İnsan, Kainat ve Külli Hakikat: Bir Varlık Düşüncesi

İnsan, Kainat ve Külli Hakikat: Bir Varlık Düşüncesi

Hayatın anlamını arayan insanoğlu için kâinat, her an yeni bir hikmet kapısı aralayan, sonsuz bir kitaptır.
Metinler derin manalar taşıyan ibretlik sözlerdir. Her biri, insan, tabiat ve Yaradan arasındaki ilişkiyi farklı açılardan ele alırken, bir bütün olarak varoluşun aid bir düşünce sisteminin parçalarını oluşturmaktadır.
Bu makalede, bu sözlerin sunduğu hikmetli bakış açısını, edebî ve düşündürücü bir yaklaşımla inceleyeceğiz.

  1. Varlığın Kaynağı ve İyileşmenin Sırrı

“Tesiri ve şifayı, Cenab-ı Hak’tan bilmek gerektir. Dermanı o verdiği gibi, şifayı da o veriyor. Hâzık mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır.”
Modern tıp, hastalıkların tedavisi için etkili yöntemler sunsa da, bu söz bize fiziksel iyileşmenin ötesinde bir hakikati hatırlatır. Şifa, sadece kimyasal bir reaksiyonun ya da cerrahi bir müdahalenin sonucu değil, aynı zamanda ilahi bir lütfun tecellisidir.
Bu düşünce, tıp bilimini reddetmez, aksine onu kutsal bir arayışın parçası olarak görür. Nasıl ki bir mühendis, tabiat kanunlarını kullanarak harika yapılar inşa ediyorsa, bir hekim de Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarını anlayarak şifa vesilesi olur. Bu bakış açısı, insana hem bilime saygı duymayı hem de nihai gücün ve rahmetin kaynağını unutmamayı öğretir.
Tıbbın tarihi, bu iki unsurun (bilimsel bilgi ve manevi teslimiyet) iç içe geçtiği birçok örnekle doludur.
Örneğin, İbn-i Sina ve Razi gibi İslam hekimleri, hem bilimsel bilgiyi hem de manevi inancı eserlerinde harmanlamışlardır.

  1. İradenin Sınırı ve Rahmetin Sonsuzluğu

“Evet, her kim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyarına itimad etmez, rahmeti bırakıp ona müracaat etmez.”
Bu söz, insanın sınırlı iradesinin (cüz-i ihtiyari) ve Allah’ın sonsuz rahmetinin (rahmetin nihayetsiz denizi) karşılaştırmasını yaparak, insanın ne kadar aciz olduğunu gözler önüne serer. İnsan, kendi çabasıyla her şeye ulaşabileceği yanılgısına kapılabilir. Ancak bu vecize, kendi iradesini sonsuz bir güce sahip sanan kişiyi, bir çölde bir damla suyu arayan bir seraba benzeten derin bir metafor sunar. Gerçekten de, sınırlı irademizle elde ettiklerimiz, Allah’ın sonsuz rahmetinin yanında bir hiçtir. Gerçek akıl, kendi gücüne güvenmek yerine, sonsuz rahmet denizine sığınmayı ve O’na tevekkül etmeyi seçmektir. Bu, bireyi gurur ve kibirden arındırarak, mütevazı ve teslimiyetli bir yaşam sürmeye yöneltir.

  1. Dünya Hayatının Sermayesi ve Gerçek Ticaret

“Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.”
Bu söz, dünya hayatına dair yaygın bir yanılmayı giderir. Çoğu insan, dünya hayatını sadece bir zevk ve eğlence yeri olarak görür. Ancak bu vecize, dünya hayatını, insanın eline verilen bir sermaye (ömür) ile ebedî saadete ulaşmak için yapılan bir ticaret olarak tanımlar. Bu bakış açısıyla, her an, her çaba ve her iyilik, sonsuz bir kazancın anahtarıdır. Tarih, bu hakikati idrak eden nice şahsiyetlerle doludur. Bilimden sanata, hayır işlerinden manevi çalışmalara kadar, insanlık için faydalı olan her şey, bu “ticaretin” bir parçasıdır. Bu, bireye, zamanını boş yere harcamaması, her anını değerli kılması ve ölümle bitmeyen bir geleceğe yatırım yapması gerektiğini hatırlatır.

  1. Varlık ve Yaratıcının İmzası

“Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz.”
Bu söz, varoluşun en temel sorularından birine, yani Yaratıcının varlığına dair mantıksal bir delil sunar. Tıpkı bir mektubun yazarını, bir tablonun ressamını işaret etmesi gibi, kâinattaki her detay da (bir çiçeğin yapısı, bir kelebeğin kanadı, galaksilerin düzeni) kendiliğinden var olamayacak kadar sanatlıdır. Bu sanatlı eserler, sonsuz bir ilim, irade ve kudrete sahip olan Yaratıcının varlığına işaret eder. Bu düşünce, sadece felsefi bir argüman değil, aynı zamanda insana çevresindeki her şeye hayranlık ve tefekkürle bakmayı öğütler. Bu yaklaşım, kainatı sadece fiziksel bir gerçeklik olarak değil, aynı zamanda Yaratıcının isimlerinin tecelli ettiği bir sanat eseri olarak görmemizi sağlar.

Özet
Bu makale, dört farklı vecizenin sunduğu manevi ve hikmetli dersleri bir araya getirerek, insan ve kâinat arasındaki derin bağı açıklamaktadır. Her bir söz, kendi içinde bağımsız bir hikmet sunarken, bir bütün olarak birbirini tamamlamaktadır. Şifanın kaynağı, sadece bilimsel nedenlerde değil, aynı zamanda ilahi rahmettedir. İnsan iradesi, sınırlı bir güçtür ve asıl kurtuluş, sonsuz rahmete sığınmaktır. Dünya hayatı, bir eğlence yeri değil, ebedî bir hayat için bir ticaret aracıdır.
Son olarak, kâinatın düzeni, tesadüfün eseri değil, sonsuz bir kudrete sahip olan Yaratıcının varlığının en açık delilidir. Bu dört temel düşünce, insanı dünyada anlamlı bir hayat yaşamaya, ebedî saadeti hedeflemeye ve kâinatta Yaratıcının izlerini aramaya davet eder.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 26th, 2025