th, 2025