İnsan ve Varlık: Sınavın ve Anlamın Peşinde

İnsan ve Varlık: Sınavın ve Anlamın Peşinde

İnsanlık, varoluşundan bu yana pek çok soruyla yüzleşmiştir. Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Bu dünyadaki amacımız ne?
Bu soruların cevapları, din, hikmet ve sanat gibi çeşitli alanlarda aranmıştır. Ancak bu arayışın merkezinde, insanın kendi varlığını ve bu dünyadaki sorumluluklarını anlama çabası yatar.
Dört farklı metnin sunduğu dört farklı hikmetli söz, insan olmanın karmaşık ve çok yönlü yapısına ışık tutmaktadır. Her biri kendi içinde bir bütünlük arz ederken, aynı zamanda birbirini tamamlayarak büyük bir resmi ortaya koyar:

İnsanın yeryüzündeki misyonu, ahlaki duruşu ve eylemlerinin sonuçları.

  1. Kanaatsizlik ve Çalışma Şevki

Kanaat, elindekine razı olmak, şükretmek ve daha fazlasını helal yoldan kazanmaya çalışmaktır. Ancak kanaatsizlik, bu olumlu duyguların yerini şikayet ve açgözlülükle doldurur.
Bu durum, insanı meşru ve helal yollardan uzaklaştırarak, zahmetsiz ve kolay yoldan mal kazanma arayışına iter. Bu arayış, çoğu zaman haysiyetin ve şerefin feda edilmesine kadar varabilir. Tarihte pek çok medeniyetin çöküşü, bireylerin ve toplumların bu tür bir ahlaki yozlaşmaya kapılmasıyla ilişkilidir.
Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki lüks ve ahlaki çöküş, bu durumun en bilinen örneklerindendir.
Kanaatsizlik, sadece bireysel bir problem değil, aynı zamanda toplumları içten içe kemiren bir hastalıktır.

  1. Günahlar, Zulümler ve Pişmanlık

Emirdağ Lahikası’ndan alıntılanan sözde, insanın günahlarının ve zulümlerinin vicdanında bıraktığı derin izi anlatır. “Öyle günahlar, zulümler oluyor ki rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor” ifadesi, işlenen hataların büyüklüğü karşısında duyulan utancı ve acizliği çok güçlü bir şekilde dile getirir.
Bu söz, sadece bireysel bir hissiyatı değil, aynı zamanda bir toplumun ortak vicdanını da yansıtır.
Tarihte, büyük savaşlar, katliamlar ve toplumsal felaketler sonrasında, insanlar derin bir vicdani sorgulamaya girmişlerdir. Bu sorgulama, Yaratıcıdan af dilemenin bile zorlaştığı, adeta bir manevi kuraklık dönemine işaret eder. Bu durum, insanı hem kendi benliğiyle hem de Yaratıcısıyla yüzleşmeye mecbur bırakır. Savaşların ve zulümlerin ardından gelen pişmanlık ve manevi arayış dönemleri, tarihin akışını değiştirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan ahlaki sorgulamalar ve insan hakları hareketlerinin yükselişi, bu duruma bir örnektir.

  1. İnsan ve Hayvan: Sorumluluk ve Hesap Günü

Bediüzzaman Said Nursi’nin Mesnevi-i Nuriye’sinden alıntılanan sözde, insanın hayvanlardan farkını, yani sorumluluk bilincini anlatır.
“İnsan da başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir” ifadesi, insanın eylemlerinin ve davranışlarının bir kayıt altında tutulduğunu ve bunların bir karşılığının olacağını hatırlatır.
Bu fikir, birçok dinde ve hikmette ve de sistemde yer alan hesap günü veya karma inancıyla benzerlik gösterir. Tarih boyunca, bu inanç, insanları ahlaklı ve sorumlu davranmaya teşvik etmiştir. Örneğin, Osmanlı’daki Ahilik Teşkilatı, esnafların ahlaklı olmalarını, dürüst ticaret yapmalarını ve birbirlerine yardım etmelerini teşvik ederdi. Bu sistemde, herkesin eylemleri, sadece kendi vicdanında değil, aynı zamanda toplumun gözünde de değerlendirilirdi. İnsanın her hareketinin ve niyetinin kaydedilmesi, ona bir amaç ve anlam yükler. Bu durum, anlık zevklerin peşinden koşan ve sonuçlarını düşünmeyen bir varlık olmaktan, geleceğini inşa eden ve yaptıklarının hesabını verecek bir bilinçli varlık olmaya dönüşmesini sağlar.

  1. Faaliyet ve Lezzet: Varoluşun Dinamizmi

Mektubat’tan alıntılanan sözde, varoluşun temelinde yatan dinamizmi ve lezzeti dile getirir. “Her bir faaliyette kat’iyen lezzet vardır. Belki her bir faaliyet bir nevi lezzettir” ifadesi, canlıların sadece hayatta kalmak için değil, aynı zamanda yaptıkları her eylemden bir keyif almak için var olduklarını öne sürer.
Bu söz, çalışma, öğrenme, keşfetme gibi her türlü eylemin kendi içinde bir ödül taşıdığını belirtir. Örneğin, bir sanatçının bir hat ve ebru çizerken hissettiği tatmin, bir bilim insanının yeni bir keşif yaparken duyduğu heyecan, bir annenin çocuğuna bakarken duyduğu huzur… Bunların hepsi, lezzetin farklı tezahürleridir. Bu düşünce, tarihte büyük icatların, sanat eserlerinin ve hikmetli akımların ortaya çıkışını da açıklar. İnsanlık, sadece zorunluluktan değil, aynı zamanda eylemin kendisinden aldığı lezzet sayesinde ilerlemiştir.
Bu, insanın deruni motivasyonunun, zahiri ödüllerden çok daha güçlü bir itici güç olduğunu gösterir.

Makalenin Özeti
Bu dört metin, insan olmanın dört temel boyutunu ele alır. Kanaatsizlik, bireyi ve toplumu yıkıma götüren bir ahlaki zafiyet olarak gösterilirken, günahlar ve zulümler, insanın vicdanında bıraktığı derin izlerle manevi bir çöküşe işaret eder. Hesap günü inancı, insanın başıboş bir hayvan değil, sorumlu bir varlık olduğunu hatırlatarak eylemlerine bir anlam ve amaç katar.
Son olarak, faaliyetten alınan lezzet, varoluşun temelinde yatan pozitif bir dinamizmi ortaya koyar ve insanı sürekli bir gelişim ve keşif yolculuğuna teşvik eder. Bu dört unsur bir araya geldiğinde, insanın bu dünyadaki sınavının, sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda ahlaklı, sorumlu ve anlamlı bir hayat inşa etmek olduğu görülür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 25th, 2025